Kabakçı'nın İdamı
Alemdar Mustafa paşa ordunun harekatından evvel Bo-ğazhisan ayanı Hacı A!i ağa'yı, boğaz nazırlığına getirilmiş Kabakçi'yı idam etmesi için, Karadeniz boğazındaki Rumeli feneri kalesine yolladı. Ali ağa dosdoğru Kabakçi'nın kale dışındaki evine gidip, hakkında emir var idam olunacaksın sözlerini sarfederek, doğrudan içeri girip, yatağında bastırmış olduğu Kabakçı'yi öldürdü. Vücudundan ayırdığı kelleyi, Alemdar Mustafa paşaya yolladı. Ordu bu olay husule geldiği sırada, Çorlu menziline gelme durumundaydı. Kabakçi'nın idamı olayı yamakları şaşkına çevirdi. İstanbul'da şüyu bulduğunda da, hâle İstanbul ahalisi hayret etti. Sebebide olanlardan ne padişahın, ne de devlet erkânının haberi bulunuyordu. Bu vaziyet karşısında kaleyi yamakların muhasara altına aldığı görüldü. Hacı Ali'nin askerlerine ceza olmak üzere perişan edilmelerine dair irade çıktı.
Böylece toplarla ateşe tutmaya başladılar. Kaleye sıkışmış bulunan Ali ağa kalede bulunan toplar ve askerlerinin silahları İle kuşatmacılara cevaba gayret verdi. Top sesleri, İstanbul'da dolaşmakta olan dedikoduların yanında hiç mesabesinde kalmaktaydı. Bu sırada ise, Alemdar paşanın ordu ile birlikte gelmiş olma haberi şehir içinde duyulduğunda ortalığı bir korku aldı. Şehrin her semti allak bullak olmuş, her dakika bir şayia, yalana dayalı bir hikâye, bir söz, bir tahmin, ağızdan ağıza yayılıyor, savunma plânlan kuruluyor, çıkartılan bir hatt-ı hümayunla geri gitmelerini sağlayacak tedbirler araştırılıyordu. Enson söz salı günü şehre girecekler diyen sadaret kaimmakamı Mustafa paşa daha sonra da "elbette gerekmese gelmezler ve külfeti seçmezlerdi" ile "evet evet öyle ya! Lâkin bir kaide sancağ-ı şerif daveti için adam gönderilmelidir" sözleri olmuştu. Bunun üzerine hazine vekili Nezir ağa'ya davet etme görevi verilerek orduya gönderildi.
1222/cemaziyeievvel/25-1807/ağustos/3 salı günü şeyhülislam ve sadaret kaimmakamı, bütün kadı efendiler, devlet erkânı karşılama merasimi için, İncirli (Bakırköy) çiftliğine giderek, serdanekrem ile konuştukları gibi, Alemdar paşayı tebriğe davrandılar. Alemdar Mustafa paşa, teşrifat usûllerinden anlamamaktaydı. Ancak yanında bulunan Köse, kethüda Ahmed efendinin uyarısı ile çadırından bir kaç adım dışarı çıkıp, gelen zevatı karşıladı. Şeyhülislâm Atauliah efendi, Alemdar'a hürmeten meclisten biraz öteye oturdu. Alemdar Mustafa paşa, farkına varıpda: "Buyrun efendi, buyrun siz hem başı büyük, hem işi büyük zümerasındansı-nız. Size riayet etmeğe herkes mecburdur, şeklinde hürmet ifadesinde bulunduysa da, Atauliah efendi bu sözlerden fazlasıyla alındı.
Sultan 4. Mustafa, sancak-ı şerifi İncirli ile Davutpaşa arasında karşılayarak teslim aldı. Önce sadrazam, bilahire
Alemdar ayak öptüler. Önce ordu İstanbul'a girdi, onları takibende Aiemdar'in birlikleri şehre dahil oldu. Kabakçı olayını aklına bile getiren yoktu. Hattâ yeniçerilerden de iki tane meşhur odabaşı öldürülmüştü. Kimse de, ağız açacak bir cesaret görünmemekte idi. Alemdar paşa, bir iki gün sonra silahlı ve beş-altı binkişiyi bulan askeri ile babıâli'ye geldi. Bu sırada şeyhülislam Ataullah efendi azl olunup, makamı meşihata Arapzade Arif efendi tayin olundu. Ortalığı bir sükût kaplamıştı.
Mütegallibeden, Şemseddin efendi Bursa'ya, Anadolu Kazaskeri, Nureddin efendi Kütahya'ya, Hoca Münib efendi Ankara'ya sürüldüler. Aygır imam azlolundu. Buna rağmen kimse aldırmıyordu. Herkes, Alemdar paşanın, şeyhülislâm ve adamlarını görevden, tard için gelmiş diye nitelendiriyordu. Hele sadrıazam Çelebi Mustafa paşa, mütegallibenin dağılması neticesinde müstakilen sadrazamlık yapacağına ait duygularla sevinçten uçuyordu. Artık içinde bulunduğu duygularla Alemdar paşaya, Şeydi Ali reisin kapdanı deryalıktan azli hususunda, "siz gidin. Ben istediğinizden daha alasını yaparım" diye cevap verirken, gerek valde sultandan gerekse padişahdan aldığı emirler üzerine olanlara yavaşlık getirmek, bir an evvel; Alemdarı İstanbul'dan uzaklaştırıp, bir başına sadaret zevki tatmak istiyordu. Ancak söylediklerine karşılık, Alemdar paşanın yüzünde görülen sertleşme emaresi işin renginin değişeceğini gösteriyordu.
Ayrıca bazıları tarafından da, maksad-i hakikinin 3. Selim hân'ın, Osmanlı tahtına yeniden çıkması çalışmalarından olduğu duyurulunca sadnazamın korkusu arttı ve şayiayı da Sultan 4. Mustafa'ya duyurmaya karar verdi. Ne varki padişah, bu uyarıyı fazla önemsemedi. Bu hâl üzere padişahın en yakını olan kimselerle görüşmeler yapıldı, konuşmaların cereyanı: "İş, işden geçiyor. Sonuç da hiç hoş olmayacak. Ruhsat verilsin, ben Refik efendi ile arkadaşlarını idam edeyim. İstanbulun kapılarını kapatayım arkasından Ocaklı ile Alemdar ve Ramiz efendinin üstüne çullanıp, işlerini bitireyim, şeklinde telâş gösteren sadrıazam, karşısında ki Nezir ağa ve diğerlerine bu düşüncesini kabul ettiremezdi. Çünkü, daha Önce Behiç efendi bu zevatla yaptığı görüşme de, Alemdar paşanın onlar tarafından benimseyebilecek görüşlerin müdafii şeklinde gösterilmesi başarılmıştı. Buna bağlı olarakda padişah yakınlarından sadnazamın aldığı cevap: "Sen vehime düşmüşsün. Alemdar paşa sadık bir kimsedir" şeklinde olmuştu. Fakat bu gizli haberleşme ve konuşmayı, Rusçuk yaranı haber aldı. İşi pek çabuklaştırmak gerektiği lâzimeden sayıldı.
Alemdar Mustafa paşa, bir sabah ansızın yanında onbeş-bin asker bulunduğu halde, İstanbul'a girip babıâli'ye dayandı. Sadrazamın odasına hiddet içinde girip.büyük bir nefretle: "Bre herif, mührü hümayunu ver" şeklinde haykırdığında, şaşıran sadrıazam ne sebeblere baliğ ise mührü bulamaz hale geldi! Alemdarın eline geçen mühre bakıp ne yapacağını düşündüğünü gören Refik efendi, paşayı ikaz İle mührün, Çavuşbaşıya verilmesini işaret etti. Sadrazamıda yanında bulunan ayanlardan Boşnak ağa'ya teslim ederek Çırpıcı ça-yırındaki ordusuna yolladı. Bu sırada şeyhülislâm ve kadı'la-rıda davet eden Alemdar paşanın sadnazama yaptıkları, şeyhülislâm Arapzade Arif ağa tarafınca öğrenildiğinde şeyhülislamın dizleri titremeye başladı. Hele: "Din ve devlete ait işlerimiz var, nezd-i hümayuna (padişahın yanına) varmak lâzım geldi, kalk gidelim" dediğinde, işin encamını anlayan Arif efendi, iyice mecalsiz kaldı. Alemdar Mustafa paşa, şeyhülislâmın bu hâlini görüp tereddüt etmeye yorarak "Ara-poğlumusun? Nesin? Kalk" diye şarlayınca bütün bütün şaşıran Arif efendi, tecdid-i iman getirerek, yürümeğe başladı.
Alemdar Mustafa paşanın babıâlideki icraatı sarayın içinden de duyulunca ortalığı bir velvele kapladı. Şaşkınlık alametleri gayet bariz şekilde müşehade olundu. Alemdar paşa, Soğuk-çeşme kapısından saraya girip, orta kapıda durdu. Kızlar ağası Mercan ağayı çağırttı. Ona: -Bütün ulema, devlet adamları, rumeli ağaları ve ayanları, anadolu hanedanları Sultan Selim efendimizi taht'ta görmek istiyor bizde bu yüzden buraya geldik. Hemen Sultan Selim efendimiz çıkarılsın. Kendisini tahta çıkaralım. Dedi. Şeyhülislâm Arapzade Arif efendiyi'de Sultan Mustafa'nın yanına yolladı. Hiç bir'çaresi olmayan şeyhülislâm, vaziyeti öğrenen padişah 4. Mustafa'nın tehdidlerine maruz kaldı.
4. Mustafa, "yıkıl git. Cemiyeti dağıt. Paşayı da geriye yoi-la! Yoksa seni parçalatırım" sözleri ile koğulduğu görüldü. Padişahın yanından çıkıp da giderken, 4. Mustafa'nın yakınları kendisine bağırıyor, soğuyor hattâ ilişmeğe teşebbüs edenler bulunuyordu. Bu şaşkınlıklara düşen şeyhülislâm Arapzade Arif efendi, şimdi de, Alemdar Mustafa paşanın karşısında saçma sapan konuşmaya başladı. Ondan da: "Bre münafık herif, sen içeride işi başka kalıba döktün ha! Şimdi gidecek, bu işe bîr güzel suret vereceksin" azarlayıcı tarzında iâflara maruz kaldı. Vaziyetin pek büyük olan nezaketinden şeyhülislâm iyicene şaşırmıştı. Biraz bekledikten sonra da kendini buldu, "söz, nasihat kâr etmiyor" şeklinde meramını nakletti. Aynı anda ise, Alemdar Mustafa paşada, balta ve kazmalarla kapalı olan Akağalar kapısını kırdırıyordu. İçeridekilerin korkunç seslen duyuluyor, seslerinden titredikleri anlaşılıyordu ve buna karşılık, içeride bu inkılabın en kanlı sahnesi hazırlanmaktaydı. Sultan Mustafa, yakın ve sadık adamlarını toplamış kurtuluşa bir yol aramaktaydı. Zorbalık ve tehdid, hepsinden feci bir tedbir bulma yoluna sevk etti. "Sizin padişahlığınıza devamınız, Selim ve Mahmud'un izalesine bağlıdır. İzin veriniz. Haremi hümayuna girelim. Biz çıkıncaya kadar da, babüssade kapısı kapalı tutulsun." Dediler. Saltanat zevki, tehlikeli dönem, bilhassa bu gibi adamların müstebit düşüncelerinin erbabına, tattırmak için izin verdi. Başçukadar Abdülfettah, hazine kethüdası Ebe Selim, Nezir ağa, İmrahor Deli Eyüb oğlu Mehmed, Bağdadlı Hacı Ali bostancılardan Deli Mustafa, beraberlerinde saray muhafızlarından olan beş/on bostancı ve baltacı olduğu halde, haremin içine daldılar.
Biraz evvel; 3. Selim'i kurtarmak vazifesiyle Alemdarın yanından gelen kızlarağası Mercan Ağa, zaten kendi adamları olduğundan bir şaşırma ile dairesine çekildi. Katiller hareme girdiklerinde ilk önce 3. Selim'i karşılarında bularak üstüne hücum ettiler ve şehid ettiler. Şehzade Mahmud, Lalası Anber ağa ile arkadaşı Hafız İsa, vakadan haberdar oldukları andan hemen sonra efendilerini kötü bir teşebbüsden korumak maksadıyla yanına koşmuşlardı. Gözü dönmüş katiller, şehzade Mahmud'un dairesine saldırıya geçtiğinde, karşılarında kılıçlarını çekip şehzadeyi savunan bu iki fedakâr zat ile karşılaştılar. Yine bu sırada, cariyelerden adını tarihlerimize, Çevri Kalfa diye yazdıran hanımda, hamam külhanından elde etmiş olduğu bir tas külü saldırganların suratlarına serpti. Gözleri külün tesiriyle hedef göztemeyen saldırganları oyalamış oldu. Bu oyalamadan kazanılan zaman içinde, hazine tarafında da seferli kethüdası Mehmed bey ve 1. imam Tatar Hafız Ahmed efendinin tavsiyeleri ile Anber ile İsa ağalar, şehzade Mahmud'u, haremin bahçesinden kuşhaneye, arz odasına bakan dama çıkardılar. Ancak; Ebe Selim denen zorba yetişmişti. Hattâ fırlattığı hançer tam isabet kaydetme-mişse de, yine Sultan 2. Mahmud olacak genç şehzadeyi kolundan birazcık yaralamıştı. Ayrıca hücumlar esnasındaki gösterdiği telâş yüzünden dama çıkma esnasında alnını kapırım sürgüsüne çarparak yaraladı. Sağ kaşını dikkatle gö-zetleyenler, mevcud iz'in bu yaradan kalma olduğunu anlarlardı.
Birinci İmam Hafız Mehmed efendi ile Seferli kethüdası olan Mehmed bey, baş Lala Tayyar efendi, Koyunyiyen lakabı ile tanınmış Arif ağa aşağıda hazırlıklı olarak beklemekteydiler. Dama çıkmış bulunan şehzadeyi gördüklerinde, kuşhane ve meşkhane de bulunan merdivenleri bir koşuda alıp getirdiler ve de iplerle birbirlerine bağlayarak, dama çıkmış istikbaün padişahının yere inmesine yardımcı olduk-.r. Bu sırada ise, Alemdar Mustafa paşa, Akağalar kapısını kırdırmaya muvaffak olmuştu. Böylece içeriye girmiş ve arz odasının babüssade hizasında bulunan kapı önüne geldiğinde, 3. Selim hânın bir süte örtü!ü ve kanlar içindeki cesediyle karşılaştı. Bir çok yara ve bereden başka, sağ şakağının derisi sakalıyla beraber çenesine kadar inmiş idi. Alemdar; ürpertici bu dehşet manzarası karşısında ağlamağa başladı: "Vay efendim, ben seni tahta çıkarmak için bu kadar yoldan ge-leyimde, şu gözlerim, seni bu halde görsün. Ben de, şu andan itibaren enderun halkını öldüreyimde intikamını alayım." diyerek, bütün mevcudiyetiylede talihsiz padişahın kanlı cesedine sarılıp, yere kapandı.
Paşa, büyük üzüntüsü içinde tutamadığı ahlar ve vahlar ile maiyetindeki o acaib kıliklı ayan ve sekbanları da, galeyana getirmiş oluyordu. Cidden Osmanlı başşehri, büyük bir buhranın, büyük bir tehlikenin içine düşmüştü. Sultan 4. Mustafa ise, Bağdad köşkünde gezinirken hırsı, hayret ve ızdirabını geçerek: "Ben taht'tan inmedim. Mahrnud'u kim çıkardı? Diye söylenmekteydi. Alemdar'ın gözüne ilişince, Alemdar paşa: -Bu kim? Sultan Mustafa'mı? Söyletin ona! Ana bucağına gitsin. Yoksa elimden kıyamete kadar lanetlenmeme se-beb olacak bir iş çıkacak. Dedi. İmam Ahmed efendi ve bazı kimselerde yanına giderek: "Osmanlı tahtında nasibiniz bu kadarmış! Biraz harem-i hümayuna teşrif ediniz, istirahat buyurunuz." Nazikâne sözleriyle 4. Mustafa harem cihetine gönderildi. Çok dikkat çekicidir ki, Rumeli adetlerine uygun olarak, kadınlara silah çekilemediği için Sultan 4. Mustafa'nın annesi, söylenmesi doğru olmayan lakırdıları sıraladığı halde, Alemdar kedi gibi sinerek ses çıkaramadı. Hattâ Ahmed efendi; valide sultanı güç belâ susturabildi. 1222/rebi-ülevvel/21. -1807/mayıs/30. cumartesi günü tahta çıkan, 4. Mustafa 14 ay 15 gün sonra hal'i vuku bulmuştur. Daha sonraları idamında 30 yaşlarında bulunmaktaydı. Tarihler, Sultan Mustafayı nizam-ı cedid aleyhtarlığı, 3. Selim ile şehzade Mahmud'un yok edilmesine rıza göstermiş bulunduğundan bahsetmekte olup, hakkında başka bir mütalaa da ileri sürmemektedir.
Böylece toplarla ateşe tutmaya başladılar. Kaleye sıkışmış bulunan Ali ağa kalede bulunan toplar ve askerlerinin silahları İle kuşatmacılara cevaba gayret verdi. Top sesleri, İstanbul'da dolaşmakta olan dedikoduların yanında hiç mesabesinde kalmaktaydı. Bu sırada ise, Alemdar paşanın ordu ile birlikte gelmiş olma haberi şehir içinde duyulduğunda ortalığı bir korku aldı. Şehrin her semti allak bullak olmuş, her dakika bir şayia, yalana dayalı bir hikâye, bir söz, bir tahmin, ağızdan ağıza yayılıyor, savunma plânlan kuruluyor, çıkartılan bir hatt-ı hümayunla geri gitmelerini sağlayacak tedbirler araştırılıyordu. Enson söz salı günü şehre girecekler diyen sadaret kaimmakamı Mustafa paşa daha sonra da "elbette gerekmese gelmezler ve külfeti seçmezlerdi" ile "evet evet öyle ya! Lâkin bir kaide sancağ-ı şerif daveti için adam gönderilmelidir" sözleri olmuştu. Bunun üzerine hazine vekili Nezir ağa'ya davet etme görevi verilerek orduya gönderildi.
1222/cemaziyeievvel/25-1807/ağustos/3 salı günü şeyhülislam ve sadaret kaimmakamı, bütün kadı efendiler, devlet erkânı karşılama merasimi için, İncirli (Bakırköy) çiftliğine giderek, serdanekrem ile konuştukları gibi, Alemdar paşayı tebriğe davrandılar. Alemdar Mustafa paşa, teşrifat usûllerinden anlamamaktaydı. Ancak yanında bulunan Köse, kethüda Ahmed efendinin uyarısı ile çadırından bir kaç adım dışarı çıkıp, gelen zevatı karşıladı. Şeyhülislâm Atauliah efendi, Alemdar'a hürmeten meclisten biraz öteye oturdu. Alemdar Mustafa paşa, farkına varıpda: "Buyrun efendi, buyrun siz hem başı büyük, hem işi büyük zümerasındansı-nız. Size riayet etmeğe herkes mecburdur, şeklinde hürmet ifadesinde bulunduysa da, Atauliah efendi bu sözlerden fazlasıyla alındı.
Sultan 4. Mustafa, sancak-ı şerifi İncirli ile Davutpaşa arasında karşılayarak teslim aldı. Önce sadrazam, bilahire
Alemdar ayak öptüler. Önce ordu İstanbul'a girdi, onları takibende Aiemdar'in birlikleri şehre dahil oldu. Kabakçı olayını aklına bile getiren yoktu. Hattâ yeniçerilerden de iki tane meşhur odabaşı öldürülmüştü. Kimse de, ağız açacak bir cesaret görünmemekte idi. Alemdar paşa, bir iki gün sonra silahlı ve beş-altı binkişiyi bulan askeri ile babıâli'ye geldi. Bu sırada şeyhülislam Ataullah efendi azl olunup, makamı meşihata Arapzade Arif efendi tayin olundu. Ortalığı bir sükût kaplamıştı.
Mütegallibeden, Şemseddin efendi Bursa'ya, Anadolu Kazaskeri, Nureddin efendi Kütahya'ya, Hoca Münib efendi Ankara'ya sürüldüler. Aygır imam azlolundu. Buna rağmen kimse aldırmıyordu. Herkes, Alemdar paşanın, şeyhülislâm ve adamlarını görevden, tard için gelmiş diye nitelendiriyordu. Hele sadrıazam Çelebi Mustafa paşa, mütegallibenin dağılması neticesinde müstakilen sadrazamlık yapacağına ait duygularla sevinçten uçuyordu. Artık içinde bulunduğu duygularla Alemdar paşaya, Şeydi Ali reisin kapdanı deryalıktan azli hususunda, "siz gidin. Ben istediğinizden daha alasını yaparım" diye cevap verirken, gerek valde sultandan gerekse padişahdan aldığı emirler üzerine olanlara yavaşlık getirmek, bir an evvel; Alemdarı İstanbul'dan uzaklaştırıp, bir başına sadaret zevki tatmak istiyordu. Ancak söylediklerine karşılık, Alemdar paşanın yüzünde görülen sertleşme emaresi işin renginin değişeceğini gösteriyordu.
Ayrıca bazıları tarafından da, maksad-i hakikinin 3. Selim hân'ın, Osmanlı tahtına yeniden çıkması çalışmalarından olduğu duyurulunca sadnazamın korkusu arttı ve şayiayı da Sultan 4. Mustafa'ya duyurmaya karar verdi. Ne varki padişah, bu uyarıyı fazla önemsemedi. Bu hâl üzere padişahın en yakını olan kimselerle görüşmeler yapıldı, konuşmaların cereyanı: "İş, işden geçiyor. Sonuç da hiç hoş olmayacak. Ruhsat verilsin, ben Refik efendi ile arkadaşlarını idam edeyim. İstanbulun kapılarını kapatayım arkasından Ocaklı ile Alemdar ve Ramiz efendinin üstüne çullanıp, işlerini bitireyim, şeklinde telâş gösteren sadrıazam, karşısında ki Nezir ağa ve diğerlerine bu düşüncesini kabul ettiremezdi. Çünkü, daha Önce Behiç efendi bu zevatla yaptığı görüşme de, Alemdar paşanın onlar tarafından benimseyebilecek görüşlerin müdafii şeklinde gösterilmesi başarılmıştı. Buna bağlı olarakda padişah yakınlarından sadnazamın aldığı cevap: "Sen vehime düşmüşsün. Alemdar paşa sadık bir kimsedir" şeklinde olmuştu. Fakat bu gizli haberleşme ve konuşmayı, Rusçuk yaranı haber aldı. İşi pek çabuklaştırmak gerektiği lâzimeden sayıldı.
Alemdar Mustafa paşa, bir sabah ansızın yanında onbeş-bin asker bulunduğu halde, İstanbul'a girip babıâli'ye dayandı. Sadrazamın odasına hiddet içinde girip.büyük bir nefretle: "Bre herif, mührü hümayunu ver" şeklinde haykırdığında, şaşıran sadrıazam ne sebeblere baliğ ise mührü bulamaz hale geldi! Alemdarın eline geçen mühre bakıp ne yapacağını düşündüğünü gören Refik efendi, paşayı ikaz İle mührün, Çavuşbaşıya verilmesini işaret etti. Sadrazamıda yanında bulunan ayanlardan Boşnak ağa'ya teslim ederek Çırpıcı ça-yırındaki ordusuna yolladı. Bu sırada şeyhülislâm ve kadı'la-rıda davet eden Alemdar paşanın sadnazama yaptıkları, şeyhülislâm Arapzade Arif ağa tarafınca öğrenildiğinde şeyhülislamın dizleri titremeye başladı. Hele: "Din ve devlete ait işlerimiz var, nezd-i hümayuna (padişahın yanına) varmak lâzım geldi, kalk gidelim" dediğinde, işin encamını anlayan Arif efendi, iyice mecalsiz kaldı. Alemdar Mustafa paşa, şeyhülislâmın bu hâlini görüp tereddüt etmeye yorarak "Ara-poğlumusun? Nesin? Kalk" diye şarlayınca bütün bütün şaşıran Arif efendi, tecdid-i iman getirerek, yürümeğe başladı.
Alemdar Mustafa paşanın babıâlideki icraatı sarayın içinden de duyulunca ortalığı bir velvele kapladı. Şaşkınlık alametleri gayet bariz şekilde müşehade olundu. Alemdar paşa, Soğuk-çeşme kapısından saraya girip, orta kapıda durdu. Kızlar ağası Mercan ağayı çağırttı. Ona: -Bütün ulema, devlet adamları, rumeli ağaları ve ayanları, anadolu hanedanları Sultan Selim efendimizi taht'ta görmek istiyor bizde bu yüzden buraya geldik. Hemen Sultan Selim efendimiz çıkarılsın. Kendisini tahta çıkaralım. Dedi. Şeyhülislâm Arapzade Arif efendiyi'de Sultan Mustafa'nın yanına yolladı. Hiç bir'çaresi olmayan şeyhülislâm, vaziyeti öğrenen padişah 4. Mustafa'nın tehdidlerine maruz kaldı.
4. Mustafa, "yıkıl git. Cemiyeti dağıt. Paşayı da geriye yoi-la! Yoksa seni parçalatırım" sözleri ile koğulduğu görüldü. Padişahın yanından çıkıp da giderken, 4. Mustafa'nın yakınları kendisine bağırıyor, soğuyor hattâ ilişmeğe teşebbüs edenler bulunuyordu. Bu şaşkınlıklara düşen şeyhülislâm Arapzade Arif efendi, şimdi de, Alemdar Mustafa paşanın karşısında saçma sapan konuşmaya başladı. Ondan da: "Bre münafık herif, sen içeride işi başka kalıba döktün ha! Şimdi gidecek, bu işe bîr güzel suret vereceksin" azarlayıcı tarzında iâflara maruz kaldı. Vaziyetin pek büyük olan nezaketinden şeyhülislâm iyicene şaşırmıştı. Biraz bekledikten sonra da kendini buldu, "söz, nasihat kâr etmiyor" şeklinde meramını nakletti. Aynı anda ise, Alemdar Mustafa paşada, balta ve kazmalarla kapalı olan Akağalar kapısını kırdırıyordu. İçeridekilerin korkunç seslen duyuluyor, seslerinden titredikleri anlaşılıyordu ve buna karşılık, içeride bu inkılabın en kanlı sahnesi hazırlanmaktaydı. Sultan Mustafa, yakın ve sadık adamlarını toplamış kurtuluşa bir yol aramaktaydı. Zorbalık ve tehdid, hepsinden feci bir tedbir bulma yoluna sevk etti. "Sizin padişahlığınıza devamınız, Selim ve Mahmud'un izalesine bağlıdır. İzin veriniz. Haremi hümayuna girelim. Biz çıkıncaya kadar da, babüssade kapısı kapalı tutulsun." Dediler. Saltanat zevki, tehlikeli dönem, bilhassa bu gibi adamların müstebit düşüncelerinin erbabına, tattırmak için izin verdi. Başçukadar Abdülfettah, hazine kethüdası Ebe Selim, Nezir ağa, İmrahor Deli Eyüb oğlu Mehmed, Bağdadlı Hacı Ali bostancılardan Deli Mustafa, beraberlerinde saray muhafızlarından olan beş/on bostancı ve baltacı olduğu halde, haremin içine daldılar.
Biraz evvel; 3. Selim'i kurtarmak vazifesiyle Alemdarın yanından gelen kızlarağası Mercan Ağa, zaten kendi adamları olduğundan bir şaşırma ile dairesine çekildi. Katiller hareme girdiklerinde ilk önce 3. Selim'i karşılarında bularak üstüne hücum ettiler ve şehid ettiler. Şehzade Mahmud, Lalası Anber ağa ile arkadaşı Hafız İsa, vakadan haberdar oldukları andan hemen sonra efendilerini kötü bir teşebbüsden korumak maksadıyla yanına koşmuşlardı. Gözü dönmüş katiller, şehzade Mahmud'un dairesine saldırıya geçtiğinde, karşılarında kılıçlarını çekip şehzadeyi savunan bu iki fedakâr zat ile karşılaştılar. Yine bu sırada, cariyelerden adını tarihlerimize, Çevri Kalfa diye yazdıran hanımda, hamam külhanından elde etmiş olduğu bir tas külü saldırganların suratlarına serpti. Gözleri külün tesiriyle hedef göztemeyen saldırganları oyalamış oldu. Bu oyalamadan kazanılan zaman içinde, hazine tarafında da seferli kethüdası Mehmed bey ve 1. imam Tatar Hafız Ahmed efendinin tavsiyeleri ile Anber ile İsa ağalar, şehzade Mahmud'u, haremin bahçesinden kuşhaneye, arz odasına bakan dama çıkardılar. Ancak; Ebe Selim denen zorba yetişmişti. Hattâ fırlattığı hançer tam isabet kaydetme-mişse de, yine Sultan 2. Mahmud olacak genç şehzadeyi kolundan birazcık yaralamıştı. Ayrıca hücumlar esnasındaki gösterdiği telâş yüzünden dama çıkma esnasında alnını kapırım sürgüsüne çarparak yaraladı. Sağ kaşını dikkatle gö-zetleyenler, mevcud iz'in bu yaradan kalma olduğunu anlarlardı.
Birinci İmam Hafız Mehmed efendi ile Seferli kethüdası olan Mehmed bey, baş Lala Tayyar efendi, Koyunyiyen lakabı ile tanınmış Arif ağa aşağıda hazırlıklı olarak beklemekteydiler. Dama çıkmış bulunan şehzadeyi gördüklerinde, kuşhane ve meşkhane de bulunan merdivenleri bir koşuda alıp getirdiler ve de iplerle birbirlerine bağlayarak, dama çıkmış istikbaün padişahının yere inmesine yardımcı olduk-.r. Bu sırada ise, Alemdar Mustafa paşa, Akağalar kapısını kırdırmaya muvaffak olmuştu. Böylece içeriye girmiş ve arz odasının babüssade hizasında bulunan kapı önüne geldiğinde, 3. Selim hânın bir süte örtü!ü ve kanlar içindeki cesediyle karşılaştı. Bir çok yara ve bereden başka, sağ şakağının derisi sakalıyla beraber çenesine kadar inmiş idi. Alemdar; ürpertici bu dehşet manzarası karşısında ağlamağa başladı: "Vay efendim, ben seni tahta çıkarmak için bu kadar yoldan ge-leyimde, şu gözlerim, seni bu halde görsün. Ben de, şu andan itibaren enderun halkını öldüreyimde intikamını alayım." diyerek, bütün mevcudiyetiylede talihsiz padişahın kanlı cesedine sarılıp, yere kapandı.
Paşa, büyük üzüntüsü içinde tutamadığı ahlar ve vahlar ile maiyetindeki o acaib kıliklı ayan ve sekbanları da, galeyana getirmiş oluyordu. Cidden Osmanlı başşehri, büyük bir buhranın, büyük bir tehlikenin içine düşmüştü. Sultan 4. Mustafa ise, Bağdad köşkünde gezinirken hırsı, hayret ve ızdirabını geçerek: "Ben taht'tan inmedim. Mahrnud'u kim çıkardı? Diye söylenmekteydi. Alemdar'ın gözüne ilişince, Alemdar paşa: -Bu kim? Sultan Mustafa'mı? Söyletin ona! Ana bucağına gitsin. Yoksa elimden kıyamete kadar lanetlenmeme se-beb olacak bir iş çıkacak. Dedi. İmam Ahmed efendi ve bazı kimselerde yanına giderek: "Osmanlı tahtında nasibiniz bu kadarmış! Biraz harem-i hümayuna teşrif ediniz, istirahat buyurunuz." Nazikâne sözleriyle 4. Mustafa harem cihetine gönderildi. Çok dikkat çekicidir ki, Rumeli adetlerine uygun olarak, kadınlara silah çekilemediği için Sultan 4. Mustafa'nın annesi, söylenmesi doğru olmayan lakırdıları sıraladığı halde, Alemdar kedi gibi sinerek ses çıkaramadı. Hattâ Ahmed efendi; valide sultanı güç belâ susturabildi. 1222/rebi-ülevvel/21. -1807/mayıs/30. cumartesi günü tahta çıkan, 4. Mustafa 14 ay 15 gün sonra hal'i vuku bulmuştur. Daha sonraları idamında 30 yaşlarında bulunmaktaydı. Tarihler, Sultan Mustafayı nizam-ı cedid aleyhtarlığı, 3. Selim ile şehzade Mahmud'un yok edilmesine rıza göstermiş bulunduğundan bahsetmekte olup, hakkında başka bir mütalaa da ileri sürmemektedir.
Konular
- Edirne Vakası
- Rusya Savaşı-İngiliz Donanması
- Napolyon'ca
- Sultan 3. Selimin Hâli
- Ilhad Ve Zenadıka
- Kabakçı Vakası
- Nızam-I Cedıd'in Te'sisi
- Şehzade Eğitimi
- 3. Selim Hân'ın Hanımları Ve Çocukları
- 3. Selimin Şeyhülislâmları
- 1736'dan-1789'a Kadar Deniz Harekâtımız
- Geminin Adı Yapıldığı Sene
- 1787/1792 Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşı
- SULTAN IV. MUSTAFA HAN
- Rusçuk Yâranı-Alemdar Vakası
- Kabakçı'nın İdamı
- Sultan 4. Mustafa'nın Hanımları
- 4. Mustafa'nın Sadrıazamları
- 4. Mustafa'nın Şeyhülislâmları
- 3. Selim Ve 4. Mustafa Dönemi Deniz Harekâtları
- SULTAN II. MAHMUD HAN
- 2. Büyük Fitne
- Ahmed Cevdet Paşa Ne Diyor?
- Bazı Hususların İzahı
- Osmanlı Devletinin Vazıyetini Düzeltme Teşebbüsleri
- Alemdar Mustafa Paşanın Yok Edilmesinde Saray Entrikası
- Vaka-İ Hayriyye (Yeniçeriliğin Kaldırılışı)
- Vaka-İ Hayriyye'den Sonra
- Tanzimata Dogru
- Takvim-İ Vekayii Mukaddemesi