Ölüyü Yıkamak

Ölüyü yıkamak, dirilerin üzerine vacip olan bir haktır. Bu, sünnet ve icma-i ümmetle böyledir. Nihâye'de de böyledir.

Fakat, bunu insanlardan bir kısmı yaptığı zaman, diğerlerinden mes'ûlîyet düşer. Kâfî'de de böyledir.

Vacip olan, ölüyü bir defa yıkamaktır. Tekrar tekrar yıkan­ması ise sünnettir. Ölüyü bir defa yıkamakla iktifa edilse veya ölü bir akar suya daldınlsa, bu da caiz olur. Bedâi'de de böyledir.

Bize göre, ölü yıkanmak istendiği zaman, iyice soyulur. Zâ-hîriyye'de de böyledir.

Üzerine ölü konulmadan önce, teneşir tahtası buhurlanır. Teneşir tahtasının etrafı, bir veya üç veyahut da beş defa tüt­sülenir; fazla tütsülenmez. Tebyîn'de ve Kenz Şerhi'nde de böyledir.

Bilginlerimizin bazılarına göre, ölüyü teneşir hatasına koy­manın şekli şudur : Ölü, bu tahtaya hastalık halinde olduğu gibi uzunlamasına konur. Sanki imâ ile namaz kılıyormuş gibi uzatılır. Bazı âlimlerimiz ise : «Ölü, teneşir tahtasına kabre konuyormuş gibi konur.» demişlerdir. Esahh oîan ise, hangi şekilde konması kolay oluyorsa, o şekilde konmasıdır. Zahîrfyye'de de böyledir.

Ölüyü yıkayan kimsenin, elini —bir bezle— örtmesi, müs-tehap olur. Böylece, bu el, yıkayıcının yardımcılarından başka kim­se tarafından görülmemiş olur. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Ölünün, göbeğinden dizkapağma kadar olan yeri, bir bez ile örtülür. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Bu görüş sahihtir. Mezhebin zahiri : Uyluklarından başka, galiz yerlerinin kapanmasıdır ve bu sahihtir. Hidâye'de de böyledir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) e gö­re : Ölüye istincâ yapılır. (Ön ve arka, avret yerleri temizlenir.) Se­rahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

İstincâ'nın şekli : Ölüyü yıkayan kimse, eline bir bez sarıp, onun. Önünü ve arkasını yıkar. Çünkü, avret mahalline el sürmek, ona bakmak gibi haramdır. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Ölüyü yıkayan kimse, onun uyluklarına bakmaz. Keza, ölü bir kadını yıkamakta oüan bir kadın da, o kadının uyluklarına ba-kamaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.

bulunursa, o Ölüyü yıkayan kimse, sonra ona namaz abdesti gibi abdest aldırır. Ancak, Ölü sabi olur ve namaz kılmamakta ço­cuğa abdest aldırılmaz. Fetâvâyî Kâdihân'da da böyledir.

Ölüyü yıkayan kimse, onu ellerinden değil, yüzünden yıka­maya başlar. Muhıyt'te de böyledir.

Yıkamaya, ölüye göre, onun sağ tarafından başlanır. Nite­kim o sağlığında, sağ tarafından yıkamaya başlardı. Ölüyü yıkayan, ona mazmaza ve istinşak yapmaz. (Ağzına, burnuna su vermez.) Fe-tâvâyi Kâdîhân'da'da da böyledir.

Bazı âlimler : «Ölüyü yıkayan kimse, parmağına ince bir bez sarar. Ve parmağanı ölünün ağzına sokarak, onunla dişlerini, dudaklarını, dilini ve diş etlerini temizler, mesh eder. Burun delik­lerini de, öylece parmağını sokarak temizler. Zâhîriyye'de de böyle-dh'.
Şemsu 1 - Binime Halvânî : «Bu gün de, insanların yaptığı budur.» demiştir. Muhıyt'te de böyledir.

Ölünün, başımn nıeshedÜmesi hususunda görüş ayrılığı var ise de, sahih olan görüş, onun başının da meshedilmesidir.

Ölüyü yıkayan kimse, ayaklarını yıkamayı te'hir etmez. Teb-yîn'de de böyledir.

Bize göre, Ölüyü sıcak su ile yıkamak efdaldir. Muhıyt'te de

böyledir.

Ölü yıkanacak su, sidr (= bir nevi buhur) ile, çöğen ile kay­natılır. Şayet, bunlar yoksa, saf su kaynatılır. Hidâye'de de böyle­dir.

Ölüyü yıkayan kimse, onun başım ve sakalım hatmi (= gü­zel kokulu bir ot) ile yıkar. Bu yoksa, sabun ve benzeri şeylerle yıkar. Çünkü, onJar da hatminin yaptığını yaparlar. Saçını da, o kim­senin hayatta iken yıkadığı gibi yıkar. Tebyîn'de de böyledir.

Şayet, bunlar yoksa, safi su kâfi gelir. Tahâvî Şerhi'nde'de boyledir.

Ölüyü yıkayan kimse, sonra onu sol tarafına yatırır. Onu, su ve sidr ile, suyun her taraf ma ulaştığım görene kadar yıkar.

Sonra sağ tarafına yatırır; sol tarafında olduğu gibi, iyice yıkar. Çünkü sünnet olan, sağ .taraftan başlamaktır.

Sonra, ölüyü oturtarak, kendisine yaslar; yavaş yavaş karnını mesheder. Kefenini pislendirmekten kaçınır. Şayet bir şey çıkarsa, onu temizler. Tekrar yıkamaz ve tekrar abdest aldırmaz. Sonra da, kefenini ıslatmaması için, ölüyü bir havlu ile kurular.

Ölünün saçı, sakalı taranmaz; tırnağı kesilmez; etek ve kol­tuk tıraşı yapılmaz. Bıyığı kısaltılmaz. Öldüğü zaman üzerinde ne varsa, öylece defnedilir. Serahsî'nin Muhıyfînde de böyledir.

Şayet, ölünün kırık tırnağı varsa, onun kopartılmasında bir beis yoktm*. Muhıyt'te de böyledir.

Akıntı olursa; ölünün ağzının, yüzünün üzerine, önüne ve arka­sına ve kulaklarına pamuk koymakta bir beis yoktur. Tebyîn'de de böyledir.

Ölü, suyun içinde bulunmuş, olsa bile, yine de yıkanır. Çün­kü, yıkama emri, insana yöneltilmiştir. Ancak, ölü sudan çıkarılır­ken, yıkama niyyeti ile, ileri? geri hareket ettirilirse, yıkanmış sayı­lır, îlk durumda, bir insan fiili bulunmuyordu; böyle hareket etti­rilince mes'ele halledilmiş oldu. Tecnîs'de ve Serahsî'nin Muhiyt'in-de de böyledir.

Ölü tefessüh edip, bozulmuş olduğu için, el sürülmek imka­nı olmazsa, üzerine su dökmek kafidir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Hüküm itibariyle, kadın da erkek gibi yıkanır. Saçı ise, sağlığında olduğu gibi arkasına salıverilmez. Tatarhânîyye'de böyle­dir.

Doğumdan sonra sesi duyulan çocuğa isim verilir; yıkanır ve cenaze, namazı kılmir. Şayet çocuğun sesi duyulmaz, onda birhayat alameti olmazsa, bir beze sarılır ve cenaze namazı kılınmaz. Za­hir olmayan rivayette : «Bu durumda ki de yıkanır.» denilmiştir. Beğenilen de budur. Hidâye'de de böyledir.

İstihlâl : «Çocuğun, sesi veya hareketi ile bilinen haldir. Şayet, ebe veya anne, çocuğun canlı olduğuna şehâdet ederlerse, bu ikisinin şahidliği, o çocuğun cenaze namazının kılınması hususunda makbuldür. Muzmerfit'ta da böyledir.

A'zası tam olmayan düşük için, bil-iltifak, cenaze namazı kılınmaz. Muhtar olan rivayetlere göre yıkanır; bir beze sarılarak defnedilir Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bedenin çoğu veya yarısı ile beraber başı bulunursa yıka­nır; kefenlenir ve üzerine cenaze namazı kılınır. Muzmarâtta da böyledir.

Çok kısmının üzerine, namaz kılınmış olan bedenin, geride kalan az kısmı da bulunsa, onun üzerine namaz kılınmaz. İzah'da da böyledir.

Başsız olarak, yarısı bulunan veya tam ortadan uzunlama­sına parçalanmış olarak yansı bulunan bir ceset yıkanmaz ve üze­rine namaz kılınmaz. Bir beze sarılıp, öylece defnedilir. Muzmerât'-t'a da böyledir.

Bulunan cesedin, müslüman mı, kâfir mi olduğu bilinmese; eğer, üzerinde müslüman sıması olur veya islâm toprağında bulu­nursa yıkanır; aksi takdirde yıkanmaz. Mi'râcü'd - DSrâye'de de böy­ledir.

Müslüman ölüleri, kâfir ölüleri ile karışırsa,"eğer müslümafı ölülerin sünnet olmak, siyah giyinmek gibi bir alametleri olur ve onunla tanınabilip, kafirden ayıdediliyorlârsa, cenaze namazları kı­lınır. Böyle bir alamet olmadığı halde ölülerin ekserisi müslüman-sa, hep birlikte üzerlerine cenaze namazı kılınır. Namazda ve duada, müslüman niyyeti ile niyyet edilir ve müslümanlara ait mezarlığa defnedilirler.

Şayet, çoğunluk kafir ise, hiçbirinin cenaze namazı kılınmaz. Ancak yıkanırlar ve defnedilirler. Ancak, müslümanlar gibi yıkan­mazlar ve kefenlenmezler. Müşriklere ait kabristana gömülürler.

Eğer, müslüman ve kafir ölülerin sayıları eşitse, yine üzerlerine cenaze namazı kılınmaz. Definleri hususunda ise görüş ayrılığı var­dır. Bazıları : «Küffâr mezarlığına», bazıları da : Müslümanlara ait kabristana defnedilir.» dediler. Bazıları ise : «Yeni ve müstakil bir mezarlığa gömülürler.» dediler. Muzmarât ta da böyledir.

Ebeveyninden biri ile esir alınmış olan çocuk, ölmüş olur ve kendisi v%ya ebeveyninden birisi, müslüman olduğunu itiraf et­mişlerse, yıkanır. Büyük ana veya büyük baba ile beraber esir alın­mış bulunan esir çocuğun durumu hakkında ise ihtilaf vardır.

Fakat, çocuk tek başına esir alınmış ve sonra da ölmüş bulu­nursa; bu çocuk yıkanır ve cenaze namazı kılınır. Zâhidî'de de böy­ledir.

Gemide öimüş bulunan bir kimse de, yıkanır, kefenlenir ve ağırlaş tırıl arak denize bırakılır. Mİ'racü'd - Dirâye'de de böyledir.

Muharebe halinde iken, öİdürüldükleri zaman, bağî'nin (= âdil hükümdaar karşı gelen kimsenin) ve yol kesen kimsenin, ölüsü yıkanmaz ve cenaze namazı küınma*z.

Hükümdar veya komutan, muharebeden el çektikten, kıtal bı­rakıldıktan sonra, bu kimselerden biri öldürülmüş olursa, yıkanırlar ve cenaze namazları kılınır. Güzel olan ve büyük âlimlerimizin.ka­bul etmiş bulundukları görüş budur.

Şehirlerde, geceleri silahlan ile eşkiyalık yapanlar da yol kesiciler gibidirler. Zehıyre'de de böyledir.

Münasip olan, cenazeyi yıkayan kimsenin temiz olmasıdır. Fetâvâyi Kâdîhân'cla da böyledir.

Cenazeyi yıkayan kimsenin, cünüp, hayızlı veya kâfir olma­sı da caizdir. Fakat bti, mekruh olur. MVrâcü'd - Dirâye'de de böyle­dir.

Ölüyü yıkayan kimsenin, abdestsiz olması, ittifakla mek­ruh değildir.

Cenazeyi, insanlar içinde ölüye akrabalık yönünden en ya­kın olan kimsenin yıkaması müstehaptır.

Şayet bu kimse, ölü yıkamayı bilmezse, onu, emîn ve verâ sa­hibi bir kimse yıkamalıdır. Zâhidî'de de böyledir,

Ölüyü yıkayan kimsenin, doğru sözlü, yıkama işini iyi bilen, —ölüde— gördüğü körü halleri gizleyen ve iyi halleri açıklayan bir kimse olması müstehaptır.

Ölüyü yıkayan kimse, şayet onda yüzünün nurlanması, güzel bir koku hasıl olması ve benzerleri gibi, mûcib-i hayret bir şey görürse; bunları diğer insanlara söylemesi müstehaptır. Fakat, onda, yüzü­nün kararması, kötü koku hasıl olması, suretinin bozulması, âzaları­nın değişmesi ve benzerleri gibi kötü haller görürse; bunları hiç bir kimseye haber vermesi caiz olmaz. Cevheretü'n - Neyyire'de de böy­ledir.

Ancak, Ölü, hem bid'at ehli hem de bid'ati açıktan yapan bir kimse ise, yıkayan kimsenin, onda gördüğü hoşa gitmeyecek hal­leri, insanların, o bid'atten uzaklaşması niyyeti ile, söylemesinde bir beis yoktur. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Ölüden çıkan fena kokuyu, onu yıkayan kimsenin ve yar­dımcısının duymaması için, onların yanma buhardanlık veya güzel koku konulması müstehaptır. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

En efdal olan, cenazeyi ücretsiz yıkamaktır.

Şayet, ölüyü yıkayan gimsenin ücret istediğinde, ölüyü yıkaya­cak başka kimseler de bulunursa, ona ücret vermek caiz olur. Yıka­yacak başka kimse bulunmadığı zaman, ölüyü yıkayan kimsenin üc­ret alması caiz olmaz. Zahîriyye'de de. böyledir

Erkek cenazeleri erkekler, kadınları da kadınlar yıkarlar. Bunlardan biri diğerini yıkayamaz.

Ölü &üçük olur da, henüz iştah ehlinden olmazsa, onu kadın yı­kayabilir.

Keza, Ölü aynı durumda küçük bir kız çocuğu ise, onu da erkeğin yıkaması caiz olur.

Zekeri kesilmiş ve hayaları burulmuş olanlar da, erkek gibidir­ler.

Bir kadının, kendi kocasını yıkaması caiz olur. Ancak, kocasının oğiu veya babası, kadını öpmek suretiyle, aralarında beynûneti ge­rektiren bir hadise, kocasının ölümünden sonra meydana geldiği za­man, bu kadının kocasını yıkaması caiz olmaz.

Bize göre; bir koca, karısını yıkayamaz. Strâcü'I - Vehhâc'da tfo böyledir.

Bir koca, karışım talâk-ı rlc'i üe boşadaktan sonra ölürse, kadın, iddetüi olduğu için kocasını yıkayabilir. Serahsî'nin Muhryt'-İnde de böyledir

Eğer koca, kadının, iddetinin sonuna doğru ölür ve öldük­ten sonra da kadının iddeti biterse, bu durumda da, kadın kocasını yıkayabilir. Tahavî'de de böyledir.

Bu hususta asıl kaide şudur : Sağ olmuş olsaydı, nikahı se­bebi ile karısı ile cima' etmesi helâl olan bir erkek öldüğü zaman, karısının bu kimseyi yıkaması helâldir. Itâbîyye'den naklen Tatarhâ-niyye'de de böyledir.

Yahudi veya nasrânî olan bir kadın da, müslüroauı kadın gi­bi, müslüman kocasını yıkayabilir. Ancak bu, çok çirkin bir iş olur. Zâhîdî'de de böyledir.

Ölen bir kadım, zaruret halinde, mahremi olan erkek te­yemmüm eder. Fakat, erkek yabancı olursa, eline bir bez sarar. Kol­larına teyemmüm yaparken gözlerini kapar.

Keza, bir koca, karısına teyemmüm yaptırırken gözlerini kapa­maz. Kadının genç veya yaşlı olması arasında bir fark yoktur. Fetâ-vâyî Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimsenin ümm-i veledi, müdebbiresi, mükâtebesi veya cariyesi ölse, o kimse, bunlardan hiç birisini yıkayamaz. Bunun ak-sî de böyledir.

Bir erkek, kadınlar arasında öldüğünde, onu, rahm sahibi karışı veya cariyesi, eline bir bez parçası sarmadan teyemmüm eder. Bunlardan biri de bulunmazsa, diğer kadınlardan biri, eline bez sa rarak teyemmüm eder. Mi'râcü'd - Dirâye'de de böyledir.

Bir kimse, yolculuk esnasında, kadınlar arasında ölse ve orada, bir de kafir erkek bulunsa; kadınlar, bu kâfire, ölünün nasıl yıkanacağını öğretirler ve ölüyü yıkaymcaya kadar, ölü ile onu baş başa bırakırlar.

Ancak, böyle bir kimse bulunmaz fakat dokuz yaşından aşağı olmasına rağmen, ölü yıkamaya gücü yetecek bir kız çocuğu bulu­nursa, ona, ölü yıkamayı öğretirler ve ölüyü yıkayana kadar, ölü ile baş başa bırakırlar.

Yolculuk esnasında, bir müslüman kadın, kafir kadınlar arasında ölse, aralarında bulunan dokuz yaşından küçük bir erkek çocuğu, erkek hakkında söylediğimiz şekilde, bu kadını yıkar. Muz-marât'ta da böyledir.

Bulûğ çağına yaklaşmış olan bir hünsâ-i müşkül, hiç bir er-, keği veya hiç bir kadım yıkayamaz. Hiç bir erkak veya hiç bir kadın da, hünsâ-i müşkil'i yıkayamaz. Hünsâ-i müşkîl, ancak elbisesinin dışından teyemmüm edilir. Zâhidî'de de böyledir.

Velîsi müslüman olan bir kafir ölürse, bu müslüman, onu yıkar, kefenler ve gömer. Ancak, onu pis bir çamaşırı yıkadığı gibi yıkar ve onu bir beze sarar. Bir çukur kazar; sünnete uygun olma­yan şekilde kefenler. Lahdi olmayan o çukura koyar; atar. Hİdâye'-de de böyledir.

Kâfir olan bir babaya, müslüman oğlunun ölüsünü yıkama­ması, başında durmaması ve o müslümanı, müslümanlann yıkaması münasip olur. Nihâye'de de böyledir.

Yolculukta ölen bir kimseye, yıkayacak su bulunmazsa, te­yemmüm yapılır ve o kimsenin cenaze namazı kılınır. Muhıyt'te deböyledir.
Bir kimse öldüğünde, su bulunmadığı için, ona teyemmüm yapılsa ve cenaze namazı kılınsa; sonra da su bulunsa, bu kimse tek­rar yıkanır ve cenaze namazı tekrar kılınır. Bu, Ebû Yûsuf (R.A.) 'un kavlidir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. [25]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..