Geminin Adı Yapıldığı Sene
Feth-i Bahrî 1746 Ferr-Î Bahrî 1747 Nasr-Î Bahrî 1748 Be-rid-i Zafer 1749 Ziver-Î Bahrî 1752 Nuret-Î Numa 1749 Nü-veydü Futuh 1754 Vukku Devlet 1756 Hasnî Bahrî 1758 Mesken-Î Gazi 1767 Nasrun Cenk 1768 Fetü Zafer ? Mansu-riye 1776 Ejdir-Î Bahrî 1776 Ceylân-Î Bahrî 1777 İnâyet-Î Hak 1778 Şehber-Î Zafer 1779 Pufad-Î Bahrî 1780 Mukadde-me-î Nusret 1785 Murg-Î Bahrî 1786 Muradiye 1786 Bed-Î Nusret 1786 Asar-Î Nusret 179 2Zafer-î Hümayun "1793 Bahr-Î Zafer 1793 Selimiye 1796 Görüldüğü gibi, ilk tersanelerimizden Karamürsel'den sonra da çeşitli yerlerde, tesis olunan tersaneler, gemi yapımında hizmet etmişler, gemilerin imâl târihleri, her yıl bir gemi imâlini ortaya seriyor.
Ruslar ile 1184/1770'de ağustos ayında yaptığımız Kartal Savaşı mağlubiyetimizle sonuçlanınca, Ruslar Tuna nehrinin hemen yanma kadar sokulma şansı buldular. Beri yandan da Mora yarımadasında mukim gayri müslimlere Osmanlı yönetimine karşı ayaklandırma teminini bu fikrin ısrarcısı Mareşal Münche bırakmış o da önderleri Ortodokslar olmak üzere bu isyanları hazırlayacak teşkilatlan kurmuştu.
Aslında Makedonyalı ve adı Mavro Mihal olan Rus ordusundan bir subayı Mora'ya göndermiş teşkilatları kuran bu subay idi. Peki bu Mora isyanlarını hazırlamakta Ruslar ya!-nız mı idi? Bu sorunun cevabı hayır, İngilizler en büyük teşvikçileri olup kendini saklı tutmaya çalışmasıda, denizlerdeki menfaatlerinin Osmanlı denizcileri tarafından, zora sokulma-masını temin içindi. Yoksa; Osmanlı üzerine çeşitli vesilelerle giden Rus donanmasının klavuz kaptanlığını, ilmi denizcilik kavramlarına aşina olmuş majestelerinin kaptanları deruhde etmekteydi. Mora yarımadası, bizim kara askerimiz ta raf indan daima kontrole tutulsa da, bu büyük bir istihdam gerektirdiği gibi, haylide zamanımızı almaktaydı takviye edebilmek için. Kuvvetli bir donanma bu işin pratik ve kesin çözümü ise de, donanmaya icâbı gereği ihtimam gösterilmediğinden bu geçerli silahı kullanamamışizdir. Baltık üzerinden Rus donanmasının Akdeniz'e ineceği istihbaratına ordan yoi yok diyen devlet ricalimiz, Mora ayaklanmasını temin için 7 kal: yon, 4 firkateyn bir kaç da ikmal gemisini amiral Spiridof komutasında, harekât halinde olduğunun haberini alınca ve bu gemilere 1200 kadar Mora'h vede Rum denizcilerin bindi-rildiğini de öğrenince, başka bir bilgiyi hatırlarına getirdiler ki bilgi şu idi: Garbocağt denizcileri, yâni Cezayir, Fas, Tu-nus'daki gemicilerimiz, Rus donanmasının Mayorka adasına uğradığını haber verrnişlerse de, ricâl-i devlet coğrafî bilgile-rince kabil bulmadıklarından, habere alaka göstermediler. Halbuki bunlar; ikiyüz sene önce gemileri karada yüzdürmüş bir padişahın devletinin idarecileriydiler.
Osmanlı/Rus savaşı başladığında donanmanın başında Eğriboz'lu İbrahim Paşa bulunuyordu. İbrahim Paşa on gemiyi Mora sularına göndermişti. Bu arada Rodos Mutasarrıfı Cafer Bey'de emri altındaki gemileri bu on geminin yanına gönderip, takviye yoluna gitdi. Bu sırada kapdan-ı derya-hk'da bir nöbet değişikliği olduki İbrahim Paşanın yerine Canım Hoca Mehmed Paşa'nın torunu Hüsameddin Paşa getirildi. Bu hususta, Osmanlı ordusunda görev yaparak kendini göstermiş bir kimse olan Baron Dö Tot, bu tâyinin Cezayirli Hasan Paşa üzerinde yapılmasının isabetli olacağını belirtmekten kendini alamamıştır. Mora'da zuhur eden ayaklanmaya yardımcı olmak isteyen Rus donanmasına karşı filomuzun kalyonu onüç tane olup, bunlardan üç tanesi sakatlanmış idi. Bunların adları şunlardı: Burcuzafer, Hisnibahri, Ziveribahri. Seyfibahri, Mehengibahri, Pelengibahri, İkabıbahri, Mukaddeme-i şeref, Tılsim-ibahri ve Semendibahri, Seyyarîbahri, Berid-îzafer ile Mesgenigazi kalyonları idi.
Ayrıca on adet de çektiri vardı. 6/mayıs/1770 târihinde İstanbul'dan hareket eden fîlo'nun başında Kapdan-ı derya bulunuyordu ve 24/mayis/1770'de Anapoli'ye gelirlerlerken, Rodos Mutasarrıfı Cafer Bey'de yedi gemisiyle filoya katıldı. Rus filoları dört ayrı filodan müteşekkildi. Spiridof, Elfinston, Arfa ve Çiçagof adlı amirallerin yönetimindeydi. Bütün bunların komutanı da, Rus deniz kuvvetleri komutanı olan, Amiral Aleksi Orlof idi.
Rus gemilerinin tamamı 15 tane kalyon, 16 tane küçük gemiden müteşekkildi. Bu kuvvetlerle; 1 8/mayıs/l 770'de, Menekşe deniz savaşı yapıldı ve üçbuçuk saat süren bu sa-vaşda Cafer Bey filosu, rüzgârın oyunuyla savaş alanından uzaklaşmak mecburiyetinde kaldı. Rüzgâr az sonra Rus gemilerinin işine yarar şekilde yön değiştirdi. Bu hâl Hüsamed-din Paşayı korkuttu. Gecenin karanlığında kaçmayı düşünüyordu. Bunun içinde akşamla beraber düşman önünden uzaklaşmaya başladı. Cezayirli Hasan Paşa durumu anladı, Hasan Paşa ise gece kaçmak yerine tam tersine düşman filosuna hücum tabiyesini plânlıyordu. Hüsameddin Paşanın gemisine yaklaşmayı deneyen Cezayirli Hasan Paşa, plânına ikna edemediği kapdan-ı derya'ya en sonunda şu sözleri söylediği rivayet edilir:
"Madema ki düşman filosuyla çarpışmaya isteğiniz yok, düşmanla böyle zaman zaman karşılaşmamak için ya Çanakkale ya da izmir'de bulunan müstahkem mevkiide gidip şerefsizce oturalım!" Bu sözü tastamam anladığını belli etmemekle beraber Kapdan Paşa, Hasan Paşanın dediğini yapmış Çanak kaleye hareket emri vermiştir. Temmuz/l 770'de Koyunada'fan savaşı yapılmıştır. Bu savaş da
Cezayirli Hasan Paşa ki daha o sıralarda, Bey olarak anılıyordu. Bindiği gemi ile bir Rus gemisine rampa yapmış ve o gemiye geçerek levendleriyle beraber göğüs goğüse çarpışmışlardı. Rus komutan gemisi bu sırada cephaneliği ateş aldığından infilaka mâruz kalmış ve bizim Burcuzafer adlı gemimizin yelkenlerini tutuşturmuştu. Yaralı olan Hasan Bey, hemen denize atlamış öteki gemilerimizden birine geçerek savaşı oradan sevk-i idareye devam etmiştir. Bu arada kapdan-ı derya'dan gelen bir emirde gemilerin Çeşme Limanına çekilmesi bildiriliyordu. Rus gemileriyse yangınlarını söndürmek üzere el elde baş başda kalmışlardı ve tabii İlân etmek gerekirki, Çeşme limanı küçük bir liman olduğundan, gemilerin bir kısmını liman dışında nöbette bırakmak gerekirdi. İlk sebeb de, limana giren bütün gemiler, burada tıkışa tıkışa yer buldular. Liman'ın içi de iğne atsan suya düşmeyecek hâle gelmişti. Bir gemide çıkan yangın, hepsinin yanmasına sebeb olurdu. Bunun mahzurları anlatılan Kapdanpaşa, Liman ağzına koydurduğu dört kalyon emniyeti sağlar diyordu. Cezayirliyi dinlememeyi kendine görev addeden Hüsameddin Paşa, böylece Amiral Eifinston'un bir ateş kayığıyla, Osmanlı donanmasını yakabileceği hâle getirmiş oluyordu.
Rusların klavuz kapdanı olan Eifinston'un Ruslara plânını anlatması ilk nazarda Rusları iknaya yetmedi. Ancak, tecrübeli ve fenn-i denizcilik gelişmeleri hususunda bilgili amiral, Rusları kabul eder hâle getirdi. İngiliz Komodoru Greik komutasında, dört kalyonla iki fırkateyn'den ve bir humbara gemisi (ateş kayığı) meydana gelen küçük filo akşam karanlığını kollamaya başlamıştı. Fakat düşman görülmüş, bunun için top atışlarıyla yürüyen bir savaş başlamışsa da, her ânı aleyhimize olmaktaydı, çünkü limandaki tıkış tıkış haldeki gemilerimizden bazıları yanmaya başlamış ve biribirine yangın sirayetine çâre bulamamaktaydılar. Bu yangınlar hasebiyle kıyıya yaklaşmakta olan ateş kayığınında farkına varılamamıştı. Bu kayığı da kullanan bir ingiliz gemiciydi.
Merhum amiral Büyüktuğrul, adı geçen eserinde bu kayığı Osmanlı kalyonlarından birine bağladığı esnada elleri ve saçları yanmağa başladığından hemen suya atlayıp, kendini yanmaktan kurtardığını da kaydetmeyi ihmal etmemiş. Bu yanma felaketinden kurtulan tek gemi amiral gemisi de denen baştarde'miz olmuştur.
Vasıf Târihinde Cezayirli Hasan Bey'in ağzında kılıcı olduğu halde, denize atlayıp yüzerek karaya çıktığı ve bu çıkışı görenlerin bu yiğide: "Timsah Adam" dediklerini de buraya kaydedelim. Hasan Bey İzmir'e yaralarını tedavi ettirmek için geçerken, Hüsameddin Paşa da Gelibolu'ya geçmiş ancak az sonra orada vefat etmiştir. Mutasarrıf Cafer Bey'de terfi ettirilip, kapdan-ı derya'Iığa getirilmiştir.
Bu arada Sultan 3. Mustafa döneminde Rusların bir üs olmak üzere ele geçirmeye çalıştığı Limni Adası ile alakalı, Cezayirli Gazi Hasan Paşanın vak'asını, o bölümde verdiğimizden burada sadece Baron Dö Tot'un Hasan Paşanın bu teşebbüsüne muhalif kaldığın1 belirtelim ve hatırlatalım ki, Amiral Orlof, Hasan Paşanın Ada'ya geçtiğini Öğrendiğinde, hemen karaya çıkarmış olduğu askeri gemilere taşımış ve ada üzerindeki emellerine veda etmişlerdir. Baron haksız, çıkmış Cezayirli Gazi Hasan Paşa ise hem amirai-paşa olmuş, hem de Kapdan-ı deryalık kendisine tevcih olunmuştu.
Biz burada okurlarımıza hatırlatalım ki Şişhane'den Kasımpaşa'ya inerken yüzü Haliç Denizine dönük olmak üzere ve elinin altında bir arslan ile birlikteki heykel, Cezayirli Ga-azi Hasan Paşanın heykelidir. Cezayirli Gazi Hasan Paşa iki defa kapdan-ı derya olmuş olup ilki, yukarıda yazdığımız olup, ilk gelişi 3 sene, 4 ay, 7 gün sürmüş olup, yerine Dâ-mad Melek Mehmed Paşa getirilmiştir. Bu zâtın, 4 sene, 8 ay,
19 gün süren döneminin akabinde yeniden Kapdan-ı derya olan Gaazi Cezayirli Hasan Paşa, bu seferin de, 9/tem-muz/1774'de başladığı görevden ayrıldığında takvim, 20/ni-san/1789'u gösteriyor ve 14 sene, 9 ay, 14 günlük bir zaman dilimini gösterir, ilk görevlendirilmesini de buna ilâve edersek, yekûn olarak, 18 sene, 1 ay, 19 gün eder ki, bu kapda-nıderyalar içinde en uzun zaman görevde kalmış zât oimasını gösterir.
Şurada hemen belirtelimki, sahib-i selâhiyetin sözleri her çeşit topluluk için bir mâna ifâde eder. Bizim bu çalışmamızda da kaydettiğimiz bu ifadeye sadık kalarak mümkün mertebe, Osmanlı târihi bakımından sayfalarımızı deniz kuvvetlerimizin, harekâtlarına önem vermeyi lüzumlu gördük, buna da, şu ifadeyi istinat göstermek isteriz. Merhum Amiral Afif Büyüktuğrul; "Osmanlı deniz harp târihi ve Cumhuriyet donanması" adlı kıymetli çalışmasının, 2. cildinin 286. sahife-sindeki 180. dip notunda:
"Üzüntüyle ifâde etmek gereker ki Cumhuriyet döneminin, 60. yılına ulşamak üzere, olduğumuz halde, en büyük Türk Târih Kurumunun yayınların da bile, deniz olaylarının etkisi hesaba katılmamıştır. Örneğin bu kurumun yazdığı Osmanlı târih kitapları %99 kara olaylarının, etkisini tartışmış %1'de sadece deniz olaylarının mahiyetinden söz etmiştir.
Mazur görülen neden de şudur, Osmanlı devleti korsan döneminde kurulduğu için korsan sanısıyle yetinilmesidir. Halbuki Barbarosların, Turgut Resilerin, Piyale Paşaların yaptığı yağma hareketleri bile İspanya, İtalyan, ve Alman Kara kuvvetlerini kıyı savunmasıyla meşgul etmiş ve bu devletlerin Osmanlı kara kuvvetleri karşısına gereği kadar kara kuvveti gönderememelerini sağlamıştır. "Demektedir. Biz, Ordumuzun deniz gücünde vazife almış ve amirallik rütbesine kadar, irtıka etmiş bu zâtın görüşlerini elbette ve elbette sahib-i se-lahiyetin beyanından addediyor ve mümkün mertebe ve muktesebatımız miktarında silahlı kuvvetlerimizin deniz târihini çalışmamıza katmayı elzem bildik.
Aynı zamanda, donanmasına ehemmiyet veren bir millet, bu münasebetle o ülkenin yan sanayiinde gelişecek fırsatlar yakalar. Gemi sanayiinin ülke ekonomisine getireceği pozitif fayda en azından dışa bağımlılığın azalması demek olup, aziz milletimizin değerli evlâdlarının, yan sanaayide müteşebbis ruhu, beiki gemi sanayiine öyle buluşları hediye etme şansı bulur ki, iki asra yakın dünya teknolojisine mûcid olmak üzere bir katkıda bulunamayan milletimiz, bu husus da şey-tan'in bacağımda kırar inşaallah!
Cezayirli Gaazi Hasan Paşa'dan özel mahiyette bu satırlarda bahsetmemiz bir çok bakımdan gerekmektedir. Ancak biz buradaki ifademizde ara başlıkta kullandığımız: "1736'dan, 1789'a kadar deniz harekâtları" nitelememize riayet ederek yazacağız. Kaynarca antlaşması sonucunda Kırım'ın Osmanlı devletine bağı, Osmanlı padişahının aynı zamanda halife-i müslîmin olmasına kalmıştı. Halbuki; Kırım'ın Osmanlı devleti için ehemmiyeti büyük olduğu gibi, Karadeniz'in kontrolünde ayrıca mühimdi.
Sultan 1. Abdülhamid, ülke kalkınmasının reçetelerini ararken, denizciliğimize batı âleminde yapılan her türiü buluşu ve tarzı kullanmağa bakmaktaydı. Devlet, behemehal Kırım'ı eski statüsüne getirebilmek için elinden geieni yapmalıydı, fakat ihtiyacımız olan sulh hâlinde kalmak ortadan kalkar anlayışıyla, yeni bir savaşa hazır olamamanın İdraki içinde, Kırım için bir teşebbüse girişememekteydi. Öte yandan da, Kırım hanlığında bir tebeddül oldu, hân değişmişti. Ama İstanbul'un kapısında bir Kırım'ı temsil eden heyet gelmiş, hürriyeti Osmanlı'ya bağlı olmakta görüyorlar, mutlaka hi-mâye-i Osmaniye'ye girmek istediklerini rica etmekteydiler.
Bu ricalarıyla birlikte Kerç ve Yenikale'nin Ruslardan geri alınmasının lâzımıyetini İleri sürmüşlerdi. Kabil olmadığı takdir ise, Kırım ahalisine Anadolu topraklarında iskân ve bu muhacerata izin istediler. Müslümanların muhacerat istekleri, Rusların, bilhassa stratejik çıkarları hasebiyle, Kırım topraklarına sahip çıkmakla buluşmuş oluyordu. Rusya gayesine uygun tarzda politikalara yelken açıyor, sert tutumlu Şahin-giray'ın hân olması, bu hân'ın Rusya sempatizanlığı, Kırım ordusunu Rus üniformalarına benzeyen libasla donatması, Rusya'ya gönderdiği bir heyetle Rus, yönetimine girmeye tâ-lib olduğunu bildirmesi, içeride Tatar gayri memnunlarını art-tırdıydı ki, Osmanlı devleti, Rusya'nın Kırım'la ilgili müdeha-lelerini savaşı da göze alarak protesto ettiği görüldü.
Osmanlılar bu halde iken, Abaza ve Çerkezlerde, Şahingi-ray aleyhine hareketlendiler Kırım'a kuvvet gönderdiler. Şa-hingiray; bu diyardan Rusların bulunduğu Kerç Kalesindeki komutana sığınmak için sıvışmayı seçti. Afi Paşa komutasındaki, sekiz tane kalyona doldurulan 8bin asker Kırım'a yola çıkarılmıştı. Sivastopol'ün alınması ve buraya asker çıkarılması tenbihi padişah 1. Abdülhamid hânın emrettiği ortadayken ve filo gemi komutanlarının, Sivastopol limanın, çok stratejik bir yer olduğu ve limanın büyüklüğü gemilerin rahatça kışı geçirtebilecek vasıfta olduğunu belirtmelerine, İstanbul'a dönmeye lüzum göstermeyeceğini izah etmelerine rağmen, Hacı Ali Paşa işi ters mantığa taşıdı ve bu mantıkla da düşündüğünde böyle nri*ühim bir üssü Ruslar, adamakıllı tahkim etmişlerdir, demek suretiyle taht sahibine bir defa sorayım cevabını verdi. İstanbul, yâni padişah bu sefer de, Hacı Ali Paşanın değerlendirmesini göz önüne aldı. Kırım harekâtına 40bin kişiyi bulan bir kuvvet hazırlamakta olduğunu, donanma bütün gemileriyle Sinop'ta kışı geçirsin emrini gönderdi. Kış geçti. Takvim, 9/ağustos/1778'İ gösterirken Sinop'tan Kırım üzerine Hacı Ali Paşanın serdarlığında yola çıkıldı vede Deryakapdanı Cezayirli Hasan Paşa, Ruslara Kırım'a gidilmediğini, Sivastopol'a gidilip, Taman ve Kırım'a su getirileceğini bildirdi. Ruslar bu habere tabiatıyla inanmadılar. Bunun Kaynarca antlaşmasının ihlâli sayılabileceğini ileri sürdüler. Kapdanderya tereddüte düştü. O da, J. Abdülba-mid hân'a başvurmaktan kendini alamadı. Cevap ise; Rusların, Kaynarcayı ihlâl ettiğini, bu sebebden Kırım ve Taman'a asker çıkarılması emrini tazeledi. Diplomasi arenası da bu sebeble hareketlendi. Fransızlar, Osmanlı devlet adarrrlarinm bu savaşı istememeye şevke çalışırken, savaşın vereceği zarar İngilizlerin işine pek yarayacağı düşüncesiyle, bunların b. elçileri tırnaklarını birbirine sürtüyordu. Osmanlı/Rus savaşını kendilerine fayda sağlar buluyordu. Diplomasi alanında yapılan çeşitli istişare, görüşme ve fikr-i teati sonunda Fransız b. elçisinin teenni tavsiyesi muvafık bulunmuştu.
Mart/1779'da Aynalikavak İskelesi, ki burası İstanbulda bir semttir. Mezkûr yerde Osmanlı/Rus diplomatları müzakerelere başladılar. Ancak burada yapılan konuşmaların sonunda Osmanlı devleti Kaynarca'yı bu müzakerelerde yumuşa-tamadığı gibi, Şahingiray'ın Kırım hân'lığını tanımayı kabul etmesi, ayrıca bir kayıptı. Mısır'da asırlardır, farklı bir statü yakalamış olan Kölemenler, Osmanlı devletinden uzaklaşıp, Mısır'ı bir bağımsız Kölemen devleti hâline getirebilmenin, yolunu aramaya başlamışlardı. Bunun akabinde hemence bazı imtiyazları elde ettikleri de görüldü. Artık onların istediği Mısır'a vali oluyor, istemedikleri yıkılıp gidiyordu.
Kölemenlerin içinde nüfuz sahibi üç kişiden İsmail Bey, Osmanlı yönetiminde kalmaya taraftar anlayışın sahibi idi. Buna karşılık, Osmanlı aleyhtarı Murad ile İbrahim beyler arasındaki mücadele, Osmanlı aleyhine ayaklanmanın bidayetini, yâni başlangıç sebebini teşkil etti. İsmail bey, rakipleri
Murad ve İbrahim beylerden Suriye'ye kaçmak suretiyle ortadan çekilmiş oluyordu. Ortalık Osmanlı aleyhtarı, fakat bağımlılığı kabul etmeyen ikiliye kalmıştı. Aralarındaki kavga da Murad, İbrahim'i diskalifiye etmeyi başarmışsa da, devlet-i âliye Mısır'a vali olarak Yeğen Mehmed Paşayı gönderirken de, isyanı bastırmak vazifesiyle, Kapdan-i derya Cezayirli Gaazi Hasan Paşayı da Mısır'a yollamıştı.
Murad Bey, ben şimdi ne yapacağım diye kara kara düşünürken, bu haberi alan kölemen Beylerinden İbrahim Bey hemen bütün maiyeti ve küvetiyle geri dönmüş rakibi Mu-rad'ın emrine girmişti. Böylece Kölemenler, yekpare bir gurup olarak Osmanlı kuvvetlerine karşı koyacaklardı. Murad Bey, politikanın gereği Mısır valisine yaltaklanıyordu. Bir yandan o güne kadar devlet aleyhinde yaptıklarından da tövbe istiğfar ediyor hem de, dış güçlerden Kölemen başkaldırısını destekleyecek sahip arıyordu.
Bu arada hemen ilâve edelim ki; 2. Katerina haylice uzak görüşlü davranmış, daha 1775'de Mısır'a, Kont Kanus adlı teşkilatçı ve diplomaside çok tecrübeli bir elçi göndermişti. Murad Bey; ilk iskandili Fransızlar üzerinde yaptıysa da Av-rupadaki meselelerini çözememiş Fransa üzülerek bu yardımın taraftan olamadı. Murad Bey bu sefer teklifi Kont Ka-nus'a yaptı. Gelişindeki hikmet bu olan Kanus, hemen Çariçeye haberi uçurarak durumu aktardı. Petersburga çağırılan Kont Kanus, Çariçeye bütün meseleyi anlattı. Çariçe 2. Katerina; Murad Bey'e yazdığı mektupda, çok kısa zamanda Akdenize bir donanma göndereceğini, bu kuvvet Osmanlıların Mısır'a kuvvet götürmelerine engel olacağından mücadeleniz, denizden ikmal alması kabil olamayan bir devletle mücadele edeceksiniz, ayrıca Akdenize gelecek donanmam ne ticaret gemilerinize ne de Mısır topraklarına ilişecektir. Nasıl yardım isterseniz, selahiyetli kıldığım Kont Kanus'la konuşun demekteydi.
Amma bunlar olurken; Gaazi Hasan Paşa gelmiş ve bir darbede Kölemenleri darmadağınık etmişti. Böylece Mu-rad'da, İbrahim de padişahın affına sığınmaktan, kendilerine, mülk-ü Osmanide bir başka yerde istihdam olunmalarını istirham ettiler. Devlet-i âliye önce bu talebi ret etti sonra da onlara yer gösterdi.
Cezayirli Gaazi Hasan Paşa, kapdamderya olarak atandı-ğındaki ilk işi tecrübe ile ilmî denizcilik anlayışını birleştirme yolunu açacak her teşebbüse ya öncülük etdi yahut da böyle tavsiyeleri hakikat kılmaya pek büyük önem verdi. Zaman zaman Barondö Tot ile aynı istikamette düşünmüyorlarsa bile, Baron'un askeriyemize getirdiği faydalı hususların takdir-kârıydı, bu merkezden kalkarak donanmanın eğitimi ve oradan buradan toplanan memleket evlâdı yerine yine oradan buradan toplayıp fakat ciddi bir denizcilik eğitimi veren müessese kurmak, limana dönmüş denizcilerin, evlerine veya şuralara buralara gitmelerine mâni olabilmek için ve muntazam bir deniz kışlası hayatı yaşayabilmeleri için kışlalar yaptırmıştır.
Bütün bunları yaparken avrupadan getirttiği mühendislerin tavsiyeleriyle tersanelerimizi haylice genişletmiş gemi yapımında ve donatmada, en son buluşları kullanmaktan geri kalmamıştır.
Amiral Büyüktuğrul, Hasan Paşanın tabii ki bir çok muhalifi olduğunu zikrederken şu bilgiyi vermekten kendini alamamış. Bilgi şu: "belgelere dayanmayan fikirlere göre Cezayirli Gaazi Hasan Paşa bu çalışmalarında, büyük karşı koymalara uğramış ve 1784 yılında İstanbul'da yaptırdığı kalyoncu kışlasının parasını cebinden vermek zorunda kalmıştı." Demekte
Konular
- Yaş Antlaşması
- Karışıklıkların BirıbiriniTakibi
- Gaile'ler
- Avrupa Ahvâli
- Edirne Vakası
- Rusya Savaşı-İngiliz Donanması
- Napolyon'ca
- Sultan 3. Selimin Hâli
- Ilhad Ve Zenadıka
- Kabakçı Vakası
- Nızam-I Cedıd'in Te'sisi
- Şehzade Eğitimi
- 3. Selim Hân'ın Hanımları Ve Çocukları
- 3. Selimin Şeyhülislâmları
- 1736'dan-1789'a Kadar Deniz Harekâtımız
- Geminin Adı Yapıldığı Sene
- 1787/1792 Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşı
- SULTAN IV. MUSTAFA HAN
- Rusçuk Yâranı-Alemdar Vakası
- Kabakçı'nın İdamı
- Sultan 4. Mustafa'nın Hanımları
- 4. Mustafa'nın Sadrıazamları
- 4. Mustafa'nın Şeyhülislâmları
- 3. Selim Ve 4. Mustafa Dönemi Deniz Harekâtları
- SULTAN II. MAHMUD HAN
- 2. Büyük Fitne
- Ahmed Cevdet Paşa Ne Diyor?
- Bazı Hususların İzahı
- Osmanlı Devletinin Vazıyetini Düzeltme Teşebbüsleri
- Alemdar Mustafa Paşanın Yok Edilmesinde Saray Entrikası