19- İKRARA TEALLUK EDEN SULH MES'ELELERİ

Bir  adam,  diğerinden  bin  dirhem  alacaklı  olduğunu  iddia ettiğinde, davalı bunu inkar eder; sonra da iddia eylediği bin dirheme karşılık bir köle satmak üzere, anlaşma yaparlarsa, bu caiz olur ve borcu kabul etmiş olur. Hatta o köleye bir hak sahibi çıksa veya kölede bir kusur bulunsa da, onu geri verse işte o zaman, bin dirhemini almaya hakkı olur.

Eğer "Senin iddia eylediğin bin dirheme karşı, işte bu köleyle anlaşma yaptım." derse, bu, bin dirhemi ikrar sayılmaz. Hatta o köleye bir hak sahibi çıkar veya o kölede bir kusur bulunup onu geri verirse, işte o zaman, o bin dirhem için müracaat edemez. Ancak bin dirhemin davasına müracaat eder. Muhıyt'te de böyledir:

İki kişi, —birisi diğerine" teslim etmek üzere— bir ev hakkında veya bir köle teslim etmek üzere anlaşma yaparlarsa, bu bir ikrar olmaz.

Keza, iki kişiden birisi, diğerine "alacağından vaz geçmek üzere, bir köle teslim etmek şartıyla" anlaşma yaparlarsa, bu da bir ikrar sayılmaz.

Birisi evden, diğeri de köleden vaz geçmek üzere anlaşma yapar­larsa, işte bu bir sıilhdur; ikrar değildir.

Keza, birisi çıkıp, diğerine evi teslim etmek üzere anlaşma yapar­larsa, bu caizdir; fakat ikrar da, inkar da olmaz. Hangisi beyyinelerse, —sulhtan önce olduğu gibi— o hak sahibi olur. Mebsût'ta da böyledir.

Taraflar, davacının iddia ettiği eve karşılık, belirli bir köle vermek üzere, —vadeli olarak anlaşma yaparlarsa, bu sulh caiz olmaz.

Bir davadan dolayı anlaşma yapmak ikrar değildir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Bir adam, diğerinin elinde bulunan belirli bir şeyi iddia ettiğinde, diğeri onu inkar eder; sonra da o belirli şeyi itiraf ederek anlaşma yaparlarsa, bu caiz olur.

Ve bu, inkar eden şahıs hakkında, satış gibi olur. İddia eden hakkında da bedelde artım gibi olur. İhtiyar'da da böyledir.

Bir adam, bir kadını nikah eylediğini iddia ettiğinde, kadın bunu inkar eder ve yüz dirheme —kadının nikahı ikrar etmesine karşılık olarak— anlaşma yaparlar ve kadın da, nikahı ikrar ederse; bu caiz olur. Bu durumda erkeğin, o malı vermesi lazımdır. Bu, şayet yanlarında şahitler varsa böyledir.

Eğer şahitler yoksa, aralarında nikah olmayınca birleşmeleri yoktur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerinden bin dirhem alacağı olduğu iddiasında bulunduğunda iddiacı, diğerine "Bana olan bin dirhemi ikrar eyle. Senden yüz dirhemini düşeyim." der; o da ikrar ederse, o yüz dirhemi düşmek caiz olur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerinden kan veya yaralama iddiasında bulunup bunu da kasten yaptığını söylediğinde davalı bunu inkar eder ve davalının yüz dirheme karşılık; ikrar etmesi üzerine anlaşma yaparlar; o da ikrar ederse, bu sulh batıl olduğu gibi ikrar da batıl olur.

Bu ikrar sebebiyle, ikrar eden şahıs yüz dirhemi alamaz. Şayet öldürme ve yaralamanın kasten değil de hataen olduğu iddia edilirse, cevap yine aynıdır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, kazf cezası iddiasında bulunur ve davalının, "kendi­sinin ona yüz dirhem vermesi üzerine, ikrar etmesi hususunda" anlaşma yaparlarsa, bu ikrar da, sulh da batıl olur.

Şayet davalının vereceği yü z dirheme karşılık, davacının iddiasından vaz geçmesi üzerine" anlaşma yaparlarsa, bu anlaşma da caiz olmaz.

Keza içki cezası veya zina cezasına karşılık, yüz dirheme anlaşma yaparlar, davalı da bunu ikrar ederse, bu ikrar sahih olmaz.

Eğer bir kimse, başka bir şahsın eşyasını çaldığını ikrar eder ve ondan yüz dirhem karşılığında vaz geçeceği hususunda anlaşma yapar­larsa bu sulh caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğer bir şahsın, "bir şeyini çaldığını" iddia ettiğinde, iddia olunan, hırsızlığı ikrar ederek, iddia eden de ona yüz dirhem vere­cektir." diye anlaşma yaparlar, davalı da böyle yapar ve çalman şey bir eşya olur, o da bizatihi durmakta olursa, bu anlaşma caiz olur. Bu durumda, çalınan şey de iddia edenin olur. Ve iddia eden şahıs, yüz dirhemi, iddia olunana verir.

Eğer, çalınan şey zayi olmuşsa; bu anlaşma caiz olmaz. Kitab'da her iki halde de caiz olmaz denilmiştir. Bunun te'vili şöyledir: Çalınan dirhemlerin miktarı belli olmazsa anlaşma her iki halde de caiz olmaz. Fakat çalınan dirhemlerin miktarı belli olursa, aynı mecliste yüz dirhemi alması caiz olur.

Şayet iddia olunan şey, altın olur da dirhemlere karşılık anlaşma yaparlarsa, —çalman şey, ister duruyor olsun, ister durmuyor olsun— anlaşma caizdir.

Durmadığı zaman caiz olmasının te'vili: Bu hüküm, altının ağırlığı biliniyorsa böyledir. Şayet, bilinmiyorsa, anlaşma caiz değildir. Zahîriy-ye'de de böyledir.

Birinin elinde bulunan ev hakkında, iki kişi iddiada bulunur ve her ikisi de ikrar edince, "evi, yarı yarıya taksim edecekleri- hususunda anlaşma  yaparlar  ve  her  ikisi  de, ikrar  edince,   evi   yârı   yarıya paylaşmaları caizdir.

Keza, onlardan birinin, evin bazı dairelerini ikrar etmesi üzere, anlaşsalar, o da ikrar eylese, bu da caiz olur. Bu durumda, iddia eden şahıs geri kalan için dava açabilir.

Keza, bir köle hakkında iddia eden elinde bulunan evin diğerinin olduğunu ikrar ederse, köle ikrar edenin, evde ikrar olunanın olmak üzere, anlaşma yaparlar ve davalı ikrar ederse, bu sulh caiz olur ve şart­lan yerine getirilir.

Bu durumda, bu köleye bir hak sahibi çıkarsa, iddia eden, davasına döner. Bu, ikrarsız olsa da böyledir. Muhıyt'te de böyledir.
En doğrusunu bilen yüce Allah'dır. [29]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..