2- Mekân Şartı Bulunmasından Dolayı Fasid Olan Akidler

kareyi akdi gerektirmeyen şartlar bozar.

Meselâ: Bir kimsenin ücretle tuttuğu, bir şahsın, kendi fiiliyle veya başkasının fiiliyle telef ettiği bir şeyi ödemesi, veya ortaklaşa yapılan işte telef olan bir şeyi, —kendi işi olmaksızın— ödemesi gibi...

Bu, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşüdür.

Fakat, akdi iktiza eden bir şey şart koşuhırsa (Meselâ: Müşterek ecirde, kendi fiiliyle telef eylediğini ödemesi) bu akdi bozmaz. Cevhe-retü'n-Neyyire'de de böyledir.

Bir adam, bir aylığına, bir köleyi "eğer köle veya müste'cir hasta olursa, kalan günleri ikinci ayda tamamlaması" şartıyle icarlarsa, bu icare de fasiddir. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Bir adam, bir köleyi, her ayda şu kadar gün, "yiyeceği müste'cire ait veya hayvanın yiyeceği müste'cire ait olmak şartiyle icarlarsa; kitabda "caiz olmaz." diye yazılmıştır. Fakıyh Ebû'I-Leys: "Hayvan hakkında, önceki bilginlerin sözlerini alırız. Fakat bu zamanda, kölenin müste'cirin malından yemesi adettir." buyurmuştur. Zahîrîyye'de de böyledir.

İçinde insan ve hayvan yiyeceği bulunan her icare fasiddir. Ancak, çocuk emziricinin yiyeceği ve giyeceği icarcıya aittir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerinden, aylığı on dirheme şu şartlaki "bir gün oturup, sonra çıkarsa, ön dirhem vermek şartıyle" bir ev icarlarsa bu icare de fasiddir.

Bir hayvanı, "emîr ne zaman hayvanına binerse, o da o zaman binmek şartıyle," kiralarsa, bu da icarlanan hayvana ne kadar binileceği belli olmadığından fasiddir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, belirli bir ücretle, bir ev icarladığında, bu evi icara veren, icarcıya "evi suvamasını" "kapısını  takmasını",  "üzerine (tavanına) bir ağaç koymasını" şart koşarsa, işte bu icare de fasiddir.

Keza, içine kanal veya kuyu kazmak şartiyle icara verse veya sınır yapmak üzere icara verse bu icare fasidedir. Bedâi"de de böyledir.

Bir adam, evini diğerine tamirine bakmak şartiyle, oturmaya verse, bu durumda icar gerekmez. Bu, bir ariyet olur. Çünkü ücrette ev bakımı şart koşulmaz. Zira, tamir evin masrafıdır. Ariyetin masrafı da müsteîre aittir. Fetâvâyi Suğrâ ve Gıyâsiyye'de de böyledir.

Bir adam, Bağdad'a gitmek üzere, "Eğer Allahu Teâlâ veya başka biri bir ikramda bulunursa, yarısını o hayvanın sahibine vermek şartıyle bir hayvan icarlarsa, bu icare de fasiddir; ecr-i misil gerekir.

Bir kimse, Bağdad'a gitmek üzere bir hayvan icarlar ve: "Şayet Bağdad'a varırsam, on dirhem; değilse bir şey yok." derse bu icare de fasiddir ve gittiği yol kadar ecr-i misil gerekir. Mebsût'ta da böyledir.

Müste'cire, o yerin haracını vermeyi şart koşan, icara veren şahsın icaresi alimlerimize göre fasiddir. Suğrâ'da da böyledir.

Şayet arazi, arazi-i öşriyye olur; sahibi de onu icara verir ve müste'cire, "öşrünü vermeyi" şart koşarsa, İmâmeyn'e göre, bu icare caizdir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ise, caiz değildir. Zehıyre'de de böyledir.

Eğer, icara veren şahıs, müste'cire:  "Harcım ver; sana icar yoktur." derse, bu icarede fasiddir.

Keza, hayvan hakkında da, icara tutan şahsa, icara veren şahıs: "Yolun yarısından dönsen bile, tam ücret vereceksin." derse, bu icare de fasiddîr.

Keza hayvanı icarlayan: "Bugün filan yere varamazsam ücret yoktur." derse icare fasiddir ve ecr-i misil vardır.              

Eğer hayvanın yiyeceğini müste'cire şart koşar; o da ona bir şey yedirmez ve hayvan ölürse, tazlminat gerekmez.

Keza, bir. kimse, icarlayan şahsa, "icarladığı şeyi, kusursuz iade etmesini" şart koşar, o da kusurlanır veya ölürse, bu caiz olmaz.

Keza, icarladığı eve, kendi tuğlasından, bir ev yapmasını şart koşarsa bu icare caiz olmaz.

Keza, terziye, dikeceği elbisenin astarını ve diğer malzemesini, kendinden olacağını şart koşarsa, o da öyle yaparsa; tuğlasının veya astar ve pamuğunun ecr-i misli vardır. Hallaç (= yün atıcı) ve neddaf (= pamuk atıcı) bunun hilafınadır. Gıyasiyye'de de böyledir.

Bir adam, diğeri bir adamı şehirden uzak bir köyde, odun kesmesi için icarlar; gitme —gelme ücreti de müstecire ait olursa, alimler: "Bu durumda müste'cir, gitme-gelme parasını vermez." demişlerdir. Şayet böyle şart koşarlarsa, icare fasid olur.

Uygun olan, bu cevabı tafsilatlandırmakdır. Şayet kesilecek ağaçlar, müste'cir tarafından biliniyor ise, böyle olur. Eğer bilinmiyorsa ve vakti de belirtilmemişse icare sahih olmaz. Şayet vakti belirtilirse, bu durumda icarcıya, söylenen ücretten başkası yoktur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.), CamiuVSağîr'de şöyle buyurmuştur: Bir adamın, bir yeri orayı kazıp ekmek veya sulamak üzere dirhem­leri karşılığında icarlamasi caizdir.

Eğer iki defa sürer veya onu gübreler ve böyle bir şartla icarlarsa işte bu icare fasiddir.

îki defa sürmek hususunda ihtilaf edilmiştir. Bazı alimIer:"Onu bir defa sürmüş olur; geri verir." buyurdular; bazıları da:"İki defa sürer." dediler. Bu hal, beldelere göre değişiktir. Örf ve adete uyulur. İki defa sürülen yerde, şart caizdir.

Keza, gübre atılan yerde, gübre, müste'cir tarafından olur ve men-faatıda ikinci yıla kalırsa, akid fasiddir. Fakat aynı seneye ait olursa, akid sahihdir. Muhıyt'te de böyledir.

Hâher-Zâde şöyle buyurmuştur:

Müste'cire, "icare müddeti içinde, tarlanın sürülmüş olarak geri verilmesi" şart koşulursa, bu icare fasid olur.

Sahih olanı da budur.

Fakat, "icare müddeti bittikten sonra, sürülmüş olarak verilmesi" şartı varsa, bunda iki durum vardır. Eğer tarlayı icarlayan zata, icara veren adam: "Ben, sana icare müddeti bitince, tarlayı sür, teslim et; dedim." derse, işte bu caiz ve sahihdir.

Eğer: "Ben, sana icare müddeti bitince, şuna karşılık sür dedim." derse, işte bu sahih değildir.

Şayet, icare müddeti bitince, o yeri sürmek ıtlakı varsa, caizdir.

Hilaf zahirü'r-rivayededir.

Biz, bunun sıhhatine fetva verdik.

Sahih olanı da budur ve bununla fetva verilir. Suğrâ'da da böyledir.

Bir tarlaya kanal kazılması, müste'cire. şart koşulursa bu akid fasid olur.

Alimlerden bazıları, ark ile kanalı bir birinden ayırdılar ve "Ark yapmayı şart koşmak, sahilidir." dediler.

Önceki kavil, esahh olan kavildir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine, evini, seneliği yüz dirheme ve oturmamak üzere kiraya verirse, bu icare fasiddir.

Şayet evini icara verirken, icarcıya "senden başkası oturmayacak" diye şart koşarsa, bu icare caiz olur.

Bu şartta, icara veren şahıs için, menfaat vardır.

Şeyhu'I-İslâm, Şerhı'nde şöyle demiştir:

Elbette burda açıklama gerekir. Bize göre, ikinci suretin açıklaması şudur:

Şayet evde tuvalet çukuru yoksa, abdest suyu çukuru yoksa bu durumda, icara veren şahsa, şart koşmakta bir fayda yoktur. Çünkü, kendisi başkasının oturduğu için, bir sıkıntı görmüyor ve icare faside olmuyor.

Birinci suretin te'vili ise şöyledir. Evde, her iki çukur (kuyu) da vardır; bu böyle olunca, bu şartta da, ev sahibine bir menfaat vardır. Sözleşmesinde şart gerekmez; ifsadı gerekir.

Eğer birinci surette icare fesada gider ve müste'cir evde oturursa, ecr-i mislin son haddini öder. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer, evin bir senelik ücretini, müezzinlik veya imamlık bedeli olarak söylerse bu durumda ecr-i misil gerekir.

Şayet.o zatlar evde otururlarsa, onlara ezan veya imametlik ücreti yoktur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerinden, aylığı on dirheme, kendisi ve ailesinin oturması şartiyle, o evi tamir etmek ve onu sıvamak üzere bir ev kiralar ve bu evde de yıkıkhk olmaz, adam bekçi ücreti ve hükümdar tarafından istenilen ücreti verirse, bu icare fasid olur.

Alimler, şöyle demişlerdir:

Bu cevap sahihdir. Çünkü, ev sahibine karşı ta'mirat —nefsinde— meçhuldür. Bekçi ücreti ise, o evde oturana aittir. Bu şart meçhul bir şart değildir; akdi fesad eylemez. Oturmasaydı ecirde olmazdı; oturunca ecr-i misil vardır. Ecr-i mislinde müsemmayı (komşulan bedel) geçmemek üzere, en yukarı haddi vardır.

Akid, belirli olan müsemmâ ile birlikte fesada gidince, ecr-i misil lazım olur. O da müsemmayı tecavüz etmez.

Hatta müsemma beş dirhem; ecr-i misil de on dirhem olsa, —başka değil— yalnız beş dirhem gerekir.

Şayet akid, müsemmayı bilmemezlikten dolayı veya müsemmanın olmadığından dolayı bozulursa, en yüksek olan ecr-i misil lâzım olur.
Keza, bazısı belirli bazısı belirsiz olursa, yine ecr-i mislin en yükseği gerekir. Bu, müsemmadan fazla olduğu zaman böyledir. Fakat, mü-semmâdan noksan olursa, biz: "Müsemmanın tamamı belli ise, akid başka bir sebeble bozulmuş ve müsemmadan aşağı düşmüştür." deriz. (Şöyleki: Ecr-i misil beş dirhem; müsemma da on dirhem olursa; işte o zaman, beş dirhem gerekir. Müsemmanın bir kısmı malum, bazısı meçhul olursa, ma'Ium olan mikdardan aşağı düşmez) Bekçi ve sıva meselesi gibi... Çünkü, burda ma'Ium mikdardan noksan değildir. Ecr-i misil, beş dirhem olursa, müsemmadan ma'Ium olan dirhemi öder. Muhıyt'te de böyledir. [28]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..