Bir adam, diğerine: "Benim malımdan yersen sana helâldir." derse, bu durumda o şahıs böyle söyleyen kimsenin malından yiyebilir. Ancak, nifak çıkma ihtimali varsa, o zaman yiyemez. Mültekıt'ta da böyledir.

Bir adam, diğerine: "Her kim benim malımdan yerse, o helâldir." derse, fetva, onun helal olduğu şeklindedir. Siraciyye'de de böyledir.

İbnü Mükâtil'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

Bir ağacın sahibi: "Bu ağacın meyvesinden, kim yerse yesin helaldir." derse; bu ağacın meyvesinden zengin fakir herkesin yemesinde bir sakınca yoktur. Yani hepsine de helaldir. Fetâvâyi Gıyasiyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Senin benim üzerimde bulunan bütün hak­larını helal eyle." der; o da öyle yaparsa; diğeri bütün haktan beri ( = kurtulmuş) olur.

Şayet hak sahibi, o şahsın üzerinde bulunan haklarını biliyorsa, hem hükmen, hem de diyaneten, teklif sahibi olan şahıs, bunlardan kur­tulur.
Şayet bilmiyorsa, bi'1-icma hükmen kurtulur; fakat diyanet yönüne gelince, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bundan da kurtulur.

Fetva da bunun üzerinedir. Hulâsa'da da böyledir.

Bir adam, diğerine bir şey verdiğinde, o şahıs onu kendi malına kattıktan sonra, arkadaşından helâllik diler ve bu şeyi, kendi malından ayırabileceğine zannı galibi olmaz, veren şahıs da helal ederse; buna ruhsatlardır. Ancak, sonradan, onun malını tanır ve bulursa geri verir. Gınye'de de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Benim malıma, nerede rastlarsan, o sana heiâîdir. Ondan istediğin kadar al." derse; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Bu söz» yalnız dirhem ve dinarlar için geçerlidir. Onun arazisinden veya ağacının meyvesinden yahut ba'deminden veya koyun ve ineğinin sü­tünden alması helal olmaz." buyurmuştur. Zahîriyye'de de böyledir.

Muhatap şahıs, bu sözü söyleyen şahsın meyvesini veya devesini yahut koyununu alırsa, bu helâl olmaz. Hulâsa'da da böyledir.

Bir adam: "Filan adama, malımdan yemesini mübâh kıldım." der, fakat neyi mubah kıldığı bilinmezse; o şahsm, söyleyen kimsenin malından yemesi helal olmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adamın, diğerinin malından yemesine —onun izin verdiğini bilmeden— ruhsat yoktur; yemesi helal olmaz; haram yemiş olur. Tatar-hâniyye'de de böyledir.

Bir adamın, diğer birinin üzerinde alacağı olur fakat, alacaklı şahıs, alacağının ne kadar olduğunu bilmez; borçlu olan zat da alacak­lıya: "Benim üzerimde olan hakkından vazgeç." der; alacaklı ise: "îki dünyada da vazgeçtim." derse; Nasıyr: "Alacaklı şahıs, ancak zannetiği kadar alacağından vazgeçmiş olur." demiştir.

Muhammed bin Seleme ise: "Tamamından vazgeçmiş olur." demiştir.

Fakıyh Ebû'l-Leys de: "Hükümde cevap, İbnü Seleme'nin dediği gibidir. Âhiret hükmünde ise Nasıyr'ın dediği gibidir." buyurmuştur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Sen, benim malımdan yersen (veya alırsan yahut birine verirsen) helâldir." derse, sadece o şahsın yediği helal olur. Aldığı, verdiği helal olmaz. Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir adam, diğerine: "Bu saatde (zamanda) veya dünyada bütün saatlerde ye; her iki dünyada berîsin." dese, muhatabı olan şahıs bütün saatlerde yediğinden beri olur. Kerderî'nin Vecizi'nde ve Hulâsa'da da böyledir.

Bir adam, diğerine:  "Malımı senden istemem." veya "Dava eylemem.'* derse, bu bir şey değildir; hakkı, olduğu gibi diğerinin üze­rinde kalır. Hâvî'de de böyledir.

Ebû'l-Kâsım'dan sorulmuş:

— Bir adam, bir hayvanını yabana seyib ettiğinde (= bıraktığında, başıboş terkettiğinde) bir başkası da alıp ona baksa, bu hayvan kimin olur?

İmâm, şu cevabı vermiş:

—  Asıl sahibinin olur. Şayet onu bırakan:  "Kim alırsa onun olsun." der, onu da birisi alırsa, bu durumda alanın olur.
Fakıyh Ebû'1-Leys de şöyle demiştir:

—  Cevap aynıdır. Şayet, belirli bir topluluğa: "Sizden her kim isterse, onu alsın." derse böyledir. Eğer, böyle belirli bir cemaat için söylemezse, hayvan daima sahibine aittir. Onu, nerede bulursa, oradan alır.   Fetvalarda,   bu   mes'ele   mutlak   olarak   söylenmiş;   tafsilat verilmemiştir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, hayvanını başı boş bırakıp: "Benim buna ihtiyacım kalmadı." dediği halde "...kim alırsa, onun olsun." demese, bir adam da o hayvanı alsa, bu durumda hayvan alan adamın olmaz.

Şayet bir kimse, kendisine ait olan bir kuşu gönderse, oda başı boş bırakılan hayvan gibidir.

Alimler, kuş hakkında: "Kuş, aslen vahşî ise, onu göndermek uygun olmaz." buyurmuşlardır. Eğer onu gönderirken: "Kim alırsa, onun olsun." demezse, bu durumda kuş, gönderen şahsın kendisinindir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, hayvanım salıverir ve onu bir başkası alıp ıslah ettikten sonra da asıl sahibi gelerek onu almayı ister ve: "Ben, bunu salıverirken (başıboş bırakırken) "kim alırsa, onun olsun diye bir şey söylemedim." der veya öyle söylediğini inkar eder; diğeri ise, onun, öyle söylemiş olduğunu isbat eder veya o şahıs, öyle dediği hususundaki yemin teklifini kabul etmezse, o zaman, o hayvan alan zatın olur. İster o adamın söylediğini kendisi duymuş olsun, isterse bunu başkası haber versin mü­savidir. Hulâsa'da da böyledir.

İmâm Ebû Bekir'den soruldu:

— Bir kimse, elbisesini atsa, durum ne olur? İmâm şu cevabı verdi:

—   O elbiseyi, bir başkasının alması caiz olmaz.  Ancak, onu atarken: "kim alırsa, onun olsun." derse, o zaman, bu elbise onu alanın olur." buyurmuştur.

Vâkıât'ta şöyle zikredilmiştir:

Bir adam belirli bir malını dışarıya attığında, onu oradan alan şahıs atan şahsın: "Kim alırsa, onun olsun." diyerek attığını zannederse, bu durumda o şey, alan şahsın olur.

Ancak bu, alan şahsın, "o malı atan şahsın böyle söylediğini" isbat eder veya ona yemin verdiği halde, atan şahıs yeminden kaçınırsa böyledir.

Atan şahıs, onu atarken, alan şahıs huzurda bulunmaz ve durumu ona, başka bir kimse haber verirse, durum yine aynıdır.

Verilen haberle almaya da ruhsat vardır. Hâvî'de de böyledir.

Uyûn'da şöle zikredilmiştir:

Bir adam, diğer bir adamdan zoraki bir yer veya dirhemler alır ve bu mal zoraki alan şahsın elinde iken, malı elinden alınan zat: "O, sana helal olsun." derse, bu durumda, onu alan şahıs, tazminattan kurtulur ve bu mal, asıl sahibinin malı olarak kalır. Tatarhâniyye*de de böyledir.

Bir adam, başka birinin malını gasbettiğinde onun sahibi ile de, ondan önceki bütün hakları hususunda helâllaşsalar, Belh alimleri: "Bu şahsın elinde mevcut mal hariç, zimmetinde bulunan diğer mallar helal olmuş olur. Gınye'de de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adamın, diğerinde malı (alacağı) bulunduğunda, mal sahibi: "Gerçekten, onu sana helâl eyledim." derse veya "O sana hibedir." der, fakat "Onu sana helâl eyledim." demezse, bu durumda, borçlu şahıs, o maldan beri (= kurtulmuş) olur. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet: "Onu, senin hakkında helâl kıldım." der ve muhatabı da borçlu olursa, borcundan kurtulmuş olur.

Şayet: "Bütün alacaklarımı helâl eyledim." derse, onun bütün ala­cakları helâl olur. İcareler buna dahil olmaz. Hulâsa'da da böyledir.

Hişâm'm Nevâdiri'nde şöyle zikredilmiştir:

Handa bulunan bir hayvanın gübresini, sahibi hibe ederse, bu gübre kim alırsa onun olur. Han sahibi ona daha elyak olmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Küçük olan birisinin yiyeceklerden bir şey bağışlaması, halinde İmâm Muhammet! (R.A.): "Ana ve babasının ondan yemesi helal olur." buyurmuştur.

Buhara alimlerinin çoğunluğu ise: "Helâl olmaz." demişlerdir. Siraciyye'de de böyledir.

Buhara alimlerinin ekserisi/ "çocuğun bağışının mubah olmadığı" görüşündedirler. Cevahiru'l-Ahlâtî'de de böyledir.

Çocuğa hediye edilmiş olan meyveyi, anası ve babası yiyebilir; bu, onlara helal olur. Çünkü çocuğa yapılan hediye ana ve babasına yapılmış hediye (gibi)dir.

Bir kimse, bir sünnet yemeği hazırladığında, halk ona hediye götü­rürse, alimler bu hususta ihtilaf etmişlerdir. Bazıları: "Bu hediye, çocuğundur. Veren zat, ister "bu çocuğun desin, isterse demesin mü­savidir. Çünkü o yemek çocuk için hazırlanmıştır." demişlerdir.

Bazı alimler de: "Bu hediye ana-babanındır." demişlerdir.

Bazı alimler ise: "Hediye getirenler "...çocuk içindir." demişlerse, bu hediye çocuğun olur. Şayet böyle demezlerse, hediye ana-babanın olur." demişlerdir.
Fakıyh Ebû'1-Leys: "Eğer hediye çocuk elbisesi veya çocuğun kullanacağı şeylerden ise, o çocuğundur. Şayet hediyeler dirhemler ve dinarlar veya ev eşyası gibi şeyler yahut hayvan olur ve bunu da hısım akraba getirmiş bulunursa, o babanındır." buyurmuştur.

Bir adam sünnet yemeği hazırladığında, insanlar hediyeler getirip çocuğun yanına bırakırlar ve bu durum, hakkında muhdî (= hediye veren şahıs) ister "bu çocuğundur." desin; isterse demesin, eğer bu hediye elbise veya çocuğun kullanacağı oyuncak, top gibi çocuğa elverişli şeylerse, bu durumda o, çocuğun olur. Çünkü, onun mülküyetinin çocuğun olması adettir.

Şayet hediye, çocuğa elverişli bir şey değilse, (dirhemler ve dinarlar gibi) duruma bakılır: Eğer çocuğun babasının akraba veya tanıdıkları getirmişse, bu hediye babanındır.

Eğer, ana tarafından olanlar getirmişse, o ananındır. Çünkü bunun, ananın olması örfdür.

Bu söylediklerimizin dışında kalanlar tarafından getirilmiş olur ve ne sebeble geldiğine bir delalet bulunursa, o delile göre hareket edilir.

Keza, bir zifaf ( = evlenme) ziyafeti hazırlanır ve insanlar hediye­ler takdim ederlerse, bunların taksimi de yukarı da açıkladığımız gibidir.

Bunların tamamı muhalinin (= hediye eden kimsenin) bir şey söylememiş olduğu zaman böyledir.

Ancak muhdî: "Ben babaya (veya anaya yahut damada veya geline) hediye ediyorum." derse, bu durumlarda hediyeyi veren şahsın sözü geçerlidir. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir adam yolculuktan döndüğünde, ziyaretine gelenler ona hediye getirirlerde ona: "Bu eşyayı, evlâdın, ailen ve nefsin arasında taksim et." derlerse, hediye getiren şahsın huzurda olması halinde, ondan "bu taksimin nasıl yapılacağını" açıklaması istenir.

Şayet, hediyeyi getiren şahıs hazırda olmaz ve bu hediye kadına elverişli bir şey olursa, kadının olur. Küçük kızlara elverişli bir şey ise, onların olur. Küçük erkek çocuklarına yarayan bir şeyse onların olur. Bu adama yarayışlı bir şey ise, onun olur.

Eğer erkek-kadın hepsine elverişli bir şey olursa, bu durumda hediye eden şahsa bakılır: Şayet erkeğin akrabası veya tanıdığı ise, hediye erkeğin olur. Şayet hediye eden kadının tanıdığı veya akrabası ise, bu durumda hediye kadının olur. Âdet bu veçhiledir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, bir kap veya bir zarfda bir hediye yolladığında, onu yemek helal olur mu? Eğer, gönderilen şey et yemeği veya benzeri bir şey ise, yenmesi mubah olur. Çünkü bunda delalet vardır.

Keza, gönderilen şey meyve ise, onu yemek de mubahtır; değilse, mubah olmaz denildi ki: Eğer gelen hediye adet cinsinden değil ise ve geri yollanması da adet ise, geri gönderilir.

Bir kimsenin hediyesi, adet cinsinden bir şeyse, o geri yollanmaz.

Şayet gelen şey zarf ve içindeki de emanet olursa, onu kullanmak caiz olmaz.

Hediye olmayan şeyi yemek, doğru olmaz. Eğer, bu şeyin kabından ayrılması ve başka yerekonması gerekiyorsa, Öyle yapılır. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

İbnü Mukâtil'den sorulmuş:

—  Bir topluluk, kendilerine ait olmayan bir masaya oturup, bir şeyler yeseler durum ne olur?

İmâm şu cevabı vermiş:

—  Eğer o masanın sahipleri ile birlikte yiyorlarsa, bunda bir beis yoktur.
Fakıyh Ebft'1-Leys şöyle buyurmuştur:

"Bu kıyastır, tstihsan işe, kime ne verilirse, onun onu yemesidir. Biz bunu kabul ederiz.'' Hâvî'de de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Bağıma gir; üzümünden al; fazla alma." derse, bu durumda muhatap doyana kadar alıp yiyebilir; bunda ser-bestir. Fetâvâyi Attabiyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Buğdayımdan al." dediğinde, muhatap, bu buğdaydan iki men alabilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir sabî (= çocuk) birine bir hediye vererek: "Bu hediyeyi sana, babam yolladı." derse, onu yemek helal olur.

Ancak kalbinden, onun yalan olduğu geçerse, o zaman onu yemez. Mültekıt'ta da böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam, on dirheme bir elbise satın alıp, onu başka birine verir; ancak: "Bu senindir." veya "Sana helaldir." demezse, bu şey hediye olmaz. Hâvî'de de böyledir.
Şayet vekil: "Sen, malını yemek için vermedin." der; amir de: Benim malımdan, senin yemen helaldir." der ve devamla: "...bir[17]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..