Napolyon'ca
"Ey sultan Selim, Hz. Muhammed aleyhissetamın hilafetine şayan olduğunu ispat et. İşte seni esir eden, ahidna-melerden kurtaracak vakit şimdi gelmiştir. Sana yaklaştım. Eski dostun olan Lehistan devletinin yeniden hayat bulmasıyla meşgulüm. Ordularımdan birisi, Tuna yalısına gitmek üzere hazırdır. Sen, moskoflan cephelerinden vurduğun zaman benim ordum da arkalarını çevireceklerdir. Donanmaların bir gurubu Tulun'dan çıkıp ve gidip, payitahtı ve Kara-denizİ muhafaza edecektir. Artık cesaretlen. Zira; bir daha devletini kuvvetlendirecek ve namını şÖhretlendidîrecek böyle bir fırsat vaktini bulamazsın" Napolyon'un bu sözleri Sultan Selim'e çok te'sir etti." (Tarih-i Cevdet) Sebastiyani bu münasebetle bir muhtıra yazdı. Derhal Türkçe'ye tercüme edilerek, devlet adamlarına klavuz olmak üzere dağıtıldı. Bu muhtıralar: ingiliz gemilerini yaklaşmaktan men etmek böylece şehrin bombardımana tutulmasını önlemek, gemilerin veya hiç olmazsa, bunların baştan veya kıçtan demir atmalarının başarısızlığa itilmesi, Osmanlı donanmasını ve deniz müesseselerini mahv etmek için İngiliz donanmasının girmesini önlemek maksadıyla limanın ağzını müdafaaya hazırlamak, İstanbul bataryalarını, Üsküdar bataryalarıyla ahenkli bir şekilde ateş etme ve bunu güzelce idare etmek, Osmanlı donanmasını-İngiliz donanması ile savaşa giriştiğin de mevkii toplarının ateşi altında ricat etmeyi temin, emin bir yerde bulundurmak bunlar içinde, toplarla donanmış ve mümkün olduğu kadar, çabuk ve çeşitli bataryalar inşa edilerek İngiliz amiralinin hücumuna mukabelede bulunmak yahut onu hücum etmekten alıkoymak gibi maddeleri yazılıydı.
Herşey baştan başlayacaktı. Avrupa ve asya sahilleri üzerinde bataryalar yerden çıkar gibi zuhur etti. Sebastiyani herkesin gayretini arttınyordu. Her tarafı tanzim ediyor, padişah-da, vükelada, ricalde gayret ve himmet gösteriyorlardı. Osmanlı milleti Fatih Sultan Mehmed ve Süleyman zamanlarındaki gibi savaşa olan istidadlarını isbat ediyorlardı. Sebasti-yani daha neleri gerçekleştiriyordu? Beraberinde sefaret kâ-tibleri olduğu halde yüzbaşı Lakor, mülazım Dökar ile Jerar bulunduğu gibi savunma ameliyesine bakıyorlardı. Daimaç-ya ordusundan ingiliz donanmasının geldiği gün İstanbul'a varmış olan yüzbaşı Butin, Loklark, Kotaîyo'yu bataryaların silahlanmasına memur ediyor, bu arada da İstanbul'a gelmiş olan Fransa ayan azasından Pontekolant da çalışanlara karışıyor, İspanya sefiri Marki Dalmanera da kâtibleri ve maiyet askeride, subayıda iştirak ediyor ve bir İstanbul topçu bölüğü teşkil eyliyor. Rumlara hediye ve taltiflerde bulunarak faaliyete geçiriyor, İngilizlerin burun büyüklüğünü kırmak arzusuyla uğraşıyordu. Sarayburnundan, Yedikule'ye kadar açılan cephe boyunca duvarlar yıkılıyor yerine mazgallar peyda oluyor. Sarayların bahçelerinde toprak istihkâmlar beliriyor, evlerin bazıları yıkılıp yerine istihkâmlar yapılıyordu. Her yerden binlerce amele koşuşup geliyor, bütün sahilde cenk ve cidal avazları yükseliyor, İngilizlere karşı hakaret ve sövmeler işitiliyordu. Her delikten bir top namlusu uzanıp, gülleler yığılıyor, top mavnalanyla, ateş gemileri iki hat üzere diziliyor, Kızkulesi ayrı çapda toplarla silahlandırılmış emre hazır bulunuyordu, Sultan Selim bütün gün askerlerin arasında, genellikle yalnız, yaya ve bazen Fransız elçisiyle beraber geziniyor. Ahaliye, askere, cömertçe davranarak saltanat mimarı gibi, elinde bir fildişi arşın (ölçü aleti) gülümseyerek mühendislere öteyi beriyi soruyor, bataryaların hacimlerini bizzat ölçüyor, Fransız elçiye son derece iltifat ediyor, göstermiş olduğu gayret, himmete daima müteşekkir olduğunu açıkça söylemekte idi. Hakikaten; kısa bir zaman zarfında tophane depolarından yüz adet top çıkarılarak sahil boyuna tayin olunmuş yüzbaşı Boten'in verdiği rapora bakılarak beş günde, Yedikule'den Sarayburnu'na kadar 102 adet top, 69 adet havan, sağ sahile 24 Otop, 12 havan boğazın karşısına 84 top, 15 havan, Üsküdar tarafına 94 top, 14 havan konulmuş idiki, tamamı 520 top, 110 adette havan idi.
Osmanlı devleti de bu mühleti, İngiliz donanmasına gönderilen divan~ı hümayun tercümanının, Rus ile sulha ve İngil-tereyle ittifakı yenilemeye karar verdiğinden ve bunlara dair bir senet vermek, İngiltere, Rusya'nın istila ettiği kalelerin geriye verilmesini senede lüzum görmiyerek taahhüd etmek, bu senetleri kaide üzerine müzakerede tanzim edilene kadar, İngiliz donanması Çanakkalede durmak, İngiliz elçisi İstan-bula geldikten sonra Sebastiyani'nin, kovulmasına çare düşünülmek üzere, kaleme alınmış müsveddenin düzeltilip, değişikliğe tâbi tutulması ve irade-i seniyye taalluku için almıştı. Ayrıca muhalif rüzgârların meydana getirdiği şartlar, bombardıman gemilerinin baştan ve kıçtan demirlemeleri kabili imkân olamıyordu.
ingilizler Çanakkale boğazında da istihkâmlara emir verildiğinden dönüş yolunun pek zor olacağını kestirmişlerdi. Ancak, kaçtılar denilmesin diye de, avdet yolunu tercih etmiyorlardı. Bütün bu meyanda garib bir olay husule geldi: "Fe-nerbahçeye vazifeli verilmiş bir kaç asker, Kınahada'ya geçmişler. Bir kaç tane İngiliz, sandalla su almak üzere, oraya gelir. Hemen savaşa başlarlar. İngilizlerin yedi-sekiz tanesini Öldüren askerler, birkaçını da esir alırlar. Bu esirler arasında amiralin genç oğlu da vardır. Askerler amiralin oğlunu saraya gönderirler. Sultan Selim askerlere kırkar altun ile birer çelenk verir. Amiralin oğlu da Kaptanpaşa tarafından ingiliz donanmasına aşırılır. Bu havadis balıkçıları galeyana getirdiğinden İngilizlerin gemileri etrafında dolaşıp bir gemiden diğer gemiye giden sandalları tevkife başlarlar. Hakikaten İstanbul beş gün zarfında toplarla donandığı gibi ahalide kayıklara binip, adeta donanma üzerine yürüyecek cesarete mâlik olmuştu. Yeni kaptan Şeydi Ali paşa komutasında bulunan 20 kıta harp gemisi Beşiktaş Önlerindeydi. İngiliz elçisi hem hasta hemde yapmış olduğu hesapsız hareketin neticede üzerine düşecek mesuliyetini bir başkası üzerine yıkmağa gayretli idiyse de amiral Dukvorth'dan uygun birini bulamamış ve müzakereleri ona havale etmişti. Amiral 21/şubat'ta ültimatom vermişti. Babıâli 21/şubat'ta kimlerle müzakere edileceğini, nerede yapılacağını, İngilizlerin iyi niyetinden endişe edildiğini, müslümanların heyecana geldiğini, bir bir ve ağır ağır sordu. Amiral kesin olarak iyi niyet taşımakta olduklarını bir daha temin etti. Babıâli hayatının emniyetini temin ettiği takdirde konferans için neresi tercih edilirse edilsin, oraya geleceğini bildirdi.
Bu sırada ise, sarayın duvarlarında sekiz mazgalın daha açıldığını görerek konferans işine İki güne kadar bir netice verilmesini bildirdi. Aynı günde yapılmakta olan savunma hazırlıklarından şikayetçi olarak, üç saat içinde cevabın verilmesini taleb etti. Eğer cevaba erişemezlerse, Marmara denizinde bulunan Osmanlı gemilerinin, batırılma veya ele geçirileceğini beyan eden tehdidler savurdu. Babıâlide geceleyin boğazın Anadolu kıyısında yedi mil ötede (Beykoz olacak) bulunan bir yeri müzakere mahalli olarak tayin ettiğine dair haber yolladı. Amiral bu teklifi kabul ettiysede, kendi yerine amiral Lewis'i gönderecekti.
Bu arada bir mülazım (teğmen) ile dört gemici esir alınarak götürülmüşse de, bunların da çarçabuk, tahliyesini taleb eyledi. Fakat ertesi gün bir Osmanlı gemisi gelerek müzakereye katılacakları alacak idi. O beş ingiliz salıverilmedi. Dok-vorth, yeni şartlar söyleyerek Sebastiyani'nİn, uzaklaştırılmasını ve üçlü ittifakın yenilenmesini istedi. Babıâli; verilen son cevabında, Osmanlı ülkesinde bir tehlikeye maruz kalmadan, bir karış yere bir ingilizin çıkmak mümkün olmadığı, hattâ saraya bile bir İngiliz gelse onu müdafaa etme çok güç olacağı, velhasıl İngiliz donanması bulunduğu yeri terketme-ye ve Çanakkale boğazını, dışarı doğru geçmedikçe müzakereye devam edilmeyeceğini bildirdi.
Dokvurth ilk önce hiddetleşiddet göstererek, Arbutnot'un Bozcaada'dan gönderdiği geçmiş tekliflerini tekrara kalkışacak olduysa da, az sonra bu tehdidlerinin İngiliz donanması, aleyhine olacağını kestirdiğinden, yelkenleri suya indirmeyi tercih etti. 1221 senesi zilhiccesinin 12. günü, 1807 senesi şubat ayının, 20. cuma gününe müsadifdir. İşte o gün yelkenleri açık olarak, İstanbul üzerine doğru yürüdü. İstanbul'da bulunan, Fransız elçiliğinde büyük bir heyecan husule geldi. Fakat donanma bir dönüş yaparak yine adalar önüne geldi. Direklerinin ucundan başka yeri görünmüyordu. Yine yakınlaşıp, uzaklaştı. Bütün günü voltayla geçirdi. Akşamleyin güney cihetine doğru gitti. O gece de şehirde büyük bir endişe hüküm ferma oldu.
Ertesi gün de bütün halk, hattâ içlerinde padişah bulunduğu halde surlara çıkıp, İngilizlerin gittiğini görüp, inandılar. Ahali padişahı büyük bir şiddetle alkışladı. Beşiktaş önlerinde bulunan donanmayı Osman-i askerleri İngilizleri takip için izin istediler. Adetâ söz dinlemez dereceye geldiler. Müessifa-ne; bir hadise zuhur ederdiye korkuluyor, elde edilmiş neticenin heba olmasından çekiniliyordu. Daha sonra padişahın iradesi çıktı. Ahalinin tezahüratı arasında donanma Marma-raya doğru süzülüp, Kumkapı önlerinde demir attı. İngilizlerin ricatı ile alakalı resmi haber, Fransanın Gelibolu konsolosu tarafından gönderilen bir haberci ile kesinleşti. Mart ayının 2. günü Gelibolu minaresinden onüç yelken görülmüş. Bunlar, Lapseki ile Naraburnu arasında Ekinlik deniien yerde durmuşlar. Su alan gemilerini tamir etmişler. Boğazdan geçişlerinde Osmanlı bataryalarının şiddetli atışlarına maruz kalarak, Vindsor Kastil isimli geminin, büyük direğinin dörtte üçü 800 librelik ve iki kadem kutrunda bir taş gülle ile kırıldığı gibi Aktiv fırkateyni'de 560 librelik bir gülle yemiş. Ro-yal Corc isimli amiral gemisi de başka ve büyük bir gülle isabeti ile hasara uğramış. Bu donanma tamam bir saat bir çeyrek ateşaltmda kalmış. 130 Ölü ve 412 yaralısı olmuş. Eğer Anadolu kıyısı müstahkem ve silahlı olsaymış ve topları da sabit olamasa imiş, tamamen mahvolacak imiş.
Tabiatıyla bu hadisenin neticesinden olarak İstanbulda Fransızlar lehine; büyük bir emniyet ve itimat, son derece yükseldi. Hatta ahali sokakta rastladığı Fransızları çeviriyor, kendilerine yapılmış yardımların minnetini ifade ediyorlardı. Rusya'ya taraftar olan Rumlar bile, patriklerinin kumandası altında olarak şehrin tahkimatının yapılmasında gayret göstermişlerdi Mora'fılarda, padişaha bir dilekçe ulaştırarak Rusyalılar ile savaşmağa hazır olduklarını bildirdiler. Fakat; bütün bu nümayişler arasında yine, İstanbul sokaklarında, fesat ve fitneye dair dedikodular dönüp duruyordu.
Devlet adamları birbirine düşerek, herkes yekdiğerinin aleyhine iftiralara girişiyor, İngilizlerin İstanbul'a gelmelerini yeni kaide olan "yeniçerileri kaldıracaklar, nizam-ı cedidi onların yerine koyacaklar imiş"e vardırarak devlet ricali tarafından özel bir davet olduğu ileri sürülüyordu. Trafalgar ve Kopenhag galibiyetleri üzerine İngilizlerin İstanbul sularında uğramış oldukları hezimet, İngiliz ahalisi düşüncesinde bir hayli kötü tesirler vücuda getirdi. Akdeniz'de dolaşmakta olan Rus amirali Seniyavin, çok geçmeden de Bozcaada önlerinde amiral Dokvortha, birleşerek yeniden İstanbul'a girmeyi teklif ettiyse de, İngilizler yeniden uğrayacakları müşkülatı tecrübe etmiş oldukları için kabul etmediler.
Bundan başka yalnız İngiltereye yaramayacak böyle bir teşebbüs için, Ruslara yardım etmek, menfaatlerine aykırı idi. Fakat, bu tarz hareket iki devlet arasında burudet yâni soğukluğa da vesile oldu. Hattâ; bir dereceye kadar da, Ma-polyon ile Aleksandr arasında bir ittifak doğmasının sebebi olan Tilsit mülakatının öngörüşmesini teşkil etti.
Amiral Seniyavin Bozcaada'dan Selanik önlerine geldiyse de, taarruza geçmeğe cesaret edemedi. Tekrar dümeni Boz-caadaya kırmakla, burayı üç gün aralıksız top ateşine tâbi tuttuktan sonra kara çıkardığı ikibin askerle, işgali tamamladı. Böylece Çanakkale girişi yine kapanmış oldu. Bu vakada İstanbul ahalisinin ızdıraba düşmesine yol açtı. Kaptanıderya Şeydi Ali paşa, sekiz gemi ve beşbin kara askeriyle, Bozcaada üzerine, yelkenbastı. İngilizler ise, Rusların İstanbul'a pek faz'a yaklaşmış olduğunun verdiği endişeyle yanlarından ayrılıp, Mısır üstüne yelkenlerini doldurdu. İngilizlerin bozgundan sonraki kaçışlarının memnuniyeti pek sürmedi. Yen -ni endişelere bıraktı.
Vehhabilerin reisi olan Suud bin Abdülaziz, Medine-i Mü-nevvere'yi istila ederek, mübarek merkadlerin kubbelerini yıkmış, yalnız vukubulan ricalar üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)'in, Ravza-i mutaharralannın, kubbesini bırakarak ne kadar kıymetli eşya ve cevahir varsa hepsini alıp Deriye'ye gönderdiği gibi, onlara göre bi'dat olması hasebiyle hutbelerden padişahın adını kaldırmış, Vehhabi olmayanlara müşrik nazarı ile bakarak, bunları Mekke'yi tavafdan men'e cüret etmiştir. Kendi tarafından Mekke ile Medine'ye birer tane Kadı tayin ederek, diğer kadılarla beraber, Harem-i Nebevi hademesini, Medine muhafızını İstanbul'a yollamış, Sultan 3. Se-lim'e bir mektup göndererek "burda türbeler üzerine kubbe200 bina ve kurban boğazlanmamasını" beyan ederek, Padişah 3. Selim'inde mezhepleri olan Vehhabiliğe girmesini istemiştir.
Hattâ Şam kafilesi Medine-i Münevvereye giremiyerek geriye dönmüştü. Bu hadisat ehli isiâma vükelâ ve padişahın aleyhine hareket etmesi neticesini veriyordu. Diğer taraftan İngilizlerde, İstanbul'da uğradıkları hezimetin acısını çıkarmak arzusuyla Mısır üzerine dönmüşlerdi. Böylece Mekke ve Medine ile gerek kara, gerekse deniz yoluyla münakale ortadan kalkmış oluyordu. Fransa'da yayımlanan bir eser, 'ingilizlerin, Mısır'ı istilası meselesini, aşağıda aldığımız satırlarda şöylece belirtiyor:
"1222/muharrem/6. sah-1807/martınm/17. günü, 17 tane, İngilizlere aid yelkenli limanın önünde görüldüler. Bu gemilerin kumandanı amiral Lewis'di. Mısır'ı gerek Fransız gerekse Mehmed Ali Paşanın zülmundan kurtarmaya geldiğini ilân ediyordu. Gemilerde general Frazer kumandasında, Mesina'ya gelen, 5100 kişilik küçük bir ordu vardı. İskenderiye ahalisi öteden beri, Kavalah Mehmed Ali Paşaya aleyhtar olduklarından Fransa konsolosu Droveti, ahaiininde, askerlerinde düşmanlığını hisettiğinden, pasaportlarını istediyse de verilmedi. Bunun üzerine maiyetine onbeş tane Fransız askeri aldı. Eli tabancada olduğu halde, azimetine yâni gidişine mümanaat edilmemesini taleb ederek, muha-fızsız olarak Reşid'e oradan da Kahire'ye gitti. Mehmed Ali Paşa, Said taraflarında da bulunan kölemenleri cezalamak için Cünye'ye gittiğinden konsolos İngilizlerin İskenderiye'yi işgal ettiklerini, acele gerigelmesini ve çok yakında büyük bir Fransız ordusunun geleceğinden mukavemet hazırlıklarına girişmesini bildiriyordu. Hakikaten İngilizler karaya asker çıkarırken hiç bir müşkülatla karşılaşmadılar. Mutasarrıf Emin ağa, zaten İngilizlerin konsolosu Misket'in tutkulusu idi. İngilizler, İskenderiye'yi işgal ettikten sonra yollarını emniyete aimak için Nİ1 yakınlarında bulunan, Reşid'i ele geçirmek için general Voşep'in komutasında olarak, 1200 kişilik İngiliz askeri birliğini yolladılar. Şehirde beşyüz Türk ve Arnavut askeri vardı. Bu gurub; iki gün yolda hiç bir düşmana rastlamadığı halde Reşid'e vardı. Askerlerde pek şiddetli sıcaklardan dolayı çok yorulmuştu. Bu yorgunluk yüzünden şehre karmakarışık olarak girdiler. Hiç bir direnme ile karşılaşmadıklarından müsterih olarak, silahlarını çıkarıp gölgeliklere, uzandılar. İşte o an askerlerimizin üzerlerine çullandılar. Kumandan Ali bey, kaçmalarına fırsat vermemek için ne kadar kayık varsa Nü nehrinin karşı sahiline geçirmişti. Osmanlı askeri İngilizleri saatlerce vurdular. Öldürdüler. General Voşep, iki yerinden yaralı olarak ortada kalmıştı. Pek çok İngiliz subayı Öldü. Bu kavgada beşyüz İngiliz askeri telef oldu. Yüzyirmi de esir ele geçti. Ölülerden; seksen tanesinin kelleleri kesilip, Kahire'ye gönderildi. Kelleler, Özbekiye caddesinde, iki sıra halinde kazıklara geçirilip teşhir olundu." Bu arada da, Mehmed Ali Paşa güneyden gelerek kölemenlerden Selyut'u aldı. Mısırlı komutanlardan meşhur ibrahim bey ile antlaşma yapılarak, Mil nehrinin sağ ve sol taraflarını takiben, kuzeye doğru yürüdü. İngiliz kuvvetlerini bilmediği için, Kahire'ye vardığında, şehri tahkim etmeye iptidar eyledi. Bununla beraber Reşid'e de dörtbin piyade ve binbeşyüz süvari yolladı General Frazer, yeni bir sefer heyet-i seferiye teşkil ederek general İstevar'ı 3 bin piyade, 6 top, 2 havan ile Reşid'e gönderip, şehri muhasara ettirdi. Mehmed Ali Paşanın, Kethüda bey ve Hasan paşanın komutalarında olarak yolladığı askerle 22/nisanda meydana gelen kanlı savaşta, İngilizlerin feci bir mağlubiyete uğradıkları görüldü.
Binbaşı Moor esir, miralay Maklod öldüğü gibi pek çok telefat da verdiler. Büyük topları çivilediler. Yiyecekleri ve mühimmatı, eşyaları yaktılar. Asker ve bu askere katılan fertler, aşiretleri ile kurtulanların takiplerine koyuldular ve yolda da fena halde hırpaladılar. Geri kalanlanda, Ebukır'da bekleyen donanma alarak, İskenderiye'ye getirdi. Kahire'ye soluk soluğa getirilen beşyüz İngiliz esiri, Özbekiye'de sırık üstünde duran arkadaşlarının, kafaları önünden geçirildi. Yürüyemeyenleri eşeklere bindirdiler. Düşüp ölenlerin kellelerini kesip sırıklara ilave ettiler. "Bu bozgunluk, İstanbul'daki hezimetten daha tesir edici idi. İngilizler; Akdenize hakim oldukları için hezimet haberini avrupaya duyurma işlemini biraz geciktirdi-lerse de, doğu da pekçok kayıp etmişlerdi. İstanbul'dan Cezayir, Trablusgarp, Tunus, İzmir'e haber gönderilerek İngilizlerin uzaklaştırıldıklarını ve mallarının müsadere edilmeleri emrolundu. İskenderiye'de bir iki ay kaldılar. Fakat bir iş göremediler Mehmed Ali, bu esnada bir ordu düzenleyip başlarında kendi olduğu halde İskenderiye üzerine gitti. Amiral Lewis hummadan ölmüştü. Yerine amiral Hallovel gelmişti. Bu sırada ise Fransa ve Rusya arasında da, Tilsit antlaşması imzalandı.
İngiltere hükümeti ingiliz donanmasının cephaneliği olan Sicilya'ya Fransızların hücumuna ihtimal veriyordu. Buna dayanarak bütün gücünü, Cezayir'e topladı. İngilterenin efkârı umumiyesi de "2. bir Napolyon romanı" olan Mısır seferinden hoşlanmamıştı. Bu bakımdan da Mehmed Ali Paşa ile ingiliz amirali arasında, cereyan eden müzakereler pek çabuk sona ererek, donanma yelken açıp 14/eylülde denize açıldı. Paşa, kaleden atılan topların sesleri arasında tam bir debdebe ile İskenderiye'ye girdi.
Şayan-ı dikkattir ki, şu sıralarda İstanbul'da büyük bir fitne ayaklanıyor, İngiltere ile Fransa arasındaki savaş da İspanya meselesinden dolayı, başka bir renk alıyordu. Mehmed Ali Paşa ise, Mısır'da bir nevi istiklâliyet kazanmış gibiydi. Bu ana kadar Mısır sahilleri gümrükleri tersane-i amireye bağlıyken, İskenderiye'nin zaptından sonra, iskelelerin tamamını kendi tasarrufuna geçirdi. Elfi bey'in; komutanlarından Şahin bey'İ de getirtip, Ceyze'ye memur etti. İstanbul'dan rehine bulunan oğlunun uhdesine, Mısır defterdarlığı tevcih edilerek, Mısır'a yollandı. Payitahttaki devlet adamları da Ka-valali Mehmed Ali Paşayı, Vehhabilerin üzerine sevk etme hususunda kafa patlatıyorlardı. Hattâ kendisine bu iş için, bir de kapıcıbaşı gönderilmiş ise de, Paşa: "bu iş acele ile olmaz. Süveyş'de, gemi yapmalı, tedarikâtta bulunmalı" ce-vabıyla başından savdı.
Herşey baştan başlayacaktı. Avrupa ve asya sahilleri üzerinde bataryalar yerden çıkar gibi zuhur etti. Sebastiyani herkesin gayretini arttınyordu. Her tarafı tanzim ediyor, padişah-da, vükelada, ricalde gayret ve himmet gösteriyorlardı. Osmanlı milleti Fatih Sultan Mehmed ve Süleyman zamanlarındaki gibi savaşa olan istidadlarını isbat ediyorlardı. Sebasti-yani daha neleri gerçekleştiriyordu? Beraberinde sefaret kâ-tibleri olduğu halde yüzbaşı Lakor, mülazım Dökar ile Jerar bulunduğu gibi savunma ameliyesine bakıyorlardı. Daimaç-ya ordusundan ingiliz donanmasının geldiği gün İstanbul'a varmış olan yüzbaşı Butin, Loklark, Kotaîyo'yu bataryaların silahlanmasına memur ediyor, bu arada da İstanbul'a gelmiş olan Fransa ayan azasından Pontekolant da çalışanlara karışıyor, İspanya sefiri Marki Dalmanera da kâtibleri ve maiyet askeride, subayıda iştirak ediyor ve bir İstanbul topçu bölüğü teşkil eyliyor. Rumlara hediye ve taltiflerde bulunarak faaliyete geçiriyor, İngilizlerin burun büyüklüğünü kırmak arzusuyla uğraşıyordu. Sarayburnundan, Yedikule'ye kadar açılan cephe boyunca duvarlar yıkılıyor yerine mazgallar peyda oluyor. Sarayların bahçelerinde toprak istihkâmlar beliriyor, evlerin bazıları yıkılıp yerine istihkâmlar yapılıyordu. Her yerden binlerce amele koşuşup geliyor, bütün sahilde cenk ve cidal avazları yükseliyor, İngilizlere karşı hakaret ve sövmeler işitiliyordu. Her delikten bir top namlusu uzanıp, gülleler yığılıyor, top mavnalanyla, ateş gemileri iki hat üzere diziliyor, Kızkulesi ayrı çapda toplarla silahlandırılmış emre hazır bulunuyordu, Sultan Selim bütün gün askerlerin arasında, genellikle yalnız, yaya ve bazen Fransız elçisiyle beraber geziniyor. Ahaliye, askere, cömertçe davranarak saltanat mimarı gibi, elinde bir fildişi arşın (ölçü aleti) gülümseyerek mühendislere öteyi beriyi soruyor, bataryaların hacimlerini bizzat ölçüyor, Fransız elçiye son derece iltifat ediyor, göstermiş olduğu gayret, himmete daima müteşekkir olduğunu açıkça söylemekte idi. Hakikaten; kısa bir zaman zarfında tophane depolarından yüz adet top çıkarılarak sahil boyuna tayin olunmuş yüzbaşı Boten'in verdiği rapora bakılarak beş günde, Yedikule'den Sarayburnu'na kadar 102 adet top, 69 adet havan, sağ sahile 24 Otop, 12 havan boğazın karşısına 84 top, 15 havan, Üsküdar tarafına 94 top, 14 havan konulmuş idiki, tamamı 520 top, 110 adette havan idi.
Osmanlı devleti de bu mühleti, İngiliz donanmasına gönderilen divan~ı hümayun tercümanının, Rus ile sulha ve İngil-tereyle ittifakı yenilemeye karar verdiğinden ve bunlara dair bir senet vermek, İngiltere, Rusya'nın istila ettiği kalelerin geriye verilmesini senede lüzum görmiyerek taahhüd etmek, bu senetleri kaide üzerine müzakerede tanzim edilene kadar, İngiliz donanması Çanakkalede durmak, İngiliz elçisi İstan-bula geldikten sonra Sebastiyani'nin, kovulmasına çare düşünülmek üzere, kaleme alınmış müsveddenin düzeltilip, değişikliğe tâbi tutulması ve irade-i seniyye taalluku için almıştı. Ayrıca muhalif rüzgârların meydana getirdiği şartlar, bombardıman gemilerinin baştan ve kıçtan demirlemeleri kabili imkân olamıyordu.
ingilizler Çanakkale boğazında da istihkâmlara emir verildiğinden dönüş yolunun pek zor olacağını kestirmişlerdi. Ancak, kaçtılar denilmesin diye de, avdet yolunu tercih etmiyorlardı. Bütün bu meyanda garib bir olay husule geldi: "Fe-nerbahçeye vazifeli verilmiş bir kaç asker, Kınahada'ya geçmişler. Bir kaç tane İngiliz, sandalla su almak üzere, oraya gelir. Hemen savaşa başlarlar. İngilizlerin yedi-sekiz tanesini Öldüren askerler, birkaçını da esir alırlar. Bu esirler arasında amiralin genç oğlu da vardır. Askerler amiralin oğlunu saraya gönderirler. Sultan Selim askerlere kırkar altun ile birer çelenk verir. Amiralin oğlu da Kaptanpaşa tarafından ingiliz donanmasına aşırılır. Bu havadis balıkçıları galeyana getirdiğinden İngilizlerin gemileri etrafında dolaşıp bir gemiden diğer gemiye giden sandalları tevkife başlarlar. Hakikaten İstanbul beş gün zarfında toplarla donandığı gibi ahalide kayıklara binip, adeta donanma üzerine yürüyecek cesarete mâlik olmuştu. Yeni kaptan Şeydi Ali paşa komutasında bulunan 20 kıta harp gemisi Beşiktaş Önlerindeydi. İngiliz elçisi hem hasta hemde yapmış olduğu hesapsız hareketin neticede üzerine düşecek mesuliyetini bir başkası üzerine yıkmağa gayretli idiyse de amiral Dukvorth'dan uygun birini bulamamış ve müzakereleri ona havale etmişti. Amiral 21/şubat'ta ültimatom vermişti. Babıâli 21/şubat'ta kimlerle müzakere edileceğini, nerede yapılacağını, İngilizlerin iyi niyetinden endişe edildiğini, müslümanların heyecana geldiğini, bir bir ve ağır ağır sordu. Amiral kesin olarak iyi niyet taşımakta olduklarını bir daha temin etti. Babıâli hayatının emniyetini temin ettiği takdirde konferans için neresi tercih edilirse edilsin, oraya geleceğini bildirdi.
Bu sırada ise, sarayın duvarlarında sekiz mazgalın daha açıldığını görerek konferans işine İki güne kadar bir netice verilmesini bildirdi. Aynı günde yapılmakta olan savunma hazırlıklarından şikayetçi olarak, üç saat içinde cevabın verilmesini taleb etti. Eğer cevaba erişemezlerse, Marmara denizinde bulunan Osmanlı gemilerinin, batırılma veya ele geçirileceğini beyan eden tehdidler savurdu. Babıâlide geceleyin boğazın Anadolu kıyısında yedi mil ötede (Beykoz olacak) bulunan bir yeri müzakere mahalli olarak tayin ettiğine dair haber yolladı. Amiral bu teklifi kabul ettiysede, kendi yerine amiral Lewis'i gönderecekti.
Bu arada bir mülazım (teğmen) ile dört gemici esir alınarak götürülmüşse de, bunların da çarçabuk, tahliyesini taleb eyledi. Fakat ertesi gün bir Osmanlı gemisi gelerek müzakereye katılacakları alacak idi. O beş ingiliz salıverilmedi. Dok-vorth, yeni şartlar söyleyerek Sebastiyani'nİn, uzaklaştırılmasını ve üçlü ittifakın yenilenmesini istedi. Babıâli; verilen son cevabında, Osmanlı ülkesinde bir tehlikeye maruz kalmadan, bir karış yere bir ingilizin çıkmak mümkün olmadığı, hattâ saraya bile bir İngiliz gelse onu müdafaa etme çok güç olacağı, velhasıl İngiliz donanması bulunduğu yeri terketme-ye ve Çanakkale boğazını, dışarı doğru geçmedikçe müzakereye devam edilmeyeceğini bildirdi.
Dokvurth ilk önce hiddetleşiddet göstererek, Arbutnot'un Bozcaada'dan gönderdiği geçmiş tekliflerini tekrara kalkışacak olduysa da, az sonra bu tehdidlerinin İngiliz donanması, aleyhine olacağını kestirdiğinden, yelkenleri suya indirmeyi tercih etti. 1221 senesi zilhiccesinin 12. günü, 1807 senesi şubat ayının, 20. cuma gününe müsadifdir. İşte o gün yelkenleri açık olarak, İstanbul üzerine doğru yürüdü. İstanbul'da bulunan, Fransız elçiliğinde büyük bir heyecan husule geldi. Fakat donanma bir dönüş yaparak yine adalar önüne geldi. Direklerinin ucundan başka yeri görünmüyordu. Yine yakınlaşıp, uzaklaştı. Bütün günü voltayla geçirdi. Akşamleyin güney cihetine doğru gitti. O gece de şehirde büyük bir endişe hüküm ferma oldu.
Ertesi gün de bütün halk, hattâ içlerinde padişah bulunduğu halde surlara çıkıp, İngilizlerin gittiğini görüp, inandılar. Ahali padişahı büyük bir şiddetle alkışladı. Beşiktaş önlerinde bulunan donanmayı Osman-i askerleri İngilizleri takip için izin istediler. Adetâ söz dinlemez dereceye geldiler. Müessifa-ne; bir hadise zuhur ederdiye korkuluyor, elde edilmiş neticenin heba olmasından çekiniliyordu. Daha sonra padişahın iradesi çıktı. Ahalinin tezahüratı arasında donanma Marma-raya doğru süzülüp, Kumkapı önlerinde demir attı. İngilizlerin ricatı ile alakalı resmi haber, Fransanın Gelibolu konsolosu tarafından gönderilen bir haberci ile kesinleşti. Mart ayının 2. günü Gelibolu minaresinden onüç yelken görülmüş. Bunlar, Lapseki ile Naraburnu arasında Ekinlik deniien yerde durmuşlar. Su alan gemilerini tamir etmişler. Boğazdan geçişlerinde Osmanlı bataryalarının şiddetli atışlarına maruz kalarak, Vindsor Kastil isimli geminin, büyük direğinin dörtte üçü 800 librelik ve iki kadem kutrunda bir taş gülle ile kırıldığı gibi Aktiv fırkateyni'de 560 librelik bir gülle yemiş. Ro-yal Corc isimli amiral gemisi de başka ve büyük bir gülle isabeti ile hasara uğramış. Bu donanma tamam bir saat bir çeyrek ateşaltmda kalmış. 130 Ölü ve 412 yaralısı olmuş. Eğer Anadolu kıyısı müstahkem ve silahlı olsaymış ve topları da sabit olamasa imiş, tamamen mahvolacak imiş.
Tabiatıyla bu hadisenin neticesinden olarak İstanbulda Fransızlar lehine; büyük bir emniyet ve itimat, son derece yükseldi. Hatta ahali sokakta rastladığı Fransızları çeviriyor, kendilerine yapılmış yardımların minnetini ifade ediyorlardı. Rusya'ya taraftar olan Rumlar bile, patriklerinin kumandası altında olarak şehrin tahkimatının yapılmasında gayret göstermişlerdi Mora'fılarda, padişaha bir dilekçe ulaştırarak Rusyalılar ile savaşmağa hazır olduklarını bildirdiler. Fakat; bütün bu nümayişler arasında yine, İstanbul sokaklarında, fesat ve fitneye dair dedikodular dönüp duruyordu.
Devlet adamları birbirine düşerek, herkes yekdiğerinin aleyhine iftiralara girişiyor, İngilizlerin İstanbul'a gelmelerini yeni kaide olan "yeniçerileri kaldıracaklar, nizam-ı cedidi onların yerine koyacaklar imiş"e vardırarak devlet ricali tarafından özel bir davet olduğu ileri sürülüyordu. Trafalgar ve Kopenhag galibiyetleri üzerine İngilizlerin İstanbul sularında uğramış oldukları hezimet, İngiliz ahalisi düşüncesinde bir hayli kötü tesirler vücuda getirdi. Akdeniz'de dolaşmakta olan Rus amirali Seniyavin, çok geçmeden de Bozcaada önlerinde amiral Dokvortha, birleşerek yeniden İstanbul'a girmeyi teklif ettiyse de, İngilizler yeniden uğrayacakları müşkülatı tecrübe etmiş oldukları için kabul etmediler.
Bundan başka yalnız İngiltereye yaramayacak böyle bir teşebbüs için, Ruslara yardım etmek, menfaatlerine aykırı idi. Fakat, bu tarz hareket iki devlet arasında burudet yâni soğukluğa da vesile oldu. Hattâ; bir dereceye kadar da, Ma-polyon ile Aleksandr arasında bir ittifak doğmasının sebebi olan Tilsit mülakatının öngörüşmesini teşkil etti.
Amiral Seniyavin Bozcaada'dan Selanik önlerine geldiyse de, taarruza geçmeğe cesaret edemedi. Tekrar dümeni Boz-caadaya kırmakla, burayı üç gün aralıksız top ateşine tâbi tuttuktan sonra kara çıkardığı ikibin askerle, işgali tamamladı. Böylece Çanakkale girişi yine kapanmış oldu. Bu vakada İstanbul ahalisinin ızdıraba düşmesine yol açtı. Kaptanıderya Şeydi Ali paşa, sekiz gemi ve beşbin kara askeriyle, Bozcaada üzerine, yelkenbastı. İngilizler ise, Rusların İstanbul'a pek faz'a yaklaşmış olduğunun verdiği endişeyle yanlarından ayrılıp, Mısır üstüne yelkenlerini doldurdu. İngilizlerin bozgundan sonraki kaçışlarının memnuniyeti pek sürmedi. Yen -ni endişelere bıraktı.
Vehhabilerin reisi olan Suud bin Abdülaziz, Medine-i Mü-nevvere'yi istila ederek, mübarek merkadlerin kubbelerini yıkmış, yalnız vukubulan ricalar üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)'in, Ravza-i mutaharralannın, kubbesini bırakarak ne kadar kıymetli eşya ve cevahir varsa hepsini alıp Deriye'ye gönderdiği gibi, onlara göre bi'dat olması hasebiyle hutbelerden padişahın adını kaldırmış, Vehhabi olmayanlara müşrik nazarı ile bakarak, bunları Mekke'yi tavafdan men'e cüret etmiştir. Kendi tarafından Mekke ile Medine'ye birer tane Kadı tayin ederek, diğer kadılarla beraber, Harem-i Nebevi hademesini, Medine muhafızını İstanbul'a yollamış, Sultan 3. Se-lim'e bir mektup göndererek "burda türbeler üzerine kubbe200 bina ve kurban boğazlanmamasını" beyan ederek, Padişah 3. Selim'inde mezhepleri olan Vehhabiliğe girmesini istemiştir.
Hattâ Şam kafilesi Medine-i Münevvereye giremiyerek geriye dönmüştü. Bu hadisat ehli isiâma vükelâ ve padişahın aleyhine hareket etmesi neticesini veriyordu. Diğer taraftan İngilizlerde, İstanbul'da uğradıkları hezimetin acısını çıkarmak arzusuyla Mısır üzerine dönmüşlerdi. Böylece Mekke ve Medine ile gerek kara, gerekse deniz yoluyla münakale ortadan kalkmış oluyordu. Fransa'da yayımlanan bir eser, 'ingilizlerin, Mısır'ı istilası meselesini, aşağıda aldığımız satırlarda şöylece belirtiyor:
"1222/muharrem/6. sah-1807/martınm/17. günü, 17 tane, İngilizlere aid yelkenli limanın önünde görüldüler. Bu gemilerin kumandanı amiral Lewis'di. Mısır'ı gerek Fransız gerekse Mehmed Ali Paşanın zülmundan kurtarmaya geldiğini ilân ediyordu. Gemilerde general Frazer kumandasında, Mesina'ya gelen, 5100 kişilik küçük bir ordu vardı. İskenderiye ahalisi öteden beri, Kavalah Mehmed Ali Paşaya aleyhtar olduklarından Fransa konsolosu Droveti, ahaiininde, askerlerinde düşmanlığını hisettiğinden, pasaportlarını istediyse de verilmedi. Bunun üzerine maiyetine onbeş tane Fransız askeri aldı. Eli tabancada olduğu halde, azimetine yâni gidişine mümanaat edilmemesini taleb ederek, muha-fızsız olarak Reşid'e oradan da Kahire'ye gitti. Mehmed Ali Paşa, Said taraflarında da bulunan kölemenleri cezalamak için Cünye'ye gittiğinden konsolos İngilizlerin İskenderiye'yi işgal ettiklerini, acele gerigelmesini ve çok yakında büyük bir Fransız ordusunun geleceğinden mukavemet hazırlıklarına girişmesini bildiriyordu. Hakikaten İngilizler karaya asker çıkarırken hiç bir müşkülatla karşılaşmadılar. Mutasarrıf Emin ağa, zaten İngilizlerin konsolosu Misket'in tutkulusu idi. İngilizler, İskenderiye'yi işgal ettikten sonra yollarını emniyete aimak için Nİ1 yakınlarında bulunan, Reşid'i ele geçirmek için general Voşep'in komutasında olarak, 1200 kişilik İngiliz askeri birliğini yolladılar. Şehirde beşyüz Türk ve Arnavut askeri vardı. Bu gurub; iki gün yolda hiç bir düşmana rastlamadığı halde Reşid'e vardı. Askerlerde pek şiddetli sıcaklardan dolayı çok yorulmuştu. Bu yorgunluk yüzünden şehre karmakarışık olarak girdiler. Hiç bir direnme ile karşılaşmadıklarından müsterih olarak, silahlarını çıkarıp gölgeliklere, uzandılar. İşte o an askerlerimizin üzerlerine çullandılar. Kumandan Ali bey, kaçmalarına fırsat vermemek için ne kadar kayık varsa Nü nehrinin karşı sahiline geçirmişti. Osmanlı askeri İngilizleri saatlerce vurdular. Öldürdüler. General Voşep, iki yerinden yaralı olarak ortada kalmıştı. Pek çok İngiliz subayı Öldü. Bu kavgada beşyüz İngiliz askeri telef oldu. Yüzyirmi de esir ele geçti. Ölülerden; seksen tanesinin kelleleri kesilip, Kahire'ye gönderildi. Kelleler, Özbekiye caddesinde, iki sıra halinde kazıklara geçirilip teşhir olundu." Bu arada da, Mehmed Ali Paşa güneyden gelerek kölemenlerden Selyut'u aldı. Mısırlı komutanlardan meşhur ibrahim bey ile antlaşma yapılarak, Mil nehrinin sağ ve sol taraflarını takiben, kuzeye doğru yürüdü. İngiliz kuvvetlerini bilmediği için, Kahire'ye vardığında, şehri tahkim etmeye iptidar eyledi. Bununla beraber Reşid'e de dörtbin piyade ve binbeşyüz süvari yolladı General Frazer, yeni bir sefer heyet-i seferiye teşkil ederek general İstevar'ı 3 bin piyade, 6 top, 2 havan ile Reşid'e gönderip, şehri muhasara ettirdi. Mehmed Ali Paşanın, Kethüda bey ve Hasan paşanın komutalarında olarak yolladığı askerle 22/nisanda meydana gelen kanlı savaşta, İngilizlerin feci bir mağlubiyete uğradıkları görüldü.
Binbaşı Moor esir, miralay Maklod öldüğü gibi pek çok telefat da verdiler. Büyük topları çivilediler. Yiyecekleri ve mühimmatı, eşyaları yaktılar. Asker ve bu askere katılan fertler, aşiretleri ile kurtulanların takiplerine koyuldular ve yolda da fena halde hırpaladılar. Geri kalanlanda, Ebukır'da bekleyen donanma alarak, İskenderiye'ye getirdi. Kahire'ye soluk soluğa getirilen beşyüz İngiliz esiri, Özbekiye'de sırık üstünde duran arkadaşlarının, kafaları önünden geçirildi. Yürüyemeyenleri eşeklere bindirdiler. Düşüp ölenlerin kellelerini kesip sırıklara ilave ettiler. "Bu bozgunluk, İstanbul'daki hezimetten daha tesir edici idi. İngilizler; Akdenize hakim oldukları için hezimet haberini avrupaya duyurma işlemini biraz geciktirdi-lerse de, doğu da pekçok kayıp etmişlerdi. İstanbul'dan Cezayir, Trablusgarp, Tunus, İzmir'e haber gönderilerek İngilizlerin uzaklaştırıldıklarını ve mallarının müsadere edilmeleri emrolundu. İskenderiye'de bir iki ay kaldılar. Fakat bir iş göremediler Mehmed Ali, bu esnada bir ordu düzenleyip başlarında kendi olduğu halde İskenderiye üzerine gitti. Amiral Lewis hummadan ölmüştü. Yerine amiral Hallovel gelmişti. Bu sırada ise Fransa ve Rusya arasında da, Tilsit antlaşması imzalandı.
İngiltere hükümeti ingiliz donanmasının cephaneliği olan Sicilya'ya Fransızların hücumuna ihtimal veriyordu. Buna dayanarak bütün gücünü, Cezayir'e topladı. İngilterenin efkârı umumiyesi de "2. bir Napolyon romanı" olan Mısır seferinden hoşlanmamıştı. Bu bakımdan da Mehmed Ali Paşa ile ingiliz amirali arasında, cereyan eden müzakereler pek çabuk sona ererek, donanma yelken açıp 14/eylülde denize açıldı. Paşa, kaleden atılan topların sesleri arasında tam bir debdebe ile İskenderiye'ye girdi.
Şayan-ı dikkattir ki, şu sıralarda İstanbul'da büyük bir fitne ayaklanıyor, İngiltere ile Fransa arasındaki savaş da İspanya meselesinden dolayı, başka bir renk alıyordu. Mehmed Ali Paşa ise, Mısır'da bir nevi istiklâliyet kazanmış gibiydi. Bu ana kadar Mısır sahilleri gümrükleri tersane-i amireye bağlıyken, İskenderiye'nin zaptından sonra, iskelelerin tamamını kendi tasarrufuna geçirdi. Elfi bey'in; komutanlarından Şahin bey'İ de getirtip, Ceyze'ye memur etti. İstanbul'dan rehine bulunan oğlunun uhdesine, Mısır defterdarlığı tevcih edilerek, Mısır'a yollandı. Payitahttaki devlet adamları da Ka-valali Mehmed Ali Paşayı, Vehhabilerin üzerine sevk etme hususunda kafa patlatıyorlardı. Hattâ kendisine bu iş için, bir de kapıcıbaşı gönderilmiş ise de, Paşa: "bu iş acele ile olmaz. Süveyş'de, gemi yapmalı, tedarikâtta bulunmalı" ce-vabıyla başından savdı.
Konular
- Batı Avrupanın Rusya'ya Bakışı
- Padişahın Sulha Eğilimi
- 1. Abdülhamid'in Hanımları
- 1. Abdülhamid'in Çocukları
- 1. Abdülhamid'in Sadrazamları
- 1. Abdülhamid'ın Şeyhülislâmları
- SULTAN 3. SELİM HAN
- Buze Suyu Bozgunu
- Koca Yusuf Paşa Yine Sadrazam
- Yaş Antlaşması
- Karışıklıkların BirıbiriniTakibi
- Gaile'ler
- Avrupa Ahvâli
- Edirne Vakası
- Rusya Savaşı-İngiliz Donanması
- Napolyon'ca
- Sultan 3. Selimin Hâli
- Ilhad Ve Zenadıka
- Kabakçı Vakası
- Nızam-I Cedıd'in Te'sisi
- Şehzade Eğitimi
- 3. Selim Hân'ın Hanımları Ve Çocukları
- 3. Selimin Şeyhülislâmları
- 1736'dan-1789'a Kadar Deniz Harekâtımız
- Geminin Adı Yapıldığı Sene
- 1787/1792 Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşı
- SULTAN IV. MUSTAFA HAN
- Rusçuk Yâranı-Alemdar Vakası
- Kabakçı'nın İdamı
- Sultan 4. Mustafa'nın Hanımları