logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Vaka-İ Hayriyye (Yeniçeriliğin Kaldırılışı)


1241/1826'da yeniçerilik, aynı tarihde yeniçeriliğin duru­mu, heyet-i samsaniyeyi yâni keskin kılıç teşkilatının ilk ku­ruluşu, -849/1445'de Bıçak Tepe vakası (Tac'üttevarihden bir parça), İlk isyan şekli (Mufassaldan) ceza bölümü, dört asırlık isyanlar, 3. Selim devrinin yeniçeri ağası ve zabitleri­nin itirafı -Mısır'ın Cihadiye askeri Bender Selim paşama sa­dareti, Eşkinci askerinin kurulması-Ocağın kaldırılışından sonra, kurulan divan heyeti ve padişahın nutku, Muhalefetin müsaderesini kaldırış, Asakir-i Mansure-i Muhammediye teş­kilatı, İlk ordu -Rus Çar'i Aleksandr'ın ölümü, Nikola'nın tah­ta oturması, Sultan Mahmud hükümetini başka te'sirlerin or­taya çıkmasıyla, durum değiştirmeye mahkumiyeti fikr-i ce-did yâni yeni düşünce- Akkirman antlaşmasının sebebleri...
Uzun zamanlar boyunca, padişahlarca veya devlet adam­ları tarafından tasavvur olunan, bütün İslahat ve yeni nizam tatbikini engelemeye çalışanları beyan eden tarihlerimizin hedef olarak gösterdikleri tek fail, yeniçerilerdir. Yeniçeriler 1241/1826 senesine doğru, eskidenberi kuruma arız olan, çöküşler yüzünden yıkılmaya yüz tutmuştu. Memleket için­deki, hem ahalinin hem de İdarenin nefretini üzerine toplar hale gelmiş geçmişti bile!
Böylece üçüncü bir vaziyet meydana getirmişti. Artık tes­lim etmek gerektirirdik), yeniçeriler devlet ile tebâ arasında kurulmuş bir heyet-i isyaniye hâlini almıştı. Bunların ilk ku­ruluş tarihi 849/1445 senesine rastlar. Bu isyan heyetinin İlk vakası Sultan 2. Murad'ın, oğlu Fatih Sultan Mehmed lehine feragat ettiği tahtına yeniden dönüşü böylecede, Sultan Meh-med'in tahttan hâl edilmesi, bu isyan heyeti yüzünden vuku-bulmuştur. Hatta; muteber tarih kaynaklarından olan Tac'üt tevarih(l) adlı eserde bu vaka şöyle nakledilir: .Ama bazı ta­rihlerde şöyle yazılmıştır ki, Varna savaşından sonra, Edir­ne'de bir müddet dinlenen 2. Murad, eski üslubu üzre salta­natı tekrar Mehmed hân'a devredip, havassı ile hizmetkârla­rını alıp Manisa'ya çekildiler. Sultan Mehmed'de kendi adına akça kestirip, üzerine adını koydu. O sırada, Edirne'de çok geniş bir yangın çıktı. Bezastan denilen çarşı ile Tahtakale ve daha nice yerler yandı. Bu çarşının kethüdası Hoca Kasım ve bir çok çarşı mensubu çarşı ile birlikte yandılar. Yeniçeriler başkaldırıp Hadim Şahabeddin paşayı yakalamak üzere bas­kın yaptılarsa da, paşa içkapıdan kaçarak, Eskisaray'a sığı­nıp, saltanat sahibi sayesinde kurtuldu. Bucak Tepesine çı­karak halka korku verdiler. Bir çoğu daileri giderek yeni sa­kinleşip, gelecek vezir ve komutanlardan, Halil paşa ve İshak paşa ve de Beylerbeyi Ağvaroğlu, neticede aralarında anla­şıp, Sultan 2. Murad'ı tahta geçmesi için davetettiler. Bu va kıa vukubulduğunda 849/1445 senesi başlarıydı. Sultan 2. Murad deniz yolu ile gelerek Edirne'de bulunan Bucak Te-pe'ye indi. Av adı ile çıkıp yeniçerinin düşüncesini öğrenipde yeniden saltanata dönmeğe karar verdi ve Sultan Mehmed'i Manisa'ya yolladı, Mufassal ise, bu vakayı daha da açık bir şekilde anlatarak, diyorki: "tarihlerde pek netlik görülmüyor-sada, yapılan ifadede anlaşılacak gibi olan husus, Sultan Mehmed hz. lerinin veziriazamı Çandarlı Halil paşanın, Sultan 2. Murad'ı Varna savaşı münasebetiyle tahta davet etmesine itiraz etmemekle beraber bittabi muğber olduğundan ve Niğ-bolu zaferinden sonra, Sultan Murad'ın yine Manisaya çekil­mesi sonrasında genç padişahın bazı davranışlarından Halil Paşa pek emin olamamıştı. Artık ne yapsalar Manisa'daki padişahı tahta geçirme teklifine olumlu bakmayacağını anladıklarından, bir hileye başvurdular. Edirne şehri içinde pek büyük bir yangın çıkararak bilhassa Bedestan civarında meydana getirildi. Söndürülmesine koşan yeniçerileride yağ­ma yapmaya teşvik ettiler. Bazı yeniçeri komutanları, enge-lemeye gayret gösterdiklerinde, bazı müfsidierin tahriki ile askerin bu kimselere de saldırdığı görüldü. Bazıları ise çok kötü muamelelere maruz kaldılar. Nihayet, Sultan Mehmed hz. leride bu fesadın meydana gelmesinden dolayı hayretlere düşmüş ve günde yarım akça nisbetinde askerin, maaşına zam yaparak teskin etme yoluna gitmişse de Hali! Paşanın fesadı yüzünden bununlada yolunu bulamadı. İşte böyle de­vam eden vaziyet, eninde sonunda fena bir raddeye ulaşaca­ğını, eğer tahta oturmazsa kendi elleriyle devletlerini tehlike­nin kucağına atacaklarını, Manisa'da Sultan 2. Murad hz, le-rine arz ettiklerinden, padişah 849/1445 yılında avlanma ba­hanesiyle Edirne'ye gelmiş vede yeniçerinin tamamını ava davet etmiş, orada yeniçeriler Sultan Murad'a, tahta çıkmaz ise fesadın engellenemeyeceğine dair nümayişler yaptıkça, askerin kendisine itaat edeceğini anlayan Sultan Murad, bu kanaatıyla tahta çıkarak saltanat teklifini kabul buyurmuşlar­dır." Bu fıkralar sayesinde anlaşılıyor ki, Sultan Fâtih Meh-med'in Karaman savaşından dönüşünde yeniçerilerin bahşiş taleblerine ayak diremesi, Bıçaktepe vakasını müteakip, ya­rım akça ilerletilen maaşın lezzetinden, damaklarda bırakmış olduğu tatlılıktandır.
Şu halde 849/1445 tarihinden, vaka-i hayriye'ye rastlıyan 1241/1826 tarihine kadar geçen 392'hicri/376 miladi sene ki yaklaşık dört aşıra varan zaman dilimi içinde yeniçeri is­yanları devr-i istilâ, devr-i ikbâl yâni yükselme, devr-i inhitat yâni duraklama ve çöküş dönemlerinde de devame de gel­miştir. 3. Selim devrini başlangıç olarak kabul edersek, nizami asker kuruluşu fikrinde, sadrazam Koca Yusuf Paşa'nın kanaati var olup, hâttâ 2. sadaretinde yeniçeri ağası ve saire ocak zabitlerinin de bulunduğu bir istişare toplantısında bun­lar: "paşam; biz bu defa 20 binden fazla sayıda ocaklı aske­riyken, 8 bin moskofun askeri Tuna'yı geçti ve üzerimize yü­rüyüp gücünü gösterdi. Düşmanın böyle nizamiye askerine qöre, bizim askerimizin ise yeni savaş hilelerinden haberi ol­mayınca, biz bu hâl ile gidersek kıyamete kadar zafer ve nusrat göremeyiz, şeklinde itirafda bulunmuşlardır. Alemdar Mustafa Paşa'da; sened-i ittifakın yapıldığı toplantıda: ".Vak-ta ki; vezirlik rütbesi ile başımız bağlandı, ünvan-ı serasker­lik ile kıymetimiz yükseltildi. Gerek orduyu hümayunun ma­iyetinde ve gerek kendi başına düşman askeri ile savaşma esnasında düşmanın galib geldiğinin görülmesindeki hakiki sebeb tetkiki ve araştırması yaptığımda düşman askerinin galibiyeti öğretici ve muntazam subaylarının, harp fennine vâkıf komutanların fikir birliği yapmış olmasından kaynak­landığını öğrendiğimi itiraf edeyim" Demişti.
2. Mahmud; Alemdar'ın tesiri altında kalmaktan halas ol­duktan sonra derebeyleri, Rus elçileri, isyanlar ve bir takım saltanat rakipleriyle uğraştığı sırada devlet makamının bu tip haşaratile muhafaza edilemeyeceğini anlamış vede yeniçeri­lerle ahali arasındaki anlaşmazlıklardan dolayı, biribirlerine karşı hissedilen nefret duygularından epeyce istifade etmişti. Bundan başka Mısır'da, Mora'ya nakledilen ve Cihadiye adı-nınkonmuş olduğu talimli askerin, bu havalide gösterdiği ya­rarlılıklarda nazarı dikkatini pek çekmişti ki Mısır'dan gelen yeni fikirlerden biri de bu idi.
Mamafih Sultan 2. Mahmud küçük büyük reyleri topla­makla yâni bu gibi ıslah edici kuruluşların irade ile meydana gelemeyeceğini anlamış olduğundan milletle birlikte alınacak kararlarla yapılabileceğini idrak edip, ilk iş olarak asa-kir-i muntazamayı kurma maddesini devlet adamları ve âlimler arasında müzakere sahasına soktu. Bunun temini içinde Benderli Selim paşa sadaret makamına getirildi. Yine o dönemin şakacılığı ile meşhur olmuş bulunan Kadizâde Ta-hir efendiyi şeyhülislâm olarak tayine karar verip, gerçekleş­tirdi. Bir yandan ulema gurubuna iltifatlar yağdırırken, topçu sınıfına mensup askerlere ayrıca güler yüz göstermekteydi. Kendisinin Berberbaşısı Ali ağa ile Halet efendi, arasında te­ati olunmuş teskerelerden de anlaşıiıyorki, padişah eskiden-beri yeniçerilerin isyancılarını imha etme tarafını seçmektey­di ve Halet efendinin tatbik ettiği erteleme siyaseti bu arzu­nun gecikmesini temin etmişti. Halefin idamının arkasından Sultan 2. Mahmud bu işe hemen başlamıştır. Vakai hayriyye denilen meselenin çıkmasına, Eşkinci adı verilen bir askeri sınıfında kurulması teşebbüsü olmuştur. Eşkinci sınıfı, 3. Se­lim devrinde kurulan.nizamı cedid, Alemdar Paşa sadareti esnasında teşekkül ettirilmeye çalışılan sekban adı verilen bir askeri sınıf teşekkülünden sonra üçüncü teşebbüsdü. bir ve iki numaralı teşebbüsler yeniçerilerin isyanlarının müseb­bibi olduğundan isyanları tatlıya bağlamak düşüncesiyle da­ğıtılmaları yönüne gidilmişti. Yeniçeriliğin kaldırılması, oca­ğın yok edilmesi tafsilatı tarihlerimizde önemli şekilde bah-solunan mevzuattandır. Biz de burada anlatım maksadımızı yerine getirmek için bazı bölümleriyle nakletmeyi lüzumlu görme durumunda olduğumuzun idraki İçindeyiz.

Çünkü; yeniçeriliğin kaldırılması esnasında teşebbüse ge­çilip geçilmeme hususunda büyük bir tereddüt yaşanmıştı. Bu tereddüd mutlakiyete dayalı fikirlerin, yaşatılma madde­sinde ortaya ç;kan ve eskiden beri devam eden durumdan başka bir şey değildiyâni makam-ı mutlakiyet zayıf düşerek tehlikeye atması ile galebe çalıp, kuvvet kazanabilmesi ihti­malleri birbirinden ayrılmaz şekilde kaynaşmıştı. İşe atılmak bir zar oyunu gibiydi. Hatta işin başında da humbaracılarla, topçu ve lağımcı ile tersane ocaklarının sadakati sağlandığı halde yeniçerilerden pek ayrısayılmaz olan ulemanın iştiraki meselesi mevzuubahis olmuştu. Ulemanın iştiraki sağlandığı zaman, Tarih-i Cevdet müellifine "tarâf-ı saltanat da kuvvet bedidâr" oldu dedirtmiştir. Yâni padişahın gücünü artık apa­çık görmek mümkün oldu, demektir.
Sancağı şerifin çıkarılması hususuda bir takım tereddüdleri getirmiş ve bundaki tereddüd aynıdır. Aşağıdaki satırlarda zamanın lisanı hali ile apaçık ortaya koyuyoruz: "İstişare ni­hayet buldu. Söz tamam oldu. Mübdei muamelat-ı harbiye olmak üzre hemen livay-i şerifin ihracı kaldı. Bu ise bir emr-i hatır idi. Zira sancak-ı şerif çıktığı gibi derun-u payitaht'ta bir azim kıtale başlanacak. Harbin neticesi ise meçhuldür. Şayedki zorbalar gaalib gelince bunca devlet sadıki kimse­leri imha ederlerse, bunlar nasıl idare olunur? Devletin hâli ne olur? Şeklindeki mütalaalar aklı tırmaladığından zâtı şa­hanede, tereddüd ve teenni görüldü" Bütün maksadımız bu tereddüdü göstermekti, Bu tereddüdü yok eden, Kürd Ab-durrahman efendi isimli bir zâtın hiddet ve şiddeti ile ağzının köpürmesiydi. Abdurahman efendi: "Bu din-i devletin de-vam-i bekası, murad-ı ilâhi ise, o habisleri ururuz, mahv ederiz. Değil ise, biz de bu <^in ile batıp gideriz, daha ne ol­mak ihtimali kaldı." Diyerek elindeki teşbihini hiddet içinde yere vurdu. Teşbih koptu, dağıldı, mermerlerin üzerinde yu­varlanırken orada hazır bulunanların rikkati üstün gelip göz­lerinden tane tane yaşlar dökmeye başladılar. Sultan 2. Mah­mud hz. lerine de, bu rikkatli hâl sirayet etti. Hırka-i saadet dairesine giren padişah, peygamber sancağını çıkarıp, sadrazama ve şeyhülislâma teslim etti. Zamanın hatibi bir cümle söylemiş ve bu cümledeki belagatın te'siri güzel netice ver­miş oluyordu. Sultan Mahmud'a yaklaşan tereddüd, bu sefer nasılsa diğerlerine sirayet etmemişti. Yahut Abdurrahman efendinin; heyecan dolu yüreği ve sözleri bu sirayeti engelle­mişti. İnkilabların tarihlerinde bu tip ruhi anların mevcut ol­ması pek dikkat çekicidir. Bu vakadan sonra sancağı şerif Sultanahmed camii şerifinden alınıp yeni saraya gönderil­miştir. Sultan Mahmud, babüs'sade damı üzerinde tahtı hü­mayunun kurulduğu yerde sancak dikilince, kubbealtına git­ti. Orada devlet adamlarıyla büyük bir divan teşekkül ettirdi. Vakadan sonraki cumartesi günü Sultan Zeynep camii mah­filinde sabahın erken saatlerinde toplanan meclis, müzakere­lerinde yine böyle bir tereddüd çıkmişsada o zaman reisül-küttabhkda bulunan Şeyda efendide tereddüdü ortadan kal­dırmaya himmet eylemiştir. Ahmed Cevdet paşanın tarihinde belirttiğine göre: Meclisdeki işin can alacak noktası mevzu, yeniçeri ocağı ıslahmı edilecek yoksa bütün bütün kaldırıia-cakmı idi? Burasj karar altına girecekti. İlk görüşler ve reyler, ocağın pek eski bir ocak olması yüzünden gönüller yok edil­mesine razı olamıyor, eğilim ıslahın tercihine kayıyordu, işte bu sırada, Şeyda efendi de: "Bu zümre-i zamime, şimdiye kadar bîddefaat ika ettikleri fitne akabinde, devlet-i âliyenin umur-u külliye ve cezaiyesine müdehale etmemek için ettik­leri tahaddüdatı ne vakit ifa ettiler? Sicillat ve defter dolusu yazılan senet vede hüccetlerin mazmunlarıyla ne vakit ihtİ-cac olundu? Hele bu defa Eşkinci tahriri maddesinde tahrir ettikleri hüccetin henüz mürekkebi kurumadan bilâmucibi ilân-ı baği ve isyan eylediler. Şimdi ise içlerinden bu kadar şerpişeler idam olundu. Lâşeteri meydanda sürüklendi. On­lar bunu unuturlarmı? Bundan dolayı devlet-i âliye hakkında adavetleri müzdad oİmazmı? Bunların nâm-u nişanları, sa-hife-î rûzigâriden hek ve imha edilmedikçe fesad ve fitneleri bertaraf edilemez. Her vakit böyle fırsat ele giremez. Yeni­çeri ocağını külliyen ilga ve imhadan başka çare yoktur."

Demiş.
Bu söylenenler diğerlerince de tasdik olunmuştur. Daha sonra vezir olmuş bulunan beylikçi Pertev bey'in kaleme al­dığı meşhur ilga fermanını bu tasdikten sonra okunmuştur. Sultan Mahmud, bu meclisin verdiği mazbatayı kabul edip tasdik etmiş, ülkenin her yanına çoğaltılıp ulaştırılması emri­ni vermiştir. Bundan da anlaşılan yeniçeriliğin kaldırılması­nın, daha önce tasavvur olunmadığı anlaşıyor. Engelhard'a göre: "Et meydanı kıtalininse düşünülmüş bir tertib, planlı hareket olduğunu ileri sürmesi hatadır." Her nekadar Engel­hard, vak'aya cüretkâr bir düşünce ile bakıyorsa da bu da hatadır. Divan şu şekilde kurulmuştu: Taht'ın sağında sadra­zam Selim Mehmed Paşa, solunda şeyhülislâm Tahir efendi, eski şeyhülislâmlardan Mekkizâde Asım efendi, Yâsincizâde Abdülvahhab, Sıdkızâde eski kadılardan Arif bey, Yahya bey, hekimbaşı Behçet efendi Ahmed Reşid efendi, Rahmi bey, Anadolu kazaskeri Tahir bey, Murad mollazâde Arif efendi, Arabzâde Saduliah ve Hamdullah efendiler, Hekimzâdenin torunu Rıza bey, Yusufzâde, Raşİdzâde Caferbey, Melekpaşa-zâde Abdülkadir bey, Dürrüzâde Abid efendi, Çarşanbalı ho­ca Mehmed efendi, İstanbul'kadısı Sadık efendi. Karşılarında bulunan zevat: Kethüda-i sadr-ıâli Ahmed Hulusiefendi, def­terdar Tahir efendi, reisülküttab Şeyda efendi, Tevki-i Ataul-lah efendi, reis-i esbak Hamid bey, Çavuşbaşıvekili Alibey, darbhane nâzın Es'ad efendi, eski defterdar Yusuf efendi, defter emini Numan efendi, ruznamçe-i evvel Mustafa efendi, 1- muhasebeci Salim bey, şehremini Hayrullah efendi, baruthane nâzın Necib efendi. Yukarıda adlarını saydığımız kimse­lerden müteşekkil divamnmüzakereye geçmesinden evvel, Sultan 2. Mahmud aşağıdaki nutku irad buyurmuştur:

"Cenab-ı Hakk'a çok şükürler olsunki, bu kulunu ecdadı izamının nail olmadıkları fethi mübine mazhar kıldı ve sizle-ride bu hizmeti celilede bulundurdu. Allah hepinizden razı olsun. Sây'iniz meşkûr olsun. Şimdiye kadar bu yol kesici­ler yüzünden meydana gelen nice mekruh işlere mecburen müsamaha edilmişti. Elhamdülillah hepsi yıkıldı gitti. Bun­dan sonrada hep beraber memleketin işlerini tanzim edip, Allahın kullarını memnun ve hallerini İslah edelim. Eskiden zarar veren zümre yüzünden devletimizin içine düşüp müb-tela olduğu masrafların eksikliği hususundada beytülmalin müslimiyn ile asla münasebeti olmayan ve mansıba divani-ye'de istihdam olunmayan kimselerin bıraktıkları miriden zapt olunmaktaydı, önce bu hususu kaldırdım. Bundan böy­le o gibi mallar alınmasın. Sair Önemli adli işler ve hayırlı çalışmaları sizler mütalaa ve müzakere edip, inha ediniz. Ben de, tesviyesine müsaade ederim. Her hususa gayret ve ihtimam gösterme zamanıdır, ülkenin Önemli işlerini tanzi­me kadar, hepiniz burada kalınız. Kalıpça ve kalben birlikte olalım" dedikten sonra, yüzünü eski şeyhülislamlara çevire­rek iltifatla: "mazuleyn meşihat (eski şeyhü)islamlar)hane ve sahilhanelerinde köşe-i uzlete çekilip, akran ve emsaliyle gÖrüşememek, dilediği yere gidememek zor katlanılır şey-sede, bu günden itibaren birbirinize gidip geliniz, ağız tadı ile ülfet ediniz." Demiştir.