Sulhun Şartları

Sulhun caiz olması için çeşitli şartlar vardır. Bunları şöylece sıral-lyabiliriz:
1) Musalihin (= sulh yapan kimsenin) akıllı olması.

Mecnûnun (= delinin) ve aklı yetmeyen sabî'nin (= küçük çocuğun yaptığı sulh sahih olmaz. Bedâi"de de böyledir.

Sarhoşun yaptığı sulh caizdir.  ( =  geçerlidir) Siraciyye'de de böyledir.
2) Sulhun şartlarından birisi de Küçüğe karşı mazarratı açık olan mudaribin sulh talebinde bulunmamasıdır.

Hatta bir kimse sabiye karşı alacak iddiasında bulunur ve sabinin babası, küçük sabinin malından vererek o davadan sulh olmak isterse, davacının beyyinesi bulunması halinde onun hakkı kadar vermek üzere, sulh yapabilir; bu caizdir.

Eğer davacının beyyinesi bulunmazsa, bu durumda sulh caiz olmaz. Bu durumda baba, kendi malından sulh yaparsa, o caiz olur.
3) Çocuk adına musalaha (= sulh akdi) yapacak olan şahsın, bu çocuğun malında tasarruf hakkı bulunan (babası, dedesi ve vasisi gibi) bir kimse olması da sulhun şartlarından birisidir.
4) Sulhun şartlarından birisi de, sulh talebinde bulunan kimsenin mürtet olmamasıdır.

Bu şartı, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göredir.

îmâmeyn'e göre ise mürtedin sulhu geçerlidir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, mürtedin tasarrufatı mevkûfedir. (= durdurulmuştur.)

İmâmeyn'e göre, mürtedin tasarrufatı geçerlidir.

Mürteddenin (= irtidad eden, İslam'dan çıkan kadının) sulhu, ihti­lafsız geçerlidir, caizdir. Bedâi"de de böyledir.

Bülüğ ve hürriyet sulhta şart değildir.

İzinli sabinin yaptığı sulh —şayet zarardan ari ve menfaate uygun olursa— sahih olur.

Keza, izinli kölenin yaptığı ve kendinde menfaat bulunan sulh, sahihdir.

Fakat sulh, beyyine ve mutlak te'cile malik bazı hakları iskat etmez. Mükâtebin —aybından dolayı— bedelinin bir kısmından düşürme olur. Gurer'de de böyledir.
5) Sulhun şartlarından birisi de sulh bedeli olan şeyin —teslim almaya ihtiyaç olsun veya olmasın— belirli bir mal olmasıdır.

Sulhun şartı, sulh bedelinin mal olmasıdır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerinin elinde bulunan ev, arsa, köle ve benzeri gibi bir şeyi veya bunların hepsini, yahut bir kısmını iddia eder, davalı şahıs da, onu ikrar veya inkar eder yahut susarsa, ve belirli olmayan dirhemler üzerine sulh yapılırsa, burdaki şart, onun miktarını açıklamakdır. Bu durumda sulh, o beldede geçerli olan, yeni dirhemler üzerine vaki olmuş olur.

Şayet, o beldede, muhtelif paralar varsa, sulh onlardan en çok kul­lanılan para ile yapılmış olur.

Mikdarı bildirilmekle birlikte, nakid açıklanmaz ise, bu durumda sulh caiz olmaz. Şayet belirli olursa, sulh caiz olur.

Mikdarmi beyana ihtiyaç kalmadığı gibi vasfım beyana da ihtiyaç kalmaz.

Bu durumda sulh akdi, o şeyin aynına tealluk etmez. Hatta davalı eğer onu hapsedip benzerini iddiacıya vermek isterse, buna hakkı vardır.

îddia olunan şey, teslim etmeden önce zayi olmuş veya ona bir hak sahibi çıkmışsa, sözleşme bozulmaz. Bu durumda, o şeyin benzerini teslim gerekir.

Bu şey helak olduktan sonra, taraflar aralarında mikdar ve vasfı hususunda ihtilafa düşerlerse, bu durumda ikisi de, sulh kabul etmeyip reddederler.

Keza, dinarlarla sulh yapılınca da mes'ele söylediklerimizin aynısıdır.

Buğday, arpa gibi ölçülen; tunç, demir gibi tartılan şeylerle anlaşma yapıldığında bunlar belirli olurlar, sözleşme de ona izafe edilmiş bulunur —hazır olsun, gaib olsun,— bundan sonra da bu şey davalının mülkün de olursa; bu durumda sulh sahih olur. Ve, belirlenen o tartılan ve ölçülen şey üzerine hüküm vaki olur.

Şayet ona işaret eder, fakat ölçülmesini veya tartılmasını söyle-mezse, bu sulh da caizdir; böylece akid taayyün etmiş olur.

Eğer buğday hakkında bir müddet koyarsa, bu datıl (= geçersiz) olur ve sahih değildir.

Şeyhu'l-İslâm Haherzade, ikinci bab da böyle söylemiştir.

Eğer zimmette vasıflanmış olursa; bu durumda şart, onun mik-darını açıklamaktır; müddetini açıklamak şart değildir.

Yine Hâhcr/âde, şöyle buyurmuştur:

Müddetini açıklaması da caiz olur. Ve bu durumda, müddet sabit olur.

Eğer bir elbise karşılığında sulh yapılacak olduğunda, bu elbise beiirli ise, sulh caiz olur.

Burda şart, —başka değil— işarettir.

Eğer elbise belirli değilse, sulh —selemin bütün, şartları yerine geti­rilmedikçe caiz olmaz.

Eğer bir hayvan karşılığında veya selemi —(veresiye verilmesi)—caiz olmayan bir şey karşılığında sulh yapılırsa, meçhûliyetinden (bilinmemesinden) dolayı, bu sulh caiz olmaz. Ancak, sulh yapılan şey muayyen (= belirli) olursa o müstesnadır. Tehâvî'de de böyledir.
6) Sulhun şarlanndan birisi de, sulh bedeli olan şeyin köklü bir ma! olmasıdır.

Müslümanların içki veya domuz üzerine yaptıkları sulh caiz ve sahih olmaz.

Keza, bir küp sirke üzerine yapılan sulh, o sirke değil de şarap ise, sahih olmaz.
7) Sulhun şartlarından birisi de, irial sulh isteyenin bizatihi kendi­sinin olmasıdır.

Bir kimse bir mal karşılığında sulh yapar, sonra da bu maia, bir hak sahibi çıkarsa, bu sulh sahih olmaz. Bedâi'de de böyledir.
8) Sulhun şartlarından birisi de, dava olunan şey ister mal olsun, ister olmasın, ona karşılık olarak alınan, bir şey olmasıdır. Kısas gibi... îster malum olsun, ister meçhul olsun fark etmez. Muhiyt'te de böyledir.
9) sulhun şartlarından birisi de, dava olunan şeyin, kul hakkı olmasıdır. Allah hakkı olmamasıdır.

- îster mal, ayn olsun, ister borç olsun, ister hak olsun fark etmez.

Ayn ve deyn olmayan mal için, sulh sahih olmaz. Zina haddi, hırsızlık haddi, şarap içme haddi gibi...

Şöyleki: Zina eden, hırsızlık yapan ve içki içenle, bir mal üzerine durumu emir sahibine (-  devlet başkanına veya onun naibi olan . hakime) götürmemek için bir sulh akdi yapsalar, işte bu sahih olmaz. Bedâi"de de böyledir.

Bir adam, bir hırsızın, çaldığı şeyi, o evden çıkarmadan önce yakalar ve hırsız, belirli bir mala karşılık, anlaşma yaparak, adamın elinden kurtulursa, bu hırsızın, o malı vermesi gerekmez.

Bu durumda, çaldığı malı sahibine vermişse hırsız hakkında dava da açılamaz.
Şayet, bu anlaşma, dava hakime çıkarıldıktan sonra yapılır ve bu sulh, af sözüyle olmuşsa, bi'1-ittifak af sahih olmaz.

Eğer bağış veya berat sözüyle olmuşsa, —bize göre— el kesme cezası sakıt olur. (= düşer) Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şüf a hakkı, kazf hakkı, nefse kefalet hakkı gibi... kendisinden ivaz almak caiz olmayan şeylerden dolayı sulh caiz olmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer kazf haddi, hakime çıkmadan önce sulh vaki oldu ise, bu sulhun bedelinin verilmesi gerekmez ve had düşer.

Eğer dava hakime çıktıktan sonra, anlaşma yapmışlarsa, bu durumda da sulh bedelinin verilmesi gerekmez. Had ise sakıt olmaz. ( = düşmez) Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir kimse bir şahidle, bir mal karşılığında, yalancı şahitlik yapmak üzere anlaşma yapsa, bu sulh batıldır. Çünkü bu sulh, Allah hakkından dolayı yapılmış olur.

Bu durumda, o şahsın aldığı şeyi geri vermesi gerekir.

Ta'zirden dolayı sulh yapmak caizdir. Bedâi'de de böyledir.
Tashihi mümkün olmayan, fasid bir davadan dolayı yapılan anlaşma, —Havârezm İmamlarının fetvalarına göre,— sahih değildir. Tashihi mümkün olduğu halde, hududu söylenmeyen veya bir hududu yanlış söylenen dava da yine sahih değildir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir. [5]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..