3- MÜKÂTEBİN YAPMASI CAİZ OLAN VE CAİZ OLMAYAN İŞLER
Bir mükâtep, cereyan eden âdet müstesna olmak üzere te-berruatta bulunamaz. Hızânetii'l-Müftîn'de de böyledir.
Mükâtebin satış yapması, satın alması ve yolculuk yapması caizdir. Kâfi'de de böyledir.
Bir makâtep hengi cinsten olursa olsun, az olsun, çok olsun peşin veya vadeli, meyve satabilir.
Bu, İmâm Ebû (R.A.)'ye göre böyledir.
Imâmeyn'e göre ise, insanların aklanmış sayılmayacağı bir şekilde, satması caizdir.
Dinar, dirhem ve nakidleri vadeli veremez.
Ancak efendisine verebilir.
Yanhz efendisinden satın aldığını efendisine kârlı olarak satamaz. Ancak açıklarsa o zaman satabilir.
Keza, efendisine bir dirhemi, iki dirheme satamaz. Çünkü, kita-âbet akdinde hak bakımdan efendisi de yabancı hükmündedir.
Keza, efendisine açıklamadan bir şey satamaz. Efendisi bir kusur bulursa, onu reddeder.
Satın aldıktan sonra kusursuz olarak reddedemez.
Şayet reddederse, bu caizdir olmaz.
Kusuru ile birlikte satın alırsa, yabancıya oltiuğu gibi efendisine de reddedebilir. BedâP'de de böyledir.
Bir mükâtep, esir alıp onu satarsa, bu müslüman toprağını alım satım gibi olur.
Şayet mükâtep, irtidat eder ve riddeti halinde de, borçlu bulunur; borçluluğu da ikrarı sebebiyle bilinir; sonra da oihaldeiölürse; bu mükâtep borçlu olan hasta gibidir. Kazancından, müslüman olduğu zamandaki borcunun ödenmesi ile, borçlarının ödenmesine başlanır. Sonra da irtidadı halindeki borcu ödenir.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavli budur.
İmâm Muhammed (R.A.)'de aynı görüştedir.
Borcu ve kitabet bedeli ödendikten sonra, kalan bir malı varsa, bu müslüman olan vârislerinin olur.
Mükâtebin çocuğu, kitabet bedelini ödemeye gayret eder ve öder. Azâd olur; sonra da, babasının alacaklıları gelir ve onun efendisine, alacaklarını almak için müracaat ederlerse, ondan alamazlar. Fakat onlar alacakları için oğluna müracaat ederler. Mebsût'de de böyledir.
Bir efendinin, mükâtebinin, cariyesini nikahlaması caiz olmaz. Şayet mükâtep, efendisinden bir câriye satın almış ve nikahlamaşsı, bu nikâhı baki kalır. Kâfi'de de böyledir.
Mükâtep rehin alır, rehin verir; ücretle çalışır ve çalıştırır, bütün bunlar caizdir. Zehıyre'de de böyledir.
Mükâtebin oğlunu, kızını, cariyesini ve mükâtebesini evlendirmesi caiz olmaz. Bedâi"de de böyledir.
Bir mükâtep kölesini de evlendiremez. Onu vekil de edemez. Azâd edip izin verse bile yine bunlar caiz olmaz.
Şayet azâd eyledikten sonra: "Sana vekâlet izni verdim." derse, o takdirde vekil olmuş olur. Kâfi'de de böyledir.
Bir mükâtebin cariyesini, kölesine nikahlaması, zâhirü'r-rivâyetde caiz değildir. Hidâye Şerhi Aynî'de de böyledir.
Bir mükâtebe, efendisinin izniyle evlendikten sonra, azâd edilse, muhayyeredir. Fetâvâyi Kâdîhânda da böyledir.
Şayet mükâtebe, efendisinin izni olmaksızın evlenirse, kocası ile araları açılmaz.
Hatta azâd edilirse nikâhı caizdir ve muhayyerlik yoktur; o hürre-dir. Mebsût'ta da böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur.
Bir mükâtep, kendi kazancıyla satın aldığı bir köleyi, mükâtep yaparsa, bu istihsânen caizdir.
Âlemlerimiz, bu görüşü kabul buyurmuliardır.
Mükâtebin, kitabet yapması caizdir.
İkinci mükâtep de, kitabet bedelini ödeyince hür olur.
O takdirde mükâtebin hâline bakılır: Önceki mükâtebinin velâ hakki varsa, her ne kadar hür olsa bile onun velâsı, birinci mükâtîbindir; ikincinin değildir.
İkinci mükâtebin velâsı, sabit olmuş ve mükâteblik bedelini sonradan ödemiş bulunsa ikinci mükâtebin velâsı, birinci mükâtibe ail olmaz.
Şayet birinci mükâtep, kitabet bedelini ödemeden âciz kalıp ödeyemez ve tekrar köleliği avdet ederse; artık ikinci mükâtep kitabet borcundan baki kalanı ödemez. Hakikatta, efendisinin kölesi olmuş olur.
Eğer efendisi onu azâd ederse, hakikatta onun azâdlığı geçerli olur.
Eğer önceki mükâtep, kitabet bedelini Ödemeden âciz olmadan ölürse; bu durumda ikinci mükâtep, kitabet bedeli ödemez.
Burda iki durum vardır: Eğer önceki mükâtep, ikinci mükâtebin, kitabet bedelinden çok daha tereke bıraktı ise, ondan, onun kitabet bedeli ödenir. Bu durumda, kitabet feshedilmiş olmaz; mükâtebin hürriyetine hükmedilir; hayatının son dakikalarında bile o'^a, geride kalan malı, hür vârisleri varsa, onlara kalır.
Şayet vârisler yoksa, o mal önceki efendisinin olur. İkinci mükâtep ise, hâli üzerine mükâtep olarak kalır ve kitabet bedelini mükâtibi-nin vârislerine ödeyince, azâd edilmiş olur. Azâd olunca da velâsı, Önceki mükâtibe âit olur. Hatta, ikinci mükâtebin malı ve vârisleri varsa, onların olur.
İkinci durum: Birinci mükâteb, mal terk etmeden, yâlnız mükâtebe bedeli ile ölür ve o takdirde, ikinci adamın mükâtebe bedeli, birin çişinden az olursa; bu durumda önceki mükâtebe feshedilmiş olur ve mükâtep köle olarak kalır; ikinci ise, mükâtep olur. Ve kitabet bedelini ödeyince hür olur.
Şayet kitabet bedelleri müsavi veya daha fazla ise, bu hâlde eğer ölmeden önce, efendisini, kendi mükâtep de, ikinci mükâtebe fesholun-maz. İkinci mükâtep onu öder ve birinci mükâtep de, ikinci mükâtep de hür olur. Hayatının son anlarında bile olsa bu böyledir. İkinci mü-kâtebten kalan fazla mal, birinci mükâtebin vârislerinin olur. Bunun için, bu vârislerin hür olmaları gerekir.
Şayet ikinci mükâtep, birincinin ölümünden sonra kitabet bedelini ödemez; efendide, hâkimden bu kitabet akdinin feshedilmesini o borucunu ödeyene kadar istemezse; bunun cevabı, birinci adam ölmeden, ikinci mükâtebin ödemesinin aynısıdır.
Eğer hâkimden, kitabetin feshini talep ederse; hâkim, onu fesheder. Muhıyt'te de böyledir.
Her ikisi de kitabet bedellerini öderlerse, ikisinin de velâları önceki efendileri için sabit olur. Bedâi'Me de böyledir.
İbnü Semâa'nın Nevâdiri"nde, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
Bir mükâtep, kendi kölesini mükâteb yaptıktan sonra, birinci mükâtep ölür ve ancak, mükâtebindeki alacağını terkeder; başkalarına da borcu olur; ikinci mükâtip, birincinin oğluna ödeme yaparsa, gerçekten kölelikten azâd olmuş olur, velâsı efendisine aittir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir mükâtep, kölesini kitabete bağladıktan sonra, önceki mükâtip ölür ve hür bir oğlu ile mük ât ebesinden başka bir şey de bırakmaz; sonra da ikinci mükâtip ölür; onun da oğlunun oğlu kalırsa; onun, önceki mükâtibin oğluna, kitabet bedelini verme ruhsatı vardır. Son mükâtebin oğlunun velâsı da, en önceki mükâtibin oğlunundur.
Bir mükâtep, câriye olan karısını satın alır; ondan da çocuğu olmaz; sonra da onu mükâtebe ederse, işte bu caizdir.
Şayet bu kadın, mükâtebe" olduktan sonra, doğum yaparsa, artık o doğan çocuk da, anasından bir parça olduğu için, o da mükâtebtir Kitabet bedeli ödendikten sonra ölürse câriye de, çocuğu da hür olurlar.
Bir mükâtep, kendisinden doğum yapmamış olan karısını, mükâtebe eder ve bu kadın kitabetten sonra doğum yapar; daha sonra da bu kadın ölür ve bir tereke bırakmazsa; artık, o çocuk muhayyerdir. İsterse, anasının kitabet bedelini ödeyerek hür olur; dilerse, ödemez, babasının yerinde kalır. Mebsût'ta da böyledir.
Bir mükâtep, kendi çocuğunu ve anasını, babasını mükâtebe yapamaz. Ümmü veledini mükâtebe yapabilir.
Aslolan, satılması T;âiz olmayanın, mükâtebe yapılması da caiz olmaz. Bedâi'de de böyledir.
Bir mükâtep, cariyesini mükâtebe yapar; sonra da ona cima ederse; bu câriye muallakda kalır: dilerse, kitabet bedelini ödeyip, mehrini alır; dilerse, kitabetten vaz geçer ve onun ümmü veledi olur. Bu durumda efendisi, onu doğum yapan cariyesini sattığı gibi satamaz.
Şayet, bu kadın, kitabet bedelini ödemeden aciz kalırsa, efendisinin onu azâd etmesi caiz olmaz.
Bir mükâtep, cariyesini kitabete bağladıktan sonra, o cariyeye cima ederse; efendisine mehir vermesi gerekir. Çocuk da annesi gibidir.
Şayet bu kadın, kitabet bedelini ödemekten âciz kalırsa; efendisi çocuğu alır ve kıymetini anasına verir.
Bu istihsânen böyledir. Câriye ise, câriye olarak kalır. Mükâtibi-nin memlûkesidîr ve aldatılmış durumundadır.
Eğer mükâtip cariyeye cima ettikten sonra, bu mükâtib ölür ve hiç bir mal da bırakmazsa, kadın doğum yapmaz; onun kitabeti geçerlidir.
Şayet doğum yaparsa, bu kadın muhayyerdir: Dilerse, mükâtebe-liği bırakır; çocuk için önceki mükâteple kitabet ruhsatı vardû). dilerse kitabete devam eder.
Şayet ölen zat mal bırakmış olur ve bunun içinde de mükâtebe bedeli bulunursa; kadın kitabet bedelini ödeyince, kendisi de, çocuğu da hür, mükâtebeliği ise bâtıl olur.
Eğer, bu câriye, kitabet bedelini ödemekten âciz kalır ve efendisi de çocuğu iddia eder; önceki mükâtib de ölmüş olursa; bu durumda çocuk hürdür. Efendisine kıymetini vermesi gerekir. Mebsût'ta da böyledir.
Bir köleye ticâret yapma izni verilmesi caizdir. Şayet, bu köle borç ederse, onu ödemesi gerekir. Alacaklıları gelip, alacaklarını isterlerse, borcu karşılığında, bu köle
satılır. Ancak, borca karşılık efendisi bu kölenin kıymetini ödeyebilir. Bu köle, bir mükâtebe ait olur ve mükâtep de, onun kıymetini borcuna karşılık ödemiş bulunur ve köle satılmaz ise, mükâtebin, o kıymetinin mislini ödemiş olması hâlinde, bu bi'1-ittifak caizdir.
Eğer kıymetinden fazla, fakat, emsalinde insanların aldanmamış sayılacağı bir bedelle ödemişse bu da caizdir ve bunda da ihtilaf yoktur.
İnsanların "aldanmış" diyeceği şekilde fazla ödemiş olursa; el-Asl kitabında, buna işaret olunarak caizdir. denilmiştir.
Bazı âlimler: "Bu görüş, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşüdür demişler; bir kısmı da: "İmâmeyn'e göre, bu caiz olmaz." buyurmuşlardır. Zehıyre'de de böyledir.
Bir mükâtep, az bir şey müstesna bir şey tasadduk edemez.
Hatta bir fakire, bir dirhem vermesi bile caiz olmaz. Elbise giydirmesi ve hediye vermesi de caiz olmaz. Yemek yedirebilir; icâre verebilir; ariyet verebilir; emânet verebilir Bedâi"de de böyledir.
Ber mükâtep, borç veremez.
Şayet borç vermiş olsa, bu alana helâl olmaz ve onu yiyemez. Önceden alacağı müstesna... Onu alması ve yemesi caiz olur. Aynî'de de böyledir.
Mükâtebin vasiyyet etmesi caiz olmaz. Bir mala veya bir nefse kefil olması da caiz olmaz.
Efendisi izin verse de, vermese de bunlar böyledir.
Bir mükâtep bir şeyi satın almaya vekil olabilir. Satıcıya tazminatı gerekiyor olsa bile bu böyledir. Çünkü ticârette vekâlet zarureti vardır.
Eğer kendisi öderse, azâd edilmiş olur ve kefil olduğu kimsenin onu ödemesi lâzım olur. Bedâi"de de böyledir.
Şayet mükâtep küçük ise, kefil olduğu zaman azâd olunsa bile ondan bİT şey alınmaz. Aynî'de de böyledir.
Bir mükâtebin efendisine kefil olması caiz olmaz. Havalesi caiz olur mu?
Bu hususta iki durum vardır.
Şayet efendisinin, bir şahsa borcu, birinde de alacağı varsa; alacağını aiıp borcunun yerine vermek üzere havelesi caiz olur.
Teberru edilmiş alacaksa, havalesi caiz olmaz. Bedâi"de de böyledir.
Bir mükâtebin bir şey satması hâlinde onu ikâle etmesi caiz olur.
Mükâtep, müdârebe malı almak, nefsini icara vermek, bir başkasına yardım için eşyasını emânet almak hakkına sahiptir. Zehıyre'de de böyledir.
Mükâtep, kendi kölesini istihsânen mükâtep yapabilir. Eğer azâd ederse, önceden olduğu gibi itki ( azat etmesi) caiz olmaz.
Keza, bir mükâtep, kölesinin yarısını veya tamamını bağış yapamaz. Mebsût'ta da böyledir.
Bir mükâtep, kölesini bir mal karşılığı azâd eder veya bir mal mukabili satarsa, bu caiz olmaz. Kâdîhân'ın Câmiu'sSağır Şerhi'nde de böyledir.
Bir mükâtebin, hür bir kimse ile müfâveda ortaklığı yapması caiz olmaz. İnan ortaklığı ise caiz olur. Şayet ortaklıkta mükâteb âcir olursa, aralarındaki ortaklık sona erer.
Mükâtebin efendisine, efendisinin de mükâtebine karşı şûf'a hakkı vardır.
Bir mükâtep, man ortağı olduktan sonra azâd edilirse, ortaklığı hâli üzre kalır.
Efendisinin izni olsun veya olmasın, bir mükâtep, bir başkası ile müfâveda ortağı olur; sonra da bu mükâtep azâd edilirse, bu ortaklık sahih olmaz.
Bir mükâtep, üç gün muhayyer olmak şartıyla bir ev satın aldıktan sonra, âciz kalıp, köleliğe dönerse; muhayyerlik hakkı ortadan kalkar.
Şayet satan şahıs muhayyer olursa; o köle aciz olsa bile muhayyerdir; öldükten sonra muhayyer olduğu gibi..
Bir mükâtebin muhayyer olarak satın aldığı evin yanındaki ev satılsa, bu mükâtebin şüf'a hakkı vardır; onu alır ve muhayyerlik hakkı düşer.
Şayet, o şüf'a hakkını almaz; müşteri de evi satana geri verirse, bu durumda şüf'a hakkı kalmaz. Mebsût'ta da böyledir.
En doğrusunu bilen, Allahu Teâlâ'dır. [11]
Mükâtebin satış yapması, satın alması ve yolculuk yapması caizdir. Kâfi'de de böyledir.
Bir makâtep hengi cinsten olursa olsun, az olsun, çok olsun peşin veya vadeli, meyve satabilir.
Bu, İmâm Ebû (R.A.)'ye göre böyledir.
Imâmeyn'e göre ise, insanların aklanmış sayılmayacağı bir şekilde, satması caizdir.
Dinar, dirhem ve nakidleri vadeli veremez.
Ancak efendisine verebilir.
Yanhz efendisinden satın aldığını efendisine kârlı olarak satamaz. Ancak açıklarsa o zaman satabilir.
Keza, efendisine bir dirhemi, iki dirheme satamaz. Çünkü, kita-âbet akdinde hak bakımdan efendisi de yabancı hükmündedir.
Keza, efendisine açıklamadan bir şey satamaz. Efendisi bir kusur bulursa, onu reddeder.
Satın aldıktan sonra kusursuz olarak reddedemez.
Şayet reddederse, bu caizdir olmaz.
Kusuru ile birlikte satın alırsa, yabancıya oltiuğu gibi efendisine de reddedebilir. BedâP'de de böyledir.
Bir mükâtep, esir alıp onu satarsa, bu müslüman toprağını alım satım gibi olur.
Şayet mükâtep, irtidat eder ve riddeti halinde de, borçlu bulunur; borçluluğu da ikrarı sebebiyle bilinir; sonra da oihaldeiölürse; bu mükâtep borçlu olan hasta gibidir. Kazancından, müslüman olduğu zamandaki borcunun ödenmesi ile, borçlarının ödenmesine başlanır. Sonra da irtidadı halindeki borcu ödenir.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavli budur.
İmâm Muhammed (R.A.)'de aynı görüştedir.
Borcu ve kitabet bedeli ödendikten sonra, kalan bir malı varsa, bu müslüman olan vârislerinin olur.
Mükâtebin çocuğu, kitabet bedelini ödemeye gayret eder ve öder. Azâd olur; sonra da, babasının alacaklıları gelir ve onun efendisine, alacaklarını almak için müracaat ederlerse, ondan alamazlar. Fakat onlar alacakları için oğluna müracaat ederler. Mebsût'de de böyledir.
Bir efendinin, mükâtebinin, cariyesini nikahlaması caiz olmaz. Şayet mükâtep, efendisinden bir câriye satın almış ve nikahlamaşsı, bu nikâhı baki kalır. Kâfi'de de böyledir.
Mükâtep rehin alır, rehin verir; ücretle çalışır ve çalıştırır, bütün bunlar caizdir. Zehıyre'de de böyledir.
Mükâtebin oğlunu, kızını, cariyesini ve mükâtebesini evlendirmesi caiz olmaz. Bedâi"de de böyledir.
Bir mükâtep kölesini de evlendiremez. Onu vekil de edemez. Azâd edip izin verse bile yine bunlar caiz olmaz.
Şayet azâd eyledikten sonra: "Sana vekâlet izni verdim." derse, o takdirde vekil olmuş olur. Kâfi'de de böyledir.
Bir mükâtebin cariyesini, kölesine nikahlaması, zâhirü'r-rivâyetde caiz değildir. Hidâye Şerhi Aynî'de de böyledir.
Bir mükâtebe, efendisinin izniyle evlendikten sonra, azâd edilse, muhayyeredir. Fetâvâyi Kâdîhânda da böyledir.
Şayet mükâtebe, efendisinin izni olmaksızın evlenirse, kocası ile araları açılmaz.
Hatta azâd edilirse nikâhı caizdir ve muhayyerlik yoktur; o hürre-dir. Mebsût'ta da böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur.
Bir mükâtep, kendi kazancıyla satın aldığı bir köleyi, mükâtep yaparsa, bu istihsânen caizdir.
Âlemlerimiz, bu görüşü kabul buyurmuliardır.
Mükâtebin, kitabet yapması caizdir.
İkinci mükâtep de, kitabet bedelini ödeyince hür olur.
O takdirde mükâtebin hâline bakılır: Önceki mükâtebinin velâ hakki varsa, her ne kadar hür olsa bile onun velâsı, birinci mükâtîbindir; ikincinin değildir.
İkinci mükâtebin velâsı, sabit olmuş ve mükâteblik bedelini sonradan ödemiş bulunsa ikinci mükâtebin velâsı, birinci mükâtibe ail olmaz.
Şayet birinci mükâtep, kitabet bedelini ödemeden âciz kalıp ödeyemez ve tekrar köleliği avdet ederse; artık ikinci mükâtep kitabet borcundan baki kalanı ödemez. Hakikatta, efendisinin kölesi olmuş olur.
Eğer efendisi onu azâd ederse, hakikatta onun azâdlığı geçerli olur.
Eğer önceki mükâtep, kitabet bedelini Ödemeden âciz olmadan ölürse; bu durumda ikinci mükâtep, kitabet bedeli ödemez.
Burda iki durum vardır: Eğer önceki mükâtep, ikinci mükâtebin, kitabet bedelinden çok daha tereke bıraktı ise, ondan, onun kitabet bedeli ödenir. Bu durumda, kitabet feshedilmiş olmaz; mükâtebin hürriyetine hükmedilir; hayatının son dakikalarında bile o'^a, geride kalan malı, hür vârisleri varsa, onlara kalır.
Şayet vârisler yoksa, o mal önceki efendisinin olur. İkinci mükâtep ise, hâli üzerine mükâtep olarak kalır ve kitabet bedelini mükâtibi-nin vârislerine ödeyince, azâd edilmiş olur. Azâd olunca da velâsı, Önceki mükâtibe âit olur. Hatta, ikinci mükâtebin malı ve vârisleri varsa, onların olur.
İkinci durum: Birinci mükâteb, mal terk etmeden, yâlnız mükâtebe bedeli ile ölür ve o takdirde, ikinci adamın mükâtebe bedeli, birin çişinden az olursa; bu durumda önceki mükâtebe feshedilmiş olur ve mükâtep köle olarak kalır; ikinci ise, mükâtep olur. Ve kitabet bedelini ödeyince hür olur.
Şayet kitabet bedelleri müsavi veya daha fazla ise, bu hâlde eğer ölmeden önce, efendisini, kendi mükâtep de, ikinci mükâtebe fesholun-maz. İkinci mükâtep onu öder ve birinci mükâtep de, ikinci mükâtep de hür olur. Hayatının son anlarında bile olsa bu böyledir. İkinci mü-kâtebten kalan fazla mal, birinci mükâtebin vârislerinin olur. Bunun için, bu vârislerin hür olmaları gerekir.
Şayet ikinci mükâtep, birincinin ölümünden sonra kitabet bedelini ödemez; efendide, hâkimden bu kitabet akdinin feshedilmesini o borucunu ödeyene kadar istemezse; bunun cevabı, birinci adam ölmeden, ikinci mükâtebin ödemesinin aynısıdır.
Eğer hâkimden, kitabetin feshini talep ederse; hâkim, onu fesheder. Muhıyt'te de böyledir.
Her ikisi de kitabet bedellerini öderlerse, ikisinin de velâları önceki efendileri için sabit olur. Bedâi'Me de böyledir.
İbnü Semâa'nın Nevâdiri"nde, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
Bir mükâtep, kendi kölesini mükâteb yaptıktan sonra, birinci mükâtep ölür ve ancak, mükâtebindeki alacağını terkeder; başkalarına da borcu olur; ikinci mükâtip, birincinin oğluna ödeme yaparsa, gerçekten kölelikten azâd olmuş olur, velâsı efendisine aittir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir mükâtep, kölesini kitabete bağladıktan sonra, önceki mükâtip ölür ve hür bir oğlu ile mük ât ebesinden başka bir şey de bırakmaz; sonra da ikinci mükâtip ölür; onun da oğlunun oğlu kalırsa; onun, önceki mükâtibin oğluna, kitabet bedelini verme ruhsatı vardır. Son mükâtebin oğlunun velâsı da, en önceki mükâtibin oğlunundur.
Bir mükâtep, câriye olan karısını satın alır; ondan da çocuğu olmaz; sonra da onu mükâtebe ederse, işte bu caizdir.
Şayet bu kadın, mükâtebe" olduktan sonra, doğum yaparsa, artık o doğan çocuk da, anasından bir parça olduğu için, o da mükâtebtir Kitabet bedeli ödendikten sonra ölürse câriye de, çocuğu da hür olurlar.
Bir mükâtep, kendisinden doğum yapmamış olan karısını, mükâtebe eder ve bu kadın kitabetten sonra doğum yapar; daha sonra da bu kadın ölür ve bir tereke bırakmazsa; artık, o çocuk muhayyerdir. İsterse, anasının kitabet bedelini ödeyerek hür olur; dilerse, ödemez, babasının yerinde kalır. Mebsût'ta da böyledir.
Bir mükâtep, kendi çocuğunu ve anasını, babasını mükâtebe yapamaz. Ümmü veledini mükâtebe yapabilir.
Aslolan, satılması T;âiz olmayanın, mükâtebe yapılması da caiz olmaz. Bedâi'de de böyledir.
Bir mükâtep, cariyesini mükâtebe yapar; sonra da ona cima ederse; bu câriye muallakda kalır: dilerse, kitabet bedelini ödeyip, mehrini alır; dilerse, kitabetten vaz geçer ve onun ümmü veledi olur. Bu durumda efendisi, onu doğum yapan cariyesini sattığı gibi satamaz.
Şayet, bu kadın, kitabet bedelini ödemeden aciz kalırsa, efendisinin onu azâd etmesi caiz olmaz.
Bir mükâtep, cariyesini kitabete bağladıktan sonra, o cariyeye cima ederse; efendisine mehir vermesi gerekir. Çocuk da annesi gibidir.
Şayet bu kadın, kitabet bedelini ödemekten âciz kalırsa; efendisi çocuğu alır ve kıymetini anasına verir.
Bu istihsânen böyledir. Câriye ise, câriye olarak kalır. Mükâtibi-nin memlûkesidîr ve aldatılmış durumundadır.
Eğer mükâtip cariyeye cima ettikten sonra, bu mükâtib ölür ve hiç bir mal da bırakmazsa, kadın doğum yapmaz; onun kitabeti geçerlidir.
Şayet doğum yaparsa, bu kadın muhayyerdir: Dilerse, mükâtebe-liği bırakır; çocuk için önceki mükâteple kitabet ruhsatı vardû). dilerse kitabete devam eder.
Şayet ölen zat mal bırakmış olur ve bunun içinde de mükâtebe bedeli bulunursa; kadın kitabet bedelini ödeyince, kendisi de, çocuğu da hür, mükâtebeliği ise bâtıl olur.
Eğer, bu câriye, kitabet bedelini ödemekten âciz kalır ve efendisi de çocuğu iddia eder; önceki mükâtib de ölmüş olursa; bu durumda çocuk hürdür. Efendisine kıymetini vermesi gerekir. Mebsût'ta da böyledir.
Bir köleye ticâret yapma izni verilmesi caizdir. Şayet, bu köle borç ederse, onu ödemesi gerekir. Alacaklıları gelip, alacaklarını isterlerse, borcu karşılığında, bu köle
satılır. Ancak, borca karşılık efendisi bu kölenin kıymetini ödeyebilir. Bu köle, bir mükâtebe ait olur ve mükâtep de, onun kıymetini borcuna karşılık ödemiş bulunur ve köle satılmaz ise, mükâtebin, o kıymetinin mislini ödemiş olması hâlinde, bu bi'1-ittifak caizdir.
Eğer kıymetinden fazla, fakat, emsalinde insanların aldanmamış sayılacağı bir bedelle ödemişse bu da caizdir ve bunda da ihtilaf yoktur.
İnsanların "aldanmış" diyeceği şekilde fazla ödemiş olursa; el-Asl kitabında, buna işaret olunarak caizdir. denilmiştir.
Bazı âlimler: "Bu görüş, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşüdür demişler; bir kısmı da: "İmâmeyn'e göre, bu caiz olmaz." buyurmuşlardır. Zehıyre'de de böyledir.
Bir mükâtep, az bir şey müstesna bir şey tasadduk edemez.
Hatta bir fakire, bir dirhem vermesi bile caiz olmaz. Elbise giydirmesi ve hediye vermesi de caiz olmaz. Yemek yedirebilir; icâre verebilir; ariyet verebilir; emânet verebilir Bedâi"de de böyledir.
Ber mükâtep, borç veremez.
Şayet borç vermiş olsa, bu alana helâl olmaz ve onu yiyemez. Önceden alacağı müstesna... Onu alması ve yemesi caiz olur. Aynî'de de böyledir.
Mükâtebin vasiyyet etmesi caiz olmaz. Bir mala veya bir nefse kefil olması da caiz olmaz.
Efendisi izin verse de, vermese de bunlar böyledir.
Bir mükâtep bir şeyi satın almaya vekil olabilir. Satıcıya tazminatı gerekiyor olsa bile bu böyledir. Çünkü ticârette vekâlet zarureti vardır.
Eğer kendisi öderse, azâd edilmiş olur ve kefil olduğu kimsenin onu ödemesi lâzım olur. Bedâi"de de böyledir.
Şayet mükâtep küçük ise, kefil olduğu zaman azâd olunsa bile ondan bİT şey alınmaz. Aynî'de de böyledir.
Bir mükâtebin efendisine kefil olması caiz olmaz. Havalesi caiz olur mu?
Bu hususta iki durum vardır.
Şayet efendisinin, bir şahsa borcu, birinde de alacağı varsa; alacağını aiıp borcunun yerine vermek üzere havelesi caiz olur.
Teberru edilmiş alacaksa, havalesi caiz olmaz. Bedâi"de de böyledir.
Bir mükâtebin bir şey satması hâlinde onu ikâle etmesi caiz olur.
Mükâtep, müdârebe malı almak, nefsini icara vermek, bir başkasına yardım için eşyasını emânet almak hakkına sahiptir. Zehıyre'de de böyledir.
Mükâtep, kendi kölesini istihsânen mükâtep yapabilir. Eğer azâd ederse, önceden olduğu gibi itki ( azat etmesi) caiz olmaz.
Keza, bir mükâtep, kölesinin yarısını veya tamamını bağış yapamaz. Mebsût'ta da böyledir.
Bir mükâtep, kölesini bir mal karşılığı azâd eder veya bir mal mukabili satarsa, bu caiz olmaz. Kâdîhân'ın Câmiu'sSağır Şerhi'nde de böyledir.
Bir mükâtebin, hür bir kimse ile müfâveda ortaklığı yapması caiz olmaz. İnan ortaklığı ise caiz olur. Şayet ortaklıkta mükâteb âcir olursa, aralarındaki ortaklık sona erer.
Mükâtebin efendisine, efendisinin de mükâtebine karşı şûf'a hakkı vardır.
Bir mükâtep, man ortağı olduktan sonra azâd edilirse, ortaklığı hâli üzre kalır.
Efendisinin izni olsun veya olmasın, bir mükâtep, bir başkası ile müfâveda ortağı olur; sonra da bu mükâtep azâd edilirse, bu ortaklık sahih olmaz.
Bir mükâtep, üç gün muhayyer olmak şartıyla bir ev satın aldıktan sonra, âciz kalıp, köleliğe dönerse; muhayyerlik hakkı ortadan kalkar.
Şayet satan şahıs muhayyer olursa; o köle aciz olsa bile muhayyerdir; öldükten sonra muhayyer olduğu gibi..
Bir mükâtebin muhayyer olarak satın aldığı evin yanındaki ev satılsa, bu mükâtebin şüf'a hakkı vardır; onu alır ve muhayyerlik hakkı düşer.
Şayet, o şüf'a hakkını almaz; müşteri de evi satana geri verirse, bu durumda şüf'a hakkı kalmaz. Mebsût'ta da böyledir.
En doğrusunu bilen, Allahu Teâlâ'dır. [11]
Konular
- Güzel Elbise Giymek
- Âlim Bir Gencin Yeri
- Kur'an Okuma Âdabı
- KİTÂBÜ'L-MÜKÂTEB
- 1- KİTABETİN MÂNÂSI, RÜKNÜ, ŞARTI VE HÜKMÜ
- Kitabetin Şerî Mânası:
- Kitabetin Rüknü:
- Kitabetin Şartları:
- Efendiye Râci Olan Şartlar:
- Mükâtebe Râcî Olan Şartlar:
- Kitabet Bedeli İle İlgili Şartlar:
- Rükne Râci Olan Şartlar.
- Kitabetin Hükmü
- Kitabetin Çeşitleri
- 2- FÂSİD OLAN KİTABET
- 3- MÜKÂTEBİN YAPMASI CAİZ OLAN VE CAİZ OLMAYAN İŞLER
- 4- MÜKÂTEBİN, BİR YAKIN AKRABASINI, CÂRİYE OLAN KARISINI VEYA BİR BAŞKASINI SATIN ALMASI
- 5- BİR MÜKÂTEBE'NİN EFENDİSİNDEN DOĞUM YAPMASI; BİR MÜKÂTEBE'NİN EFENDİSİNİN ÜMM-Ü VELEDİ VEYA MÜDEB
- 6- BAŞKA BİR KİMSENİN, BİR KÖLEYİ MÜKÂTEP YAPMASI
- 7- MÜŞTEREK BİR KÖLENİN KİTABETİ
- 8- MÜKÂTEBÎN ACZİ VE ÖLÜMÜ, EFENDİNİN ÖLÜMÜ, KÖLENİN EFENDİSİNE VEYA EFENDİNİN KÖLESİNE KARŞI SUÇ İŞ
- 9- KİTABETLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MESELELER
- KİTÂBÜ'L-MÜZÂRAA
- (ZİRAAT ORTAKLIĞI)
- 1- MÜZÂRAA'NIN (= ZİRAÎ ORTAKLIĞIN) MEŞRÜVETİ; MÂNÂSI, RÜKNÜ, CAİZ OLMASININ ŞARTLARI, HÜKMÜ VE MÂHİ
- Müzâraanın Mâhiyeti:
- Müzâraa'nın Rüknü:
- Müzâraanın Sıhhatinin Şartları:
- Ziraatçı İle İlgili Şartlar:
- Ekilecek Şeye Âit Şartlar: