logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

9- VÂHİB İLE MEVHÛBÜN LEH ARASINDAKİ İHTİLAF VE BU HUSUSTAKİ ŞEHÂDET

Bir adamın yanında bir köle bulunduğunda, başka bir adam da gelerek  "o kölenin  sahibinin, onu kendisine  bağışlayıp  teslim  de ettiğini iddia eder; köle yanında olan zat da bunu inkâr eder ve iddia eden şahıs beyyine getirerek "bağışlayanın bağışını ve kendisinin de onu teslim aldığını" isbat ederse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) önce: "Bu şehadet kabul edilmez." buyurmuştur. Sonra o görüşünden dönerek: ''Kabul edilir." demiştir.

Bu ayn, zamanda İmâmeyn'inde kavlidir.

İhtilaf rehin ve sadaka üzerindedir.

Şayet ihtilaf iki şahid arasında olursa, bu hâl —ihtilafsız— şeha-detin kabul edilmesine manidir.

Şöyle ki: İki şahidden birisi, "Köleyi, bağış olarak alan şahsın onu teslim aldığını" söylediği halde; diğeri "bağış yapanın ikrarına" şahitlik yaparsa, bu durumda köle, kendisine bağış yapılan şahsın (= mevhûbün lehin) yanında bulunur, şahitler de "bağış yapan şahsın teslim ettiğini ikrar ettiğini" söylerlerse, birinci şahidin de ikinci şahidin de şehadetleri caiz olur. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet, bağış yapan şahıs (= vahib) hakimin huzurunda, böylece ikrar eder ve köle de yanında olursa, —ikrarı sebebiyle— köle geri alınır. Bu mes'ele burada zikredildi.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin önceki ve sonraki kavli zikredilmedi.

İkrar kitabında ise önceki kavli zikredildi. Alimlerimiz: "Burada zikredilmemesi esahtır." demişlerdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerinden bir emanet ister; emanet veren şahıs da, son­radan o şeyi, emaneten alan şahsa bağışlar, bilahare de, bağışladığını inkar edip, bunun üzerine şahid dinletir ve şahid "teslim aldığım" söylemezse, bu şehadet caizdir.

Şayet bağış yapan zat, "kölenin, o gün yanında olduğunu" inkar eder; şahitler de "bağış yapıldığını" söyleseler, ancak "teslim edildiğine" ve "bağış yapanın bunu ikrar ettiğine" şahitlik yapmazlar; hibe edilen şey de muhakeme günü, kendisine bağış yapılan şahsın yanında bulunursa —bağış yapan şahsın sağ olması halinde— bu şehadet caizdir.

Şayet bağış yapan ölmüşse, bu durumda şahitlerin şehadetleri batıldır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğer bir adama bir şey bağışladıktan sonra: "Onu, sana emanet bırakmıştım." derse; bu durumda, bağış yapan şahsın, —yeminle birlikte söylediği— sözü geçerli olur. Bu şahıs yemin edince, eşyasını geri alır.

Bu kimsenin hibesi (= bağış yaptığı şey) —emanet bıraktığını iddia eyledikten sonra— zayi olmuş olursa, emanet bırakılan zat onu.tazmin eder. (= öder.)

Eğer bağış davasından önce zayi olmuş olursa, bu durumda taz­minat gerekmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine'bir köle bağışlar; mevhûbün leh de onu teslim alır; sonra da bir adam beyyinesi ile birlikte gelerek "o köleyi, bağış yapan şahıstan, bağış yapmadan önce, satın aldığını" söyler ve satın aldığını isbat edemezse, bağış batıl (= geçersiz) olur. Bu durumda bu köle, mevhûbün lehin olur.

Keza, satın alma şahitleri, bir ay veya bir sene sonra gelirler ve köle, bağış yapanın yanında olur; kendisine bağış yapılan da, "onun, kendi­sine satıştan önce verildiğini" beyyineler, müşteri de "bağış yapılmadan önce satın aldığını" beyyinelese o zaman köle satın alanın olur. Zetuyre'de de böyledir.

Bişr'in   Müntekâsı'nda,   İmâm   Ebû   Yûsuf  (R.A.)'un  şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

Vâhible mevhûbün leh, hibenin bir ivaz karşılığında yapıldığında ittifak ettikleri halde, bu karşılığın miktarında ihtilaf ederler ve bağış yapan: "Karşılık bin dirhemdi." mevhûbün leh de: "Beşyüz dirhemdi." der; hibe edilen şey de yerinde olduğu gibi durmakta olursa, bu durumda vahib muhayyerdir: İsterse beşyüz dirhemi alır; dilerse bağıştan rücû eder.

Şayet bağış zayi olmuşsa, bu durumda vahib dilerse, onun kıymetini alır.

Şayet taraflar ivazın (= bedelin karşılığın) aslında ihtilaf ederler, ve kendisine bağış^yapılan zat: "Sen, asla karşılığı şart koşmadın." derse, bu durumda onun sözü geçerli olur.

Bu durumda bağış, yapan için, dönüş hakkı 'vardır. Ancak, bağışlanan şeyin durmakta olması halinde bu böyledir.

Eğer, bağışlanan şey zayi olmuş olursa, Vahibin, mevhûbün lehe karşı yapacağı bir şey yoktur. Ancak, bu durumda mevhûbün leh ( = kendisine bağış yapılan şahıs) "bağış yapan şahsın karşılığı şart koşmadığına," Allah adına yemin eder. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adamın elinde bir ev bulunur ve başka bir adam da ona: "Bu evi bana verdin (= tasadduk eyledin) Teslim almaya da izin verdin; ben de onu teslim aldım." derse; bu durumda tasadduk edenin sözü geçerli olur.

Şayet ev yanında olan zat: "Bana tasadduk eyledin." derse, işte bu caiz olur. Tasadduk eden şahıs, bu durumda: "Hayır ev benimdi, sen onu benim iznim olmadan aldın." derse, o zaman, kendisine tasadduk edilen şahsın sözü geçerli olur.

Bir kimse başkasının yanında olan köleyi zanîa iddia ederek: "Bunu bana, yanında olan zat verdi.'' der; o köle de huzurda bulunmaz ve onu, —izinsiz olarak— kendisine bağışlanan şahıs almış olur ve bu şahıs: "Sen, onu bana bağışladın; ben de onu senin iznin ile aldım." derse, bu durumda bu şahsın sözü geçerli olur.

Şayet kendisine bağış yapılan zat: "Onu, bana bağış yaptığın zaman, o senin yanında değildi; benim de yanımda değildi. Sen, onu almayı bana emreyledin; bende aldım."derse, bu sözü kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

MUntekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Eğer, bağış yapan şahıs, bağışından dönmek ister; kendisine bağış yapılan şahıs da "onun zayi olduğunu" söylerse; bu durumda, mevhû-bün lehin —yeminsiz olarak— söylediği söz geçerli olur.

Şayet bağış yapan adam, bağışı tayin ederek: "İşte budur." derse, bu durumda kendisine bağış yapılan şahsın yemin etmesi gerekir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir koca, karısı için: "Onun  mehrini,  onun  sağlığında vermiştim." dediği halde; varisleri: "Hayır, hastalığında verdin." der­lerse, bu durumda kocanın sözü geçerli olur. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Kendisine bağış yapılan şahısla başka birinin varisleri "bağış, sağlıkta yapıldı; hastalıkta yapıldı" diye, ihtilaf ederlerse, bu" durumda "sağlığında (= sıhhatli iken) yapıldı." diyenin sözü geçerli olur. Çünkü hastalık halinde yapılan tasarruf da caizdir. Ginye'de de böyledir.

Bir adam, bir ziynet eşyası satın alıp, onu karısına verir, karısı da onu ölene kadar kullanır; sonradan, bu koca ile, varislerinin arasında "bağıştır." veya "ariyettir." diye, ihtilaf çıkarsa, bu takdirde, kocanın söylediği söz geçerli olur. Ancak bu söz, yeminle söylenmiş olacak ve: "Onun ariyet olduğunu" söyleyecektir. Çünkü,' bağış olduğunu inkâr eylemiştir. Cevâhiru'I-Fetâvâ'da da böyledir.

İddia olunan zat: "Benim babam, bu malı sana bağış yapmıştı. Sen onu sağlığında teslim almadın; ölümünden sonra teslim aldın." der; kendisine bağış yapılan zat da: "Ben, onu, babanın sağlığında teslim aldım." der; hibe edilen şeyde, bağış yapılan şahsın olursa, bu durumda varislerin sözü geçerli olur. Zehiyre'de de böyledir.

Bağış yapan şahıs bağışından dönmek ister; kendisine bağış yapı­lan da: "Ben, senin kardeşinim" veya: "Sana karşılık verdim." yahut "Sen, onu bana tasadduk etmiştin." der ve bu durumlarda vahib de (-bağış yapan şahıs da) onu yalanlarsa, onun sözü geçerli olur.

Keza, bağışlanan şey bir cariye olur ve bağışı alan şahıs: "Sen, onu bana küçük iken bağış yaptın; o, benim yanımda büyüdü ve kıymeti arttı." der; bağış yapan şahıs ise onu yalanlarsa, bu durumda bağış y*pan şahsın sözü geçerli olur.

Buistihsandır.

Kıyasda ise, bağışı alanın sözü geçerli olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bu,  doğum  sebebiyle artış yapan her şey de böyledir. Hizânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Şayet bağışı alan iddia ederek: "Benim yanımda semizlendi." der; bağışlayan da onu yalanlarsa, bize göre, bu durumda bağışlayanın sözü geçerli olur. Kâfî'de de böyledir.

Bağışlanan şey, içinde ev, ağaç veya sevik (= üğütmüş un) bulgur ve benzeri şeyler bulunan bir ev olur ve bu şeyler yağa katılmış un veya boyanmış veya dikilmiş elbise olduğu halde kendisine bağış yapılan zat: "Sen, bu yeri, bana boş olarak bağışladın; ben, ona bina yaptım; ağaç diktim." ve diğerleri için de: "Sevik karışık değildi... Elbise boyalı veya dikili değildi... Bunları ben boyadım; ben diktim." der; bağışlayan da: "Hayır ben böylece bağış yaptım." derse; kendisine bağış yapılan şahsın sözü geçerli olur.

Ev yapma ve Tcılıç kabzeletmede de durum böyledir. Muhıyt*te de böyledir.

Müntekâ'da Ibnü Semâa, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

Bir adam, diğerine bir cariye hibe eder; kendisine hibe yapılan şahıs da, onu teslim alır ve ona bir çocuk doğurtur; sonra da bağış yapan şahıs beyyine ile "onu bağış, yapmadan önce müdebbere yaptığını" söylerse; İmâm: "Cariyeyi alır; mehrini alır ve çocuğun kıymetini de alır." demiştir.

Şayet bağış yapan ölür ve cariye ayni şekilde belgelerse cevap yine dediğimiz gibidir. Muhıyt'te de böyledir.

Fetâvâyi Attabiyye'de şöyle zikredilmiştir:

Mevhûbün lehin yanında doğum yapan bir cariye "kendisini bağışlayan zatın, kendisini müdebbere yaptığını" belgelerse; bağışlayan şahıs onu alır; mehrini de alır; çocuğunu da alır. Bu çocuk, kıymeti karşılığında hür olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, başka birisinin kölesini, onun izni olmaksızın bağış yapar ve teslim de eder; sonra da bu kölenin asıl efendisi "onun, kendi kölesi olduğunu" belgeler; hakim de ona hükmünü verir; sonra da efendisi, kölenin bağışlanmasına razı olursa; Hassâf: "Onun razı olması caiz olmaz. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir." demiştir. Hakimin hükmüyle, geçmişteki akidler bozulmuş olurlar.

Zahîrü'r-rivayede ise, bu durumda, bu akidler bozulmazlar.

Şemsül-Eimme Halvânî: "İstihkak sebebiyle, alım-satım feshe­dilmez. Öyle olunca, hibe de bozulmaz. Hak sahibinin icazeti sahih olur. Fetva da buna göredir." buyurmuştur. Cevâhirü'l-Ahlâtî'de de böyledir.

Bir kadın, kocasına bir şey bağışladıktan sonra, bu bağışın zor­lama ile olduğunu iddia ederse, bu davası kabul edilir. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.

Bir kadın, mehrini'kocasına bağışlar ve: "Ben onu biliyorum." bundan sonra da: "Ben onu bilmiyorum." diyerek kendini yalanlarsa, bu müddet içinde idrakini zayi etmişse veya onun idrakinin alametleri varsa; bu sözü doğrulanmaz. Gerçekten o müdirike değildir. Şayet, durum böyle değilse; onun sözü geçerli olur. Hızârtetü'l-Fetâvâ'da da böyledir.

Bakkâlî'de şöyle zikredilmiştir:

Efendisi huzurda olmayan bir köleye yapılan bağıştan —köle tica­rete izinli ise— geri dönülebilir.

Köle izinli ise, vahibe inanılır. Ancak, bu kölenin izinden mahrum olduğu hususundaki beyyinesi kabul edilmez,

Efendisinin, "onun izinli olduğuna dair" ikrarı varsa, o müstes­nadır. Ve, bu durumda bağış yapan yemin verebilir.

Şayet köle de, bağışlanan şey de hazırda yok iseler, efendisi ile husûmet (= mahkeme olma) yoktur. Eğer, köle efendinin elinde bulunur ve efendi de onu tasdik ederse, bu durumda husumet vardır. Veya, ona karşı beyyine ibraz eder. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, başkasına: "Ben, bu köleyi sana dün bağış yaptım. Sen ise kabul etmedin." derse, bağış yapanın bu sözü geçerlidir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
En doğrusunu bilen Allah'u Teâlâ'dır. [28]