3- MÜKÂTEBİN YAPMASI CAİZ OLAN VE CAİZ OLMAYAN İŞLER

Bir mükâtep, —cereyan eden âdet müstesna olmak üzere— te-berruatta bulunamaz. Hızânetii'l-Müftîn'de de böyledir.

Mükâtebin satış yapması, satın alması ve yolculuk yapması caiz­dir. Kâfi'de de böyledir.

Bir makâtep — hengi cinsten olursa olsun, az olsun, çok olsun— peşin veya vadeli, meyve satabilir.

Bu, İmâm Ebû (R.A.)'ye göre böyledir.

Imâmeyn'e göre ise, insanların aklanmış sayılmayacağı bir şekil­de, satması caizdir.

Dinar, dirhem ve nakidleri vadeli veremez.

Ancak efendisine verebilir.

Yanhz efendisinden satın aldığını efendisine kârlı olarak satamaz. Ancak açıklarsa o zaman satabilir.

Keza, efendisine bir dirhemi, iki dirheme satamaz. Çünkü, kita-âbet akdinde hak bakımdan efendisi de yabancı hükmündedir.

Keza, efendisine açıklamadan bir şey satamaz. Efendisi bir kusur bulursa, onu reddeder.

Satın aldıktan sonra kusursuz olarak reddedemez.

Şayet reddederse, bu caizdir olmaz.

Kusuru ile birlikte satın alırsa, —yabancıya oltiuğu gibi— efendi­sine de reddedebilir. BedâP'de de böyledir.

Bir mükâtep, esir alıp onu satarsa, bu müslüman toprağını alım satım gibi olur.

Şayet mükâtep, irtidat eder ve riddeti halinde de, borçlu bulunur; borçluluğu da ikrarı sebebiyle bilinir; sonra da oihaldeiölürse; bu mü­kâtep borçlu olan hasta gibidir. Kazancından, müslüman olduğu zaman­daki borcunun ödenmesi ile, —borçlarının ödenmesine— başlanır. Sonra da irtidadı halindeki borcu ödenir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavli budur.

İmâm Muhammed (R.A.)'de aynı görüştedir.

Borcu ve kitabet bedeli ödendikten sonra, kalan bir malı varsa, bu müslüman olan vârislerinin olur.

Mükâtebin çocuğu, kitabet bedelini ödemeye gayret eder ve öder. Azâd olur; sonra da, babasının alacaklıları gelir ve onun efendisine, ala­caklarını almak için müracaat ederlerse, ondan alamazlar. Fakat onlar alacakları için oğluna müracaat ederler. Mebsût'de de böyledir.

Bir efendinin, mükâtebinin, cariyesini nikahlaması caiz olmaz. Şayet mükâtep, efendisinden bir câriye satın almış ve nikahlamaşsı, bu nikâhı baki kalır. Kâfi'de de böyledir.

Mükâtep rehin alır, rehin verir; ücretle çalışır ve çalıştırır, bütün bunlar caizdir. Zehıyre'de de böyledir.

Mükâtebin oğlunu, kızını, cariyesini ve mükâtebesini evlendir­mesi caiz olmaz. Bedâi"de de böyledir.

Bir mükâtep kölesini de evlendiremez. Onu vekil de edemez. Azâd edip izin verse bile yine bunlar caiz olmaz.

Şayet azâd eyledikten sonra: "Sana vekâlet izni verdim." derse, o takdirde vekil olmuş olur. Kâfi'de de böyledir.

Bir mükâtebin cariyesini, kölesine nikahlaması, zâhirü'r-rivâyetde caiz değildir. Hidâye Şerhi Aynî'de de böyledir.

Bir mükâtebe, efendisinin izniyle evlendikten sonra, azâd edilse, muhayyeredir. Fetâvâyi Kâdîhânda da böyledir.

Şayet mükâtebe, efendisinin izni olmaksızın evlenirse, —kocası ile— araları açılmaz.

Hatta azâd edilirse nikâhı caizdir ve muhayyerlik yoktur; o hürre-dir. Mebsût'ta da böyledir.                                                     

İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur.

Bir mükâtep, kendi kazancıyla satın aldığı bir köleyi, mükâtep ya­parsa, bu istihsânen caizdir.

Âlemlerimiz, bu görüşü kabul buyurmuliardır.

Mükâtebin, kitabet yapması caizdir.

İkinci mükâtep de, kitabet bedelini ödeyince hür olur.

O takdirde mükâtebin hâline bakılır: Önceki mükâtebinin velâ hakki varsa, —her ne kadar hür olsa bile— onun velâsı, birinci mükâtîbindir; ikincinin değildir.

İkinci mükâtebin velâsı, sabit olmuş ve mükâteblik bedelini sonra­dan ödemiş bulunsa ikinci mükâtebin velâsı, birinci mükâtibe ail olmaz.

Şayet birinci mükâtep, kitabet bedelini ödemeden âciz kalıp öde­yemez ve tekrar köleliği avdet ederse; artık ikinci mükâtep kitabet bor­cundan baki kalanı ödemez. Hakikatta, efendisinin kölesi olmuş olur.

Eğer efendisi onu azâd ederse, hakikatta onun azâdlığı geçerli olur.

Eğer önceki mükâtep, kitabet bedelini Ödemeden âciz olmadan ölürse; bu durumda ikinci mükâtep, kitabet bedeli ödemez.

Burda iki durum vardır: Eğer önceki mükâtep, ikinci mükâtebin, kitabet bedelinden çok daha tereke bıraktı ise, ondan, onun kitabet be­deli ödenir. Bu durumda, kitabet feshedilmiş olmaz; mükâtebin hürri­yetine hükmedilir; hayatının son dakikalarında bile o'^a, geride kalan malı, hür vârisleri varsa, onlara kalır.

Şayet vârisler yoksa, o mal önceki efendisinin olur. İkinci mükâ­tep ise, hâli üzerine mükâtep olarak kalır ve kitabet bedelini mükâtibi-nin vârislerine ödeyince, azâd edilmiş olur. Azâd olunca da velâsı, Ön­ceki mükâtibe âit olur. Hatta, ikinci mükâtebin malı ve vârisleri varsa, onların olur.

İkinci durum: Birinci mükâteb, mal terk etmeden, yâlnız mükâ­tebe bedeli ile ölür ve o takdirde, ikinci adamın mükâtebe bedeli, birin çişinden az olursa; bu durumda önceki mükâtebe feshedilmiş olur ve mükâtep köle olarak kalır; ikinci ise, mükâtep olur. Ve kitabet bedelini ödeyince hür olur.

Şayet kitabet bedelleri müsavi veya daha fazla ise, bu hâlde eğer ölmeden önce, efendisini, kendi mükâtep de, ikinci mükâtebe fesholun-maz. İkinci mükâtep onu öder ve birinci mükâtep de, ikinci mükâtep de hür olur. Hayatının son anlarında bile olsa bu böyledir. İkinci mü-kâtebten kalan fazla mal, birinci mükâtebin vârislerinin olur. Bunun için, bu vârislerin hür olmaları gerekir.

Şayet ikinci mükâtep, birincinin ölümünden sonra kitabet bedelini ödemez; efendide, hâkimden bu kitabet akdinin feshedilmesini o boru­cunu ödeyene kadar istemezse; bunun cevabı, birinci adam ölmeden, ikinci mükâtebin ödemesinin aynısıdır.

Eğer hâkimden, kitabetin feshini talep ederse; hâkim, onu feshe­der. Muhıyt'te de böyledir.

Her ikisi de kitabet bedellerini öderlerse, ikisinin de velâları ön­ceki efendileri için sabit olur. Bedâi'Me de böyledir.

İbnü Semâa'nın Nevâdiri"nde, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle bu­yurduğu rivayet edilmiştir.

Bir mükâtep, kendi kölesini mükâteb yaptıktan sonra, birinci mü­kâtep ölür ve ancak, mükâtebindeki alacağını terkeder; başkalarına da borcu olur; ikinci mükâtip, birincinin oğluna ödeme yaparsa, gerçek­ten kölelikten azâd olmuş olur, velâsı efendisine aittir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir mükâtep, kölesini kitabete bağladıktan sonra, önceki mükâ­tip ölür ve hür bir oğlu ile mük ât ebesinden başka bir şey de bırakmaz; sonra da ikinci mükâtip ölür; onun da oğlunun oğlu kalırsa; onun, ön­ceki mükâtibin oğluna, kitabet bedelini verme ruhsatı vardır. Son mü­kâtebin oğlunun velâsı da, en önceki mükâtibin oğlunundur.

Bir mükâtep, câriye olan karısını satın alır; ondan da çocuğu ol­maz; sonra da onu mükâtebe ederse, işte bu caizdir.

Şayet bu kadın, mükâtebe" olduktan sonra, doğum yaparsa, artık o doğan çocuk da, anasından bir parça olduğu için, o da mükâtebtir Kitabet bedeli ödendikten sonra ölürse câriye de, çocuğu da hür olurlar.

Bir mükâtep, kendisinden doğum yapmamış olan karısını, mü­kâtebe eder ve bu kadın kitabetten sonra doğum yapar; daha sonra da bu kadın ölür ve bir tereke bırakmazsa; artık, o çocuk muhayyerdir. İsterse, anasının kitabet bedelini ödeyerek hür olur; dilerse, ödemez, ba­basının yerinde kalır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir mükâtep, kendi çocuğunu ve anasını, babasını mükâtebe ya­pamaz. Ümmü veledini mükâtebe yapabilir.

Aslolan, satılması T;âiz olmayanın, mükâtebe yapılması da caiz ol­maz. Bedâi'de de böyledir.

Bir mükâtep, cariyesini mükâtebe yapar; sonra da ona cima eder­se; bu câriye muallakda kalır: dilerse, kitabet bedelini ödeyip, mehrini alır; dilerse, kitabetten vaz geçer ve onun ümmü veledi olur. Bu durum­da efendisi, onu —doğum yapan cariyesini sattığı gibi— satamaz.

Şayet, bu kadın, kitabet bedelini ödemeden aciz kalırsa, efendisi­nin onu azâd etmesi caiz olmaz.

Bir mükâtep, cariyesini kitabete bağladıktan sonra, o cariyeye cima ederse; efendisine mehir vermesi gerekir. Çocuk da annesi gibidir.

Şayet bu kadın, kitabet bedelini ödemekten âciz kalırsa; efendisi çocuğu alır ve kıymetini anasına verir.

Bu istihsânen böyledir. Câriye ise, câriye olarak kalır. Mükâtibi-nin memlûkesidîr ve aldatılmış durumundadır.

Eğer mükâtip cariyeye cima ettikten sonra, bu mükâtib ölür ve hiç bir mal da bırakmazsa, kadın doğum yapmaz; onun kitabeti geçerlidir.

Şayet doğum yaparsa, bu kadın muhayyerdir: Dilerse, mükâtebe-liği bırakır; çocuk için önceki mükâteple kitabet ruhsatı vardû). dilerse kitabete devam eder.

Şayet ölen zat mal bırakmış olur ve bunun içinde de mükâtebe be­deli bulunursa; kadın kitabet bedelini ödeyince, kendisi de, çocuğu da hür, mükâtebeliği ise bâtıl olur.

Eğer, bu câriye, kitabet bedelini ödemekten âciz kalır ve efendisi de çocuğu iddia eder; önceki mükâtib de ölmüş olursa; bu durumda çocuk hürdür. Efendisine kıymetini vermesi gerekir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir köleye ticâret yapma izni verilmesi caizdir. Şayet, bu köle borç ederse, onu ödemesi gerekir. Alacaklıları gelip, alacaklarını isterlerse, borcu karşılığında, bu köle
satılır. Ancak, borca karşılık efendisi bu kölenin kıymetini ödeyebilir. Bu köle, bir mükâtebe ait olur ve mükâtep de, onun kıymetini borcuna karşılık ödemiş bulunur ve köle satılmaz ise, mükâtebin, o kıymetinin mislini ödemiş olması hâlinde, bu bi'1-ittifak caizdir.

Eğer kıymetinden fazla, fakat, emsalinde insanların aldanmamış sayılacağı bir bedelle ödemişse bu da caizdir ve bunda da ihtilaf yoktur.

İnsanların "aldanmış" diyeceği şekilde fazla ödemiş olursa; el-Asl kitabında, buna işaret olunarak —caizdir.— denilmiştir.

Bazı âlimler: "Bu görüş, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşüdür de­mişler; bir kısmı da: "İmâmeyn'e göre, bu caiz olmaz." buyurmuşlar­dır. Zehıyre'de de böyledir.

Bir mükâtep, —az bir şey müstesna— bir şey tasadduk edemez.

Hatta bir fakire, bir dirhem vermesi bile caiz olmaz. Elbise giydir­mesi ve hediye vermesi de caiz olmaz. Yemek yedirebilir; icâre verebi­lir; ariyet verebilir; emânet verebilir Bedâi"de de böyledir.

Ber mükâtep, borç veremez.

Şayet borç vermiş olsa, bu alana helâl olmaz ve onu yiyemez. Ön­ceden alacağı müstesna... Onu alması ve yemesi caiz olur. Aynî'de de böyledir.

Mükâtebin vasiyyet etmesi caiz olmaz. Bir mala veya bir nefse kefil olması da caiz olmaz.

Efendisi izin verse de, vermese de bunlar böyledir.

Bir mükâtep bir şeyi satın almaya vekil olabilir. Satıcıya tazminatı gerekiyor olsa bile bu böyledir. Çünkü ticârette vekâlet zarureti vardır.

Eğer kendisi öderse, azâd edilmiş olur ve kefil olduğu kimsenin onu ödemesi lâzım olur. Bedâi"de de böyledir.

Şayet mükâtep küçük ise, kefil olduğu zaman azâd olunsa bile ondan bİT şey alınmaz. Aynî'de de böyledir.

Bir mükâtebin efendisine kefil olması caiz olmaz. Havalesi caiz olur mu?

Bu hususta iki durum vardır.

Şayet efendisinin, bir şahsa borcu, birinde de alacağı varsa; alaca­ğını aiıp borcunun yerine vermek üzere havelesi caiz olur.

Teberru edilmiş alacaksa, havalesi caiz olmaz. Bedâi"de de böyledir.

Bir mükâtebin bir şey satması hâlinde onu ikâle etmesi caiz olur.

Mükâtep, müdârebe malı almak, nefsini icara vermek, bir başka­sına yardım için eşyasını emânet almak hakkına sahiptir. Zehıyre'de de böyledir.

Mükâtep, kendi kölesini —istihsânen— mükâtep yapabilir. Eğer azâd ederse, —önceden olduğu gibi— itki ( — azat etmesi) caiz olmaz.

Keza, bir mükâtep, kölesinin yarısını veya tamamını bağış yapa­maz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir mükâtep, kölesini bir mal karşılığı azâd eder veya bir mal mukabili satarsa, bu caiz olmaz. Kâdîhân'ın Câmiu's—Sağır Şerhi'nde de böyledir.

Bir mükâtebin, hür bir kimse ile müfâveda ortaklığı yapması ca­iz olmaz. İnan ortaklığı ise caiz olur. Şayet ortaklıkta mükâteb âcir olursa, aralarındaki ortaklık sona erer.

Mükâtebin efendisine, efendisinin de mükâtebine karşı şûf'a hak­kı vardır.

Bir mükâtep, man ortağı olduktan sonra azâd edilirse, ortaklığı hâli üzre kalır.

Efendisinin izni olsun veya olmasın, bir mükâtep, bir başkası ile müfâveda ortağı olur; sonra da bu mükâtep azâd edilirse, bu ortaklık sahih olmaz.

Bir mükâtep, üç gün muhayyer olmak şartıyla bir ev satın aldık­tan sonra, âciz kalıp, köleliğe dönerse; muhayyerlik hakkı ortadan kalkar.

Şayet satan şahıs muhayyer olursa; o köle aciz olsa bile muhayyer­dir; öldükten sonra muhayyer olduğu gibi..

Bir mükâtebin muhayyer olarak satın aldığı evin yanındaki ev satılsa, bu mükâtebin şüf'a hakkı vardır; onu alır ve muhayyerlik hakkı düşer.

Şayet, o şüf'a hakkını almaz; müşteri de evi satana geri verirse, bu durumda şüf'a hakkı kalmaz. Mebsût'ta da böyledir.
En doğrusunu bilen, Allahu Teâlâ'dır. [11]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..