12- REHİNLE İLGİLİ DA'VALAR VE HUSÛMETLER
Bir adamdaki bir rehni, iki adam iddia ederler ve onlardan her biri, "rehnin, kendisinin olduğunu ve bin dirheme karşılık konulduğunu" iddia ederk, onu, kendilerinden, rehin alanın teslim aldığını" söylerlerse; işte bu mes'ele iki vecih üzeredir.
Birincisi: Bu da'vâ, rehin verenin hâl-i hayatında olabilir.
O da üç vecih üzerinedir:
1-) Rehnin, iddia edenlerden birinin yanında olması
Bu vecihde, ya tarihleri yoktur veya tarihleri aynıdır.
Eğer tarihleri var da, birinin tarihi daha önce ise, onlardan tarihi önce olana hükmedilir. Satın alma da'vasında olduğu gibi..
2-) Rehnin, ikisinin de yanında olması.
3-) Rehinin, rehin verenin yanında olması.
Bu iki vecihte, birinin tarihi diğerinden önce ise, ona hükmedilir.
Tarihleri yoksa veya tarihleri aynı ise; kıyâs, rehnin onlardan hiç birine hükmedilmemesidir.
Istihsânda ise, herbirine yarısı hükmedilir. Biz kuvvetinden nâşi, kıyası alırız.
Ebû Süleyman'da böyle rivayet etmiştir.
Ebu Hıfe'ın rivayetinde: "Rehinden bir şeyle onlardan hiç birine hükmedilmez. Kıyâstada istihsanda da böyledir." denilmiştir.
Âlimler: Ebâ Süleyman'ın rivayeti esahhtır." buyurmuşlardır. İkincisi: Da'vânın rehin verenin ölümünden sonra olması. Bu da, önceki gibi üç vecih üzredir:
Bütün vecihlerde, eğer birinin tarihi önce ise, ona hükmedilir. Tarihleri yoksa veya müsâvî ise, rehin, ya rehin onların yanındadır veya rehin verenin yanındadır.
Kıyâs hiç birine bir şeyle hükmetmemekdir. İmâm Ebû Yûsnf (R.A.) kıyâsı kabul etmiştir.
îstihsân ise, her birine yansı verilir
Eğer, rehnin parasında fazlalık varsa, o fazlalık başka alacaklılara verilir veya rehin verene verilir.
İstihsanda, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Mohammed (R.A.) bunu almıştır. Kitaplarda, bizim zikreylediğimiz gibidir.
Eğer, ikisi bir kişiden iddia ederlerse; bu böyledir.
Fakat, ikisi, iki kişiden rehin iddia ederler ve rehin ellerinde olur; beyyine de ibraz ederlerse; işte bu mes'ele dört vecih üzredir:
Birinci vecih: Rehin verenler, gaip olur ve rehin, rehin verenin elinde bulunur.
Bu durumda rehin, rehin elinde olana hükmedilir. Bununla beraber, tarihi varsa ve tarihi önce ise bu böyledir.
Eğer rehin verenler huzurda iseler, rehin harice hükmedilir.
Eğer rehin verenlerden birisi huzurda diğeri gaip ise, o zaman diğer rehin veren de harice hükmedilmez. Diğeride hazır olursa; o zaman hükmedilir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adamın yanında bulunan bir köleyi, diğer birisi iddia ederek, "onun kendisinin olduğunu ve onu, gaip birisine bin dirheme karşılık olarak rehin olarak bıraktığını söyler" onu kendinden o şahsın teslim aldığını" iddia eder; köle yanında bulunan da: "Bu, benim kölemdir." derse; bu köle iddia edene hükmedilir. Çünkü, köle elinde olan, kendine hasm edinmiştir.
Zira onlardan her birisi, bu kölenin kendi mülkü olduğunu iddia ediyor. Bu durumda, da'vaciya hükmedilince, köle, elinde bulunduğu şahıstan alınıp, adi sahibine veriliir.
Şayet, rehin veren gaip olur da; rehin alan: "Bu köle filan tarafından, benim yanımda, şuna karşılık rehindir. Köle elinde olan, onu gas-beyledi. (veya ariyet aldı yahut benden icarladı) der ve buna göre beyyine de ibraz ederse: İmâm Mohammed (R.A.) Asi kitab'ında da "Ben, gerçekten o köleyi, ona teslim ederim buyurmuştur. Şemsü'l-Eimme Serana: şöyle buyurmuştur;
Hâkim, rehinle hükmeylemez. Çünkü, burda gaibe karşı borç ile hüküm vermek vardır. Onun husûmeti yoktur. Fakat, köle elinde olana hükmeder. Zira o, gasp veya icâre yahut ariyet olarak iddia olundu. Onun şahitleri şehâdette bulunurlar da ona geri vermesine hükmedilir. Bu, köle elinde olunanın dava edilmediği hâle muhalifdir. Gerçekten köle yanında olan, kendi hasm nasbetmemiştir.
Hassaf'ın Hiyel kitabında şöyle zikredilmiştir:
Bir adamın yanında bir rehin bulunur ve râhin de kaybolur ve mür-tehin (= rehin alan) bu rehni, hâkim tarafından tesbitini murad edip; rehnin kendi yanında olduğuna dair hüküm almak ve onu tescil ettirmek isterse; buna çâre:
Rehin alan, garip bir adama, o rehnin, kendi kölesi olduğunu iddia eylemesini söyler ve rehin alan, o köleyi hâkimin huzuruna çıkarır ve hâkimin yanında, rehin alan, "onun, kendi yanında rehin olduğunu*' beyyine ile isbat eder; hâkim de, rehnin onun yanında olduğunu duyar ve onun rehin olduğuna hükmeder. Ve, bu durumda garibin da'vâsını reddeder.
Eğer, rehin veren gaip ise, bunu, İmâra Mnhammed (R.A.), Câmİ kitabının da'vâ bölümünde ve Asi Kitabıo'da bazı yerlerde böylece zikrey-lemiştir. Âlimler bu hususta muhtelif görüşlere sahiptirler: Bazıları: "Rehin verenin, huzurda olması şarttır. Kitapta galat oldu." dediler.
Sahih olan, onun hazır olması şart değildir.
Bazı âlimler de: "Bu mes'elede, iki rivayet vardır. O rivayetlerin birinde, rehin verenin gıyabında, bu beyyine kabul edilir." denilmiş; diğerin de ise: "Hâkim, bu beyyineyi kabul etmez." denilmiştir.
Şemsfi'l-Eimme Serahsî, Hıyd Kitabının Şerbı'nde şöyle buyurmuştur:
Gerçekten bunun benzerlerine Sİyer-i Kebir'de cevap verildi ve şöyle buyurdu: "Rehin olan köle, esir olsa; sonra da ganimet olsa; taksim olmadan da, rehin alan, onu orda bulsa ve onun filan için rehin olduğunu belgeleyip onu alsa; işte bu, gaibe karşı rehinle, hüküm olmaz.
Rehin koyan: "Bu elbiseyi, sana rehin bıraktım", der; bu rehin de, rehin alanın yanında1 duruyor olur ve o: "Bu köleyi, sen rehin bıraktın; ben de teslim aldım." der ve her ikisi de beyyine ibraz ederlerse; bu durumda rehin verenin beyyinesi geçerli olur.
Şayet, rehin alan: "Sen, köleyi ve elbiseyi birlikte rehin verdin; ben de ikisini senden teslim aldım." der; rehin veren de: 'Hayır, ben ynlnu bu elbiseyi rehin verdim." derse; bu durumda rehin alanın beycine-.i
geçerlidir.
Rehin veren beyyinesiyle: "Bu adamın yanına, iki bin dirhem değerinde bir köleyi, bin dirheme karşı rehin bıraktım." Der; rehin alan da onu inkâr ederse; bu diurumda rehin alan, kölenin tamamını tazmin eder. ( = Öder)
Kölenin kıymetini tazmin edince, bin dirhemini alacağına sayar kalanını rehin bırakana öder.
Eğer rehin alan, onu ikrar eder ve "öldüğünü" iddia ederse: tazminat yoktur. Çünkü, borca karşı, o fazla olana emin kişidir. Rehin alanda inkâr bulunmazsa taki inkâr sebebiyle o ziyadeyi tazmin eylesin. Rehni inkâr etmez ve beşyüz dirhem kıymetinde bir köle getirip: "İşte köle budur." derse; tasdik edilmez. Çünkü, beyyine ile, kölenin ikibin dirhem değerinde olduğu tesbit edilmiştir. Halbuki getirdiği köle, bu sıfatı hâiz değildir. Artık yalanı açık olmuştur. Rehin veren, onu inkâr edince; bu durumda rehin alanın sözü kabul edilmez.
Bir adamın, diğerinde bin dirhem alacağı olur ve borçlu da onu kabul eder; alacaklı "onun, borcuna karşı, bir köleyi rehin bıraktığını" iddia eder; borçlu da, bunu inkâr ederse; eğer rehin, rehin alanın yanında duruyorsa, hâkim borç sahibinin beyyinesiyle hükmeder.
Şayet borç sahibi» alacaklıya karşı, rehin bıraktığını iddia eder; alacaklı da onu inkâr eder; o rehin de rehni alanın yanında durmakta olursa; bu durumda hâkim, borçlunun beyyinesi ile rehni hükmeylemez. Kitaba Reh'in rivayeti budur. Şehftdettet Rücû Kittbtn'nın rivayeti ise: Hâkim hükmeder.
Şayet rehin, rehin alanın yanında zayi olursa; bu durumda hâkim, borçlunun beyyinesi ile bi'Mttifak hükmeder. Çünkü, rehin zayi olduktan sonra, rehin alanın onu inkâr etmesi rehni fesh ihtimâlinden dolayı mümkün değildir.
Rehin veren, rehin alana karşı, rehin verdiğini beyyineler; şahitler de bir şey söylemez ve onu bilmezlerse; hâkim, rehin alandan, rehni sorar. Onun sözü geçerlidir.
Bu Belh âlimlerine göre böyledir.
Âlimler bunu şöyle te'vil etmişlerdir:
Şahitler, rehin alanın ikrarı üzerine şahitlik ederler ve "Gerçekten rehini ondan teslim aldı." derler. Fakat şahitler, şehâdette bulunurlar ve o, belirsiz bir şey rehin bıraktı." derlerse; bu durumda hâkim, onu kabul etmez.
Bir adam, beyyine ile, zi'1-yed'e, bir elbise emanet bıraktığını söyler; zi*I-yed de beyyinesiyle, "onu, ondan rehin aldığını" iddia ederse; rehin alanın beyyinesi geçerli olur.
öyle olunca, önce emânet koymuş sonra da onu rehin eylemiş gibi olur. Çünkü, rehin emânete karşı reddedilir. Eğer emânet olursa, o rehin olarak verilmez. Ancak, rehin alanın rızası ile verilebilir.
Şayet, rehin bırakan "onu sattığına" dair beyyine ibraz eder; rehin alan da "onun, rehin olduğuna" dair beyyine ibraz ederse; bu rehin bâtıl olur. Önce rehin bırakmış sonra da onu satmış olur. Çünkü, bu rehni satış olur. Zehıyre'de de böyledir.
Rehin veren, rehni iddia ederek, beyyine ibraz eder; rehin alanda "onun, bağış olduğunu" iddia ederek, beyyine ibraz ederse; bu durumda; "bağış"... diyenin beyyinesi kabul edilir.
Bir adam, bir şeyi "satın aldığını ve teslim aldığını" iddia eder; diğeri de "rehin olarak aldığını" iddia eder ve her birisi de beyyine ibraz ederler ve o şey de rehin verenin yanında olursa; "satın aldım.'" diyenin beyyinesi geçerlidir.
Ancak, daha önce rehin olduğu bilinirse; o müstesnadır.
Şayet, o şey rehin alanın yanında olursa; o, rehin olur. Ancak, satın alan, "satın aldığını" isbat ederse; o müstesnadır.
Eğer rehin verenin elinde olur da, rehin alan "onun rehin olduğunu" iddia eder; diğeri de "sadaka olduğunu" iddia eder; ve her birini de beyyine ibraz ederse; rehin sahibi, daha haklı olur. Ancak diğeri beyyinesiyle onu hîbe ve sadaka hükmü ile aldığını isbat ederse; o zaman rehin olur. Mebsât'ta da böyledir.
Kendisine emânet bırakılan şahıs veya bir müdârip, malın zayi olduğunu iddia ederler; mal sahibi de onların zayi ettiğini iddia ederler ve bu hususta sulh yaparlar ve borçlu, rehin verir; o rehin de zayi olursa; rehin alan, onu tazmin etmez. Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir.
Diğer bir kavline göre ise, tazmin eder.
İmâm Muhammet! (R.A.) de bu görüştedir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir adam, diğerinden emaneten bir elbise aldıktan sonra, onu rehin bırakır; o da rehin olmadan önce (yâni rehin alan, onu teslim almadan önce) zayi olursa; işte o, rehin hükmünde değildir.
Eğer rehin bırakan, "onun, rehin olduğunu" beyyineler ve o bundan sonra zayi olursa; rehin alan da "onun, kendi yanında, emânet olarak zayii olduğunu" isbat ederse; işte bu takdirde, rehin verenin beyyinesi kabul edilir. Çünkü, b borcu ifâyı isbat ediyor. Mebsût'ta da böyledir.
Rehin veren iki kişi olur ve rehin alan, onlara karşı rehni iddia ederek, onlardan birine karşı, onun rehin bıraktığı hususunda beyyine ibraz eder ve "o, rehin bıraktı; kendisi de aldı; eşya ikisinindir." der; onlar da bunu inkâr ederlerse; bu durumda, rehni iddia eden, üzerine beyyinesi olmayana, yemin verir.
Eğer o yemin etmez ise, ikisine karşı da iki muhtelif sebeble; rehin sabit olur, yemin etmeyene, yeminden kaçınması sebebiyle diğerine de beyyinesi sebebiyle..
Eğer yemin ederse, onun hakkında rehin sabit olmaz. Diğerinin his-sesiyle rehin hükmedilmez. Şayet biz, onunla hükmeylesek, elbette rehni muşa olarak hükmederiz. Muhıyt'te de böyledir.
Eğer rehin veren, bir kişi olur da, rehin alan iki kişi olur ve onlardan birisi: " Ben ve arkadaşım, bu elbiseyi, senden yüz dirheme karşı rehin aldık." diyerek, beyyine de ibraz eder; diğer arkadaşı da bunu inkâr ederek: "Sen, onu rehin bırakmadın" der; Rehin veren de rehni inkâr ederse; bu durumda rehin, rehin verene geri verilir.
İmâm EbÛ Yûsuf (R.A.)'un kavli budur.
İmâm Muhammed (R.A.): "Ben, onu rehin oUrak hükmederim." ve onu, beyyinesi olan "ve elinde olan mürtehine ait kılarım" demiştir.
Rehin ona hükmolunca, o da rehni alır.
Eğer rehin zayi olursa beyyinesi olanın hissesi gider; diğerinin hissesi, bi'Mttifak sabit kalır. Çünkü o, inkârı sebebiyle şahitleri yalanlamıştır. Mebsût'ta da böyledir.
Bir kimse, borcuna karşılık, rehin bırakmak için bir adamdan ariyet alır ve onu teslim alıp, rehin olarak bırakır; sonra da elbise sahibi, rehin alanla ihtilaf ederler ve elbise sahibi: "Elbise borç ödenmeden önce zayi oldu." der; rehin alan da: "Borç ödendikten sonra zayi oldu." derse; yeminle birlikte rehin verenin söylediği söz geçerli olur.
Keza, rehin veren: "Rehin, ben onu rehin vermeden önce zayi oldu." der; elbise sahibide "Sen rehin verdikten sonra my' oldu." derse bu durumda yemin ile birlikte rehin verenin sözü geçerli olur.
Eğer beyyine ibraz ederlerse» elbise sahibinin beyyinesi geçerli olur.
Eğer elbise, rehin alanın yanında zayi olur ve sonra da rehin veren rehin alan ve elbise sahibi, elbisenin değeri hakkında ihtilafa düşerlerse; rehin alanın sözü geçerli olur.
Şayet elbise sahibi ile rehin veren ihtilaf ederler ve elbise sahibi: "Sen, onu beş dirheme karşılık rehin koyduğunu, söyledin."der; rehin veren de: "Sen, bana onu on dirheme karşılık rehin koymamı söyledin.*' derse; bu dururnda elbise sahibinin sözü geçerli olur.
Eğer her ikisi de beyyine getirirlerse; rehin verenin beyyinesi tercih edilir. Ve, onun bedelini tazmin etmekten beri olur.
İki şahitten birisi, "yüz dirhem karşılığında rehin olduğuna" şahitlik eder; diğeri de "ikiyüz dirheme karşılık rehin olduğuna" şahitlik ederse; İmâm Ebû Hanife (R.A.)'ye göre, ikisinin de şahitlikleri bâtıldır; asla rehin olarak hükmedilmez.
Imâmeyn'e göre ise, yüz dirheme karşılık rehin olarak hükmedilir.
Eğer, birisi "yüz"; diğeri de "elli dirhem karşılığında rehin konulduğuna" şahitlik yaparlar; rehin alan da "yüz dirheme karşılık" diye iddia ederse; ikisinin de şahitlikleri kabul edilmez.
Eğer, rehin alan "elli dirheme karşılık rehin bırakıldığını" iddia ederse; işte o zaman, şahitlikleri kabul edilir ve yüz dirheme karşı rehin olduğuna hükmedilir. Bu bütün âlimlerimize göre böyledir. Miihıyt'te de böyledir.
Allahu Teâlâ, her türlü noksanlıklardan münezzehtir. Ve, her türlü kemâl sıfatları ile muttasıfur. Dönüş O'nadır; varılacak O'dur. [26]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/333-334.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/335-337.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/337-338.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/338-339.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/339.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/340.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/340-341.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/341-344.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/344-350.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/350-355.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/356-369.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/369-371.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/372-386.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/387-389.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/390-391.
[16] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/392-394.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/394-396.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/397-400.
[19] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/401-411.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/412-417.
[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/418-422.
[22] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/423.
[23] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/423-426.
[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/426-430.
[25] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/430-445.
[26] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/446-453.
Birincisi: Bu da'vâ, rehin verenin hâl-i hayatında olabilir.
O da üç vecih üzerinedir:
1-) Rehnin, iddia edenlerden birinin yanında olması
Bu vecihde, ya tarihleri yoktur veya tarihleri aynıdır.
Eğer tarihleri var da, birinin tarihi daha önce ise, onlardan tarihi önce olana hükmedilir. Satın alma da'vasında olduğu gibi..
2-) Rehnin, ikisinin de yanında olması.
3-) Rehinin, rehin verenin yanında olması.
Bu iki vecihte, birinin tarihi diğerinden önce ise, ona hükmedilir.
Tarihleri yoksa veya tarihleri aynı ise; kıyâs, rehnin onlardan hiç birine hükmedilmemesidir.
Istihsânda ise, herbirine yarısı hükmedilir. Biz kuvvetinden nâşi, kıyası alırız.
Ebû Süleyman'da böyle rivayet etmiştir.
Ebu Hıfe'ın rivayetinde: "Rehinden bir şeyle onlardan hiç birine hükmedilmez. Kıyâstada istihsanda da böyledir." denilmiştir.
Âlimler: Ebâ Süleyman'ın rivayeti esahhtır." buyurmuşlardır. İkincisi: Da'vânın rehin verenin ölümünden sonra olması. Bu da, önceki gibi üç vecih üzredir:
Bütün vecihlerde, eğer birinin tarihi önce ise, ona hükmedilir. Tarihleri yoksa veya müsâvî ise, rehin, ya rehin onların yanındadır veya rehin verenin yanındadır.
Kıyâs hiç birine bir şeyle hükmetmemekdir. İmâm Ebû Yûsnf (R.A.) kıyâsı kabul etmiştir.
îstihsân ise, her birine yansı verilir
Eğer, rehnin parasında fazlalık varsa, o fazlalık başka alacaklılara verilir veya rehin verene verilir.
İstihsanda, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Mohammed (R.A.) bunu almıştır. Kitaplarda, bizim zikreylediğimiz gibidir.
Eğer, ikisi bir kişiden iddia ederlerse; bu böyledir.
Fakat, ikisi, iki kişiden rehin iddia ederler ve rehin ellerinde olur; beyyine de ibraz ederlerse; işte bu mes'ele dört vecih üzredir:
Birinci vecih: Rehin verenler, gaip olur ve rehin, rehin verenin elinde bulunur.
Bu durumda rehin, rehin elinde olana hükmedilir. Bununla beraber, tarihi varsa ve tarihi önce ise bu böyledir.
Eğer rehin verenler huzurda iseler, rehin harice hükmedilir.
Eğer rehin verenlerden birisi huzurda diğeri gaip ise, o zaman diğer rehin veren de harice hükmedilmez. Diğeride hazır olursa; o zaman hükmedilir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adamın yanında bulunan bir köleyi, diğer birisi iddia ederek, "onun kendisinin olduğunu ve onu, gaip birisine bin dirheme karşılık olarak rehin olarak bıraktığını söyler" onu kendinden o şahsın teslim aldığını" iddia eder; köle yanında bulunan da: "Bu, benim kölemdir." derse; bu köle iddia edene hükmedilir. Çünkü, köle elinde olan, kendine hasm edinmiştir.
Zira onlardan her birisi, bu kölenin kendi mülkü olduğunu iddia ediyor. Bu durumda, da'vaciya hükmedilince, köle, elinde bulunduğu şahıstan alınıp, adi sahibine veriliir.
Şayet, rehin veren gaip olur da; rehin alan: "Bu köle filan tarafından, benim yanımda, şuna karşılık rehindir. Köle elinde olan, onu gas-beyledi. (veya ariyet aldı yahut benden icarladı) der ve buna göre beyyine de ibraz ederse: İmâm Mohammed (R.A.) Asi kitab'ında da "Ben, gerçekten o köleyi, ona teslim ederim buyurmuştur. Şemsü'l-Eimme Serana: şöyle buyurmuştur;
Hâkim, rehinle hükmeylemez. Çünkü, burda gaibe karşı borç ile hüküm vermek vardır. Onun husûmeti yoktur. Fakat, köle elinde olana hükmeder. Zira o, gasp veya icâre yahut ariyet olarak iddia olundu. Onun şahitleri şehâdette bulunurlar da ona geri vermesine hükmedilir. Bu, köle elinde olunanın dava edilmediği hâle muhalifdir. Gerçekten köle yanında olan, kendi hasm nasbetmemiştir.
Hassaf'ın Hiyel kitabında şöyle zikredilmiştir:
Bir adamın yanında bir rehin bulunur ve râhin de kaybolur ve mür-tehin (= rehin alan) bu rehni, hâkim tarafından tesbitini murad edip; rehnin kendi yanında olduğuna dair hüküm almak ve onu tescil ettirmek isterse; buna çâre:
Rehin alan, garip bir adama, o rehnin, kendi kölesi olduğunu iddia eylemesini söyler ve rehin alan, o köleyi hâkimin huzuruna çıkarır ve hâkimin yanında, rehin alan, "onun, kendi yanında rehin olduğunu*' beyyine ile isbat eder; hâkim de, rehnin onun yanında olduğunu duyar ve onun rehin olduğuna hükmeder. Ve, bu durumda garibin da'vâsını reddeder.
Eğer, rehin veren gaip ise, bunu, İmâra Mnhammed (R.A.), Câmİ kitabının da'vâ bölümünde ve Asi Kitabıo'da bazı yerlerde böylece zikrey-lemiştir. Âlimler bu hususta muhtelif görüşlere sahiptirler: Bazıları: "Rehin verenin, huzurda olması şarttır. Kitapta galat oldu." dediler.
Sahih olan, onun hazır olması şart değildir.
Bazı âlimler de: "Bu mes'elede, iki rivayet vardır. O rivayetlerin birinde, rehin verenin gıyabında, bu beyyine kabul edilir." denilmiş; diğerin de ise: "Hâkim, bu beyyineyi kabul etmez." denilmiştir.
Şemsfi'l-Eimme Serahsî, Hıyd Kitabının Şerbı'nde şöyle buyurmuştur:
Gerçekten bunun benzerlerine Sİyer-i Kebir'de cevap verildi ve şöyle buyurdu: "Rehin olan köle, esir olsa; sonra da ganimet olsa; taksim olmadan da, rehin alan, onu orda bulsa ve onun filan için rehin olduğunu belgeleyip onu alsa; işte bu, gaibe karşı rehinle, hüküm olmaz.
Rehin koyan: "Bu elbiseyi, sana rehin bıraktım", der; bu rehin de, rehin alanın yanında1 duruyor olur ve o: "Bu köleyi, sen rehin bıraktın; ben de teslim aldım." der ve her ikisi de beyyine ibraz ederlerse; bu durumda rehin verenin beyyinesi geçerli olur.
Şayet, rehin alan: "Sen, köleyi ve elbiseyi birlikte rehin verdin; ben de ikisini senden teslim aldım." der; rehin veren de: 'Hayır, ben ynlnu bu elbiseyi rehin verdim." derse; bu durumda rehin alanın beycine-.i
geçerlidir.
Rehin veren beyyinesiyle: "Bu adamın yanına, iki bin dirhem değerinde bir köleyi, bin dirheme karşı rehin bıraktım." Der; rehin alan da onu inkâr ederse; bu diurumda rehin alan, kölenin tamamını tazmin eder. ( = Öder)
Kölenin kıymetini tazmin edince, bin dirhemini alacağına sayar kalanını rehin bırakana öder.
Eğer rehin alan, onu ikrar eder ve "öldüğünü" iddia ederse: tazminat yoktur. Çünkü, borca karşı, o fazla olana emin kişidir. Rehin alanda inkâr bulunmazsa taki inkâr sebebiyle o ziyadeyi tazmin eylesin. Rehni inkâr etmez ve beşyüz dirhem kıymetinde bir köle getirip: "İşte köle budur." derse; tasdik edilmez. Çünkü, beyyine ile, kölenin ikibin dirhem değerinde olduğu tesbit edilmiştir. Halbuki getirdiği köle, bu sıfatı hâiz değildir. Artık yalanı açık olmuştur. Rehin veren, onu inkâr edince; bu durumda rehin alanın sözü kabul edilmez.
Bir adamın, diğerinde bin dirhem alacağı olur ve borçlu da onu kabul eder; alacaklı "onun, borcuna karşı, bir köleyi rehin bıraktığını" iddia eder; borçlu da, bunu inkâr ederse; eğer rehin, rehin alanın yanında duruyorsa, hâkim borç sahibinin beyyinesiyle hükmeder.
Şayet borç sahibi» alacaklıya karşı, rehin bıraktığını iddia eder; alacaklı da onu inkâr eder; o rehin de rehni alanın yanında durmakta olursa; bu durumda hâkim, borçlunun beyyinesi ile rehni hükmeylemez. Kitaba Reh'in rivayeti budur. Şehftdettet Rücû Kittbtn'nın rivayeti ise: Hâkim hükmeder.
Şayet rehin, rehin alanın yanında zayi olursa; bu durumda hâkim, borçlunun beyyinesi ile bi'Mttifak hükmeder. Çünkü, rehin zayi olduktan sonra, rehin alanın onu inkâr etmesi rehni fesh ihtimâlinden dolayı mümkün değildir.
Rehin veren, rehin alana karşı, rehin verdiğini beyyineler; şahitler de bir şey söylemez ve onu bilmezlerse; hâkim, rehin alandan, rehni sorar. Onun sözü geçerlidir.
Bu Belh âlimlerine göre böyledir.
Âlimler bunu şöyle te'vil etmişlerdir:
Şahitler, rehin alanın ikrarı üzerine şahitlik ederler ve "Gerçekten rehini ondan teslim aldı." derler. Fakat şahitler, şehâdette bulunurlar ve o, belirsiz bir şey rehin bıraktı." derlerse; bu durumda hâkim, onu kabul etmez.
Bir adam, beyyine ile, zi'1-yed'e, bir elbise emanet bıraktığını söyler; zi*I-yed de beyyinesiyle, "onu, ondan rehin aldığını" iddia ederse; rehin alanın beyyinesi geçerli olur.
öyle olunca, önce emânet koymuş sonra da onu rehin eylemiş gibi olur. Çünkü, rehin emânete karşı reddedilir. Eğer emânet olursa, o rehin olarak verilmez. Ancak, rehin alanın rızası ile verilebilir.
Şayet, rehin bırakan "onu sattığına" dair beyyine ibraz eder; rehin alan da "onun, rehin olduğuna" dair beyyine ibraz ederse; bu rehin bâtıl olur. Önce rehin bırakmış sonra da onu satmış olur. Çünkü, bu rehni satış olur. Zehıyre'de de böyledir.
Rehin veren, rehni iddia ederek, beyyine ibraz eder; rehin alanda "onun, bağış olduğunu" iddia ederek, beyyine ibraz ederse; bu durumda; "bağış"... diyenin beyyinesi kabul edilir.
Bir adam, bir şeyi "satın aldığını ve teslim aldığını" iddia eder; diğeri de "rehin olarak aldığını" iddia eder ve her birisi de beyyine ibraz ederler ve o şey de rehin verenin yanında olursa; "satın aldım.'" diyenin beyyinesi geçerlidir.
Ancak, daha önce rehin olduğu bilinirse; o müstesnadır.
Şayet, o şey rehin alanın yanında olursa; o, rehin olur. Ancak, satın alan, "satın aldığını" isbat ederse; o müstesnadır.
Eğer rehin verenin elinde olur da, rehin alan "onun rehin olduğunu" iddia eder; diğeri de "sadaka olduğunu" iddia eder; ve her birini de beyyine ibraz ederse; rehin sahibi, daha haklı olur. Ancak diğeri beyyinesiyle onu hîbe ve sadaka hükmü ile aldığını isbat ederse; o zaman rehin olur. Mebsât'ta da böyledir.
Kendisine emânet bırakılan şahıs veya bir müdârip, malın zayi olduğunu iddia ederler; mal sahibi de onların zayi ettiğini iddia ederler ve bu hususta sulh yaparlar ve borçlu, rehin verir; o rehin de zayi olursa; rehin alan, onu tazmin etmez. Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir.
Diğer bir kavline göre ise, tazmin eder.
İmâm Muhammet! (R.A.) de bu görüştedir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir adam, diğerinden emaneten bir elbise aldıktan sonra, onu rehin bırakır; o da rehin olmadan önce (yâni rehin alan, onu teslim almadan önce) zayi olursa; işte o, rehin hükmünde değildir.
Eğer rehin bırakan, "onun, rehin olduğunu" beyyineler ve o bundan sonra zayi olursa; rehin alan da "onun, kendi yanında, emânet olarak zayii olduğunu" isbat ederse; işte bu takdirde, rehin verenin beyyinesi kabul edilir. Çünkü, b borcu ifâyı isbat ediyor. Mebsût'ta da böyledir.
Rehin veren iki kişi olur ve rehin alan, onlara karşı rehni iddia ederek, onlardan birine karşı, onun rehin bıraktığı hususunda beyyine ibraz eder ve "o, rehin bıraktı; kendisi de aldı; eşya ikisinindir." der; onlar da bunu inkâr ederlerse; bu durumda, rehni iddia eden, üzerine beyyinesi olmayana, yemin verir.
Eğer o yemin etmez ise, ikisine karşı da iki muhtelif sebeble; rehin sabit olur, yemin etmeyene, yeminden kaçınması sebebiyle diğerine de beyyinesi sebebiyle..
Eğer yemin ederse, onun hakkında rehin sabit olmaz. Diğerinin his-sesiyle rehin hükmedilmez. Şayet biz, onunla hükmeylesek, elbette rehni muşa olarak hükmederiz. Muhıyt'te de böyledir.
Eğer rehin veren, bir kişi olur da, rehin alan iki kişi olur ve onlardan birisi: " Ben ve arkadaşım, bu elbiseyi, senden yüz dirheme karşı rehin aldık." diyerek, beyyine de ibraz eder; diğer arkadaşı da bunu inkâr ederek: "Sen, onu rehin bırakmadın" der; Rehin veren de rehni inkâr ederse; bu durumda rehin, rehin verene geri verilir.
İmâm EbÛ Yûsuf (R.A.)'un kavli budur.
İmâm Muhammed (R.A.): "Ben, onu rehin oUrak hükmederim." ve onu, beyyinesi olan "ve elinde olan mürtehine ait kılarım" demiştir.
Rehin ona hükmolunca, o da rehni alır.
Eğer rehin zayi olursa beyyinesi olanın hissesi gider; diğerinin hissesi, bi'Mttifak sabit kalır. Çünkü o, inkârı sebebiyle şahitleri yalanlamıştır. Mebsût'ta da böyledir.
Bir kimse, borcuna karşılık, rehin bırakmak için bir adamdan ariyet alır ve onu teslim alıp, rehin olarak bırakır; sonra da elbise sahibi, rehin alanla ihtilaf ederler ve elbise sahibi: "Elbise borç ödenmeden önce zayi oldu." der; rehin alan da: "Borç ödendikten sonra zayi oldu." derse; yeminle birlikte rehin verenin söylediği söz geçerli olur.
Keza, rehin veren: "Rehin, ben onu rehin vermeden önce zayi oldu." der; elbise sahibide "Sen rehin verdikten sonra my' oldu." derse bu durumda yemin ile birlikte rehin verenin sözü geçerli olur.
Eğer beyyine ibraz ederlerse» elbise sahibinin beyyinesi geçerli olur.
Eğer elbise, rehin alanın yanında zayi olur ve sonra da rehin veren rehin alan ve elbise sahibi, elbisenin değeri hakkında ihtilafa düşerlerse; rehin alanın sözü geçerli olur.
Şayet elbise sahibi ile rehin veren ihtilaf ederler ve elbise sahibi: "Sen, onu beş dirheme karşılık rehin koyduğunu, söyledin."der; rehin veren de: "Sen, bana onu on dirheme karşılık rehin koymamı söyledin.*' derse; bu dururnda elbise sahibinin sözü geçerli olur.
Eğer her ikisi de beyyine getirirlerse; rehin verenin beyyinesi tercih edilir. Ve, onun bedelini tazmin etmekten beri olur.
İki şahitten birisi, "yüz dirhem karşılığında rehin olduğuna" şahitlik eder; diğeri de "ikiyüz dirheme karşılık rehin olduğuna" şahitlik ederse; İmâm Ebû Hanife (R.A.)'ye göre, ikisinin de şahitlikleri bâtıldır; asla rehin olarak hükmedilmez.
Imâmeyn'e göre ise, yüz dirheme karşılık rehin olarak hükmedilir.
Eğer, birisi "yüz"; diğeri de "elli dirhem karşılığında rehin konulduğuna" şahitlik yaparlar; rehin alan da "yüz dirheme karşılık" diye iddia ederse; ikisinin de şahitlikleri kabul edilmez.
Eğer, rehin alan "elli dirheme karşılık rehin bırakıldığını" iddia ederse; işte o zaman, şahitlikleri kabul edilir ve yüz dirheme karşı rehin olduğuna hükmedilir. Bu bütün âlimlerimize göre böyledir. Miihıyt'te de böyledir.
Allahu Teâlâ, her türlü noksanlıklardan münezzehtir. Ve, her türlü kemâl sıfatları ile muttasıfur. Dönüş O'nadır; varılacak O'dur. [26]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/333-334.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/335-337.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/337-338.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/338-339.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/339.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/340.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/340-341.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/341-344.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/344-350.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/350-355.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/356-369.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/369-371.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/372-386.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/387-389.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/390-391.
[16] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/392-394.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/394-396.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/397-400.
[19] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/401-411.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/412-417.
[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/418-422.
[22] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/423.
[23] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/423-426.
[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/426-430.
[25] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/430-445.
[26] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/446-453.
Anasayfaya dön | Kapak Sayfası |
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri |
Konular
- 2- BÎR ŞEYİ ÂDİL BİR KİMSENİN YANINA REHİN BIRAKMAK
- Rehin Hakkında, Adalete Elverişli Olan Ve Olmayan Kimseler
- 3- REHİN BIRAKILAN ŞEYİN ZAYİ OLMASI HÂLİNDE, TAZMİN EDİLİP EDİLMEYECEĞİ
- 4- REHİN BIRAKILAN ŞEYE YAPILAN MASRAFLAR
- 5- REHİN ALAN KİMSE İLE REHİN ARASINDAKİ MÜNASEBET
- 6- REHİN VEREN ŞAHSIN, VERDİĞİ REHNİ ARTIRMASI
- Rehnin Artırılmasının Çeşitleri
- 7- BORÇ ÖDENİNCE, REHNİN TESÜM EDİLMESİ
- 8- RÂHİN VEYA MÜRTEHİNİN, REHİN BIRAKILAN ŞEYDE TASARRUFU
- 9- REHİN HAKKINDA İHTİLAF VE BU HUSUSTAKİ ŞEHADET
- 10- ALTINI, ALTIN VEYA GÜMÜŞÜ, GÜMÜŞ KARŞILIĞINDA REHİN BIRAKMAK
- 11- REHİNLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MESELELER
- Kâhinden Başka Birinin, Rehne Karşı Cinayet O Suç İşlemesi
- Kâhinin Değil Merhûnun (= Rehin Edilen Şeyin) Cinayet İşlemesi
- Bir Rehnin, Diğer Bir Rehne Karşı Cinayeti:
- 12- REHİNLE İLGİLİ DA'VALAR VE HUSÛMETLER
- KİTÂBÜ'Ş-ŞEHÂDÂT
- (ŞÂHİDLİKLER)
- 1- ŞEHÂDETİN TARİFİ, RÜKNÜ, EDASININ SEBEBİ, HÜKMÜ, ŞARTLARI VE KISIMLARI ŞEHÂDETİN TARİFİ
- Şehâdetin Rüknü
- Şehâdetin Edasının Sebebi
- Şehadetîn Hükmü
- Şehâdetin Şartları
- Tahammül-ü Şehadetin Şartları
- Şehadeti Edâ Etmenin Şartları
- Şahidlîkte Adalet
- Büyük Günahlar
- Şehadetten Vaz Geçmemek
- Şehadetin Kısımları
- Şehadette Lafız