Da'vâ İle İlgili Bazı Istılahlar:

Mahdar: Kendisinde iki hasmın arasındaki ikrara, inkara, beyyi-neye veya yeminden nükûle binâen verilen hükme dair câri olan şeylerin iştibâhı kaldıracak veçhile yazılmış olduğu mahkeme defteridir.

Mahdar'm çoğulu, mehâdır'dır.

Sicil: Kendisine nikâha, talâka, vakfa, ikrara, ahş-verişe ve diğer hukukî muamelelere dair mahkemede cereyan eden ifâdelerin ve hü­kümlerin zabt ve tahrir edilmiş olduğu defterdir.

Sicil'in çoğulu, sidllât'tır.

Mahkemede böyle, bir muameleyi tesbit ve tahrir etmeye Tescil denir.

Da'vâ: Bir kimsenin, hâkimin huzurunda, başkasından, bir hakkı talep etmesi demektir.

Da'vânm çoğulu: Deâvî'dir.

Da'vânın bir başka tarifi:

Da'vâ: Bir kimsenin, başkasının elinde veya zimmetinde bulunan bir şeye, kendisinin hak sahibi olduğunu söylemesi; meselâ: "Filan şahsın elinde bulunan şu şey, benimdir." demesidir.

İddia: Bir kimsenin, bir şey hakkında: "Şöyledir." (meselâ: "O şey benimdir.") diye da'vâ etmesidir.

Bu iddia, hak olacağı gibi, bâtıl da olabilir.

Müddeî (= Da'vâcı): Bir şeyin kendisine ait olduğunu, hâkimin huzurunda talep eden kimsedir.

Müddeî, dilerse bu talebini terkedebilir.

Müddeâ aleyh (= Da'vâh): Kendisinden, hâkimin huzurunda, bir hak talep edilen kimse.

Keza, âlimlerimiz şöyle buyurmuşlardır:

îcâre senedine, "filan oğlu filanın icarı, onun yeri, aralarında cereyan eden mubayaa, o yerde bulunan ağaçlar, bağ çubukları ve âkidler (= karşılıklı bağlantı yapanlar) yazılacaktır.

En uygun olanı, icarlayıcı tarafından, o yerin icarını, bağın ve bahçenin icarını yazmaktır.

Keza, uygun olan, şehâdet sözlerini (yâni şahidin söylediklerini) yazmaktır. Çünkü, olur ki hâkim, da'va ve şehâdet arasında muvafakat vardır zannedebilir ve hakikatte aralarında muvafakat olmayabilir.

Keza, âlimler şöyle buyurmuşlardır;

Sicil defterine yazıldığı zaman, şahitler "da'vanm muvafakatma" şehâdette bulunmazsa; bu tescilin sıhhatine fetva verilmez.

Keza, âlimler şöyle demişlerdir:

Bir hâkim, diğer bir hâkime yazı yazar ve bu yazıdaki şahitlerin şehâdeti, da'vâya uygun düşmezse; bu yazının sıhhatma fetva verilmez.

Âlimler şöyle demişlerdir:

Da'vâ dosyasına, şahitlerin şehâdeti yazılır.

Da'vâcımn iddiası yazılır.

Da'valının inkârı da yazılır. Böylece zan kalmaz; yanılma olmaz. Ve şahitlerin, da'vacıya karşı mı, yoksa da'vahya karşı mı şehâdette bulunmuş oldukları bilinir.

Tahavî'ye göre, müddeînin talebi olmaksızın yapılan şehâdet din­lenmez (= kabul edilmez).

Zehıyre'de: '' Bunların şart olmadığı" zikredilmiştir. FûsûIü'I-İmâdiyye'de de böyledir.

Şeyhu'I-İmâmü'z-Zâhid Fahru'I-tslâm Ali el-Pezdevî şöyle buyurmuştur: Müddeî (= da'vâcı) için uygun olan, da'vasında: "Bu da'vâ, benim hakkımdır." demesidir. Yalnız "da'vâ ediyorum." demesi kâfi gelmez. Keza, da'valının da, cevabında: "Da'vâcı, benim hakkıma; 'benim mülküm.' diyor." demesi kâfi gelmez. Uygun olanı, "Mülk de benimdir; hak da benimdir." demesidir. Böylece, kelimenin sonuna nefi (= olumsuzluk) edatı gelmemiş olur.

Keza, şahidin de: "İddia eden '...benim." diyor." demesi "kâfi gelmez. Ya, "-O şey- müddeînindir." demesi; veya "-O şey- iddia olu­nanındır." demesi gerekir.

Bazı âlimlerimiz: "îddia edenin (= da'vâcımn): "Mülk benimdir. Hak benimdir." demesi kâfi gelir." buyurmuşlar.

"Da'valının da: "Mülk benimdir; hak benimdir." demesi kâfi gelir." demişlerdir.

Şahidin de: "Bu mülk, müddeînindir; hak onundur." demesi kâfi gelir.
Şayet müddeî: "Mülk ve hak benimdir." derse; bi'1-ittifak bu söz kâfidir. Buna benzer sözler de böyledir. Muhiyt'te de böyledir.

Şayet, iki şahit: "Biz şehâdette bulunuruz ki; gerçekten bu ayn bunundur." derler; veya farsca olarak: "Bu, iddia edenindir." derlerse; bunlar kâfi gelmez. O mülkü açıklamaları gerekir. Çünkü, bir şey, insana nisbet olunduğu gibidir. Ve bir mülk, ariyet olarak da nisbet olunabilir.   İhtimalin  ortadan   kalkması  için  elbette,   buna  açıklık getirmek gerekir.

Reşîdü'd-Dİn'in Fetvaları'mn beşinci babında, şöyle buyrulmuştıır:

Şahitlerin; "Gerçekten biz şahitlik yaparız ki, bu köle, filânındır." demeleri gerekir. Bu söz, "...filanın malıdır.'' demek olur.

Hâkim de, ona göre mülküyetine hükmeder. Farscada (mülkü fü-lânest) demek, (bu filânındır.) demektir. Hakim böyle tefsir ederse, işte o, onun olur.

Şayet, şahitler: "Bu iddia olunan şey, da'vâcımn malıdır." derler; fakat: "Haksız olarak da'valının yanındadır." demezlerse; âlimler, bu hususta ihtilaf eylediler. Sahih olanı, eğer da'vâcı, hâkimden "mülkün kendisine hükmedilmesini" istiyorsa; bu şehâdet kabul edilir. Eğer, onun kendisine teslimini istiyorsa; o zaman, -şahitler: "Da'vâhnın bunda hakkı yoktur." demedikçe, ona hükmedilmez,

Şahidin: "Da'valının, da'vâ olunan şeyden elini çekmesi gerekir." demesi şart mıdır?

Âlimler burda da ihtilaf etmişlerdir.
Sahih olan görüşe göre böyle söylemesi şart değildir. Şahidin böyle söylemesi bir ihtiyattır. Füsûlü'l-lmâdiyye'de de böyledir. [2]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..