2- SATIN ALMA HUSUSUNDA TEVKİL

Aslolan, cehalet (bilgisizlik) imtisale mani olduğu zaman, onu tedarik etmek de mümkün değilse, —bu durum vekaletin sıhhatine mani olur. Durum böyle olmazsa mani olmaz. Tebyîn'de de böyledir.

Cehalet üç nevidir:
1) Fahiş Cehalet (= fazla bilgisizlik): Bu, cins hususundaki ceha­lettir. Elbise (kumaş) satın almaya; hayvan satın almaya; köle satın almaya, vekil edilmek gibi... Bu hal, her ne kadar fiatı açıklansa bile, —cins meçhul olduğu için— vekaletin sıhhatine manidir.
2) Yesir cehalet (= az bilgisizlik)

Bu, nevi (= çeşit) bilgisizliğidir. Eşek, katır, at, öküz, herevi kumaş, merevi kumaş satın alamya vekil tayini gibi... —Her ne kadar fiatı belli edilmemiş olsa bile— bu cehalet vekaletin sıhhatine mani değildir™
3) Mutavassıt cehalet (= orta halli bilgisizlik)

Bu da, cins ve nevinin arasında olan cehalettir. Bir köle veya cariye veya bir ev satın almaya vekil yapıp; onu açıklamak gibi.. Şayet mü­vekkil, bedelini ve nevini bildirir. (= açıklarsa) bu vekalet sahih olur. Ve nevi bilgisizliğine mülhak olur.

Şayet, bedelini ve çeşidini açıklamazsa, bu vekalet sahih olmaz ve bu cins bilgisizliğine mülhak olur. Kifâye'de de bökedir.

Bir kimse, diğerine, "herevîbir kumaş satın almasını" veya "bir at"; "bir katır satın almasını" emrederse; işte bu bedelini söylesin veya söylemesin sahih olur.

Bir köle satın almışsa, —bedelini söylemiş olması halinde— bu da sahih olur.

Eğer bedelini söylemeden satın almışsa bu caiz olmaz.

Vekil bir elbise veya bir hayvan satın alsa, bedelini söylemiş olsa bile, bu sahih olmaz. Bunların tamamı, umuma delalet olmadığı zaman böyledir.

Şayet müvekkil: "Bana, her neyi görürsen satın al." demiş olursa; bu vekalet caiz olur. Çünkü, vekaletini ona ve onun gördüğüne havale eylemiştir. Tebyîn'de de böyledir.

Keza, müvekkil: "Bana bin diheme elbise al." veya "...bir hayvan al."; "...bir eşya satın al." yahut "...ne istersen, onu al." veya "...ne görürsen onu al."; "her şeyi al." veya "...Bulduğunu al." der yahut, bunlara benzer bir şey söylerse; vekalet sahih olur.

Şayet: "Benim için satın al, bin dirhemden fazla olmasın." veya "sat." ; yahut: "Bin dirhem eyle, senin malından bir takım eşyalarla." derse; bu bir havale olur ve vekalet sahih olur. Kâfî'de de böyledir.

Keza, müvekkil: "Hangi elbiseyi istersen, hangi hayvanı istersen al." veya "Sana kolay gelen elbiseyi ve hayvanı satın al.' derse; vekalet sahih olur. Bedâi"de de böyledir.

Şayet müvekkil: "bana elbiseler al." derse; vekalet sahih olmaz. Çünkü esvab, ismi cinsdir.En azı üçdür. Lâm çokluk içindir; bu sözle, "on elbiseye kadar al." manası çıkar. Bu söz ile vekalet sahih olmaz. Burada fahiş cehalet vardır. İhmâl olunamaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Bana, bir ev satın al." der; fakat fiatmı açıklamazsa; vekalet sahih olmaz. Bedel açıklanıp mahallesi de bildiri-lirse, bu vekil tasarrufatta bulunabilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Eğer müvekkil, vekiline: "Bana, Küfe'de, bin dirheme bir ev satın al." derse; bi'1-ittifak, bu vekalet sahih olur. Eğer ev, Kûfe'de filan yerde denilse caiz olur.

Bir müvekkil, vekiline: "Belh şehrinde, bir ev satın al." der; o da, şehrin dışında bulunan bir evi satın alırsa; müvekkilin o yerli olması halinde bu vekalet caiz olmaz. Ancak müvekkil köylü ise caiz olur. Bahnı'r-Raık'ta da böyledir.

Bir adam diğerine bin dirheme bana samda bir ev satın al dese işte bu fasiddir. Çünkü bu mütefâvittir.

Bir kimse, şayet: "Benim için, bir tane inci al." veya "Bir kırmızı yakuttan yüzük kaşı al." der, fakat bedelini söylemezse, bu caiz olmaz.

Şayet, bu vekil, o şeyi satın alırsa; —müvekkilinin değilde— vekilin olur. Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir kimse, diğerini, "buğday satın almaya "vekil eder" veya "şu miktar" derde adını ve bedelini de söylemezse, bilinen bir ölçek adı söylemesi halinde bu vekalet sahih olur.  Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Satm alma vekili olan şahsın, benzeri ile insanların kandırılmadığı bir kıymetle veya daha ziyadesiyle bir şey satın alması caizdir.

İmâm Hâher-zâde şöyle buyurmuştur:

Bu, o beldenin ahalisi yanında belirli bir kıymet için değildir.

Fakat bu şeyin belirli bir kıymeti bulunur; (ekmek ve et gibi.,.) ve-bu durumda, vekil fazlaya satın alırsa; emreden: "Niçin fazla ücrette aldın?" diyebilir. Cevheretü'n-Neyyire'de de böyledir.

Eğer müvekkil, vekiline: "Bana Habeşli bir cariye satm al." veya doğurucu bir cariye satın al." yahut "Hintli bir kadın satm al." dediği halde, onun sıfatını söylemezse; satın alması caiz olur. Bedeli, mislinin bedeli gibidir.

Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Şayet: "Bana, şu cins bir cariye satm al" diycbirine vekalet verse de; bedelini söylemese; bu insanların teamülü olduğundan caizdir.

Eğer, bu vekil çok çirkin, bedeli de fazla umumun yaptığına uymayan bir şey getirirse; bu amir için caiz olmaz.

Eğer: "Bana Kûfî bir elbise al." der; fakat bedelini söylemezse, caiz olur.

Keza: "Benim için, yüz dirheme bir elbise al." dese de, cinsini söylemese; yine caiz olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bâdiye ehlinden bir adam, başa birisine, "bir Habeşi cariye satın almasını" söylese de, bedelini söylemese, onun için, badiye ehlinin satın aldığı cinsten bir cariye alması caiz olur. Şayet badiye ehlinin satın almadığını,  satın  alıp  haddi  aşarsa,  bu  caiz  olmaz.   Muhiyt'te  de böyledir.

Bir kimse, simsara bin dirhem verir ve ona:"Bana bir şey al." derse; eğer simsar, tanınan bir kimse ise, alman o şey müvekkildendir. Durum böyle değilse, o ahş-veriş fasid olur. Kerderî'nin Vecizî'nde de böyledir.

Satın almaya vekil tayini, bir şartla kayıli ises —ister o kayıt müşteriye ait oisun isterse, alacağı şeyin bedeline ait olsun— ona riayet gerekir. Eğer muhalefet ederlerse satın almak gerekir. Ancak, hayra muhalifse, o zaman gerekmez. Ancak, müvekkiİ ilzam olunur.

Bir adam, bir-cariye satın alıp, ona cima eder veya onu ümm-ü veîed yapar; bir de mecûsî cariye satın alır; veya onun süt kız kardeşini, satın alır; yahut irtidad etmiş birisini satın alırsa; bu müvekkil adına geçerli olmaz. Ancak vekil adına'(alınmış olması) geçerli olur. Bedâi"de de böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsa: "Bana, bir cariye satın al." der ve bedelini de söyleyip ona cima' da ederse; bundan sonra, vekil, o cariyenin kız kardeşini veya halasını, teyzesini —ister, süt yönünden olsun; isterse, neseb yönünden olsun— alırsa; onu kendisi için almış olur; emreden şahsa bir şey gerekmez.

Keza, bu vekilin satm aldığı cariye, iddet beklemekte olursa —ister, talak-ı bain; ister, talak-ı ric'î; isterse ölümden dolayı îddet beklesin— yine amire bir şey gerekmez.Bu cariyes!vekilin olur.;Fetâvâyi Kâdîhânı'da da böyledir.

Şayet vekil, ratka bir cariye satın alır ve bunu bilmeyerek almış, olursa; bu cariye amirin olur.

Bu cariyeyi amirin red (= geri verme) hakkı vardır. Eğer vekil, onu bile bile almışsa; amire bir şey gerekmez. Keza, vekil, alacağı cariyenin her ayıptan uzak olması gerektiğini biliyorsa; bu cariye vekile ait olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, başka birisine, "kendisi için, bir cariye almasını söyler; ona da cima etmek ister; fakat vekilin aldığı cariye, misli cima edilmeyen küçük bir cariye olursa; işte bu ihtilaflıdır. Zelııyre'de de böyledir.

Vekilin amiri için, yahudi veya nasrani bir cariye satın alması caiz olur. Sabiyye alması da caiz olur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyası bunun üzerinedir.

Şayet vekil, amirin yanında olan cariyenin kız kardeşini alırsa; ona

da amir cima etmiş olursa, bedelini amirin ödemesi gerekir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer  amir, vekiline: "Bana cima edeceğim iki cariye satm al." der; vekil de bir akidle, iki kız kardeşi veya bir cariyeyi halası ile, teyze-siyle birlikte ahrsa; bu —ister süt, ister neseb yolundan olsun,— bize göre amire, bir şey gerekmez.

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Şayet vekil, müvekkiline bir cariye satın alır ve bu cariyenin kızını da satm ahrsa; bedelini müvekkil öder. Çünkü o, o iki cariyeden birine cima etme hakkına sahiptir. Ancak birincisine cima' yaptıktan sonra ikincisine cima yapamaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Ve eğer amir: "Bana hizmet edecek bir cariye satın al." veya "..hizmet için al."; "ekmek pişirmek için al.";"Bana hizmet için, bir köle satm al."; "...işlerimi yapmak için al." dediğinde; vekil bir kör veya ayakları kesik birisini satın alırsa, bi'1-ittifak bunun bedelim amir ödemez. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

"Binmek için, bir hayvan al." diye vekil edilen şahıs, şayet bir tay veya ayakları kesik bir hayvan satın alırsa; bedelini amir ödemez. Ker­derî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Bir kimse, diğerini vekil tayin ettiğinde; bu vekil, müvekkiline zihardan dolayı azad edilmiş bir cariye veya elleri ayakları kesik birisini, —böyle olduğunu bilmeyerek satın alırsa, bedeli amir öder. O da, onu geri reddeder.

Şayet, vekil bile bile satın almış olursa, amire bir şey gerekmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Âmir, me'mura: "Bana, Çinli bir cariye satın al." dediği halde, o, habeşistanlı bir cariye satın alırsa; müvekkile bîr şey gerekmez; onun bedelini vekil öder. Bedâi"de de böyledir.

Müvekkil, yahudi imalatr elbise al" diye vekil tayin ettiği halde, vekil, elbise almaya yetmiyecek kumaş satın alırsa, bu durumda amire bir şey gerekmez. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, diğerini muhayyerlik şartıyla satın alması için vekil yapar; vekil de, müvekkilinin muhayerliği üzere satın almazsa, alınan şeyin bedelini vekil öder. Bedâi"de de böyledir.

Müvekkil:   "Bana,  bin  dirheme,  bir  cariye  satın  al.'  veya: "Malımdan, bin dirhemlik bir cariye satın al." yahut: "Şu bin dirheme, bir cariye satın al." der ve nefsine mal,ederse, bu durumda vekil, vekil olur. Hatta bu durumda, vekil, o cariyeyi kendi kesesinden alsa bile, yine bu cariye amire ait olur

Şayet: "Bin dirheme bir cariye satın al." veya: "Şu cariyeyi, bin dirheme al." derse; bu bir vekalet olmaz. Me'mur, bu durumda alırsa, nefsi için almış olur.

Eğer bir kimse, başkasma:"Bu bin dirhemi ile, bir cariye satın al." veya; dinarlara işaret ederek: "Bunlarla al." derse, o şahıs vekil olmuş olur. Ancak onu, başka dirhemlerle satın alırsa, kendi nefsi için almış olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Vekil, cinste muhalefet ederse; amir bir şey Ödemez.

Meselâ: Âmir, kölesini bin dirheme satması için, bir şahsı vekil tayin eder; o da onu, bin dinara satarsa; muhalefetin vasıf veya miktar cihetinden olması halinde amirin sözü geçerli olur.

Meselâ: "Amir: "Kölesini bin dirheme satmasını" emrettiği halde, me'mur, bin beşyüz dirheme satarsa yine, —me'mura— bir şey ödemez.

Şayet, satış, amirin zararına olursa, amire ait olmaz.

Mesela: Amirin, "kölesini bin dirheme satmak için vekil tayin ettiği şahsın, onu dokuz yüz dirheme satması gibi.. Muhıyt'te de böyledir.

Müvekkil "Benim için, bin dirheme bir cariye satın al." dediği halde, vekil bin dirhemden fazlaya satın alırsa, fazlası vekile aittir; mü­vekkile-değil.
Şayet: "Bin dirheme, bir cariye satın al."veya"Yüz dinara satm-al." der; müşteri olan vekil de, onu, o dirhemlerin ve dinarların dışında, başkaları ile satın alırsa, bu durumda bi'1-icma müvekkile bir şey gerekmez.

Keza: "Bin dirhem, veresiye bir cariye satın almasını" söyler, o da, peşin olarak bin dirheme satın alırsa, onun bedelini müvekkilin vermesi gerekir. Şayat: "Peşin olarak bin dirheme satın al." der; müşteri de veresiye satın alırsa, bu şey vekile ait olur. Bedâi"de de böyledir.

Bir kimse: "Bin dirheme, bir cariye satın almaya" birisini vekil eder; o da, benzeri bin dirheme satılan bir cariyeyi sekiz yüz dirheme satın alırsa; bu cariye de müvekkilin olur. Yenâbi"de de böyledir.

Müvekkil» bir şahsı, "muayyen bir cariyeyi, yüz dinara satın almaya" vekil ettiği halde, bu vekil, cariyeyi dirhemler mukabilinde satın alsa; fakat, kıymeti yüz dinar oisa müvekkile bir şey gerekmez.

Rivayetlerin meşhuru böyledir.

tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'den, Hasan bin Ziyad'm rivayetine nazaran, onu, amir alır ve kendisinin olur. Havî'de de böyledir.

Bir kimse, "filanın kölesini satın al." der; halbuki o kölenin de eli kesik olur; vekil de onu satın alırsa; amire bir şey gerekmz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, diğerini, bir cariye almaya vekil edip, onun cinsini ve bedelini de söyler; vekil de kör veya elsiz ayaksız, mefluç (oturak) yahut deli bir cariye satın alırsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre caiz olur. Diğer iki imama göre ise, caiz olmaz. Tek gözlü, elinin birisi kesik, veya ayağının   birisi   kesik   olsa,   bi'î-ittifak    caiz   olmaz.    Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Şayet çapraz vari eli ayağı kesik bir cariye satın alırsa, müvekkilin, bedelini ödemesi lazım gelir. Bedâi*'de de böyledir.
Eğer müvekkil, vekiline:"Bana bir köle satın al." der; vekilde, kör veya elleri ve ayakları kesik birisini satın alırsa; bu bi'1-icma' caiz olmaz.
Şayet tek gözlü veya tek elli birisini satın alırsa, bi'1-icma', alınan bu köle müvekkilinin olur. Siracü'î-Vehhâc'da da böyledir.

Bir kimse, diğerini vekil ederek, satın alacağı cariyenin cinsini ve bedelini açıklasa; vekil de mahrem sahibi bir cariye satın alsa veya sahip olunca azad eylemeye yemin eylediği bir cariyeyi satın alsa; bu sahih olur ve cariye de azad edilmiş olur. Zehiyre'de de böyledir.

Bir kimse, diğerim, hizmetkarım satmaya veya bir hizmetkar almaya vekil eder; o da yaşlı olursa; satması da, satın alması da caiz olur.

Keza, kuzu veya oğlak satmasmi veya almasını emredince, onlar büyük olsalar bile caizdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine:  "Bana, bin dirheme bir hizmetkar al." dediğinde, o hizmetçi köle veya cariye olursa, bu caizdir. Zehiyre'de de böyledir.

Bir kimse, diğerini, "kendisine, bir dirhem karşılığında et satın almaya" vekil eder; vekil de, koyun, keçi veya deve eti satın alırsa, bu caiz olur.

Şayet, bağırsak, karın, ciğer, baş, ayak, kurumuş et, kuş eti, vahşi hayvan eti, diri koyun eti veya derisi yüzülmemiş hayvan eti satın alırsa, bedeli amirin ödemesi gerekir. Yalnız, verilen miktarın az bir şey olması hali müstesnadır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet, "bir dirhemlik et almayı emreder; me'mur da, ona, iç yağı kuyruk yağı satın alır veya "kuyruk yağı al." dediği halde, vekil iç yağı satın alırsa; veya "iç yağı satın al." dediği halde, vekil kuyruk yağı alırsa;   bedelini   amirin   ödemesi   gerekmez.   Siraeü'l-Vehhâc'da   da böyledir.

Bir kimse, diğerini, "Pişmiş veya haşlanmış et satın almaya" vekil tayin ettiği halde, vekil bunun aksini yaparsa, amire bir şey gerekmez. Ancak, hana bir misafir gelir ve birisine,  "bir dirhemlik balık eti almasını" söyler; o da taze ve büyük bir balık eti alırsa, bu caiz olur.

Şayet ona, "bir baş almayı emrederse; bu koyun başlarından olur; deve ve sığır başı olmaz. Ve o da çiğ değil, pişmiş olmalıdır. Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

"Yumurta satın almak için, vekil tayin etmek," belirli tavukların yumurtası için geçerlidir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer bir kimse, diğerine, "süt almasını emrederse" bu vekalet beldede tanınmış inek veya koyun sütü için geçerli olur.

Keza müvekkil, vekiline "yağ almasını" söylerse; bu vekalet inek veya koyun yağma hamlolunur ve sahihtir. Hâvi'de de böyledir.

Bir kimse, birisini "zeytin yağı almaya" vekil ederse; bu vekil, çarşıda satılan yağlardan satın alır. Meyve da böyledir; vekil, çarşı da satılan her nevi meyveden satın alabilir. Zehiyre'de de böyledir. *

Bir kimse, diğer birine dirhemler vererek, ona "yiyecek satın almasını" emrederse; bu emir, buğday ve un alması için geçerli olur.

Hâher-zâde şöyle buyurmuştur:

"Eğer, müvekkilin verdiği dirhem buğday, hem arpa, hem ekmek satın alabilecek kadar çoksa bunları alır.

Şayet dirhem az ise, yalnız ekmek satın alır. Buğday ve un satın alamaz.

Eğer dirhemleri orta halli ise, onunla hem buğday, hepi un satm alabilir; ekmek alamaz.''

Bu, onların örfüdür.

Fakat, bizim örfümüze göre, "yiyecek al."' denilince, pişmiş ve pişecek ve ekmekle birlikte yenilecek her şeyi satm alabilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Sadru'ş-Şehîd: "Fetva, bunun üzerinedir." demiştir. Müvekkil, dirhemleri vermediği halde: "Bana yiyecek al." derse; bu caiz olmaz. Çünkü, o vekilini ölçülen şey satın almaya vekil eylemiş ve miktarımda açıklamamıştır. Tebyîn'de de böyledir.

"Bir  koç almaya"  vekil edilen şahıs;  koyun almaya yetkili değildir.

Hatta, satın alacak olsa; müvekkil ona sahib olmaz. Keza müvekkil: "Bana bir keçi yavrusu al." dediği halde, vekil geyik yavrusu alsa, bu caiz olmaz. Bedâi"de de böyledir.

Müvekkil, vekile emredip "bir at almasını" söyler veya "semer vurulan bir at" der ve bedelini de söyler; veki! de, ona bir kısrak veya semer vurulan iki at satın alırsa; işte bu da caiz olmaz.

Bu şehirliler için böyledir. Fakat, bunları kullanan belde ahalisi için böyle yapması caizdir.

Katır gelince, onun şehir ehli olsun veya olmasın erkeği de dişisi de caizdir. Şayet, müvekkil belirtmemişse, vekil, dişinin yerine erkek, erkeğin yerine dişi katır alabilir. Sirâcü'I-Vehhâc'da da böyledir.

Müvekkilin erkek veya dişi diye belirtmemesi halinde, sığır da böyledir. Sahih olan rivayet budur.

Tavuk ve horoz da ayrıca belirtilmezse, o da, böyle caiz olur.

Devede de böyledir.

Sığır cinsinden olsa bile, bu böyledir. Bedâi"de de böyledir.

"Semer vurulan bir at al." diye vekil tayin edilen şahıs; bir eşek satın alır; müvekkil de şehirli olursa, bu eşek binmeye elverişli olsa bile, yük taşımaya elverişli olmadığından, müvekkil kabul etmeyebilir.

Şayet, müvekkil bedelini belirtir, adını da söyler vekil de. aynı bedele, onun misli kadarına veya biraz az yahut biraz fazlaya alır; o faz­lalık da, halkın kandırıldığı kadar bir fazlalık olmazsa; bunun müvekkile alınmış olması caiz olur.

Eğer böyle olmazsa, o zaman alınan şey vekilin olur. Sirâcü'I-Vehhâc'da da böyledir.

Şayet bir kimse, diğerini bir kurbanlık alması için vekil eder ve bunu bayram günlerinden önce söyler; o adam da, önce kömür, buz satın alır; kurbanlığı ise, ikinci senede alırsa, bu caiz olmaz.

Bir kimse, diğerini, kurbanlık olarak siyah bir sığır almaya vekil yapar; vekil de beyaz veya kırmızı bir sığır satın alırsa; bedelini amir öder.

Eğer amir, "dişi al." der de, vekil erkek alırsa; bu müstesnadır.

Koyunda erkek-dişi; ayırımı vekalete tesir eder. Eğer sadece "sığır** derse; o zaman, vekilin aldığı sığır müvekkile ait olur.

Şayet: "Kurbanlık için buynuzlu koç al." der; vekil de buynuzsuz koç alırsa; bedelini amir ödemez. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Bir kimse, diğerine, on dirhem verip ona, "buğday almasını" söyler; vekil de alıp, onu eker ve amir tekrar dirhemler verir, me'mur da buğday alırsa; alimler "Eğer vekil, önceki aldığı buğdayı ekim zamanı alıp ekmişse, bu alış, —buğdayın bir misliyle— hem amir, hem ue memura caiz olur. Eğer me'mur, ekim zamanının haricinde olmuşsa, müşteri, onu kendi nefsi için almış olur ve dirhemlerini kendisi öder.'* buyurmuşlardır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, başka birine, "bir eşek almasını" emreder ve: "Binmek için olsun." derse; emreden bu şahıs hakim olur ve vekil de kulakları veya bir kulağı kesilmiş olan bir eşek satın alırsa; bu caiz olmaz.

Şu mes'ele, bunun hilafınadır. Eğer emreden şahıs bir bostancı ise, o zaman caiz olur. Hızânetü'I-Müftîn'de de böyledir.

Vekil, habeşî bir köleyi satar ve dirhemlerini harcarsa; o, vekile ait olur.

Eğer amirin emriyle alıp, amire teslim eder; sonra da amirin parasını harcadıktan bir müddet sonra, satıcıya verirse; bu caiz olmaz. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kimse, diğer birisini, bizzat bir ev için (= belirli bir ev satın almak için) vekil yapar; vekil evin yarısını satın aldıktan sonra, mü­vekkil, bu evin geri kalan yarısını satın alırsa; vekilin aldığı yarı müvek­kile gerekmez.

Şayet müvekkil, önce evin yarı bedelini vermiş; sonra da vekil, geri kalanını satın almışsa, işte bu caiz olur.     .

Müvekkil aldığı yarım eve sahip olunca, geri kalanım reddedebilir. Çünkü, vekilin alması müvekkilin alması demektir.

Şayet müvekkil, önce evin tamamını satın alir;|sonra da evih yarısı­na bir hak sahibi çıkarsa, müvekkil, evin yarısını ona geri verir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Belirli bir köleyi satın almaya, vekil tayin edilen bir kimse, onun yansını satın alırsa; bu ahm-satım bekletilir: Eğer davacı çıkmadan önce, geri kalan yarıyı da alırsa; imamlarımızdan üçüne göre de, bu köle müvekkilin olur. Şayet müvekkilin vekili köleyi satın almadan önce, müvekkil vekili dava ederse; hakim bu köleyi vekile verir. Geri kalan yarı bedeli de, vekil öder. Bu, bi'1-icma' böyledir.

Müvekkil, bir şahsı, şahsında kusuru olan yarısı (köle cariye, hayvan, elbise ve benzeri gibi...) bir şeyin yarısını satın almaya vekil ederse; bu alış zarar vermez. Alınan şey ayıplı olsa bile, o müvekkile ait olur. Onun, geri kalan yarısını almakla ilzam olunmaz. Şayet müvekkil, birisini bir kür buğday yüz dirhem karşılığında satın almak üzere vekil tayin eder; vekil de bir kür buğdayın yansını, eîîi dirheme veya daha az miktarı daha az bedelle satın alırsa; bu caiz olur.

Geri kalan buğdayı da, müvekkil geride kalan dirhemlerle kendisi satın alsa, buğdayın tamamı kendisinin olur. Bfl-icma' bu böyledir.

Keza, müvekkilin bir takım köleler satın almaya vekil tayin ettiği şahıs, onlardan birisini satın alır; diğerlerini de müvekkil (satın alırsa), hepsi müvekkilin olur. Bedâi'Me de böyledir.

Bir kimse, diğer bir şahsı, kendisine, muayyen (= belirli) iki köle almaya vekil edip, onları bin dirheme almasını da söyler; vekil de, onlardan birisini altı yüz dirheme satın alırsa, bu durumda amire, bir şey gerekmez. Bu, binin yansından fazlaya aldığı zaman böyledir.

Eğer beşyüz dirhemden aşağıya almış olsaydı, işte bu caiz olurdu. Keza geri kalan bedelle diğer köleyi de satın alabilirse, köleler amirin olur ve bu caizdir. Havî'de de böyledir.

Bir kimse, diğerine, "bin dirheme, bir ev satın almasını" söyler; o da, müvekkilin kardeşinin yansına varis olduğu bir evin, diğer yarısını satın alırsa, bu caiz olur. Hızânetü'i-Müftîn'de de böyledir.

Bir kimse, taksime uğramamış bir evin yansım, bin dirhem bedelle, satın almaya birisini vekil tayin eder; vekil de onu satın alır; satıcı ise, bu evi taksim ederse; satın alış caiz fakat taksim batıl (-geçersiz) olur.

Şayet, satın alınan şey tartılan, ölçülen şeylerden olsaydı, taksim de caiz ve geçerli olurdu. Satın alışı da caiz olurdu. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, bir ev satın almaya birisini vekil tayin ettiğinde, o evin içinde evlatları oturuyor olsa; işte bu caiz olur. Çünkü, dar, arsanın ismidir. Bu, içinde ev bulunan bir sahra olduğu zamandır ki, o ev harap olmuştur. Fakat, aslında hiç ev yoksa, işte o zaman alman yer vekile ait olur. Çünkü oraya örfen dar denilmez. Amire de bir^şey gerekmez. îki cihettende böyledir. Zira sahra (=  yurt  =  dar) değildir. Örfen bu böyledir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir kimse, diğerini, "bir dirheme, on ntıl et almaya" vekil tayin ettiğinde, bu vekil, bir dirheme yirmi fitil et alır; onun da emsali on rıtıla satılırsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, yarım dirheme, müvekkile on ntıl et vermek gerekir. Eğer, o on dirhem etin kıymeti bir dirheme müsavi ise böyledir.

Eğer, o eti on dirheme müsavî değilse, tamamını vekil öder. İmâm Ebû Yûsuf ve İmâm Muhammed (R.A.)"e göre, yirmi dirhemi de müvekkilin olur. Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir kimse, diğerine, bir dirhem gümüş yüzük vererek, onun bir kısmına et, bir kısmım da ekmek almasını söylerse; bunun çaresi: Kasaba nefsi için, yarım dirheme et satın almasını emreder; sonra da vekil ondan yarım dirheme satın alır. Yarım dirheme de, ekmek satın, alır.  Ve dirhemi ona verir.  Veya, ekmekçiye,  "kendisi için, yarım :dirheme, et satın almasını" emreder; sonra da dediğimiz gibi yapar. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsa, "on dirheme, herevî kumaş satın almasını" söyler; adam da on dirheme, her birisi on dirhem kıymetinde, iki elbise satın alırsa, onlardan hiç birisi, amire gerekmez. Çünkü, tercih imkanı yoktur.

Şayet, belirli bir elbiseyi almasını emrederse; mes'ele olduğu gibidir. Ancak, hissesine bir elbise —on dirheme— düşer. Belirli bir buğdayı almak.da böyledir. Kerderî'nin Vecizi'nde de bönledir.

Bu mes'elelerde, asıl olan, gerçekten müvekkil olan kimsenin bedel hususunda ismi ve işareti cem etmesi gerekir.

Eğer, müvekkil işaret olunan şeyin satın alınmasına, bir şahsı vekil yaparsa; cinsinin adı muhalif olabilir. Ya hem ismine, hem de cinsine bilgisiz olurlar. Veya, ikisinden birisine bilgisiz olurlar. Veya ikisini de bilirler. Yahut, -müvekkil onlardan birisini bilir veya ikisini de bilir. Bu hususta üç durum meydana gelir:

Birincisi: Her ikisinden de, aldanmayı def etmek için belirlenen vekalet veya onlardan birinden aldanmayı def İçin, kendisine işaret olu­nana taalluk eder. Çünkü, işaret, isimle tarif bu hususta daha mübalağalıdır. İsimle tarif de aldanmadan başkadır.

Şayet işaret olunan şey, belirtilenin cinsinden ise, bu durumda vekalet, işaret olunana taalluk eder.

Ancak, burda vekile bir zarar varsa; (şöyleki: Rızasız bedel üzerinde karar kılınmışsa) başkasına: "Şu kesedeki ile bana bir cariye satın al, bin dirheme. Ve keseyi de vekile ver." der; vekil de emrolunduğu üzere bin dirheme, bir cariye satın alır. Sonra keseye bakılır: Eğer kesede, bin dinar varsa, (veya bin fülüs varsa yahut dokuz yüz dihem varsa) işte bu alış-veriş, amir adına caiz olur. Bu, her ikî taraf da kesede ne olduğunu bilmiyorsa veya birisi biliyorsa, yahut ikisi de biliyorsa böyledir. Yalnız, ikisi de kesedekini bilmiyorsa, bu müstesnadır.

Keza, vekil kesenin içinde ne olduğuna bakıp onu anladıktan sonra, cariyeyi bin dirheme satın alırsa, işte bu alış-veriş müvekkil hakkında geçerlidir. Çünkü vekalet bir haldir. Onun varlığı müsemmaya (= belirtilene, adı konulana) tealluk eder.

Eğer kesede binbeşyiiz dirhem bulunur; vekil de cariyeyi bin dirheme satın alırsa; işte bu alım-satım da müvekkil için gecelidir.

Keza, müvekkil: "Bana, bin dirheme bir cariye satın al." der; kesede bulunan da beytü'l-mâlin hakkı olur; müşteri de ona —emrettiği gibi— bir cariye satın alır; kesede de, bin dirhem bulunursa; veya "Bana bu kesede olan bin dirhem gelire, bir cariye satın al." der; o da emrdilen gibi alır; kesede de beytü'l-mâlden bin dirhem bulunursa, işte bu satın alışta emreden adına caizdir. Muhiyt'te de böyledir.

Şayet müvekkil, vekilin önünde, bin dirhemi tartar; vekilde ona bakar ve müvekkil: "Bu yüz dinara, bana bir cariye al.' derse; vekil müvkekilinin söylediği gibi, bir cariye satın alırsa; bu cariyeyi kendisi için almış ol-;r.

Eğer, o dirhemlerle, alnsa o cariye müvekkiline ait ve bu vekalet caiz olur. Çünkü, vekalet, o işaret olunan dirhemlere bağlanmıştır.

Müvekkil, vekile bir kese verip, ona; "Bu kesedeki bin dirheme bir cariye satın al." der; kese de vekilin yanında iken zayi olur; sonra da bu vekil, bin dirheme, amire bir cariye satın alır ve karşılıklı olarak, kesede bin dirhem bulunduğunu doğrularlarsa, —ister karışık olsun, ister kolay olsun— bu alım, müvekkil içindir.

İşte bu, ikisinin de kesede ne olduğunu bilmedikleri ve kesenin ( vekile verildiği veya birisinin yahut her iksinin de kesede ne olduğunu bildikleri, halde böyledir. Fakat, her birisi diğerinin bildiğini bilmiyor, ancak, kesede ne olduğunu ikisi de biliyorsa ve her birisi diğerinin bildiğini de biliyorsa, vekalet, işaret olunan şeye tealluk eder.

Belirtmek medh (= övgü) ve revaç için ve işaret olunan zayi olduktan sonra olursa; o zaman, alınan şey müşteriye (vekile) ait olur.

Şayet onlardan birisi, kesede her ne olduğunu bildiğini inkar eder veya biri, arkadaşının bildiğini bilirse, onun sözü geçerli olur.

Eğer birbirlerini doğrularlar ve dirhemler katkmtılı veya geçmez dirhemler olursa, diğer mes' ele hali üzredir.

Fakat her ikisi de, kesede ne olduğunu, kese verilirken biliniyor­larsa, veya —birinin haricinde— diğeri biliyorsa veya her ikisi de biliyor, fakat birbirinin bildiğini bilmiyorlaiaa, aaun alış müvekkil için olur.

Züyûf dirhemler bizzat vekilin yanında durmakta olduğu halde o, taze dirhemlerden bin dirheme bir cariye satın almışsa, yine alım-satım müvekkile ait olur.

Fakat her ikisi de birbirinin kesede ne olduğunu bildiğini biliyor­larsa, vekalet işaret olunana aittir.

Bundan sonra, o meblağ zayi olursa, müvekkilin malı olarak helak olmuş olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, başkasına: "Şu köleyi satın al." der ve ona bir miî::ar mal verirse, işte o, örfen vekil tayin edilmiş olur. Her ne kadar "benim için satın al." dememiş olsa veya "bu mal, bu mala karşılık " dememiş olsa bile böyledir.

Me'mur, onu kendi nefsi için almış olmaz. Her ne kadar, kendi nefsi için almaya niyet etmiş olsa bile, o şey müvekkilin olur. Künye'de de böyledir.
Bir kimse, başka bir şahsı, belirli bir köle veya belirli bir cariyeyi 200                                                                                           satın alması için vekil tayin eder; bu vekil de, veznî veya keylî (= tartılan veya ölçülen) belirli bir şey veya bir yer satın alırsa; bu, —alimlerimizin İttifakı ile—caiz olmaz.

Bu vekilin, belirli olmayan, veznî veya keylî bir şey satın almış olması hali hususunda, el-Asl'da bir şey söylenmemiş ve alimler, bu mes'elede görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, muayyen bir bedelle, belirli bir köleyi satın almak üzere, başka bir şahsı vekil tayin eder; bu vekil, vekaleti kabul edip, müvekkilinin yanından çıkar; sonra da, belirtilen bedelle, o köleyi satın aldığı halde, "bu köleyi, kendi nefsi için satın aldığını" söylerse; bu durumda, bu köle, —bu vekilin değil— müvekkilinin olur.

Şayet, bu vekil, başka bir köleyi, önce belirtilen bedelden daha fazla veya daha noksan bir bedelle satın almış olursa; bu köle, müşterinin ( = satın alan şahsın = —burada— vekilin) kendisinin olur.

Şayet bu vekil; müvekkilinin söylediği bedelle, onun söylediği şeyi satın alması için, bir başka şahsı vekil tayin eder; bu ikinci vekil de, o şeyi, o bedellle satın alırsa; bu durumda, satın alınan bu şey, birinci şahsın (yani, ilk vekilin müvekkilinin) olur; ikinci şahsın (yani, ikinci şahsı vekil tayin eden, birinci vekilin) olmaz.

Bu durum, ikinci vekilin, ilk müvekkilin —vekalet— meclisinde hazır bulunmaması halinde böyledir.

Fakat, bu ikinci şahıs, birincinin vekil tayin edildiği mecliste hazır bulunmuş ve ikinci şahıs, bu ikinci vekili vekil tayin ederken, alacağı şeyin cinsini ve bedelini söylemiş ve mesela: "Birinci şahıs: "Bin dirheme al." dediği halde, ikinci şahıs: "Yüz dinara al." demiş ve o da, yüz dinara satın almışsa; bu durumda, satın alınan şey, ikinci şahsın (yani, ilk vekilin) olur.

Eğer amir (yani müvekkil):  "Bizzat şu köleyi satın al." diye emreder; fakat, bedelini söylemezse, müşterinin* (vekilin) o şeyi, iki nakidden (yani dirhem ve dinardan) birisi ile satın almış olması halinde,   . bu şey birinci amirin olur.

Bu şahıs, o şeyi, kendi nefsi için almaya niyyet etmiş olsa bile, bu böyledir.

Şayet ti. şahıs, bî^ka —cins— nakidlerle, başka bir şey satın almış olursa; —alimlerimize göre— bu şey; satın alan şahsın kendisinin olur.

Şayet müvekkil, bir şahsı, bizzat bir şeyi satın almaya vekil eder; ikinci vekil de, birinci şahsın belirttiği şeyi satın alırsa; bu şey önceki şahsın olur.

Âlimler: "Bu hal, bu şekilde satın almaya mahsustur. Birincinin vekili, ikincinin vekiline: "Şu şeyi, benim için satın al." veya: "Şunu satın al." derse; bu böyledir." buyurmuşlardır.

Fakat: "Müvekkilim filan için satın al.' der; ikinci vekil de satın alırsa, satın alınan şey, —birinci vekilin değil,— ikinci vekilin olur.

Fakat ikinci vekil, birincinin huzurunda öncekinin aldığı bedelin altında bir bedelle almış olursa, önceki amir için geçerli olması gerekir.

Şayet önceki bedelden fazla ise, birinci vekile infazı gerekir. Çünkü, onun huzurunda satın alındığını müvekkil görmüştür.

Eğer Âmir, birinci vekile: "Re'yinle (= görüşünle) amel et." der, önceki vekili de bir başkasını vekil yapar; o da önceki vekilin gıyabında, ayni bedele satın alırsa; alman şey önceki amirin olur; vekilin olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, diğerine: "Bana, filanın cariyesini satın al." dediğinde, me'mur: "Olur." veya: "Hayır." demediği halde, gidip onu satın alırsa; "Âmir için aldım." demesi halinde, o cariye, amirin olur.

Eğer: "Kendim için aldım." derse bu durumda, o cariye, kendisinin olur.   .

Şayet: "Satın aldım." der; fakat, "kimin için aldığını" söylemez; sonradan da "filan için satın aldım." derse, bu sözü cariyenin hela­kinden veya ona bir kusur arız olmasından önce söylemişse, sözüne inanılır.

Eğer cariyenin helakinden veya kusurlanmasından sonra söylemişse sözüne inanılmaz.

Belirli bir cariyeyi almaya, vekil tayin edilen bir kimse, bunlunur; ayni cariyeyi de müvekkil kendisi satın alırsa, bundan sonra, vekilden bir şey istenilmez.

Şayet müvekkil, onu geri satarsa; vekilin o satışın reddine hakkı yoktur. Cevâhirü'l-Fetâvâ'da da böyledir.

Bir kimse; diğerine, kendisi ile amirinin arasında olan bir köleyi satın almasını söyler, me'mur da: *sOlur." der; sonra da gidip satın alır ve onu, sırf kendisi için aldığına şahitlik yaparsa; şart üzerine, o köleye ortak olurlar. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, diğer birisine: "Filan adamın kölesini, seninle benim aramda müşterk (= ortak) olarak satın al." der; adam da: "Olur." dedikten sonra, o me'mur, başka birisine uğrar; o.da: "Filan adamın kölesini, seninle benim aramda satın al." der; adam ona da: "Olur." der; sonra da me'mur, o köleyi satın alırsa, işte o köle, iki amirin (ortak) malı olur; memur için bir şey yoktur.

Şayet, o köleyi satın almadan önce, üçüncü bir amir daha emredip o adama:"Seninle benim aramda (ortaklaşa) bir köle satın al." der; bu şahıs, ona da: "Olur." deyip, önceki köleyi satın almadan başka bir köle satın alır; sonra da önceki iki şahıs huzurda bulundukları sırada bir köle atın alırsa, bu köle, üçüncü şahısla köleyi satın alan şahsın arasında yarı yarıya olur. Önceki adamlara bir şey yoktur.

Eğer öncekilerin bulunmadığı bir zamanda, satın alırsa, o takdirde, köle önceki adamların ortak mallan olur. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet bir kimse, başka bir şahsı"bizzat beşyüz dirheme almaya" vekil eder; o vekil de, aynı zamanda, onunla birlikte, başka bir köle daha satın alırsa, tamamı vekilin olur. Müvekkile bir şey gerekmez.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'e göre, o iki köleden birisi müvekkilin olmaz,

İmâmeyn'e göre ise, müvekilin beşyüz dirhemine karşılık, o iki köleden herhangi birisi onun olur. Bu durum, vekil tayin edilirken, kölenin bedeli söylendiği zaman böyledir.
Fakat, bu sırada her hangi bir şey söylenmemişse, o takdirde, bi'1-icma müvekkilin, bedeli nisbetinde, —insanların aldatümayacağı şekilde— hissesini alması gerekir.

Şayet bir şahıs, diğer birisini, "belirli bir bedelle, bizzat ( = muayyen) bir şey satın almaya" vekil eder; vekil de, o bedelle, muayyen şeyin benzerini amiri için satın alır; sonra da onda bir kusur bulursa; satıcısına iade eder.

Bu şeyi vekil, sonradan kendi nefsi için alabilir. Şayet bu red, ( =geri veriş) hakimin hükmünden sonra veya teslim almadan önce, —hükümlü veya hükümsüz— olursa, bu durumda vekil onu nefsi için satın alamaz. Ancak onu, daha az bedelle veya bedelinin misliyle alırsa; bu müstesnadır. Fakat fazlalık olursa, kendi üzerine olur.

Eğer red, hükümsüz teslim aldıktan sonra olursa, o takdirde vekil kendi nefsi için almış olur. Müşteri nasıl bir bedel ile alırsa alsın, fark etmez. Zehıyre'de de böyledir.
Bir kimse, diğerine, "bin dirheme, belirli bir köleyi almasını" emreder; o da, o köleyi bin yüz dirheme satın alır; sonra da satıcı, yüz dirhemini,  müşterinin hatırına indirirse;  o  kölede müşterinin olur; amirin olmaz. [13]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..