logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Hibenin Teslimi

Teslim alınmayan hibenin hükmü tamam değildir.

Bu hususta, bulûğa ermiş evlad ile yabancı bir kimse arasında bir fark yoktur. Muhiyt'te de böyledir.

Kabz (= teslim almak) bağışın tamamı hakkında hükmün sübü-tunateallukeder.

Teslim almak, mal sahibinin izniyle olur.

Bu izin de bazan sarih ( = açık) bazan da delaletle sabit olur.

Sarih olan izin: Bağış yapan şahsın: "Onu teslim al." demesidir. Bağış yapılacak şeyin hazırda olması halinde bu böyledir.

Veya bağış yapılacak şey huzurda değilse, bağış yapan şahıs, bağışladığı şahsa: "Git, onu teslim al." der.

Bağışlanan şey huzurda ise, bağışlayan zat bağışlayacağı kimseye: "Onu teslim al." der"; diğeri de o mecliste veya o meclisten ayrıldıktan sonra alırsa; kıyasen ve istihsanen alması ve mülküyeti sahih olur.

Şayet açık olarak izin vermez, fakat ondan men de etmez bağışlanan zat da —aynı mecliste— bağışlanan şeyi teslim alırsa, bu durumda alması istihsanen sahih olur; kıyasen ise sahih olmaz.

Eğer meclisten ayrıldıktan sonra alırsa, kıyasen de istihsanen de onu alması sahih olmaz.

Şayet bağışlanan şey huzurda olmaz, bağışlanan .zat da gider ve onu alır ve alması bağışlayan şahsın izni ile olmuş bulunursa, bu istihsanen caiz olur; kıyasen ise caiz olmaz.

Eğer izinsiz almış olursa, bu kıyasen de istihsanen de caiz olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, diğerine fasid bir hibe ile bir at bağışlayıp at ile bağışlanan zatı da baş başa bırakır ve bağışlanan zat bu durumda, bu atı alırsa bu caiz olmaz. Cevâhiru'l-Ahlâtî'de de böyledir.

Bir adam, hazır olan bir şeyi, başka bir adama bağışlar kendisine bağış yapılan şahıs da:  "Teslim aldım." derse,  İmâm Muhammed (R.Â.)'e göre bu şahıs, o şeyi, teslim almış olur.

İmâm Ebû Yûsuf (R. A.) buna muhalifdir. Siraciyye'de de böyledir.

Bakkalı, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

Bu, "onu alırım." dediği zaman böyledir.

Ancak, rnevhûbün leh: "Aldım." der ve huzurda olursa, caiz olur.

Bu, mevhûbün lehe (= kendisine bağış yapılan şahsa) "aldım." demeden önce bir meşekkat, zahmet verilmediği zaman böyledir.

Aksi takdirde, sadece "aldım." demesi kafi gelmez.

"Alırım." dediği zaman da durum böyledir.

Gerçekten almak, hibe edilen şeyi alıp götürmek, yerinden ayır­maktır.

Kendisine hibe edilen şahıs: "Kabul ettim." demezse, p şey nak­ledip götürse bile bu —alış— caiz olmaz. Ancak hibe mes'elesiyle caiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Şu köleyi bana bağışla." dediğinde, diğeri: "Bağışladım." derse, bu dudumda hibe tamam olur. Yenâbi'de de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Filana bin dirhem bağışla." der ve devamla: "Ben onu sana öderim." der; emredilen şahıs da öyle yapar; başkası adına kendisine bağış yapılan şahıs da bağışlanan şeyi alırsa, bu hibe caiz olur.

Bu durumda emreden şahıs, o şeyi, —kendisi adına— veren şahsa öder.

Ve bu durumda, bağış yapan şahıs, âmir (= emreden şahıs) olur; me'mur olamaz.

Ve bu bağıştan, ancak amir dönebilir; me'mûr dönemez. Cevâhiru'l-Ahlâtî'de de böyledir.

Bir adam, diğerine latife ile: "Şunu bana bağışla." deyince, diğeri de: "Bağışladım." der; o biri de: "Kabul ettim." derse, bağışlayanın onu teslim etmesi halinde hibe caiz olur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerine, —hazırda bulunan bir köle hakkında: "Bunu sana bağışladım." der; diğeri de onu teslim alırsa, —her ne kadar "kabul ettim.'' demese bile— bu hibe caiz olur. Mültekıt'ta da böyledir.

Şayet köle huzurda olmaz ve bağış yapan şahıs: "Sana, filan kölemi bağışladım." devamla da: "Git onu teslim al." der; bağışlanan zat da gidip, onu alırsa, —her ne kadar: "kabul ettim ve onu alırım." demese bile —bu hibe caiz olur. Havî'de de böyledir.

Bağış yapan zat, diğerine: "Dilersen, o senindir." deyip onu verir; diğeri de: "İstedim." derse; işte bu hibe de  caizdir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Bir adam, kölesini diğer bir şahsa bağışladığında, bu köle ikisinin huzurunda bulunur; bağış yapan zat da, çıkıp gider bağışlanan ise: "Onu alırım." demezse, bu durumda kendisine bağışlanan zat, onu alıp götüremez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, kölesini, diğer bir şahsa hibe eder; kendisine bağış yapı­lan bu şahıs, o köle, başka birine hibe edilene kadar, onu alıp götürmez, sonra da bağış yapan şahıs, her ikisine de "onu almalarını" söyler; onlar da bu köleyi alırlarsa, işte bu köle, ikinci şahsın olur. keza, hibe eden şahıs, öncekine emreyler, o da bu köleyi alırsa, işte bu batıl (= geçersiz) olur. Hizânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Büyûu'l-Fetâvâ'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, satın aldığı halde, henüz teslim almamış bulunduğu bir köleyi, bir başkasına hibe eder veya rehin verir ve ona, bu köleyi teslim almasını söyler, o adamda teslim alırsa, işte bu caiz olur. Hulâsa'da da böyledir.

İzinli bir köleyi hibe etmek caiz olmaz.

Eğer efendisi, buna izin verir ve üzerinde de borç bulunmazsa, bu durumda, onun hibe edilmesi caiz olur. Eğer borcu varsa,- —her ne kadar, efendisi ve alacaklısı izin vermiş olsalar bile, —caiz olmaz. Meb-sût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerine: "Şu şeyden, sana, bir ölçek bağışladım." deyince, mevhûbün lehin o şeyi, bağışlayanın huzurunda ölçmesi caiz olmaz.

Şayet bağış yapan şahıs: "Sana, bu şeyden bir ölçek bağışladım." ve devamla: "Onu ölç." der; o da Ölçerse, bu caiz olur. Sirâciyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerine kitli bir sandıkta bulunan bir elbiseyi hibe edip, sandığı ona teslim eder; o adam ise, bu sandığı almazsa, hibe edilen şeyi kabzetmiş (- almış) olmaz.

Eğer sandık açık olsaydı, hibe edilen şeyi almış sayılırdı; kitli olduğu için almış olmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Hibe edilen bir mal, bizzat mevhûbün leh'in yanında vedia ( = emanet) veya ariyet (= ödünç) olarak durmakta ise, bu hibe ve kabul yoluyla, o bağış (=  hibe) caiz olur. Her ne kadar onu ordan teslim almamış olsa bile bu böyledir. Kâfî'de de böyledir.

Bir malını icara veren bir şahıs, icara verdiği bu malı karcıya; elinden zoraki bir şeyi alınan bir şahıs da, o malını zoraki alan şahsa bağış yapsa, bu caiz olur ve gasıb tazminattan kurtulur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir kimsenin, diğer bir şahsın yanında taksini yoluyla veya başka bir sebeble bulunan bir malını, —sahibinin— o şeyi yanında bulunduran şahsa bağışlaması halinde   bu bağış, (=  hibe) sahih olur. Mücerred konuşmakla mülkiyet sübût bulur. Kâfî'de de böyledir.
Bağışlanan şey, rehin, bırakılmış bir şey olduğu zaman, Cami Kitabı'nda "...o teslim alınmış sayılır. Rehinlikten hibeye dönüşür. Rehinlik geçersiz; bağış ise caiz olur. Alacaklı olan ve bundan dolayı rehin almış bulunan şahıs, rehin veren şahsa, alacağı için müracaat eder." denilmiştir. Bedâi"de de böyledir. [14]