4- MÜKÂTEBİN, BİR YAKIN AKRABASINI, CÂRİYE OLAN KARISINI VEYA BİR BAŞKASINI SATIN ALMASI

Bir mükâtep, babasını veya oğlunu satın aldığında, bunlar kita­betine dahil olur. Ve o, bunları azâd edince; onlar azâd edilmiş; köle bırakınca da, köle olarak kalmış olurlar.

Bu mükâtebin, onları satması mümkün olmaz.

Usûl ve fürûun tamamı böyledir. el-Asi'da da şöyle denilmiştir:

Bu mükâtep, onları aybı sebebiyle geri veremez. Şayet satın almış­sa, noksanı sebebiyle de müracaat edemez.

Yalnız kitabet bedelini ödemekten âciz kalırsa, o takdirde red ( = geri verme) hakkı vardır.

Eğer, bu mükâtep ölürse, red hakkı, efendisinindir. Müzmerât'ta da böyledir.

Bir mükâtep, ölür ve geride kitabet bedelini bırakmaz; bir çocu­ğu kalır ve o, babasının kitabet bedelini ödemeye gayret edip ödeyebi-lirse, bu durumda biz, onun, babasının ölümünden önce azâd olduğu­na hükmederiz. Çocuk da azâd olmuş olur. Bu mükâtebin, geride kita­bet halinde satın aldığı oğlu kalırsa; onun için, iki yol vardır: Ya kita­bet bedelini ödemeye çalışır veya köleliğe döner.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. Hidlye'de de böyledir.

Köleliğe reddedilen ana ve baba, ölmüügibidir. Kitabet bedelini hemen veya vadeli olarak ödeyemezler. Tebyîn'de de böyledir.

Mükâtebe olan bir câriye, bir çocuk doğurup; diğer bir çocuğu-mj da satın aldıktan sonra; ölürse; sonradan doğurduğu çocuk, onun kitabet bedelini ödemeye çalışın Bu çocuk, satın alman kardeşinin ka­zancını da alarak, anasının kitabet bedelini öderse; geride kalana yarı yarıya ortak olurlar. Satın alınan kardeşini, —hâkimin emriyle— diğer kardeş, icara verebilir. Tatarhâniyye ve Velvâliciyye'de de böyledir.

Bir mükâtep, efendisinin karısı olan kızını satın alırsa; onun ni­kâhı fesada gider.

Şayet yakînı ise azâd olmuş olur. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir mükâtep, efendisinin babasına veya oğluna sahib olursa; onlar azâd olmuş olmazlar. Çünkü efendisi mükâtebim'n kölesini azâd ede­mez ve onun te'siri (~ geçerliliği) olmaz. Bir adam, mükâtebinin köle­sini satamaz ve azad edemez. Mebsût'ta da böyledir.

Bir mükâtep kitabeti halinde, doğan çocuğunu veya satın aldığı çocuğunu azâd ederse; istihsânen, bu azâd edişi geçerli olur. Çünkü o, ondan bir parçadır. Onun memlükesi, her yönden efendisinindir. Ana­sını azâd eylese yine böyledir.

Kazancından olan başka bir kölesini azâd etmesi, bunun hilâfına-dır. Zehıyre'de de böyledir.

Bir mükâtep, kardeşini, bacısını, usul ve fürûnun dışında kalan akrabalarını (meselâ: Amcasını, annesini ve benzerlerini) satın alırsa; istihsânda bunları mükâteb yapamaz. Fakat bunları satmaya hakkı vardır.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)sye göre böyledir. Âlimlerin ekserisi­ne göre, bir mükâtep, amcasının oğlunu satın alsa, onu mükâtep yapa­maz. Zehıyre de de böyledir.

Bir mükâtep, kitabet bedelini ödediği, bu akrabaları onun ya­nında kalırlarsa; onları azâd eder; onları köle olarak kullanmaya selâ-hiyeti kalmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir mükâtep, câriye olan kendi karısını satın alır ve ondan çocu­ğu olmaz, onu satabilir. Fakat çocuğu olursa, bi'1-ittifak ikisini de satamaz. Onlardan, ancak birine sahip olursa; burda ihtilaf vardır. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.): "Satamaz." buyurmuştur. Sahih olan da budur. Müzmerât'ta da böyledir.

Bir mükâtep, câriye olan karısını satar ve ondan bir çocuğu olursa; o çocuk da kitabetin içine girer; anası da çocuğunun kitabetine dahil olur.

Şayet mükâtep ölürse, her ikisine de ruhsat kalmaz.

Fakat mükâtep, ölmeden biraz önce, kitabet bedeli ödenirse, her ikisi de hür olurlar. Tafarhâniyye'de de böyledir.

Bişr'in Nevâdiri'nde İmâm Ebû Yûsuf (R.A)'un şöyle buyurduğu nakledilmiştir.

Bir mükâtep, câriye olan karısına cima eder; onu satın aldıktan sonra da, ondan bir şocuğu olur; sonra da bu mükâtep kitabet bedelim öde­meden ölürse; artık çocuk için ruhsat vardır. Anasının mehrini, baba­sından (onun terekesinden) alır. Kitabet halinde doğan çocuğun, baba­sının borcunu, ödemeye yetkisi vardır. Mubıyt'te de böyledir.

Bir mükâtep câriye olan karısını satın aldığında, ona cima etme­si helâl olur. Şayet ondan bir çocuk doğarsa, babasına tâbi olarak o da kitabete dâhil olur. Anası da çocuğuna tâbi olarak mükâtebe olur. Ba­ba ölmüş, borcu da ödenmemişse, kadın iki ay beş gün ölüm iddeti bekler ve çocuğu babası makamına kaim olur. Gayret ederler ve kitabet bede­lini öderlerse, hepsi birden azâd olmuş olur ve kadın üç hayız iddet bekler.

Adam son anlarında kitabet bedeli ödese, hepsi de hür olurlar. Ka­dının iki iddet beklemesi (ayrılıkları sebebiyle iki hayız ve nikâh iddeti) gerekir. Çünkü, o câriyedir. Efendisinden çocuk doğurduğu için de üç hayız iddet gerekir. Bunlar birbirine dahil olurlar.

Şayet câriye doğum yapmaz ve karısı olarak kalıp, onun nikâhı al­tında iken de azâd edilmez; onu da iki talâk boşarsa; artık o, başka bir kocaya gitmedikçe, önceki kocasına helâl olmaz. Zira cariyenin talakı ikidir. Kâfide de böyledir.

Mükâbetin sağlığında ve onun mülkünde iken, çocuk; ondan son­ra da mükâbet ölür ve ölümü ânında, kitabet bedeli câriye tarafından ödenmiş olursa; azâd edilmiş olur. Bunun köleliğe dönmeyi ve ödediği bedel için satılmayı istemeye selâhiyeti olmaz. Müzmarât'da da böyledir.

Bir mükâtebe, köle olan kocasını satın alsa, nikahları batıl ol­maz. Kocası, önceki nikâhla, ona cima yapabilir. Çünkü o, hakikatta kocasının mülküyetine sahip değildir. Aynî'de de böyledir.

Zimmî olan bir mükâtep, bir müslüman câriyyeyi satın alır; bu cariyeden de bir çocuğu olursa; câriye hâli üzere kalır.

Eğer zimmî olan mükâtep borcunu ödemek suretiyle azâd edilirse; kadın hakkında mülkü tamamolur; câriye de, kocasının ümmü veledi olur.

Şayet mükâtep olan zimmî, kitabet bedelini ödemeden âciz kalıp, tekrar köleliğe avdet ederse; efendisi o cariyeyi satmaya cebredilir. Meb-sût'ta da böyledir.

Bir mükâtep, bir câriye satın aldığında, bu câriye hayızından kesilir ve mükâtepde azâd edilirse, o cariyeye cima etmesi helal olur. Şa­yet bu mükâtep kitabet bedelini ödemekten aciz kalıp, câriye ile birlikte köleliğe dönerse, efendisine de istibra vacip olur.

Şayet, bir mükâtep, kızını veya anasını satın aldıktan sonra, kita­bet bedelini ödemekten âciz kalırsa; efendisinin onlardan uzak kalması gerekmez.

Bir mükâtep, kitabeti hâlinde, bacısını satın aldıktan sonra, aciz kalırsa, efendisinin, ondan uzaklaşması vacip olur.

İmâm Ebû Haniİfe (R.A.)'nin kavli budur. Çünkü, o mükâtebin ana­sı, kızı gibi değildir.

Mükâtebe olan bir kız, âciz kalırsa; efendisinin ondan uzaklaşma­sı gerekmez.

Bir adam, kölesinin karısını mükâtebe ettikten sonra, efendisi­nin ondan bir şey satın alması —ancak yarısı hakkında— caiz olur.

Şayet mükâtep, efendisinden bir köle satın alırsa; istihsânda bu sa­tın alışın tamamı —aynen başka birinden almış gibi— caizdir. Kıyasda ise, bunun ancak yarısı caizdir.

Biz kıyâsı kabul etmişizdir. Mebsût'ta da böyledir.
En doğrusunu   bilen, Allahu Teâlâ'dır. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..