8- RÂHİN VEYA MÜRTEHİNİN, REHİN BIRAKILAN ŞEYDE TASARRUFU
Borç düşmeden önce, rehin bırakılanda yapılan tasarruf; feshle ilgili olarak tasarruf olur. Alım-satım, kitabet icâre, bağış sadaka, ikrar ve emsali gibi...
Veya feshe ihtimali olmayan bir tasarruf olur. Köleyi azad gibi; tedbir gibi; çocuk doğurtmak gibi...
Feshle ilgili olan tasarruf; mürtehinin rızası olmadan, geçerli olmaz; ve onun rehni habsetme hakkı bâtıl olmaz, Borç ödendiği zaman, habs hakkı batıl olur. Ve tasarrufatın tamamı geçerli olur.
Şayet mürtehin izin verirse, rehin veren tasarruf eyler ve bu geçerli olur. Artık, o şey de rehinlikten çıkar.
Borç ise, hâli üzre kalır.
Satış yapılınca, bu defa da satılan şeyin yerine, parası rehin olur.
Keza, tasarrufu ibtida hâlinde olur ve ona da mürtehin izin vermiş bulunursa; bu tasarruf geçreli olur.
Fesh itimâli olmayan elinde, tasarrula, rehn bâtıl olur. Ve rehin hükmünden çıkar.
Bu durumda bakılır. Eğer rehin veren zengin ise, köleye karşı bir genişlik yoktur. Tazminat rehin verene hâli üzeredir.
Eğer borç, hâl-i hazırda ödenmesi gereken bir borçsa; rehin veren, onu ödemekle cebredilir.
Şayet, borç vadeli ise ve va'de de tamam olmuşsa; yine böyledir.
Eğer va'de tamam olmamışsa, azâd geçerli olur ve rehin verenden azâd eylediği kölenin kıymeti alınır; ve bu bedel rehin olarak habsedilir.
Sonradan, va'de tamam olunca bakılır: Eğer kölenin kıymeti borcun cinsinden ise, borç Ödenir; fazlası rehin verene geri verilir.
Eğer borcun cinsinden değil ise, borca bedel, o habsedilir; müddeti gelmemiş gibi olur.
Eğer rehin veren fakir ise, rehin alan için, üç şeyden birinin en azını yapamak vardır. Borç, ister halde olsun; isterse va'deli olsun...Reh-nin, kıymetine rehin bırakıldığı vakitteki ve bir de azad olduğu vakitteki kıymetine bakılır ve bir de borca bakılır. Mürtehin, bunlardan en az olanını Ödemeye çalışır. Sonra da rehin verene müracaat eder ve eğer alacağı kalırsa borcun kalanını, ondan alır.
Meselâ: Bir adam, kıymeti bin dirhem olan bir köleyi, iki bin dirheme karşılık rehin olarak koyduktan sonra, onu artırır; sonra da onu azad ederse; artık köle, rehin bırakıldığı zamanki kıymetin dedir. Tazminatı da ona göre bin dirhemdir.
Şayet ölecek olsa kıymeti bin dirhem olarak ölür ve o kadar borçtan düşürülür. Eğer rehin koyan, onu azâd eylemez, fakat müdebbere yaparsa; müdebberliği geçerli olur; rehn ise, batıl olur. Bu durumda mür-tehin, onu habsedemez.
Sonra, bakılır: Eğer, rehin koyan zat zengin; borçta hâli hazırda Ödenmesi gereken bir borç ise, ondan borcun tamamı alınır.
Eğer borç va'deli ise, rehin verenden, o kölenin kıymeti alınır ve kölenin yerine rehin olarak konur. Azad da olduğu gibi..
Şayet, rehin koyan fakir ve borç da hâl-i hazırda ödenmesi gereken bir borç ise; borcun tamamı alınır.
Eğer borç te'hirli ise, kölenin kıymeti alınarak, onun yerine rehin olarak bırakılır.
Tedbir ile itâk arasındaki fark iki yerdedir:
Birincisi :ltâkda, eğer rehin koyan fakir ise, ondan bu köle karşılığında üç şeyden en azı alınır.
Tedbirde ise, borcun tamamı alınır; kölenin kıymetine bakılmaz.
Eğer borç hâli hazırda ödenmesi gereken borç ise bu böyledir.
Eğer te'hirli bir borç ise, kıymetinin cemisine genişlik vardır.
İkincisi :Itâkda, köle, rehin verene müracaat eder; tedbirde ise edemez yine böyle, tedbir efendisinin malı olmakdan çıkmış olmaz. Ve efendişine müracaatta bulunamaz; borcun tamamına ruhsat vardır. Itakda ise, rehin verenin mülkünden çıkma vardır.
Eğer rehin câriye olur; o da rehin alanın yanında gebe kalır ve rehin veren, gebeliğin kendinden olduğunu diye iddia ederse: eğer bunu o cariyeyi rehin koymadan önce iddia edmişse; da'vası sahihtir. Ve nesebi ondan sabittir. Ve bu çocuk rehne dahil olrriadan önce hür olur. Bu câriye ümm-ü veled olur ve rehinlikten çıkar. Çocuğa karşı ruhsal yoktur. O cariyenin hükmündedir. Rehin olan köleyi, rehin bırakanın müdebber kıldığı hükümdedir ki biz bunun hepsini yukarıda zikreyledik.
Eğer, bu câriye hamlini önce yapar; sonra da rehin bırakan iddia ederse; da'vası yine sahihdir ve nesebi ondan sabittir. Ve o çocuk rehin olmadan azâd edilmiştir. Cariye ümm-ü veled olmuştur ve rehinlikten çıkmıştır. Bu durumda borç, cariyenin rehin olduğu günkü kıymeti ile çocuğun da'va edildiği günkü değerine taksim olunur. Cariyenin borçta hissesinin hökmü müdebber gibidir; borcun tamamındadır. Çocuğun borçta hissesi, azâd olanın hissesinin hükmündedir.
Ancak, burda iki şeye bakılır; çocuğun da'vâ vaktindeki kıymetine ve borçtan hissesine düşene... Eğer rehin veren fakir ise, en azına ruhsat verilir. Tahâvi Şerhi 'nde de böyledir.
Bir kimse, kıymeti bin dirhem olan bir cariyeyi, iki bin dirhem borca karşılık rehin bırakır; piyasanın artmasıyla da bu cariyenin değeri iki bin dirheme çıkar; bîr de çocuk doğurur; o da bin dirhem kt>ov> tinde bulunur ve câriye öyünse; iki bin dirhem olarak ölmüş ohır.
Eğer efendisi onu azâd eder ve kendisi de fakir olursa; bin dirhem olarak azad etmiş olur.
Keza ikisini de azâd ederse; tein dirhem olarak a^âd etmiş olur. Ön lar, efendilerine bin dirhem için müracaatta bulunurla*-; rehin alan da efendiye kalan alacağı için müracaatta butunuf. Serahs'nin Mufnytnde de böyledir.
Bir adam, değeri bin dirhem olan bir köleyi, bin dirheme k--u:ı-lık rehin koyar ve piyasa cihetinden bu kölenin değeri beşyüz dirheme iner; sonra da onu asâd eder; kendisi de fakir olursa; kölenfo a*âd ol duğu günkü değerine ruhsat vardır; borcun tamamına değil..
Bir adam, değeri bin dirhem olan bir köleyi, iki bin dirhem borcu karşılığında rehin bırakır ve onun değerini artırarak iki bine çıkarır; sonra da onu müdebber kılar; kendisi de fakir düşerse; bu durumda o bercun tamamını öder.
Şayet gayret etmez de (= borcu Ödemez de) köleyi azâd ederse; iki bin dirhemi ödemeye çalışır.
Bu azâd, tedbirden sonra olunca, böyledir.
Eğer önce müdebber kılar; sonra da kıymetini artınrsa; iki bin dirhemi öder. Bundan sonra azâd ederse; bin dirhemi öder. Hızânetü'l-Ekmei'de de böyledir.
Bir adam, cariyesini, bin dirheme karşılık rehin koyar; o cariyenin kıymeti de o kadar olur ve bu câriye değeri bin dirhem olan bir çocuk doğurur ve rehin bırakan doğumdan sonra, onu iddia ederse, kendisi zengin ise, o borcu tazmin eder.
Eğer fakir ise, câriye malın yansına, çocuk da yarısına ruhsatlıdır. Çocuk bir şey ödemeden, anası ölürse; çocuk yandan azını öder. Ona, anasının ölümü sebebiyle bir şey artmaz. Mebsût'ta da böyledir.
İki adam bir köleyi rehin bıraktıktan sonra onlardan biri, hissesini azâd ederse; bu durumda, ya ikisi de zengin olurlar veya ikisi de fakir oluriar. yahut biri zengin diğeri fakir olur.
Borçda ya hal-i hazırda ödenmesi gereken borç olur veya te'hirli borç olur.
Şayet ikisi de zengin iseler ve borç da hemen ödenecek borçsa; kölenin değeri de bin dirhem ise; köleyi azâd eden, borçtan hissesini öder. Arkadaşı da borç olduğu için böyle yapar; yoksa köle azâd olduğu için değil..
Çünkü, rehin, birinin itki sebebiyle rehinlikten çıkmıştır, tkisi de zengindir. Borç da hemen verilmesi gereken bir borçtur. İkisi kendi aralarında muâhaze olurlar.
Eğer borç te'hirli ise, köleyi azâd eden, kendi hissesini Öder. Çünkü, kendi nasibini telef eylemiştir.
Mürtehin ondan alacağım alır; diğeri için rehin, borcun vadesi dolana kadar, rehindir.
Diğer ortağın neyi ihtiyar edeceğine bakılır.
Eğer tazminatı ihtiyar ederse, mürtehin, onu alır. Çünkü o, rehnin bedelidir.
Eğer, o da hissesini azâd etmeyi ihtiyar ederse; artık mürtehin muhayyerdir. Dilerse susan ortağa tazminat yaptırır. Çünkü, o da hakkını telef eylemiştir.
İmâm Ebû Hanife (R.A.)'ye göre, bu durumda susan ortağın köledeki hakkı mükâtep olmuştur. Mükâteb ise, rehin olmaya sahih değildir. Çünkü, hürdür. Azâd eden fakir ise, mürtehin ikisinden de alacağını alır. Çünkü, o rehnin karşılığıdır.
Mürtehin (= rehin alan) rehni, rehin verenin izni olmaksızın, rehin bırakamaz.
Eğer bırakırsa; Önceki, onu ibtâl eder ve geri onu iade eder.
Eğer, bu rehin, ikinci adamın yanında öncekine dönderilmeden önce zayi olursa, bu durumda önceki râhin muhayyerdir. Dilerse, onu birinci rehin alana ödetir; dilerse, ikinciye ödetir.
Birinciye ödetirse, o ödettiği şey, rehin olur. Tazminat sebebiyle, mürtehin sanki kendi malım rehin almış gibi olur.
İkincinin elinde helak olunca, borç helak olmuş olur.
Eğer ikinciye ödetirse; o ödettiği şey, birincinin yanında rehin olarak kalır, ikincinin yanındaki rehin bâtıl olmuş olur. îkinci mürtehin, birinci mürtehine müracaat eder ve alacağını ödetir.
Şayet, birinci mürtehin, rehni sahibinin izniyle bırakırsa; ikincinin rehni sahih olur. Birincinin rehni bâtıl olur. Mürtehin, rehin verenden emânet almış ve onu rehin koymuş gibi olur. Hızânetü'l-MüfnVde de böyledir.
Bir adam, bir hayvanı rehin aldıktan sonra, onu rehin verenden icarlasa; bu icar sahih olmaz. Mürtehin rehnine avdet eder ve hayvanı alır.
Rehin verenin emriyle, rehin alan şahıs, o hayvanı başka birine icara verse; bu rehin rehinlikten çıkar ve ücreti, rehin verenin olur.
Eğer icara vermek, rehin verenin izni olmaksızın, olursa ücret rehin alanın olur ve onu tasadduk eder.
Eğer rehin veren, rehin alanın izniyle, o hayvanı başkasına icaılar-sa, rehin rehinlikten çıkar. Ve ücret, rehin verenin olur.
Eğer mürtehinin İzni olmadan icara verirse, bu icâre bâtıl olur; mürtehin rehnine döner.
Bir yabancı, rehin verenin ve alanın izni olmadan, o hayvanı icara verdikten sonra, rehin veren, ona razı olursa; icar rehin verenin olur. Mürtehin rehnine avdet eder.
Rehin veren değil de, rehin alan razı olursa; icâre bâtıl olur ve ücret, icara verenin olur. Onu tasadduk eder. Mürtehin rehnine döner.
Hepsi birden razı olsalar; rehin rehinlikten çıkar ve ücret, rehin verenin olur.
Rehin verenin emri olmaksızın, mürtehin, rehni bir seneliğine icara verse; sene tamam olduktan sonra, rehin veren de, buna izin verse; bu sahih olmaz. Çünkü, bu icâre mensuh bir sözleşme ile olmuştur.
Mürtehin, o ücreti alır ve o ücret rehin olur.
Önceki olduğu gibi..
Eğer rehin sahibi, altı ay geçtikten sonra izin vermiş olursa; o zaman, icâre caiz olur. Ve ücretin yarısı, mürtehinin olur. O da onu tasadduk eder. Yarısı da rehin verenin olur. Rehin alan, rehnine avdet eder. Serahs'nin Mnhıyt'nde de böyledir.
Rehin olan şey, mürtehinin yanında emânettir. Vedia menzilin-dedir. Artık, vedia sahibinin, vediasını borçlanmadığı hâllerde mürtehin de rehnini borçlanmaz.
Ancak vedia ( emanet alman şey) zayi olursa; vedia sahibi borçlanmaz. Rehin zayi olursa borç düşer.
Emânet sahibinin yaptığından borçlandığı her durumda, mürtehin de rehne yaptığından borçlanır.
Sonra emânet, emânet edilmez; ariyet olarak verilmez; icara da verilmez. Böylece, rihini de, mürtehin icara veremez.
Eğer rehin verenin izni olmaksızın icara verir ve icarcıya teslim ederse, o da karcının yanında ölürse; artık rehin veren, muhayyerdir: Di-İerse, mürtehine, onun bedelini icara teslim ettiği günkü kıymetine göre ödetir ve, o ödettiği sev, rehnin yerine, rehin olur; dilerse, icarlayana Ödetir. Ve zayi olduğu güne kadar olan, hayvanın icân için de müste'ci-re müracaat eder. Aİdığı bu ücret, kendisinin fakat, temiz olmaz. Müste'cire ödetirse, oda mürtehinin Ödediğine müracaat eder. Mürtehin onu iade eder ve rehnine önceden olduğu gibi- döner. Eğer mürtehinin izni olmadan, rehin veren, o hayvanı icara verirse; bu caiz olmaz. Mürtehin icarı ibtâl eder. Onlardan herbiri, diğerinin izniyle icâre verirler veya biri diğerinden izinsiz icara verdikten sonra, diğeri izin verirse; icâre sahih; rehin bâtıl olur. Ücret rehin verenin olur. Ve onu, almaya velayeti olur.
Rehin yeniden olmayınca, bozulmuş olur. keza onu mürtehin icâr-lasa; icâre sahih olur ve rehin bâtıl olur.
tcare müddeti geçmeden önce veya geçtikten sonra yanında zayi olursa; emânet olarak helak olmuş olur.
Eğer rehin verenden alıp hapsetmediyse; helaki sebebiyle bir şey yapmaya gidemez.
Eğer rehin verenden, rehin olarak alıp icar müddeti geçtikten sonra hapseylerse; o zaman, gâsıp olur. Ta hâvi Şerhı'nde de böyledir.
Bir mürtehin, râhinin izni olmadan rehin olan hayvana biner veya rehin olan köleyi çalıştırır yahut rehin olan elbiseyi, giyer veya rehin olan kılıcı kuşanırsa; o zâmin olur ve gâsıb gibi olur. Kılıcı, kılıç üzerine takınması ise buna muhaliftir. Zira o, onu korumak olur; kullanmak olmaz.
Eğer bunları rehin verenin izniyle yaparsa; tezmiriat gerekmez. Çünkü tazminat gerekmesi tecâvüzden ileri gelir. Bu ise sahibinin izniyle ondan faydalanmaktır ki tecâvüz olmaz.
Hayvandan iner; elbiseyi çıkarır ve kölenin hizmet etmesini terkederse; işte onlar eski hâli üzre rehindirler.
Eğer zayi olurlarsa, kendi hakkında helak olmuş olurlar.
Eğer sahibinin izniyle kullanırken helak olurlarsa, bir şey olmayarak helak olmuş olurlar. Mebsat'ta da böyledir.
Rehin bırakanın izniyle, rehni, bir başkası ariyet verse; veya mürtehinin izniyle, rehin veren, ariyet verse; oda ariyet alanın elinde zâyr olsa; borçtan bir şey düşmez.
Fakat, mürtehin rehni yeniden verilmesini ister. Eğer, rehin bırakılan şey ariyet alanın yanında doğurursa; işte doğan o çocuk rehindir. Kerderi'nin Verîzi'de de böyledir.
Rehin karcının elinde iken, rehin akdi bozulur; emanetçinin elinde ise, bozulmaz.
Hatta rehin veren, rehni, mürtehinin izniyle emânet verse; mürte-hin onun kendine iadesini ister. Muhıyt'te de böyledir.
Şayet, rehin Kur'an veya başka bir kitap ise, rehin bırakanın izni olmaksızın, rehin alamn onu okuması doğru değildir. Şayet izni olursa, okuduğu müddetçe, ariyet olur. Ondan fariğ olunca, rehin olur. Sirâciy-ye'de de böyledir.
Bir adam, bir Kur'an'ı rehin bırakır ve mürtehine de "onu okumasını'" söylerse; eğer kitabbullahi okurken, o zayi olursa; borç düşmez. Çünkü rehnin hükmü hapistir. O, ne zaman rehin verenin izniyle kullanılırsa; rehin hükmü bâtıl olur. Fakat, fariğ olduktan sonra, helak olursa; borçtan düşer. Kerderi'nin Vecîzi'nde de böyledir.
Yüzük üstüne rehin yüzük takan bir kimsenin o yüzüğü zayi olsa; o hususta ona müracaat edilir. Örf ve âdet budur. Eğer iki yüzükle güzelleşirse onu tazmin eder. Çünkü, onu kullanmıştır. Eğer güzelleşmez ise, zayi olunca, onu ödemez. Zira, onu muhafaza için takmıştır.
Ariyet kitabında yüzük hakkında ba'zı meseleler söylenmiştir.
Eğer rehin sarık veya cübbe ise, âdet veçhile onu mürtehin giyerse; tazmin eder. Onu yakasında hıfzederken zayi olursa; rehin olarak helak olmuş oîur. Çünkü, önceki isti'mâldir; ikincisi ise muhafazadır. Bedai'de de böyledir.
Mürtehin, sahih bir rehinden faydalanmak isterse; bunun çâresi: Eğer rehin ev ise, rehin veren, rehin alana evde oturması için izin verir. Böylece, o evde oturması, mürtehine mübâh olur. Buna binâen rehin veren borcunu ödeyene kadar o izinlidir. Mürtehin de izin kabul ederse, bu böyle olur.
Eğer, rehin bir arazi ise rehin veren, rehin alanın orayı ekip biçmesine izin verir.
Rehin, ağaç ve üzümlük ise, mürtehine, onun meyvesi mübâh olur. Hayvan ise sütü helal olur. Çare rehin verenin, alana mubah kılmasıdır. Hızânelü'l-Müftin'de de böyledir.
Rehin veren veya rehin alan, rehni bir birine satış için izin verip, birisi satarsa; o, rehin olmaktan çıkar.
Keza, birisi diğerinin izni olmadan satar; ondan sonra da arkadaşı izin verirse; yine o şey rehin olmadan çıkar da bedeli onun yerine müşteriden alınsın veya alınmasın rehin olur.
Eğer bedel müşteri de iken veya alındıktan sonra zayi olursa; mürtehine karşı zayi olmuş olur.
Kerhî, MHhtasar'da: "Bu böyledir" demiştir. Kudıirf'de: "Bu iki cihet üzredir: Eğer, satış sözleşme vakti şart kı-lınmışsa; semen (= satılanın bedeli) rehindir. Eğer satış sözleşme zamanı şart kılınmadı ise, işte o hakkın intikali bedeledir." buyurmuştur. Bu, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir. Tahâvi :"Ben, âlimlerin ihtilafını böyle bulmadım." demiştir. "Kudûri, İmâm Ebû Yâsuf (R.A.)'dan Bişr'in şu rivayetini zikreyle-miş: "Eğer, mürtehin, bunu şart kılmış ve izin de vermişse; artık, bedel rehindir; değilse, rehinlikten çıkar.
Tahâvi Şerhin'de: "Ayırım yapmadan bedel rehindir." demiştir. Sahih olanda budur. Muhiyt'te de böyledir.
Bir adam, yirmi dirhem değerinde olan bir elbiseyi, on dirheme karşılık rehin koyar; mürtehin de, rehin verenin izniyle on giyer ve onun kıymeti altı dirhemlik noksanlaşir; ikinci defa da izinsiz giyer ve kıymeti dört dirhemlik daha eksilir; sonra da o elbise, zayi olur ve helak olduğu zaman kıymeti on dirhem kalırsa; âlimler "Mürtehin, alacağından bir dirhem için müracaat edebilir ve alacağından dokuz dirhem düşer. Çünkü borç, on dirhem; elbisenin kıymeti de kehin bırakılırken yirmi dirhemdir; elbisenin yansı, borcun karşılığıdır; yansı ise emânettir. Rehin verenin izniyle, altı dirhemi noksanlaşmıştır; borçtan bir şey düşülmez. Çünkü mürtehin, rehin verenin izniyle giymiştir. Bu durumda rehin veren, kendi giymiş gibi olur ve mürtehine tazminat gerekmez.
izinsiz giyip de dört dirhem noksanlaşınca, mürtehinin onu tazmin etmesi gerekir. Mürtehine o dört dirhem vacip olur da borçtan o kadar noksanlaştırıhr. Artık, elbise zayi oiunca, noksandan sonra kıymeti on dirhemdir ve yarısı borç, yarısı da emânettir. Tazminat, mürtehine aittir. Mürtehin, onu alacağından düşer. Geri de alacağından bir dirhem kalmış oîur. Artık, o bir dirhem için, rehin verene müracaaat eder. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Bir kimse, rehin olarak hurmalık veya bağ meyvesini verse; işte o rehin olur.
Mürtehin meyvelerin zayi olmasından korkar ve onları hâkimin emri olmadan satarsa; satışı caiz olmaz; kendisi zâmin olur.
Eğer hâkimin emriyle satarsa veya hâkim bizzat kendisi satarsa; satış geçerli olur; tazminat gerekmez.
Şayet hurmalar toplanır üzümler kesilir ve bu da hâkimin emri olmaksızın yapılırsa; istihsanen tazminat gerekmez. Çünkü, bu bir muhafazadır. Ve rehni korumak da, mürtehinin hakkıdır. Mahıyt'te de böyledir.
Şemsü'l-Eimme Hatvânî şöyle buyurmuştur:
Bu, kesme ve toplamanın, hurmalığa ve bağa noksanlık vermediği zaman böyledir. Eğer noksanlık verirse, o noksanlık kadar alçağından düşer. Zehıyre'de de böyledir.
Bir mürtehin, rehin koyunu ve deveyi sağsa; istihsanen tazminat gerekmez.
Eğer rehin, sığır veya koyun olur ve rehin alan onu boğazlarsa; bu helak olmaya muhalifdir. Bu durumda Kıyâsen de istihsanen de tazminat gerekir.
Hulâsa, bir tassarruf, rehin verenin malını izâle ederse; (satış gibi, icâre gibi) bu mürtehinin malı olmadığı için tazmin eder.
Eğer, bu tasarruf zarardan koruma ve iyileştirme olursa yine böyledir. Yalnız hakimin emriyle yaparsa o müstesnadır ve tazminat yoktur.
Bir tasarruf ki, rehin bırakanın malını izâle etmek olmaz, o mürtehinin olur. Her ne kadar hâkimin emriyle olmasa bile, onda, güzelleştirme malı, fessaddan muhafaza etme varsa (Meselâ: Bir başkasına on dirheme karşılık, on dirhem değerinde olan bir koyunu rehin koysa; rehin koyan, rehin alana izin verse ve o da bu koyunu sağsa ve sütünü içse) tazminat gerekmez. Çünkü, mürtehinin yaptığı, rehin verenin izniyle olmuştur, bu, bizzat rehin verenin, kendisinin yapmış olduğu bîr iş gibi olur.
Şayet rehin veren, kendisi yapmış olsaydı, tazminat gerekmezdi; mürtehin yapınca da Öyle olur.
Rehin veren, borcun tamamını ödedikten sonra, o koyun, mürtehinin yanında borç ödenmeden önce zayi olur sonra da, borcu hazırlarsa, borç ve sütün içildiği zamanki kıymetine taksim edilir. Koyunun kıymeti borçtan düşer; sütün hissesini öder.
Keza, koyun doğrusa ve bu kuzuyu, rehin verenin izniyle, rehin alan yese; cevap yukardakinin aynıdır.
Eğer , o yavruyu bir yabancı yer ve sütü bir yabancı içer ve bunu, rehin veren ve alanın izniyle yaparsa; cevap aynıdır.
Şayet mürtehin, rehin verenin izni olmadan yer ve içerse; üzerine, tazminat terettüp eder ve o tazminat," koyunla birlikte rehin olur.
bundan sonra, o koyun zayi olsa; borçtan hissesiyle helak olmuş olur. Ve rehin veren, borçtan tazminat hissesini alır.
Eğer, o kuzuyu, mürtehinin izni olmadan, rehin veren yerse; bedelini tazmin eder ve o tazminat, koyunla beraber rehin olarak habsedilir.
Eğer zayi olursa heder olarak zayi olur. Çünkü, tazminat yavru ve süt makamına kaimdir.
Eğer yavru ve süt zayi olursa; heder olarak zayi olur.
Bundan sonra, koyun zayi olursa; borcun tamamıyla helak olmuş olur ve kuzu ile sütün helâkından sonra helak olmuş gibi olur. Mııhıyl'te de böyledir.
Bir adam, bir cariyeyi rehin bıraktığında; o mürtehin için, bir sabîyi emzirse; borçtan bir şey noksanlaşmaz. çünkü insan sütü müte-kavvim (= mal) değildir. Fetâvâyi KadMo'da da böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [19]
Veya feshe ihtimali olmayan bir tasarruf olur. Köleyi azad gibi; tedbir gibi; çocuk doğurtmak gibi...
Feshle ilgili olan tasarruf; mürtehinin rızası olmadan, geçerli olmaz; ve onun rehni habsetme hakkı bâtıl olmaz, Borç ödendiği zaman, habs hakkı batıl olur. Ve tasarrufatın tamamı geçerli olur.
Şayet mürtehin izin verirse, rehin veren tasarruf eyler ve bu geçerli olur. Artık, o şey de rehinlikten çıkar.
Borç ise, hâli üzre kalır.
Satış yapılınca, bu defa da satılan şeyin yerine, parası rehin olur.
Keza, tasarrufu ibtida hâlinde olur ve ona da mürtehin izin vermiş bulunursa; bu tasarruf geçreli olur.
Fesh itimâli olmayan elinde, tasarrula, rehn bâtıl olur. Ve rehin hükmünden çıkar.
Bu durumda bakılır. Eğer rehin veren zengin ise, köleye karşı bir genişlik yoktur. Tazminat rehin verene hâli üzeredir.
Eğer borç, hâl-i hazırda ödenmesi gereken bir borçsa; rehin veren, onu ödemekle cebredilir.
Şayet, borç vadeli ise ve va'de de tamam olmuşsa; yine böyledir.
Eğer va'de tamam olmamışsa, azâd geçerli olur ve rehin verenden azâd eylediği kölenin kıymeti alınır; ve bu bedel rehin olarak habsedilir.
Sonradan, va'de tamam olunca bakılır: Eğer kölenin kıymeti borcun cinsinden ise, borç Ödenir; fazlası rehin verene geri verilir.
Eğer borcun cinsinden değil ise, borca bedel, o habsedilir; müddeti gelmemiş gibi olur.
Eğer rehin veren fakir ise, rehin alan için, üç şeyden birinin en azını yapamak vardır. Borç, ister halde olsun; isterse va'deli olsun...Reh-nin, kıymetine rehin bırakıldığı vakitteki ve bir de azad olduğu vakitteki kıymetine bakılır ve bir de borca bakılır. Mürtehin, bunlardan en az olanını Ödemeye çalışır. Sonra da rehin verene müracaat eder ve eğer alacağı kalırsa borcun kalanını, ondan alır.
Meselâ: Bir adam, kıymeti bin dirhem olan bir köleyi, iki bin dirheme karşılık rehin olarak koyduktan sonra, onu artırır; sonra da onu azad ederse; artık köle, rehin bırakıldığı zamanki kıymetin dedir. Tazminatı da ona göre bin dirhemdir.
Şayet ölecek olsa kıymeti bin dirhem olarak ölür ve o kadar borçtan düşürülür. Eğer rehin koyan, onu azâd eylemez, fakat müdebbere yaparsa; müdebberliği geçerli olur; rehn ise, batıl olur. Bu durumda mür-tehin, onu habsedemez.
Sonra, bakılır: Eğer, rehin koyan zat zengin; borçta hâli hazırda Ödenmesi gereken bir borç ise, ondan borcun tamamı alınır.
Eğer borç va'deli ise, rehin verenden, o kölenin kıymeti alınır ve kölenin yerine rehin olarak konur. Azad da olduğu gibi..
Şayet, rehin koyan fakir ve borç da hâl-i hazırda ödenmesi gereken bir borç ise; borcun tamamı alınır.
Eğer borç te'hirli ise, kölenin kıymeti alınarak, onun yerine rehin olarak bırakılır.
Tedbir ile itâk arasındaki fark iki yerdedir:
Birincisi :ltâkda, eğer rehin koyan fakir ise, ondan bu köle karşılığında üç şeyden en azı alınır.
Tedbirde ise, borcun tamamı alınır; kölenin kıymetine bakılmaz.
Eğer borç hâli hazırda ödenmesi gereken borç ise bu böyledir.
Eğer te'hirli bir borç ise, kıymetinin cemisine genişlik vardır.
İkincisi :Itâkda, köle, rehin verene müracaat eder; tedbirde ise edemez yine böyle, tedbir efendisinin malı olmakdan çıkmış olmaz. Ve efendişine müracaatta bulunamaz; borcun tamamına ruhsat vardır. Itakda ise, rehin verenin mülkünden çıkma vardır.
Eğer rehin câriye olur; o da rehin alanın yanında gebe kalır ve rehin veren, gebeliğin kendinden olduğunu diye iddia ederse: eğer bunu o cariyeyi rehin koymadan önce iddia edmişse; da'vası sahihtir. Ve nesebi ondan sabittir. Ve bu çocuk rehne dahil olrriadan önce hür olur. Bu câriye ümm-ü veled olur ve rehinlikten çıkar. Çocuğa karşı ruhsal yoktur. O cariyenin hükmündedir. Rehin olan köleyi, rehin bırakanın müdebber kıldığı hükümdedir ki biz bunun hepsini yukarıda zikreyledik.
Eğer, bu câriye hamlini önce yapar; sonra da rehin bırakan iddia ederse; da'vası yine sahihdir ve nesebi ondan sabittir. Ve o çocuk rehin olmadan azâd edilmiştir. Cariye ümm-ü veled olmuştur ve rehinlikten çıkmıştır. Bu durumda borç, cariyenin rehin olduğu günkü kıymeti ile çocuğun da'va edildiği günkü değerine taksim olunur. Cariyenin borçta hissesinin hökmü müdebber gibidir; borcun tamamındadır. Çocuğun borçta hissesi, azâd olanın hissesinin hükmündedir.
Ancak, burda iki şeye bakılır; çocuğun da'vâ vaktindeki kıymetine ve borçtan hissesine düşene... Eğer rehin veren fakir ise, en azına ruhsat verilir. Tahâvi Şerhi 'nde de böyledir.
Bir kimse, kıymeti bin dirhem olan bir cariyeyi, iki bin dirhem borca karşılık rehin bırakır; piyasanın artmasıyla da bu cariyenin değeri iki bin dirheme çıkar; bîr de çocuk doğurur; o da bin dirhem kt>ov> tinde bulunur ve câriye öyünse; iki bin dirhem olarak ölmüş ohır.
Eğer efendisi onu azâd eder ve kendisi de fakir olursa; bin dirhem olarak azad etmiş olur.
Keza ikisini de azâd ederse; tein dirhem olarak a^âd etmiş olur. Ön lar, efendilerine bin dirhem için müracaatta bulunurla*-; rehin alan da efendiye kalan alacağı için müracaatta butunuf. Serahs'nin Mufnytnde de böyledir.
Bir adam, değeri bin dirhem olan bir köleyi, bin dirheme k--u:ı-lık rehin koyar ve piyasa cihetinden bu kölenin değeri beşyüz dirheme iner; sonra da onu asâd eder; kendisi de fakir olursa; kölenfo a*âd ol duğu günkü değerine ruhsat vardır; borcun tamamına değil..
Bir adam, değeri bin dirhem olan bir köleyi, iki bin dirhem borcu karşılığında rehin bırakır ve onun değerini artırarak iki bine çıkarır; sonra da onu müdebber kılar; kendisi de fakir düşerse; bu durumda o bercun tamamını öder.
Şayet gayret etmez de (= borcu Ödemez de) köleyi azâd ederse; iki bin dirhemi ödemeye çalışır.
Bu azâd, tedbirden sonra olunca, böyledir.
Eğer önce müdebber kılar; sonra da kıymetini artınrsa; iki bin dirhemi öder. Bundan sonra azâd ederse; bin dirhemi öder. Hızânetü'l-Ekmei'de de böyledir.
Bir adam, cariyesini, bin dirheme karşılık rehin koyar; o cariyenin kıymeti de o kadar olur ve bu câriye değeri bin dirhem olan bir çocuk doğurur ve rehin bırakan doğumdan sonra, onu iddia ederse, kendisi zengin ise, o borcu tazmin eder.
Eğer fakir ise, câriye malın yansına, çocuk da yarısına ruhsatlıdır. Çocuk bir şey ödemeden, anası ölürse; çocuk yandan azını öder. Ona, anasının ölümü sebebiyle bir şey artmaz. Mebsût'ta da böyledir.
İki adam bir köleyi rehin bıraktıktan sonra onlardan biri, hissesini azâd ederse; bu durumda, ya ikisi de zengin olurlar veya ikisi de fakir oluriar. yahut biri zengin diğeri fakir olur.
Borçda ya hal-i hazırda ödenmesi gereken borç olur veya te'hirli borç olur.
Şayet ikisi de zengin iseler ve borç da hemen ödenecek borçsa; kölenin değeri de bin dirhem ise; köleyi azâd eden, borçtan hissesini öder. Arkadaşı da borç olduğu için böyle yapar; yoksa köle azâd olduğu için değil..
Çünkü, rehin, birinin itki sebebiyle rehinlikten çıkmıştır, tkisi de zengindir. Borç da hemen verilmesi gereken bir borçtur. İkisi kendi aralarında muâhaze olurlar.
Eğer borç te'hirli ise, köleyi azâd eden, kendi hissesini Öder. Çünkü, kendi nasibini telef eylemiştir.
Mürtehin ondan alacağım alır; diğeri için rehin, borcun vadesi dolana kadar, rehindir.
Diğer ortağın neyi ihtiyar edeceğine bakılır.
Eğer tazminatı ihtiyar ederse, mürtehin, onu alır. Çünkü o, rehnin bedelidir.
Eğer, o da hissesini azâd etmeyi ihtiyar ederse; artık mürtehin muhayyerdir. Dilerse susan ortağa tazminat yaptırır. Çünkü, o da hakkını telef eylemiştir.
İmâm Ebû Hanife (R.A.)'ye göre, bu durumda susan ortağın köledeki hakkı mükâtep olmuştur. Mükâteb ise, rehin olmaya sahih değildir. Çünkü, hürdür. Azâd eden fakir ise, mürtehin ikisinden de alacağını alır. Çünkü, o rehnin karşılığıdır.
Mürtehin (= rehin alan) rehni, rehin verenin izni olmaksızın, rehin bırakamaz.
Eğer bırakırsa; Önceki, onu ibtâl eder ve geri onu iade eder.
Eğer, bu rehin, ikinci adamın yanında öncekine dönderilmeden önce zayi olursa, bu durumda önceki râhin muhayyerdir. Dilerse, onu birinci rehin alana ödetir; dilerse, ikinciye ödetir.
Birinciye ödetirse, o ödettiği şey, rehin olur. Tazminat sebebiyle, mürtehin sanki kendi malım rehin almış gibi olur.
İkincinin elinde helak olunca, borç helak olmuş olur.
Eğer ikinciye ödetirse; o ödettiği şey, birincinin yanında rehin olarak kalır, ikincinin yanındaki rehin bâtıl olmuş olur. îkinci mürtehin, birinci mürtehine müracaat eder ve alacağını ödetir.
Şayet, birinci mürtehin, rehni sahibinin izniyle bırakırsa; ikincinin rehni sahih olur. Birincinin rehni bâtıl olur. Mürtehin, rehin verenden emânet almış ve onu rehin koymuş gibi olur. Hızânetü'l-MüfnVde de böyledir.
Bir adam, bir hayvanı rehin aldıktan sonra, onu rehin verenden icarlasa; bu icar sahih olmaz. Mürtehin rehnine avdet eder ve hayvanı alır.
Rehin verenin emriyle, rehin alan şahıs, o hayvanı başka birine icara verse; bu rehin rehinlikten çıkar ve ücreti, rehin verenin olur.
Eğer icara vermek, rehin verenin izni olmaksızın, olursa ücret rehin alanın olur ve onu tasadduk eder.
Eğer rehin veren, rehin alanın izniyle, o hayvanı başkasına icaılar-sa, rehin rehinlikten çıkar. Ve ücret, rehin verenin olur.
Eğer mürtehinin İzni olmadan icara verirse, bu icâre bâtıl olur; mürtehin rehnine döner.
Bir yabancı, rehin verenin ve alanın izni olmadan, o hayvanı icara verdikten sonra, rehin veren, ona razı olursa; icar rehin verenin olur. Mürtehin rehnine avdet eder.
Rehin veren değil de, rehin alan razı olursa; icâre bâtıl olur ve ücret, icara verenin olur. Onu tasadduk eder. Mürtehin rehnine döner.
Hepsi birden razı olsalar; rehin rehinlikten çıkar ve ücret, rehin verenin olur.
Rehin verenin emri olmaksızın, mürtehin, rehni bir seneliğine icara verse; sene tamam olduktan sonra, rehin veren de, buna izin verse; bu sahih olmaz. Çünkü, bu icâre mensuh bir sözleşme ile olmuştur.
Mürtehin, o ücreti alır ve o ücret rehin olur.
Önceki olduğu gibi..
Eğer rehin sahibi, altı ay geçtikten sonra izin vermiş olursa; o zaman, icâre caiz olur. Ve ücretin yarısı, mürtehinin olur. O da onu tasadduk eder. Yarısı da rehin verenin olur. Rehin alan, rehnine avdet eder. Serahs'nin Mnhıyt'nde de böyledir.
Rehin olan şey, mürtehinin yanında emânettir. Vedia menzilin-dedir. Artık, vedia sahibinin, vediasını borçlanmadığı hâllerde mürtehin de rehnini borçlanmaz.
Ancak vedia ( emanet alman şey) zayi olursa; vedia sahibi borçlanmaz. Rehin zayi olursa borç düşer.
Emânet sahibinin yaptığından borçlandığı her durumda, mürtehin de rehne yaptığından borçlanır.
Sonra emânet, emânet edilmez; ariyet olarak verilmez; icara da verilmez. Böylece, rihini de, mürtehin icara veremez.
Eğer rehin verenin izni olmaksızın icara verir ve icarcıya teslim ederse, o da karcının yanında ölürse; artık rehin veren, muhayyerdir: Di-İerse, mürtehine, onun bedelini icara teslim ettiği günkü kıymetine göre ödetir ve, o ödettiği sev, rehnin yerine, rehin olur; dilerse, icarlayana Ödetir. Ve zayi olduğu güne kadar olan, hayvanın icân için de müste'ci-re müracaat eder. Aİdığı bu ücret, kendisinin fakat, temiz olmaz. Müste'cire ödetirse, oda mürtehinin Ödediğine müracaat eder. Mürtehin onu iade eder ve rehnine önceden olduğu gibi- döner. Eğer mürtehinin izni olmadan, rehin veren, o hayvanı icara verirse; bu caiz olmaz. Mürtehin icarı ibtâl eder. Onlardan herbiri, diğerinin izniyle icâre verirler veya biri diğerinden izinsiz icara verdikten sonra, diğeri izin verirse; icâre sahih; rehin bâtıl olur. Ücret rehin verenin olur. Ve onu, almaya velayeti olur.
Rehin yeniden olmayınca, bozulmuş olur. keza onu mürtehin icâr-lasa; icâre sahih olur ve rehin bâtıl olur.
tcare müddeti geçmeden önce veya geçtikten sonra yanında zayi olursa; emânet olarak helak olmuş olur.
Eğer rehin verenden alıp hapsetmediyse; helaki sebebiyle bir şey yapmaya gidemez.
Eğer rehin verenden, rehin olarak alıp icar müddeti geçtikten sonra hapseylerse; o zaman, gâsıp olur. Ta hâvi Şerhı'nde de böyledir.
Bir mürtehin, râhinin izni olmadan rehin olan hayvana biner veya rehin olan köleyi çalıştırır yahut rehin olan elbiseyi, giyer veya rehin olan kılıcı kuşanırsa; o zâmin olur ve gâsıb gibi olur. Kılıcı, kılıç üzerine takınması ise buna muhaliftir. Zira o, onu korumak olur; kullanmak olmaz.
Eğer bunları rehin verenin izniyle yaparsa; tezmiriat gerekmez. Çünkü tazminat gerekmesi tecâvüzden ileri gelir. Bu ise sahibinin izniyle ondan faydalanmaktır ki tecâvüz olmaz.
Hayvandan iner; elbiseyi çıkarır ve kölenin hizmet etmesini terkederse; işte onlar eski hâli üzre rehindirler.
Eğer zayi olurlarsa, kendi hakkında helak olmuş olurlar.
Eğer sahibinin izniyle kullanırken helak olurlarsa, bir şey olmayarak helak olmuş olurlar. Mebsat'ta da böyledir.
Rehin bırakanın izniyle, rehni, bir başkası ariyet verse; veya mürtehinin izniyle, rehin veren, ariyet verse; oda ariyet alanın elinde zâyr olsa; borçtan bir şey düşmez.
Fakat, mürtehin rehni yeniden verilmesini ister. Eğer, rehin bırakılan şey ariyet alanın yanında doğurursa; işte doğan o çocuk rehindir. Kerderi'nin Verîzi'de de böyledir.
Rehin karcının elinde iken, rehin akdi bozulur; emanetçinin elinde ise, bozulmaz.
Hatta rehin veren, rehni, mürtehinin izniyle emânet verse; mürte-hin onun kendine iadesini ister. Muhıyt'te de böyledir.
Şayet, rehin Kur'an veya başka bir kitap ise, rehin bırakanın izni olmaksızın, rehin alamn onu okuması doğru değildir. Şayet izni olursa, okuduğu müddetçe, ariyet olur. Ondan fariğ olunca, rehin olur. Sirâciy-ye'de de böyledir.
Bir adam, bir Kur'an'ı rehin bırakır ve mürtehine de "onu okumasını'" söylerse; eğer kitabbullahi okurken, o zayi olursa; borç düşmez. Çünkü rehnin hükmü hapistir. O, ne zaman rehin verenin izniyle kullanılırsa; rehin hükmü bâtıl olur. Fakat, fariğ olduktan sonra, helak olursa; borçtan düşer. Kerderi'nin Vecîzi'nde de böyledir.
Yüzük üstüne rehin yüzük takan bir kimsenin o yüzüğü zayi olsa; o hususta ona müracaat edilir. Örf ve âdet budur. Eğer iki yüzükle güzelleşirse onu tazmin eder. Çünkü, onu kullanmıştır. Eğer güzelleşmez ise, zayi olunca, onu ödemez. Zira, onu muhafaza için takmıştır.
Ariyet kitabında yüzük hakkında ba'zı meseleler söylenmiştir.
Eğer rehin sarık veya cübbe ise, âdet veçhile onu mürtehin giyerse; tazmin eder. Onu yakasında hıfzederken zayi olursa; rehin olarak helak olmuş oîur. Çünkü, önceki isti'mâldir; ikincisi ise muhafazadır. Bedai'de de böyledir.
Mürtehin, sahih bir rehinden faydalanmak isterse; bunun çâresi: Eğer rehin ev ise, rehin veren, rehin alana evde oturması için izin verir. Böylece, o evde oturması, mürtehine mübâh olur. Buna binâen rehin veren borcunu ödeyene kadar o izinlidir. Mürtehin de izin kabul ederse, bu böyle olur.
Eğer, rehin bir arazi ise rehin veren, rehin alanın orayı ekip biçmesine izin verir.
Rehin, ağaç ve üzümlük ise, mürtehine, onun meyvesi mübâh olur. Hayvan ise sütü helal olur. Çare rehin verenin, alana mubah kılmasıdır. Hızânelü'l-Müftin'de de böyledir.
Rehin veren veya rehin alan, rehni bir birine satış için izin verip, birisi satarsa; o, rehin olmaktan çıkar.
Keza, birisi diğerinin izni olmadan satar; ondan sonra da arkadaşı izin verirse; yine o şey rehin olmadan çıkar da bedeli onun yerine müşteriden alınsın veya alınmasın rehin olur.
Eğer bedel müşteri de iken veya alındıktan sonra zayi olursa; mürtehine karşı zayi olmuş olur.
Kerhî, MHhtasar'da: "Bu böyledir" demiştir. Kudıirf'de: "Bu iki cihet üzredir: Eğer, satış sözleşme vakti şart kı-lınmışsa; semen (= satılanın bedeli) rehindir. Eğer satış sözleşme zamanı şart kılınmadı ise, işte o hakkın intikali bedeledir." buyurmuştur. Bu, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir. Tahâvi :"Ben, âlimlerin ihtilafını böyle bulmadım." demiştir. "Kudûri, İmâm Ebû Yâsuf (R.A.)'dan Bişr'in şu rivayetini zikreyle-miş: "Eğer, mürtehin, bunu şart kılmış ve izin de vermişse; artık, bedel rehindir; değilse, rehinlikten çıkar.
Tahâvi Şerhin'de: "Ayırım yapmadan bedel rehindir." demiştir. Sahih olanda budur. Muhiyt'te de böyledir.
Bir adam, yirmi dirhem değerinde olan bir elbiseyi, on dirheme karşılık rehin koyar; mürtehin de, rehin verenin izniyle on giyer ve onun kıymeti altı dirhemlik noksanlaşir; ikinci defa da izinsiz giyer ve kıymeti dört dirhemlik daha eksilir; sonra da o elbise, zayi olur ve helak olduğu zaman kıymeti on dirhem kalırsa; âlimler "Mürtehin, alacağından bir dirhem için müracaat edebilir ve alacağından dokuz dirhem düşer. Çünkü borç, on dirhem; elbisenin kıymeti de kehin bırakılırken yirmi dirhemdir; elbisenin yansı, borcun karşılığıdır; yansı ise emânettir. Rehin verenin izniyle, altı dirhemi noksanlaşmıştır; borçtan bir şey düşülmez. Çünkü mürtehin, rehin verenin izniyle giymiştir. Bu durumda rehin veren, kendi giymiş gibi olur ve mürtehine tazminat gerekmez.
izinsiz giyip de dört dirhem noksanlaşınca, mürtehinin onu tazmin etmesi gerekir. Mürtehine o dört dirhem vacip olur da borçtan o kadar noksanlaştırıhr. Artık, elbise zayi oiunca, noksandan sonra kıymeti on dirhemdir ve yarısı borç, yarısı da emânettir. Tazminat, mürtehine aittir. Mürtehin, onu alacağından düşer. Geri de alacağından bir dirhem kalmış oîur. Artık, o bir dirhem için, rehin verene müracaaat eder. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Bir kimse, rehin olarak hurmalık veya bağ meyvesini verse; işte o rehin olur.
Mürtehin meyvelerin zayi olmasından korkar ve onları hâkimin emri olmadan satarsa; satışı caiz olmaz; kendisi zâmin olur.
Eğer hâkimin emriyle satarsa veya hâkim bizzat kendisi satarsa; satış geçerli olur; tazminat gerekmez.
Şayet hurmalar toplanır üzümler kesilir ve bu da hâkimin emri olmaksızın yapılırsa; istihsanen tazminat gerekmez. Çünkü, bu bir muhafazadır. Ve rehni korumak da, mürtehinin hakkıdır. Mahıyt'te de böyledir.
Şemsü'l-Eimme Hatvânî şöyle buyurmuştur:
Bu, kesme ve toplamanın, hurmalığa ve bağa noksanlık vermediği zaman böyledir. Eğer noksanlık verirse, o noksanlık kadar alçağından düşer. Zehıyre'de de böyledir.
Bir mürtehin, rehin koyunu ve deveyi sağsa; istihsanen tazminat gerekmez.
Eğer rehin, sığır veya koyun olur ve rehin alan onu boğazlarsa; bu helak olmaya muhalifdir. Bu durumda Kıyâsen de istihsanen de tazminat gerekir.
Hulâsa, bir tassarruf, rehin verenin malını izâle ederse; (satış gibi, icâre gibi) bu mürtehinin malı olmadığı için tazmin eder.
Eğer, bu tasarruf zarardan koruma ve iyileştirme olursa yine böyledir. Yalnız hakimin emriyle yaparsa o müstesnadır ve tazminat yoktur.
Bir tasarruf ki, rehin bırakanın malını izâle etmek olmaz, o mürtehinin olur. Her ne kadar hâkimin emriyle olmasa bile, onda, güzelleştirme malı, fessaddan muhafaza etme varsa (Meselâ: Bir başkasına on dirheme karşılık, on dirhem değerinde olan bir koyunu rehin koysa; rehin koyan, rehin alana izin verse ve o da bu koyunu sağsa ve sütünü içse) tazminat gerekmez. Çünkü, mürtehinin yaptığı, rehin verenin izniyle olmuştur, bu, bizzat rehin verenin, kendisinin yapmış olduğu bîr iş gibi olur.
Şayet rehin veren, kendisi yapmış olsaydı, tazminat gerekmezdi; mürtehin yapınca da Öyle olur.
Rehin veren, borcun tamamını ödedikten sonra, o koyun, mürtehinin yanında borç ödenmeden önce zayi olur sonra da, borcu hazırlarsa, borç ve sütün içildiği zamanki kıymetine taksim edilir. Koyunun kıymeti borçtan düşer; sütün hissesini öder.
Keza, koyun doğrusa ve bu kuzuyu, rehin verenin izniyle, rehin alan yese; cevap yukardakinin aynıdır.
Eğer , o yavruyu bir yabancı yer ve sütü bir yabancı içer ve bunu, rehin veren ve alanın izniyle yaparsa; cevap aynıdır.
Şayet mürtehin, rehin verenin izni olmadan yer ve içerse; üzerine, tazminat terettüp eder ve o tazminat," koyunla birlikte rehin olur.
bundan sonra, o koyun zayi olsa; borçtan hissesiyle helak olmuş olur. Ve rehin veren, borçtan tazminat hissesini alır.
Eğer, o kuzuyu, mürtehinin izni olmadan, rehin veren yerse; bedelini tazmin eder ve o tazminat, koyunla beraber rehin olarak habsedilir.
Eğer zayi olursa heder olarak zayi olur. Çünkü, tazminat yavru ve süt makamına kaimdir.
Eğer yavru ve süt zayi olursa; heder olarak zayi olur.
Bundan sonra, koyun zayi olursa; borcun tamamıyla helak olmuş olur ve kuzu ile sütün helâkından sonra helak olmuş gibi olur. Mııhıyl'te de böyledir.
Bir adam, bir cariyeyi rehin bıraktığında; o mürtehin için, bir sabîyi emzirse; borçtan bir şey noksanlaşmaz. çünkü insan sütü müte-kavvim (= mal) değildir. Fetâvâyi KadMo'da da böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [19]
Konular
- Teslim Almanın Sıhhatinin Şartı
- Teslim Almanın Nevileri
- Rehnin Hükmü:
- 2- Rehin Olan Veya Rehin Olmayan Şeyler
- 3- Hangi Hallerde Rehin Bırakılır? Hangi Hallerde Rehin Bırakılmaz?
- 4- Rehin Bırakılması Caiz Olan Ve Caiz Olmayan Şeyler
- 5- Babanın Ve Vasinin Rehin Bırakması
- 2- BÎR ŞEYİ ÂDİL BİR KİMSENİN YANINA REHİN BIRAKMAK
- Rehin Hakkında, Adalete Elverişli Olan Ve Olmayan Kimseler
- 3- REHİN BIRAKILAN ŞEYİN ZAYİ OLMASI HÂLİNDE, TAZMİN EDİLİP EDİLMEYECEĞİ
- 4- REHİN BIRAKILAN ŞEYE YAPILAN MASRAFLAR
- 5- REHİN ALAN KİMSE İLE REHİN ARASINDAKİ MÜNASEBET
- 6- REHİN VEREN ŞAHSIN, VERDİĞİ REHNİ ARTIRMASI
- Rehnin Artırılmasının Çeşitleri
- 7- BORÇ ÖDENİNCE, REHNİN TESÜM EDİLMESİ
- 8- RÂHİN VEYA MÜRTEHİNİN, REHİN BIRAKILAN ŞEYDE TASARRUFU
- 9- REHİN HAKKINDA İHTİLAF VE BU HUSUSTAKİ ŞEHADET
- 10- ALTINI, ALTIN VEYA GÜMÜŞÜ, GÜMÜŞ KARŞILIĞINDA REHİN BIRAKMAK
- 11- REHİNLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MESELELER
- Kâhinden Başka Birinin, Rehne Karşı Cinayet O Suç İşlemesi
- Kâhinin Değil Merhûnun (= Rehin Edilen Şeyin) Cinayet İşlemesi
- Bir Rehnin, Diğer Bir Rehne Karşı Cinayeti:
- 12- REHİNLE İLGİLİ DA'VALAR VE HUSÛMETLER
- KİTÂBÜ'Ş-ŞEHÂDÂT
- (ŞÂHİDLİKLER)
- 1- ŞEHÂDETİN TARİFİ, RÜKNÜ, EDASININ SEBEBİ, HÜKMÜ, ŞARTLARI VE KISIMLARI ŞEHÂDETİN TARİFİ
- Şehâdetin Rüknü
- Şehâdetin Edasının Sebebi
- Şehadetîn Hükmü
- Şehâdetin Şartları