Hastanın Namazı Babı


Şayet musallîye, namaza başlamadan önce veya namaz içinde kı­yam zor gelse veya hastalığın artmasında korksa veya kıyam sebebiyle hastalığın iyileşmesinin gecikmesinden ya da başdönmesinden korksa veya kıyamda şiddetli ağrı bulsa, o namaz kılan kimse, bağdaş kurup [45] veya başka şekilde [46] dilediği gibi oturur. Rükû ve sücûd ile, otu­rarak, namazı kılar. Eğer ayakta durduğu halde tekbîre veya kıraatin bir kısmına kadir olursa, şüphesiz kıyâml ile emrolunur. Şems'ül-Eimme (Rh.A.); «Sahîh görüş budur.» demiştir. Eğer kıyamı özürsüz terk eder­se, namazının caiz olmamasından korkulur.

Eğer hastaya rükû ile sücûd zor gelip kıyam zor gelmezse, oturdu­ğu halde imâ eder. Oturduğu halde olan imâ, ayakta durduğu halde olan imâdan efdaldir. Lâkin sücûdunun imâsını rükûunun imâsından daha alçak yapar. Çünkü imâ, rükû ile sücûdun yerine geçer. Bu du­rumda imâ onların hükmünü alır.

Üzerine secde etmek için yüzüne bir şey yükseltmek, başını alçalt-madıkca caiz olmaz. Çünkü Resûlullâh (S.A.V.) ziyaret için bir hasta­nın yanına girdiğinde ona:
«Eğer sen yer üzerine secdeye kadir isen secde et ve eğer değil isen imâ et.» [47] buyurmuştur.

Eğer secde etmek için bir şey yükseltip başını o yüksek olan şe­yin üzerine eğip secde ederse veya hacmi bulunmayan ve alnı onda ka­rar kılmayan bir şey üzerine secde ederse, imâ bulunduğu için caiz olur.

Eğer o şeyin hacmi olup alnı ona dayanırsa, îma bulunmadığı için, caiz olmaz.                                                                                        
Eğer hastaya oturmak da zor gelirse, sırtı üzerine yattığı halde imâ eder. İki ayaklarını kıble tarafına yöneltir. [48] ÇünkÛ Resûlullâh (S.A.V.) şöyle buyurmuştur.
«Hasta olan kimse gücü yeterse, namazı ayakta kılar ve eğer gücü yetmezse, oturur halde kılar. Eğer oturmaya da kadir değil ise, başıyla imâ ederek kılar. Eğer buna da kadir değilse, Yüce Allah (C.C.) o kim­senin Özrünü kabule ehaktır.» [49]
Uygun olanı, oturmaya benzer durup ve imâ mümkün olması için başının altına yastık gibi bir şey konulmasıdır. Çünkü sırtüstü yatma­nın gerçek durumu sıhhatli olan kimseden imâyı meneder. Şu halde zikrettiğimiz husus hasta için nasıl mümkün olur?  [50] Kâfî'de böyle zikredilmiştir.
Eğer hastaya imâ da zor gelirse, namazı sonraya bırakır. [51]  Bu sözde, namazın düşmemiş olduğuna işaret vardır. [52] Hastanın, ikî gözleri, iki kaşları ve kalbi ile imâ etmesi caiz değil­dir. Bu da, bizim rivayet ettiğimiz, hakkında nass bulunan imânın baş üe olduğu; iki göz, iki kaş ve kalb ile olmadığı sebepledir. Bu hususta îmânı Züfer (Rh.A.) muhaliftir.

Namaz içinde hastalığa yakalanan musallî, gücü yettiğiyle tamâm eder. Yâni, sağlıklı olan musallî namazın bazısını kılıp, ondan sonra hastalık görürse, oturduğu halde rükû ve sücûd ile veya imâ ile tamam­lar. Eğer rükû ve sücûda kadir olmazsa, sırtı üzerine yatıp imâ ile ta­mâm eder. Çünkü bu, alçağı yüksek üzerine bina etmektir. Namazı imâ ile kılanın, sağlama uyabilmesi gibi. Kıyamdan âciz olan kimse, otur­duğu halde, namazı rükû ve sücûd üe kılarken o namazda sıhhatine ka-vuşsa, ayakta olduğu halde bina eder. Çünkü bina iktidâ gibidir. Ayak­ta durabilenin oturana iktidâsı- caizdir. Yine böylece, yalnız kılan kim­senin, namazının- sonunu evveline bina etmesi caiz. olur.

Namazı imâ ile kılan hasta, namazında sıhhatine kavuşsa, bina et­mez. Bilâkis yeniden başlar. Çünkü rükû eden ile secde edenin imâ ile kılana iktidâsı caiz değildir. Yine, tek başına imâ ile kılan kimse, namazında sıhhatine kavuşursa, imâ âle binası caiz olmaz.
Namazı, tatavvuan (nafile olarak) kılan kimsenin sopa veya duvar gibi bir şeye dayanması caizdir. [53] Ya da namazda yorulmaktan dolayı oturup kılması caiz olur. Çünkü yorulmak özürdür. Burada iki mese­le meydana gelir : Biri dayanmak meselesi, diğeri oturmak meselesidir.
Her biri iki çeşittir : Özürlü ve özürsüz. Fakat dayanmak özür ile olursa, icmâen mekruh olmaz. Özürsüz olursa, İmâm A'zara' (Rh.A.) a göre, yine caizdir. [54] îmâmcyn'e gİ>re, mekruh olur.

Yorulmaktan dolayı oturmak ise, eğer özürle olursa mekruh olmaz ve özürsüz olursa caizdir. Halbuki İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, mek-rûhdur ve İmâmeyn'e göre, caiz değildir.

Bir kimse bir gün bir gece deli olsa veya bayılsa beş vaktin nama­zını kaza eder.

Eğer beş vaktin üzerine bir vakit namaz daha ziyâde olsa, kaza et­mez. Esah olan budur.
Bunun sebebi Vakti geçen namazların (kazası babında) zikretti­ğimiz; Hz. Ali' (R.A,) in bir gün bir geceden az baygın kalıp beşini de kaza etmesi, Ammâr bin Yâsir' (R.A.) in bir gün bir gece baygın kalıp, .beşini de kaza etmesi, Abdullah bin Abbâs' (R.A.) in bir gün bir gece­den çok baygın kalıp, O'nun da kaza etmemiş olmasıdır. Bunlar göste­riyor ki, vaktin tekrarı ile çokluk lâzım gelmediği için, tahfîfde tekrar muteberdir. Delilik de - Ebû Süleyman' (Rh.A.) m [55] rivayetine görebayılma gibidir. Sahih kavi budur. Yoksa îmânı Ebû Yûsuf (Rh.A.) dan, muteber olan ziyâde, saatler yönünden yâni zamanlar yönünden ziyâ­dedir. Ehl-i nücûmun [56],bildiği ziyâde değildir, dîye nakledilen söz, sahih bir söz değildir.
Bir kimsenin, banotıı [57] yemekle veya içki içmekle aklı gitse, her ne kadar aklın zail olması uzasa da, o kimseye kaza lâzım gelir. Çünkü kazanın düşmesi, eser (hadîs) ile bilinir. Şayet semavî bir âfetle mey­dana gelmiş olsa, kendi fiiliyle meydana gelen, semavî âfet ile olanın üzerine kıyâs edilmez.

Bir kimsenin iki elleri dirseklerinden ve iki ayakları topuklarından kesilse, o kimsenin namaz kılması gerekmez. Kâfî'de böyle zikredil­miştir.
Bir kavle göre [58] : Eğer o kimse, kendisine abdest aldırmak için birini bulup kendi emri ile yüzünü ve kesilen yerlerini yıkar, başına mesh ediverirse, o kimse oturduğu halde rükû ve sücûd ile namazı kı­lar. Eğer abdestine yardım eden bir kimse bulamazsa yüzünü ve başını suya sokar veya yüzünü ve kesilen yerlerini duvara sürer (sanki teyem­müm ediyormuş gibi yapar) ve namazı kılar, Tatârhâniyye'de böyle zik­redilmiştir. [59]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..