7- BORÇ ÖDENİNCE, REHNİN TESÜM EDİLMESİ

İmâm Muhammed (R.A.) Ziyâdât'ta şöyle buyurmuştur.

Bir adam, diğerine, bin dirheme karşılık, bin dirhem kıymetinde-ki, bir cariyeyi rehin koyar; mürtehin de gelerek, alacağını talep eder; rehin veren, -—rehin alan, cariyeyi huzurda bulundurmadıkça— buna razı olmaz.

Rehin veren ve alan ikisi bir şehirde iseler; işte o zaman, rehin alan, önce cariyenin hazır olmasını emreder.

Şayet rehin alan, rehin verene, rehni bulunmadığı bir şehir de rast­lar ve alacağını isterse; rehin veren de kaçınır ve: "Rehni hazır eyle." derse; rehin veren, borcunu ödemeye cebredilir. Rehin aîana, "rehni hazır etmesi" emredilmez. Rehin ister taşınır bir şey olsun; ister taşınmaz şey olsun.

Alimlerimizden bazılan: "Bu cevap, taşınmayan rehin içindir ve kıyasın cevabıdır; istihsânda ise, önce rehin alana, "rehni hazır etmesi" emredilir, buyurmuşlardır.

Bazıları da: (<Cevap, kıyâs ve istihsânın cevabıdır" demişlerdir.

Sahih olan da budur Mnhıyt'te de böyledir.

Şayet, rehin alan "Cariye evimde; önce alacağımı bana ver; son­ra beraber gidelim; onu evimden al." derse; buna hakkı yoktur. Ve, ona, cariyeyi getirmesi emredilir. Cariyeyi getirince de, önce, diğerine,"bor­cunu ödemesi" söylenir. Hulâsa'da da böyledir.

Bir adamın, diğerine bin dirhem borcu olur; —o değerde olan— bütün malım rehin bırakır; zamanı gelince, rehin alan şahıs, alacağını ister; rehin veren de ondan kaçınır ve rehin gelene kadar vermek iste­mezse; rehin alan, onu getirmekle cebredilmez. Çünkü, onda bir fayda yoktur.

Eğer, rehin veren: " Rehin, alacağına müsavidir.

Artık, benim sana ödeyecek bir şeyim yoktur, "der ve hâkimden, —onun hâli belli olsun diye— rehinin getirilmesini taîep ederse; artık kıyâs, onun getirilmesinin emredilmemesidir.

Istihsânda ise, eğer rehinin olduğu şehirde iseler; rehni hazır eyle­mesi emredilir.

Şayet hâkim rehnin huzura gelmesini istemez ise, rehnin zayi ol­madığına dâir Allah adına yemin verir. Ve, rehin verene de, "borcunu ödemesini" emreder; o da öyle yapıp borcunu Öder. Muhıyf'te de böyledir.

Eğer rehin, adi sahibinin yanında olur ve ona, onu, bir başkası­na tevdi etmesi (- vermesi) emredilirse; sahibi adi öyle yapar.

Sonra da rehin alan gelir de alacağını isterse; artık ondan rehni ge­tirmesi teklif edilmez ve rehin verene, "borcunu ödemesi" emredilir. Çünkü rehin veren, rehnin, rehin alanın yanında olmasına razı olma­mıştı; elinde olmayan şeyi huzura getirmesini de İsteyemez. Rehin alan, eğer sahibi adiden rehni alırsa; gasıp oluyor ve tazmini gerekiyor. Nasıl olur da onu getirmekle ilzam olunur?

Şayet alacak olursa; gasip olur.

Şayet adi sahibi rehni ailesinden birinin yanma koyar; kendi de ha­zırda olmaz; rehin alan da alacağım isîer; rehin kendisine verilen şahıs da: "Bana filan verdi: Ben bunun kimin olduğunu bilmiyorum, adi sa­hibi de yoktur; nereye gittiğini de bilmiyorum", derse; bu durumda re­hin alan, rehni getirmekle mükellef olmaz. Ve rehin veren, borcunu ver­mekle zorlanır. Çünkü, rehin alan, onu teslimden acizdir.

Eğer kendisine tevdi edilen, verildiğini inkâr eder ve: "O benim ma-lımdır." derse; mürtehin, borç almaya mâlik değildir.Mürtehin, alaca­ğını rehin verenden rehnin rehin olduğunu tesbit etmedikçe alamaz. Ka-fî'de de böyledir.

Bir adam, bir cariyeyi rehin bırakır ve onu adi sahibinin yanına koyar; adi sahibi de ölür ve o rehni aile efradından birinin yanına tevdi eder; sonra da alacaklı gelip, rehin verenden borcunu talep eder; rehin veren de: "Rehin gelene kadar vermem" der; rehin kendisine verilen de: "Bunu, bana filan verdi; kimin olduğunu bilmiyorum." derse; bu durumda rehin veren, borcunu vermekle cebredilir. Şayet rehin, sahib-i adlin yanında zayi olursa, rehin veren, rehin alana müracaat ederek ver­diğini geri alır. Muhıyt'te de böyledir.

Rehin veren iddia ederek: "Gerçekten, rehin zayi oldu." derse; mürtehine onu bilip bilmediğine yemin verilir.

Eğer yemin ederse, rehin verene, borcunu ödemesi hususnda cebredilir.

Eğer mürtehin yemin etmez ise, o zaman, cebredilmez. Şayet, re­nin köle olur ve onu da bir adam kazara öldürürse; onun kıymetini üç senede ödemesi gerekir.

Mürtehin, bu durumda borcu isteyince, rehin veren —borcu öde-' mesi için— cebredilmez.

Şayet, o kölenin kıymetinin üçte birisi ödenmiş olsa bile; yine de, rehin veren, borcunu ödemekle —rehnin kıymetinin tamamı ödenene kadar— cebredilmez.

Eğer kölenin kıymeti, borç cinsinden ise, kölenin kıymetinden ne zaman, ne verilirse; onu, mürtehin alacağının yerine alır..

Eğer kıymeti deveden veya koyundan ise, hâkim de böylece hük­mederse; o, borca rehin olru. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.

Eğer, rehin veren, adi sahibini, "rehni satmaya" yetkili kılar ve o da peşin veya veresiye satarsa; caiz olur.

Şayet, mürtehin, alacağım isterse; onu hazırlamakla mükellef ol­maz. Bedeleni hazırlamakla da mükellef değildir. Çünkü, ona kadir değildir.

Keza, mürtehine,"rehni satması" söylenir; o da, satar da bedelini almazsa; yine, onun bedelini hazır etmekle cebredilmez. Bilâkis rehin veren, borcunu ödemekle cebredilir.

Eğer mürtehin rehnin bedelini teslim almışsa, o zaman, onu getir­mekle cebredilir. HızânenVl-MüftıVde de böyledir.

Mürtehin, rehni, rehin verenin söylemesiyle satar veya sahib-i adi satar; müşteri de bedelini geriye veya bir müddete bırakırsa; bu durum­da mürtehin, alacağını talep eder. Çünkü, o bir borç olmuştur. Eğer rehnin bedeli, müşteriye zor gelirse; mürtehin, rehin verenden aldığım geri verir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
En doğrusunu bilen Allâhü Teâlâ'dır. [18]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..