15- EHLİ KÜFRÜN ŞÜF'ASI
Bir nasrâni, diğer bir nasraniden lâşe veya kan karşılığında, bir yer alırsa; bu durumda şefi' için, şüf'a hakkı yoktur.
Bir zimmî, diğer bir zimmîden bir yer satın alıp karşılık olarak içki verir; taraflar karşılıklı olarak teslim- tesellüm yaptıktan sonra da o içki sirke olur; daha sonra da satıcı da, müşteri de müslüman olurlar ve o yerin yansına bir hak sahibi çıkarsa; şefi' gelerek, o yerin yarısını, o önceki içkinin parasına satın alır; sirkenin bedelinin yansına almaz.
Sonra da müşteri satıcıya müracaat ederek, eğer sirke duruyorsa onun yarısını alır. Şayet zayi olmuşsa, onun kadar sirke için müracaat eder. Muhıyt'te de böyledir.
Bir zımmî, diğer bir zimmîden içki veya domuz karşılığı bir yer satın aldığında, onun şefi' zımmî veya müslüman olursa; âlimlerimize göre, onlar şefi* olurlar.
Sonra da şüfa gerekince, eğer şefi zimmî ise, o yeri, içkinin misli ve domuzun bedeli ile satın alır.
Şayet şefi' müslüman ise, o yeri, her ikisinin kıymetinin karşılığı olan para ile satın alır. Bedâi'de de böyledir.
Bir yer, içki karşılığı satılır ve o yerin biri müslüman diğeri kâfir olan iki şefi' bulunursa; kâfir, o yerin yarısîni, o şarabın yarısı kadarı ile satın alır. Müslüman ise, onun parasının yarısı kadan ile satın alır.
Şayet, o yerin bedeli domuz ise, her ikisi de onun değerinin yan fiyatıyla satın alırlar. Serahsî'nin Muhıyb'de de böyledir.
Eğer iki şefi'in birisi müslüman diğeri zımmî olur ve sonra, bu zimmî de müslüman olursa; bu durumda, o yeri her ikisi de şarabın parasının yarı bedeli ile satın alırlar. Akid zamanı, müslüman olmaları hâli gibi, şüf ası bâtıl olmaz. Kâfi" de de böyledir. Alıcı ve satıcıdan birisi müslüman olduğunda; şarap teslim alınmış olmaz; satılan yer teslim alınmış olur veya o da teslim alınmış olmazsa, satış bozulur; fakat, şefi'in hakkı baki kalır (bozulmaz) Ve şefi, o yeri, şarabın kıymeti olan paraya mukabil satın alır. Eğer şefi' veya kendisinden satılan yer alman zat müslüman ise bu böyledir.
Şayet, alan da, satan da kâfir iseler; şefi* de kâfir ise, o şarap kadarı ile satın alır.
Eğer pazarlık yapanlar, şarap teslim edilmeden, fakat yer teslim edildikten sonra, müslüman olursa; bu satış işlemi; aralarında baki kalır.
Bir zimmînin bir kilise veya havra yahut ateş evi satması caizdir. Ve şefi' için, şüfa hakkı vardır. Mesut'ta da böyledir.
Bir mürted, bir yer satın aldıktan sonra öldürülürse; bu durumda şefi'in şüf ası, bâtıl olmaz. Çünkü şüfa, satılanın çıkmasına bağlıdır ve o çıkmıştır. Sonradan bu alış-verişin bozulması, şüf anın bozulmasını gerektirmez.
Şayet mürted satış yaptıktan sonra Öldürülür veya dâr-i harbe itti-hak ederse, bu durumda, şefi'a şüfa hakkı kalmaz. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) böyle buyurmuştur. Serahsâ'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Satıcı olan mürted, dâri harbe iltihak etmeden önce -yeniden- müslüman olursa; onun satışı caiz olur. Şefi'si için de şüfa hakkı vardır.
Şayet dâr-i harbe iltihakın ettikten sonra, müslüman olur ve malı da taksime uğramış bulunursa; orada şefi' için, şüfa hakkı yoktur. İmâmeyn'e göre ise satışı caizdir ve şefi'i için de şüfa hakkı vardır.
Bir müslüman, bir yer satın aldığında, bir mürted, o yerin şefiM-si olur ve riddeti içinde öldürülür veya ölür yahut dâr-i harbe girerse: onun için şüfa hakkı olmadığı gibi vârisleri için de yoktur.
îrtidad edip, dâr-i harbe iltihâk eden bir kadına şüf ası gerekirse; onun şüf ası bâtıl olur.
Şayet, bu kadın, o yeri satmışsa; bu durumda şefi'si için, şüf'a hakkı vardır.
Eğer şefi'de mürted veya mürtedde ise, onların şüf ayı teslim etmeleri caizdir.
Şayet teslim etmezler ve şüf a sebebiyle, o yeri almak isterse, hâkim ona hükmeylemez. Ancak, müslüman olursa, hükmeder.
Eğer hâkim, şüf ayı ibtâl ettikten sonra müslüman olursa, bu durumda ona, şüf a hakkı yoktur. Eğer hâkim bekler ve o sonra müslüman olursa; duruma bakılır ve şüf ası verilir.
Bu durum, satışı duyduğu zaman şüf ayı istemişse, böyledir.
Eğer, müslüman olana kadar istememişse; satışı duyduktan sonra-âcilen şüf asını istemediği için, ona şüf a hakkı yoktur.
Şayet mürted dâr-i harbe iltihak ettikten sonra; fakat mirası- taksim edilmeden Önce, bir yer satılırsa, vârisleri için şüf a hakkı vardır.
Bir mürted, bir müslümandan veya bir zımmîden bir yer satın alıp, karşılık olarak şarap verirse; bu satış bâtıl (geçersiz) olur. Bu satışın şüf asıda yoktur. Mebsût'îa da böyledir.
Bir müslüman, dâr-i islamda bir yer satın aldığında, o yerin şe-fi'i güvenceli bir harbî olur ve o da dâr-i harbe giderse; şüf ası bâtıl olur. îster, satışı duysun; isterse duymasın fark etmez.
Güvenceli bir harbî, bir yer satın aldığında onun şefi'si de harbi olur ve ikisi de dâr-i harbe iltihak ederlerse; bu durumda şefi'in şüf a hakkı yoktur. Çünkü, şefî'in dâr-i harbe gitmesi; Ölmesi gibidir. Zira, satılan yer, dâr-i islâmdadır.
Müşteri, şefi' ile birlikte dâr-i harpde bulunduğunda, eğer bu şefi' müslüman veya zımmî ise ve dâr-i harbe girmişse; satışı öğrenmesi hâlinde şüf ası geçerlidir.
Şayet, müslüman veya zımmî bir şefi', ehl-i harbden güvenceli birini vekil tâyin ettikten sonra; o vekil, dâr-i harbe iltihâk ederse; vekâleti bâtıl (geçersiz) olur. Şefi ise, yine şüf ası üzerinedir. Çünkü, vekilin dâr-i harbe iltihakı, ölümü gibidir ki bu durumda vekâleti bâtıl olur; müvekkilin şüf ası ise bâtıl olmaz. Mebsût'ta da böyledir.
Bir müslüman, dâr-i harbde bir yer satın aldığında, onun şefi'si müslüman olur; sonra da o yerin sahibi müslüman olursa; bu durumda şefi'a şüf'a hakkı yoktur.
Dâr-i islâmda, hâkimin hükmüne ihtiyaç göstermeyen her hüküm, dâr-i harbde de aynen geçerlidir ve aynen uygulanır.
Meselâ: Ahş-verişin caiz olması, evlad edinmenin sahih olması, köle azâd etmenin geçerli olması; orucun ve namazın farz olması gibi hükümlerin tamamı, hâkimin hükmüne ihtiyaç olmadan geçerli olan, islâ-mî hükümlerdir. Ve, bu ahkâm, dâr-i harbde bulunan müslümanlar için de carîdir.
Hâkimin hükmüne muhtaç olan hükümler ise, dâr-i harb'de bulunan müslümanlar için -o hükmün sebebine, dâr-i harbde mübaşeretten dolayı- sabit olmaz.
Meselâ: Bir müslüman, dâr-i harbde zina eder sonra da dâr-i islâ-ma gelirse, ona had cezası uygulanmaz Muhıyt'te de böyledir.
En doğrusunu, ancak, Allahu Teâlâ bilir. [22]
Bir zimmî, diğer bir zimmîden bir yer satın alıp karşılık olarak içki verir; taraflar karşılıklı olarak teslim- tesellüm yaptıktan sonra da o içki sirke olur; daha sonra da satıcı da, müşteri de müslüman olurlar ve o yerin yansına bir hak sahibi çıkarsa; şefi' gelerek, o yerin yarısını, o önceki içkinin parasına satın alır; sirkenin bedelinin yansına almaz.
Sonra da müşteri satıcıya müracaat ederek, eğer sirke duruyorsa onun yarısını alır. Şayet zayi olmuşsa, onun kadar sirke için müracaat eder. Muhıyt'te de böyledir.
Bir zımmî, diğer bir zimmîden içki veya domuz karşılığı bir yer satın aldığında, onun şefi' zımmî veya müslüman olursa; âlimlerimize göre, onlar şefi* olurlar.
Sonra da şüfa gerekince, eğer şefi zimmî ise, o yeri, içkinin misli ve domuzun bedeli ile satın alır.
Şayet şefi' müslüman ise, o yeri, her ikisinin kıymetinin karşılığı olan para ile satın alır. Bedâi'de de böyledir.
Bir yer, içki karşılığı satılır ve o yerin biri müslüman diğeri kâfir olan iki şefi' bulunursa; kâfir, o yerin yarısîni, o şarabın yarısı kadarı ile satın alır. Müslüman ise, onun parasının yarısı kadan ile satın alır.
Şayet, o yerin bedeli domuz ise, her ikisi de onun değerinin yan fiyatıyla satın alırlar. Serahsî'nin Muhıyb'de de böyledir.
Eğer iki şefi'in birisi müslüman diğeri zımmî olur ve sonra, bu zimmî de müslüman olursa; bu durumda, o yeri her ikisi de şarabın parasının yarı bedeli ile satın alırlar. Akid zamanı, müslüman olmaları hâli gibi, şüf ası bâtıl olmaz. Kâfi" de de böyledir. Alıcı ve satıcıdan birisi müslüman olduğunda; şarap teslim alınmış olmaz; satılan yer teslim alınmış olur veya o da teslim alınmış olmazsa, satış bozulur; fakat, şefi'in hakkı baki kalır (bozulmaz) Ve şefi, o yeri, şarabın kıymeti olan paraya mukabil satın alır. Eğer şefi' veya kendisinden satılan yer alman zat müslüman ise bu böyledir.
Şayet, alan da, satan da kâfir iseler; şefi* de kâfir ise, o şarap kadarı ile satın alır.
Eğer pazarlık yapanlar, şarap teslim edilmeden, fakat yer teslim edildikten sonra, müslüman olursa; bu satış işlemi; aralarında baki kalır.
Bir zimmînin bir kilise veya havra yahut ateş evi satması caizdir. Ve şefi' için, şüfa hakkı vardır. Mesut'ta da böyledir.
Bir mürted, bir yer satın aldıktan sonra öldürülürse; bu durumda şefi'in şüf ası, bâtıl olmaz. Çünkü şüfa, satılanın çıkmasına bağlıdır ve o çıkmıştır. Sonradan bu alış-verişin bozulması, şüf anın bozulmasını gerektirmez.
Şayet mürted satış yaptıktan sonra Öldürülür veya dâr-i harbe itti-hak ederse, bu durumda, şefi'a şüfa hakkı kalmaz. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) böyle buyurmuştur. Serahsâ'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Satıcı olan mürted, dâri harbe iltihak etmeden önce -yeniden- müslüman olursa; onun satışı caiz olur. Şefi'si için de şüfa hakkı vardır.
Şayet dâr-i harbe iltihakın ettikten sonra, müslüman olur ve malı da taksime uğramış bulunursa; orada şefi' için, şüfa hakkı yoktur. İmâmeyn'e göre ise satışı caizdir ve şefi'i için de şüfa hakkı vardır.
Bir müslüman, bir yer satın aldığında, bir mürted, o yerin şefiM-si olur ve riddeti içinde öldürülür veya ölür yahut dâr-i harbe girerse: onun için şüfa hakkı olmadığı gibi vârisleri için de yoktur.
îrtidad edip, dâr-i harbe iltihâk eden bir kadına şüf ası gerekirse; onun şüf ası bâtıl olur.
Şayet, bu kadın, o yeri satmışsa; bu durumda şefi'si için, şüf'a hakkı vardır.
Eğer şefi'de mürted veya mürtedde ise, onların şüf ayı teslim etmeleri caizdir.
Şayet teslim etmezler ve şüf a sebebiyle, o yeri almak isterse, hâkim ona hükmeylemez. Ancak, müslüman olursa, hükmeder.
Eğer hâkim, şüf ayı ibtâl ettikten sonra müslüman olursa, bu durumda ona, şüf a hakkı yoktur. Eğer hâkim bekler ve o sonra müslüman olursa; duruma bakılır ve şüf ası verilir.
Bu durum, satışı duyduğu zaman şüf ayı istemişse, böyledir.
Eğer, müslüman olana kadar istememişse; satışı duyduktan sonra-âcilen şüf asını istemediği için, ona şüf a hakkı yoktur.
Şayet mürted dâr-i harbe iltihak ettikten sonra; fakat mirası- taksim edilmeden Önce, bir yer satılırsa, vârisleri için şüf a hakkı vardır.
Bir mürted, bir müslümandan veya bir zımmîden bir yer satın alıp, karşılık olarak şarap verirse; bu satış bâtıl (geçersiz) olur. Bu satışın şüf asıda yoktur. Mebsût'îa da böyledir.
Bir müslüman, dâr-i islamda bir yer satın aldığında, o yerin şe-fi'i güvenceli bir harbî olur ve o da dâr-i harbe giderse; şüf ası bâtıl olur. îster, satışı duysun; isterse duymasın fark etmez.
Güvenceli bir harbî, bir yer satın aldığında onun şefi'si de harbi olur ve ikisi de dâr-i harbe iltihak ederlerse; bu durumda şefi'in şüf a hakkı yoktur. Çünkü, şefî'in dâr-i harbe gitmesi; Ölmesi gibidir. Zira, satılan yer, dâr-i islâmdadır.
Müşteri, şefi' ile birlikte dâr-i harpde bulunduğunda, eğer bu şefi' müslüman veya zımmî ise ve dâr-i harbe girmişse; satışı öğrenmesi hâlinde şüf ası geçerlidir.
Şayet, müslüman veya zımmî bir şefi', ehl-i harbden güvenceli birini vekil tâyin ettikten sonra; o vekil, dâr-i harbe iltihâk ederse; vekâleti bâtıl (geçersiz) olur. Şefi ise, yine şüf ası üzerinedir. Çünkü, vekilin dâr-i harbe iltihakı, ölümü gibidir ki bu durumda vekâleti bâtıl olur; müvekkilin şüf ası ise bâtıl olmaz. Mebsût'ta da böyledir.
Bir müslüman, dâr-i harbde bir yer satın aldığında, onun şefi'si müslüman olur; sonra da o yerin sahibi müslüman olursa; bu durumda şefi'a şüf'a hakkı yoktur.
Dâr-i islâmda, hâkimin hükmüne ihtiyaç göstermeyen her hüküm, dâr-i harbde de aynen geçerlidir ve aynen uygulanır.
Meselâ: Ahş-verişin caiz olması, evlad edinmenin sahih olması, köle azâd etmenin geçerli olması; orucun ve namazın farz olması gibi hükümlerin tamamı, hâkimin hükmüne ihtiyaç olmadan geçerli olan, islâ-mî hükümlerdir. Ve, bu ahkâm, dâr-i harbde bulunan müslümanlar için de carîdir.
Hâkimin hükmüne muhtaç olan hükümler ise, dâr-i harb'de bulunan müslümanlar için -o hükmün sebebine, dâr-i harbde mübaşeretten dolayı- sabit olmaz.
Meselâ: Bir müslüman, dâr-i harbde zina eder sonra da dâr-i islâ-ma gelirse, ona had cezası uygulanmaz Muhıyt'te de böyledir.
En doğrusunu, ancak, Allahu Teâlâ bilir. [22]
Konular
- Şahid Talebi
- Mülküyet Talebi:
- Mülkiyet Talebinde Bulunmanın Şekli:
- 4- ŞEFÎ, SATILAN ŞEYİN TAMAMINDA VEYA BİR KISMINDA HAK SAHİBİ OLMASI
- 5- ŞÜFADA DAVALAŞMA VE HÜKÜM
- 6- ŞEFİ'LERİ OLAN BİR YERİN SATILMASI
- 7- MÜŞTERİNİN, BİR YERDE VE ORAYA BİTİŞİK YERLERDE ŞÜFA BULUNDUĞUNU İNKAR ETMESİ
- 8- SATİN AIAN ŞAHSIN, ŞÜFA HAKKI BULUNAN BİR YERDE TASARRUFTA BULUNMASI
- 9- ŞÜF'A HAKKI SABİT OLDUKTAN SONRA, ONU İBTAL EDEN VE ETMEYEN ŞEYLER
- Şüf'a Hakkının Zarurî Olarak İbtâl Olması
- 10- ŞEFİ, MÜŞTERİ VE SATICI ARASINDAKİ İHTİLAF VE ŞÜF'ADA ŞEHADET
- 11- ŞÜF'ADA VEKİL TÂYİN ETMEK; VEKİLİN ŞÜF'AYI TESLİM ETMESİ VE BUNUNLA İLGİLİ MES'ELELER
- 12- KÜÇÜK ÇOCUĞUN ŞÜTASI
- 13- URUZ İLE SATILAN ŞÜFANIN HÜKMÜ
- 14- ŞÜF'ADA SATIŞIN FESHİ VE İKÂLESİ UE BUNLARLA İLGİLİ HALLER
- 15- EHLİ KÜFRÜN ŞÜF'ASI
- 16- HASTANIN ŞÜFASI
- 17- ŞÜF'A İLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MES'ELELER
- KİTÂBÜ'S-SULH
- 1- SULHUN ŞER'Î MÂNASI, RÜKNÜ, HÜKMÜ ŞARTLARI VE NEVİLERİ
- Sulhun Şer'î Manâsı
- Sulhun Rüknü
- Îcap Ve Kabul
- Sulhun Hükmü
- Sulhun Şartları
- Sulhun Nevileri
- 2- BORÇLA İLGİLİ SULH VE BU SULH BEDELİNİ AYNI MECLİSTE VEYA BAŞKA MECLİSTE ALMAYA TEALLUK EDEN MES'
- 3- MEHİR, NİKÂH, HULÛ TALÂK, NAFAKA VE SÜKNÂ HUSUSLARINDA SULH
- Nafakadan Sulh
- 4- EMÂNET, HÎBE, İCÂRE, MÜDÂREBE VE REHİN HUSUSLARINDA SULH