Ücrete  Karşılık  Âzâd  Babı

Cu'I, cîm'in Ötüresi ile, insana yaptığı işe karşılık verilen şeydir

(mükâfattır). Cîm'in esiresi ile, ciâle dahî böyledir.

Bir kimse kölesini mal karşılığı veya mal ile âzâd etse; meselâ «Bin dirhemle hürsün.» veya «Sen bin dirhem karşılığında hürsün.» dese de köle de kabul etse, âzâd edilmiş olur. Zira bu söz mal takasıdır. Velev ki maldan olmasın. Çünkü köle nefsine mâlik olamaz. Takasın gereği bedeli kabul ile hükmün sübûtudur, Nitekim satışda olduğu gibi. Şu halde, şayet köle kabul ederse hür olur.

Sahibinin şart kıldığı mal, hür üzerine borç olduğu için, âzâdlı köle üzerine .sahih borç olur. Hattâ o borca kefil olunur. Borç sahîh  olmasa, onunla kefalet sahîh olmazdı.

Kitabet bedeli bunun hüâlınadır. Çünkü o bedele kefalet sahîh ol­maz. Zira kitabet bedeli karşıt (münâfî) ile beraber sabittir. O karşıt köleliğin (nkkm) kâim olmasıdır. Nitekim yakında anlatılacaktır.

Mal; para, meta' ve belli olmasa da hayvanı kapsar. Zira malın baş­ka mal ile değiş tokuşu caiz olunca nikâha, talâka ve kasden katlin sulhuna ve keza, eğer cinsi bilinirse yiyeceğe, ölçülen ve tartılan şey­lere benzemiştir. Vasîı bilinmemek buna zarar vermez. Çünkü az bir  şeydir.

Sahibi: «Eğer bana bin dirhem ödersen, hürsün.» demekle âzâu" edilmesi ödemesine bağlanmış olan köle' çalışıp kazanmaya izinlidir. Yâni çalışıp kazanmaya izinli olan köle âzâd edilmiş olmaz. Ancak ma­lı ödemekle âzâd edilmiş olur.

Âzâd edilmesi belli bedeli ödemeye bağlanmış olan köle çalışıp kazaıımaya izin verilmiş olur. Yoksa mükâteb olmuş olmaz. Çünkü sahi­binin âzâdı ödemeye bağlaması belli ve açıktır. Bundan dolayı me'zûn olur. Çünkü sahibi ondan mal ödemeyi istemekle, önu çalışıp kazan­maya teşvik eder. Sahibinin amacı-ticârettir, yoksa çerçilik değildir. Şu halde köleye delâleten izin vermiş olur.

Âzâd edilmesi mal ödemeye bağlanmış olan köle me'zûn olup mü­kâteb olmayınca sahihinin onu satması caizdir. Mükâtebin satılması ise caiz değildir.

O köle kazandığı mala da hak sahibi olmaz. Hattâ sahibi, o kazan­dığı malı kölenin rızâsı yok iken alabilir. Mükâtebin kazandığı malı al-ma.ii caiz değildir. O âzâd etmeye bağlamanın hükmü kölenin edadan önce doğan çocuğuna, geçmez. Amma mükâtebde geçer.

Köle malın hepsini ödemekle âzâd edilmiş olur. Çünkü âzâdın bağ landığı şey mevcûddur. Velev ki ödemesi tahliye ile olsun. Yâni köle şayet sahibi alabilecek şekilde malı hazırlayıp, ilgisini kesse, sahibi o maiı gerek teslim alsın, gerekse almasın, kâdî onu zorlayıp aldırır ve kölenin âzâd edildiğine hükmeder.    .

Âzâdın bağlanıldığı şey bulunmadığı İçin köle malın bir kısmını ödemekle âzâd edilmiş olmaz. Cüz'ü kül itibâr ederek, sahibi kabule ic­bar edilirse .kölenin Ödediği mal ta'lîkdan. önce kazandığı maldan oldu­ğu takdirde, sahibi o mal ile kölenin aleyhine döner. Çünkü o mal sa­hibinin mülküdür. Eğer kölenin ödediği mal ta'lîkdan sonra kazandığı maldan ise sahibi kölenin aleyhine dönemez. Zira köle; sahibi tarafın­dan, kazandığı maldan ödemeye me'zûndur*.

Köle iki durumunda da âzâd edilmiş olur. Yâni kazancından öde­mesi hâlinde; gerek ta'lîkdan önce kazandığından olsun, gerek ta'lîkdan sonra kazandığından olsun, şart bulunduğu için âzâd edilmiş olur. Eğer sahibi (eğer) lâfziyle ta'lîk ederse, meselâ: «Eğer sen bin dirhemi öder-sen hürsün.» dese, kölenin edası veya malın edası meclisle bağlanmış olur. Eğer o meclisle öderse köle âzâd edilmiş olur. Eğer orada ödenıez-se âzâd edilmiş olmaz. Çünkü bu ta'lîk muhayyer kılmaktır. Nitekim talâkda geçti.

Eğer «Vakitte» lâfzı ile ta'lîk ederse, meclise bağlı olmaz. Çünkü «vakitte» sözcüğü «her ne zaman» sözünde olduğu gibi zaman için kul­lanılır. Nitekim daha Önce geçti.

Bir kimse kölesine: «Sen benim ölümümden sonra bin dirhemle hürsün.» dese, eğer köle sahibinin Ölümünden sonra, kabul ederse ve vâris de onu âzâd ederse, bin dirhem ile âzâd edilmiş olur. Aksi takdir­de, yâni bin dirhem ile azadı kabul etmezse veya köle kabul edip, vâris onu âzâd etmezse, âzâd edilmiş oimaz. Yâni, o köle bin-dirhemle âzâd edilmiş olmaz. Velev ki vâris bedava âzâd ettiğinde âzâd olsun. Kölenin ölümden sonra kabulüne itibâr edilir. Çünkü âzâdın icâbı ölümün son­rasına muzâf olur. Kabulün bulunması icâbın bulunmasından önce mu'teber olmaz. Binâenaleyh «Eğer dilersen yarınki gün boşsun.» de­mek gibi olur, ki kadının yarından önce dilemesi mu'teber olmaz. Vâ­risin âzâd etmesi mu'teber olur. Hattâ köle ölümden sonra kabul et­se, vâris onu âzâd etmedikçe, âzâd edilmiş olmaz. Çünkü ölü, âzâd et­mek için ehil değildir. Zira, âzâd ölüme bağlanmış değildir. Böyle yer­lerde köle ancak vârisin âzâd etmesiyle âzâd edilmiş olur. Nitekim: «Sen benim ölümümden bîr ay sonra hürsün.») dese, bu da ancak vâri­sin âzâd etmesiyle olur. Müdebber bunun hılâfınadır. Çünkü onun âzâ-dı ölümün kendisine bağlanmıştır. Bunda bir kimsenin âzâd etmesi şart kılınmamıştır.                     

.Kölesini, kendisine bir yıl hizmet etmesine karşılık hür kılıp köle de kabul etse, âzâd edilmiş olur. Çünkü bir şeye karşılık âzâd etmek, diğer akidler gibi, kabulün bulunmasını gerektirir, makbulün bulun­masını gerektirmez. Bunun sureti: «Bana şu kadar sene hizmet etmek üzere seni âzâd ettim.» demektir. Ama kölesine: «Eğer şu kadar müddet hizmet edersen hürsün.» dese, hizmeti tamâm etmedikçe âzâd edilmiş olmaz. Çünkü bu söz şarta bağlıdır. Birinci söz değiş-tokuş (muâva-za) dur.

Sahibine kölenin hizmet etmesi gerekir. Çünkü mübeddel kendisi­ne teslim edilmiştir. Kölenin de bedeli teslim etmesi gerekir ki, o da hizmettir. Eğer hizmetten önce köle veya sahibi ölse, kölenin kıymeti üzerine vâcib olur. Eğer ölen köle ise, İmâm A'zam ve Ebû Yûsuf (Rh. Aleyhimâ) a göre, kölenin terekesinden alınır. İmâm Muhamjned* (Rh. A.) e göre; Ölümde hizmetin kıymeti köieye vâcib olur.

Nasıl ki, köleyi kendisine bir malla satar da mal helak olursa köle­nin kıymeti vâcib olur. Yâni bu hılâf, diğer bir hilafa dayanır. O hılâf şudur: Bir kimse kölesine: «Ben, nefsini sana bu malla sattım.» deyip o mal ise helak olsa, îmâm A'zam ile İmâm Ebû Yûsuf (Rh. Aleyhi­mâ) a göre, onun üzerine kendi kıymeti vâcib olur. îmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre, malın kıymeti vâcib olur.

İmâm Muhammed' (Rh.A.) in delili şudur: Bu satış, malı inaldan başka şey ile değiş - tokuş yapmaktır. Zira kölenin nefsi kendi hakkın­da mal değildir. Çünkü köle kendi nefsine mâlik olmaz. Bu şuna benzer ki, bir kimse bir kadını bir köle karşılığında tezevvüc etse ve o köleye bir kimse müstehık çıksa, o kadın kocasından o kölenin kıymetini alır, yoksa mehr-i misli olan fercin kıymetini isteyemez.

îmânı A'zam ile İmâm Ebû Yûsuf (Rh. Aleyhimâ) un delilleri şu­dur: Bu satış malı mal ile değiş - tokuş (muâvaza) dur. Çünkü köle, sa­hibi hakkında maldır. Keza faydaları da, onlar üzerine anlaşma yap-makla mal olur. İmdi şundan gibi olur ki; bir kimse babasını bir câ­riye ile satın alıp o câriye teslim alınmazdan önce ölüp veya bir kim­se o cariyeye müstehık çıksa, satıcı alıcıdan babasının kıymetini alır. Yoksa Ölen cariyenin kıymetini almaz.

Bir adam, bir cariyenin sahibine, «Bu cariyeni benimle evlendir­mek şartıyla, bin akça ile âzâd eyle!» dese, o da âzâd etse, câriye de o kimse ile evlenmekden kaçınsa, o câriye âzâd edilmiş olur ve bunu söyleyen için bir şey lâzım gelmez. Çünkü bedelin yabancıya şart kılın­ması boşamada caizdir. Âzâdda caiz değildir. Nitekim daha Önce geçti.
Eğer «Benden» lâfzını eklerse, yâni, «Bu cariyeni benimle evlendir­mek şartiyle benden bin dirhemle âzâd eyle.» o bin dirhem cari­yenin kıymeti ve mehr-i misli üzere taksim edilir. îmdi kıymetin his­sesi o söyleyene lâzım gelir ve mehr-i mislinin hissesi düşer. Çünkü söyleyen, «Benden» deyince, satın almayı iktizâ etmiştir. Nitekim kö­lenin nikâhı babının sonunda geçti. Durum böyle olunca, o bin dirhem rakabe ile satın almaya ve fere ile nikâha mukabil olup ikisinin üzeri-ne taksim edilmiştir. O kail için teslim edilen şeyin yâni rakabenin his­sesi vâcib olur. Kail için teslim edilmeyen şeyin, yâni fere (bud1) in his­sesi düşmüştür. Ama, nikâh şart kılınmakla satış bâtıl olmamıştır. Çün­kü satış o kailden âzâdın sıhhatini gerektirir. Bu durumda satış âzâd içine sokulmuş olur. Binâenaleyh şartlarına riâyet edilmez. Bilâkis muktezânın yâni, âzâd olmanın şartlarına riâyet edilir. Nitekim usûlde takrir olunmuştur. Bundan dolayı tesmiye olunan bin dirhemden his­sesi vâcib olmuştur. Eğer satış fâsid olaydı, kıymeti ödemesi vâcib olur­du.

Câriye kailden yüz çevirmese, belki kail ile evlense, mehıi o bin dirhemden mehr-i misidir. Yâni, bin dirhemin' üçtebiridir.

«Benden» lâfzını eklemek ve terk etmek suretinin ikisinde de du­rum böyledir.

Eğer b;" kimse cariyesini kendisiyle evlenmek şartiyle âzâd edip, câriye de ununla evlense, mehri İmâm A'zam ve İmâm Muhammed' (Rh. Aleyhimâ) e göre mehr-i misli olur. Çünkü âzâd olmak mal değil­dir, mehr için uygun olmaz.

Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, caiz olur.'Çünkü Besûlüllah (S.A.V.), Safiyye'yi âzâd etti ve onunla evlendi. Onun âzâd edilmesini mehri saydı.
Biz deriz ki: Mchrsiz nikâh itcsûIüUuh' (S.A.V.) e mahsûstur. Eğer o câriye âzâddan sonra sahibi ile evlcnmekden kaçınırsa, İmamların hepsine göre kıymetini ödemesi gerekir. Keza bir kadın bir kölesini kendisi ile evlenmek üzere, âzâd etse, o âzâdlı köle bunu yaparsa, o ka­dına mehr-i misil vardır. Eğer köle kadınla evlemnekden kaçınırsa kıy­metini vermesi gerekir. [2]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..