Cenaze Namazı

Cenaze üzerine namaz kılmak farz-ı hikâyedir. Erkek ol­sun, kadın olsun, insanlardan bir kısmı veya sadece biri, cenaze na­mazını kılarsa, diğer insanlardan mesuliyet kalkar. Şayet, hiç bir kimse bu cenazenin namazını kılmazsa, hepsi de günahkâr ölür. Ta­tarhâniyye'de de böyledir.

Cenaze namazını, imâm, yalnız başına da kılabilir. Çünkü, cenaze namazında cemaat şart değildir. Nihâye'de de böyledir.

Cenaze namazının şartı : Ölünün müslüman olması ve yı­kanması mümkün olduğu müddetçe, temiz (= yıkanmış) olmasıdır.

Ölü yıkanmadan defnedilmiş olur ve bu sçbeple yıkanma imkâ­nı olmazsa, cenaze namazı kabri üzerine kılınır.

Bir cenaze için, yıkanmadan önce namaz kılınmış sonradan da defnedilmiş bulunsa, birinci namaz fasid olduğu için, bu cenazenin namazı yeniden kılınır. Tebyîn'de de böyledir.

Cenaze namazının kılınması- için, Ölünün bulunduğu yerin, temiz olması şart değildir. Muzmarât'ta da böyledir.

Büyük, küçük, erkek, kadın, hür veya köle olsun, her müs-lümanın üzerine cenaze namazı kılınır. Ancak, âdil hükümete karşı gelen kimselerle, yol kesen kimselerin ve bunlara benzeyenlerin, ce­naze namazları kılınmaz.

Doğum esnasında Ölen çocuğun, eğer vücûdunun çoğu çık­mış ise, onun cenaze namazı kılınır. Eğer, vücudunun azı çıkmışken ölürse, onun cenaze namazı kılınmaz. Tam yarısı çıkmış olduğu za­man ölmüş olursa, ne yapılacağı hakkında kitapta bir şey söylen­memiştir. Bunun da kıyas üzre olması gerekir ki, biz onu, yarısı mevcut olan bir Ölünün cenaze namazının kılınması gerektiğine kı­yas eder ve onun da cenaze namazı kılınır, deriz. Bedfti'de de böyle­dir.

Küçük bir çocuk, küffar memleketinde, bir müsliiman as­kerin eline geçse ve bu askerin yanında ölse; elinde bulunduğu müs-lüman askere tabî olarak, onun cenaze namazı da kılınır. Muhıyt'te de böyledir.

İmâm Ebû Yusuf (R.A.) : «Bir şey çalarken öldürülen, hiç bir kimsenin, cenaze namazı kılınmaz.» demiştir. İzahta da böyle­dir.

Hataen kendisini öldüren bir kimsenin, cenazesi yıkanır ve namazı kılınır. Bunda ihtilaf yoktur. Hataen kendisini öldürme : Bir kimsenin, düşmanı öldürmek için vurmak istediği kılıcın, ha­taen kendisine değip, ölümüne sebep olması gibi bir haldir. Zehıyre'-de de böyledir.

İmâmı Azam (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.) göre, ken­disini, bile bile, kasden öldürmüş olan (= intihar eden) kimselerin de cenaze namazları kılınır. Esahh olan görüş de budur. Tebyîn'de de böyledir.

Kısas veya recm gibi. bir hak sebebi ile silahla veya başka bir şeyle Öldürülen kimseler de yıkanırlar ve cenaze namazları kı-Imir, Normal' ölülere yapılan muameleler ona da yapılır. Zehıyre'de

de böyledir.

İmâmın (= deylet başkanının) astığı kimseler hakkında, İmâm Ebu Hanife (R.A.)'den iki rivayet vardır. Ebû Süleyman, İmâm-ı Azam {R.A.)'m : «O kimsenin cenaze namazı kılınmaz.» de­diğini rivayet etmiştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İnsanlar içinde, cenaze namazını kıldırmaya en evla olan, eğer-orada hazır ise devlet başkanıdır. Şayet devlet başkanı hazır de­ğilse, kadı'nin, o da yoksa emniyet amirinin; o da bulunmazsa, mes­cidin imamının ve o da yoksa, ölünün en yakın arkabasınm, ölünün cenaze namazını kıldırması evlâdır. Ekseni'I - Mütün'da da böyledir.

Hasan'm rivayet ettiğine göre, İmâm-ı A'zam Öbû Hanîfe (R.A.) şöyle buyurmuştur : «îmâm (~ devlet reisi) = halife) ora­da bulunuyorsa, en evlası, cenaze namazım onun kıkhrmasidir. Şa­yet, o yoksa, sırası ile şehrin imâmı  vali - kaymakam), o da yok­sa kadı, emniyet âmiri, mescidin imâmı, ölünün en yakın, akrabası cenaze namazını kıldırır.» Âlimlerimizin çoğu bu kavli almışlardır. Ktfâye'de, Nihâye'de, MTrâcü'd - Dirâye'de de İnftye'de de böyledir.

Yakınlık, asabelik sırasına göredir. Baba ise, bu sıralama­dan müstesnadır. Çünkü bir kimsenin babası, —bu hususta oğlun­dan önce gelir. Hızânetü'l - Müftm'de de böyledir.

«Bu kavil, İmâm Muhammed (R.A.)'in kavlidir.» denilmiş­tir. Ve, diğer iki imâmıza göre, «—Bu hususta da— oğul, babadan daha evladır.» denilmiştir. Gerçekten, hepsinin de kavilleri sahihtir. Tebyîn'de de böyledir.

Kadınlar ve küçük çocuklar, cenaze namazı kıldıramazlar. Cenaze namazı kıldırma hususunda yakın akrabalar, uzak olan akrabalardan önde gelir.

Fakat, yakın akraba hazır bulunmaz ve onun gelmesinin beklen­mesi halinde vakit geçecekse, bu durumda, uzak olan akrabanın, cenaze namazını kıldırması evlâ olur. Bu durumda, bir kimse, ölü­nün yakın akrabasına bir yazı yazıp onu çağırmaya kalkarsa, uzak olan akraba o şahsa mani olabilir.

Şehirde bulunan bir hasta, hasta olmayan kimse gibidir. Dilerse cenaze namazını kıldırmak için öne geçer. Uzak akraba hasta olan o yakın akrabaya mâni olamaz.

Akrabaların yakınlık dereceleri müsavi olursa, cenazeyi yaşça büyük olanların kıldırması daha evlâ ve daha uygundur.

Her yönden aynı derecede bulunan, iki akrabadan biri, diğerinin izni olmadan, bir başka kimseyi —cenaze namazını kıldırması için— öne geçiremez. Eğer, her ikiside, öne birer adam geçirmiş olurlarsa, öne geçirilen kimselerden hangisi yaşli ise, cenazeyi onun kıldırma­sı evlâdır. Cevheretü'n - NeyySre'de de böyledir.

Kübrâ'da : «Ölü, sağlığında bir şahsın, cenaze namazını kıl­dırmasını vasiyyet etmiş oüsa; bu vasiyyeti batıldır, geçersizdir.» denilmiştir. Fetva da bunun üzerinedir. Muzmarât'ta da böyledir.

Bir köle ölse de, cenaze namazım kıldırmak hususunda, bu kölenin efendisi, babası ve oğlu arasında ihtilâf çıksa; kölenin baba-s> ve oğlu hür olsalar bile, cenaze namazını kıldırmakta efendisi hak sahibidir. Namazı, o kıldırır. Fetva bunun üzerinedir. Muzmarât'ta da böyledir.

Bize göre, ölümle vuslat sona ermiş olduğu için, kocanın vekalet hakkı yoktur. Câmiu's - Sağtr'de de böyledir.

Şayet ölen bir kadının, başka bir yakını yoksa, onun cena­zesini, kocasının kaldırması evlâdır. Sonra komşusunun, sonra da yabancıların, bu kadının cenazesini kaldırma haklan vardır. Teb-yîn'de de böyledir.
0 Bir kadın ölmüş olsa ve o kadının kocası ve âkil bir oğlu bulunsa; velayet hakkı, kocasının değil, oğlunundur. Fakat, bu du­rumda, oğlanın, babasının önüne geçmesi mekruh olur. Münasip olan, babasını Öne geçirmesidir. Şayet, bu kadının oğlu, başka koca­sından ise, onun öne geçip, cenaze namazım kıldırmasında bir beis yoktur. Çünkü, bu durumda onun kıldırması, daha uygundur. Ve bu çocuğun, anasının kocasına ta'zim etmesi lazım gelmez, Bedai'de de böyledir.

Bir ölü üzerine, bir defadan başka cenaze namazı kılınmaz. Çünkü, cenaze namazında nafile meşru* değildir. îzâh'da da böyledir.

Bir Ölünün cenaze namazını, devlet reisi, vali, kadı veya mescidin imâmı kıldirmışsa, ölünün yakını yeniden cenaze namazı kılamaz, kıMıramaz. Çünkü, bunlar, bu cenaze namazını kıldırmaya, kendisinden daha lâyıktırlar. Fakat, bunlardan başka bir kimse bu cenazenin namazını kıldirmışsa, ölünün yakını bu namazı iade ede­bilir. Hulâsa da da böyledir.

Bir cenazenin namazını, ölen kimsenin yakını küdırmışsa, bundan sonra başka birinin de* bu ölü için cenaze namazı kıldırması caiz olmaz. Ancak, devlet başkanı bu kimsenin cenaze namazını kıl­dırmayı nıurad ederse, küdırabilir. Çünkü o, hak yönünden, velfden öncedir.

Bir Ölünün cenaze namazını, bir yakını kıldırmış olsa, aynı derecede olan diğer yakınlarının, yeniden cenaze namazı kıldırma hakları yoktur. Cevheretü'n - Keyyîre'de de böyledir.

Şayet cenaze namazını, cenazenin velisinden başka bir kim­se veya devlet başkanı kıldırmış olsa, velî dilerse bu namazı yeni­cen kıldırır. Hîidâye'de de böyledir,

Bir kimse, cenaze namazım kıldırsa, ölünün velisi de, bu imâmın arkasında olsa; fakat bu kimsenin namazı kıldırmasına gön­lü olmasa; eğer imâma uyup, onunla beraber bu namazı kılarsa, kı­lınan bu namaz caiz olur. Ve, velî bu namazı iade ermez.Şayet, cenaze namazım kıldıran imâm, abdes.tsiz olsa, bu cenaze namazım iade eder.

Eğer, imâm abdestli, fakat cemaat âbdestsiz ise, imâmın nama­zı sahih olur; cenaze namazı iade edilmez. Hulâsa'da da böyledir.

Ölünün hasta olan akrabası, oturduğu yerde, cemaat ise ayakta olduğu halde namaz kıldırmış olsa, bu namaz caiz olur.

Bir kimse, başka bir yerde ölse, sonra da ehli gelip, onu kendi beldelerine götürseler; eğer daha önce hükümdarın veya kadı'nın emri ile, bu cenazenin namazı kıhnmişsa, yeniden kılınmaz. Fetâvâ-yi Kâdîhân'da da böyledir.

Cenaze, akşam vakti hazırlanmış olsa, önce akşam namazı­nın farzı kılınır. Ancak, cenaze namazı, akşam namazının sünnetine takdim edilir. Yani, cenaze namazı, akşam namazının sünnetinden önce kılınır. Gtmye'de de böyledir.

Bir şeye- binili bir durumda cenaze namazı kılınmaz. Mu-hıyt'te de böyledir.

Hakikî ve hükmî temizlik, kıbleye yönelmek, avret yerlerini örtmek ve niyyet etmek gibi, diğer namazlarda olan şartlacenaze namazında da vardır.

Diğer namazların sıhhati için gerekli olan şartlar, cenaze nama­zı için de gereklidir. Bedai'de de böyledir.

Cenaze namazında imâm ye cemaat niyyet ederler. Cemaat: «Kıbleye dönülü olduğum halde, imâma uydum ve Allah'a ibâdet kasdi ile bu farzı edâ ötmeye niyyet ettim.» der. İmâmın, kalbi ile cenaze namazını kılmayı kasdetmiş olması da niyyet olarak sahih olur. Muktedî'nin, sadece «imâma uydum» demesi de caiz olur. Muz-marât'ta da böyledir.

Cenazenin hazır olması ve imâmın önüne konmuş bulun­ması da, cenaze namazının şartlarmdandır. Hazırda olmayan veya bir hayvan üzerinde bulunan cenazeye namaz kılmak sahih oÜmaz. Nehrü'l - Fâık'ta da böyledir.

Kadınlarla aynı hizada bulunma hali* hariç, diğer namazları bozan şevler, cenaze namazını da bozarlar. Zâhidî'de de böyledir.

Cenaze namazında, cemaat, yedi kişi olduğu zaman üç saf olurlar : Bunlardan biri, imâm olarak öne geçer; üçü onun arkasına, ikisi de bunların arkasına, diğer biri ise, en arkaya dururlar. Tatar-hâniyye'de de böyledir.
Cenaze, ister kadın, ister erkek olsun; imâm, namazını kıl­dırırken, o Ölünün göksü hizasına durur. En güzeli budur. Ancak, başka.bir hizaya durmuş olsa bile, kıldırdığı namaz, caiz olur. [28]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..