İvazın Caiz Olmasının Şartları

İvazın caiz olması için üç şart vardır:
1) İvaz, hibeye mukabele etmektir.

İvaz, mukâbele'ye delalet eden bir lafızla meydana gelir.

Meselâ: "Bu, bağışına karşılıktır." veya: "Bağışına bedeldir." yahut: "Bağışının yerine..." veya "...bağışından dolayı..." "Sana atiyyedir." veyahut "Bunu, bağışın bedel olarak sana tasadduk eyledim."; "Seni mükâfatlandırdım." "Sana kifayettir." demek veya bunlara benzer bir şey söylemek gibi...

Bir adam, diğerine bir şey hibe ettiğinde, mevhûbün leh onu teslim aldıktan sonra, hibe edene, onun gibi bir şey bağışladığı halde "...Bağışından bedeldir." demez veya —bizim yukarda söylediğimiz sözler gibi bir söz söylemezse, bu şey bir bedel olmaz. Bilakis herbirisinin ki yeni bir hibe olur ve her birinin dönüş hakkı bulunur.
2) Verilen bedelin (ivazın), hibe akdi sebebiyle, ivazı veren şahsın mülkiyetine girmiş olmaması gerekir.

Meselâ: Kendisine bağış yapılan zat, yapılan bu bağıştan, ivaz verse, bu ivaz sahih olmaz ve bu, ivaz olmaz.

Şayet bağışlanan şey, halini bozup değiştirirse, dönüş memnu olur. Bu durumda bağışlanan şeyin bir kısmı, ivaz (= bedel) olur.

Bu, bir veya iki şey bir akid ile olursa böyledir. Fakat, iki şey ayrı ayrı iki sözleşme ile bağışlanırsa, o bağışlanan iki şeyden birisinin, diğerine verileceği ihtilaflıdır. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.): "Onlardan birisi diğerinin yerine bedel verilir." buyurmuşlardır.

Bağışlanan şeyin yerine, tasadduk olunan şey bedel verilebilir. Bunda icma vardır.
3) Bedel olan şeyin, ( = ivazın) teslim olması şarttır.

Eğer teslim olunmazsa, (Meselâ: Bedel olarak verilecek şeye, bir başkası sahip çıkarsa) o bedel olmaz... Bu takdirde, —bağışlanan şey, zayi olmamış ve artış yapmamış olarak bizzat duruyor ise-^- hibeden rücû edilebilir.

Eğer bağışlanan şey zayi olmuş veya mevhübün leh onu zayi etmişse bu durumda tazminat gerekmez. Bedâi"de de böyledir.

Eğer bedel olarak verilen şeyin bir kısmı başkasının hakkı ise, oda bedel olur. Şayet dilerse, geri kalanı bağışlayana reddeder. Bu da ken­dine bağış yapılan  şahısta,  yapılan bağış mevcut olduğu ve artış yapmadığı zaman böyledir. Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bedel olarak verilen şeye (= ivaza) gelince, bu bağışlanan şeye karşılık, yeni bir bağıştır.

Bunun şartı, bağışlanan bu şeyde, başka bir kimsenin hakkının olmamasıdır.

Şayet bağışlanan şey başkasının hakkı ise, o geri alınır.

Eğer bağışlanan şeyin yarısı, mevhübün lehin ise, bu durumda verilen bedelin yarısı geri alınabilir.

Bu da bağışlanan şeyin kabil-i kısmet cinsten olduğu zaman böyledir.

O bedel ister artsın, isterse piyasa değeri noksanlaşsm,,müsavidir. Bu durumda bağışlanan şeyin yarısı geri alınabilir. Bedâi"de de böyledir.

Şayet bağışlanan şeyden geride kalanı, bağışlayan şahıs geri alırsa;                                                                                        
2) İvaz şartiyle yapılan hibede, ivazın kâbil-i kısmet olan, muşa bir şey olmaması şarttır.
3) Bağışlanan veya ona bedel verilen şeyin her iki tarafça da teslim alınması şarttır.
4) Teslim aldıktan sonra, bu işlemde alım-satim hükmü sabit olur. Bu durumda iki taraf da dönüş yapamazlar.
5) Bu, hem istihsan, hem de kıyastır.

Bedel karşılığı yapılan bağışların (= ivaz şartiyle yapılan hibenin), ibtidası da, intihası da, önü de, sonu da alış-veriştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, bir evi, iki kişiye bin dirhem karşılığında bağışlasa, bu, bir  alış-veriş  olur.   Teslim  ve  tesellümden  sonra,  dönüş  yapılmaz. Gınye'de de böyledir.

Şayet çok bağışa karşı, az bir bedel veya az bir bağışa karşı çok miktarda bedel verilse, bu durumlarda bedel bedeldir ve —miktarı ne olursa olsun— bedelin alınmış olması dönüşe manidir...

Bir kimse, hibeyi, mevhûbun (= bağışlanan şeyin) bir kısmından yaparsa, bu bedel olmaz ve bunda dönüş de yoktur. Tahavî Şerhî'nde de böyledir.

Mevhûbun leh, vahibe sadaka verir veya ona ait yıkılmış bir yeri tamir eder ve sonra da: "Bu, senin verdiğin bağışa karşılıktır." derse bu caiz olur.

Yabancı bir kimseye, —kendisine hedaye verilenin emri olsun veya olmasın— bedel vermek caiz olur. Kendine bedel verilen yabancı, hibeden rücû' edemez. Ancak kendine bağış yapılan adam: "Bu, filana, benden bedeldir." derse o müstesna... Şöyle ki: Bir adam, diğerine: "Köleni benim yerime filan adama bağışla." der; o da bağışlarsa, bu durumda bağışlayan şahıs, kendisine emir verene müracaat edemez. Ancak emir yeren: "Ben, onu öderim." derse, o zaman müracaat ede­bilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bü meselelerde asıl olan, alanın da, verenin de, almana ve verilen sahip olmasıdır. Emirle yapılırsa şarta ihtiyaç vardır. Tazminata şart koşan onu öder. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kimseye bir bağış yapıldığında, bu şahıs da ona karşılık, şartsız bir bedel verir, diğeri de onu teslim alır; sonra da verilen bu bedele bir sahip çıkarsa, o zaman, vahib bağışına müracaat eder. Eğer yapılan bağış, mevhûbün lehin yanında mevcut bulunur ve onda bir artış olmamış olursa, bunda rücûa bir mani yoktur. Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Şayet verilen bedele bir sahip çıkar ve önceki bağışta ziyadelik meydana gelmiş olursa, bu durumda, hibe eden şahıs, ondan rücû' edemez. Hülâsada da böyledir..

Bağış zayi olur veya mevhûbün leh onu zayi ederse, alimlerimizin kavillerine göre, bu durumlarda tazminat gerekmez. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir adam, diğer bir şahsa bin dirhem hibe eder; mevhûbün leh de, o dirhemlerden birini bedel olarak verirse, bu bedel olmaz. Bu durumda önceki bağışı veren kimse, isterse bu bağışından geri dönebilir.

Keza bir adam, diğerine bir apartman bağışlar; mevhûbün leh de, ondan bir daireyi, bedel olarak verirse, yine önceki bağış yapan şahıs, bu bağışından geri dönebilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Fetâvâyi Attabiyye'de şöyle zikredilmiştir:

Bir adam kıymeti bin dirhem olan evini, karşılık olarak hibe eder ve mevhûbün leh o evi, —bedelini ödemeden— iki bin dirheme satarsa, bu durumda evin şefîi, o evi iki bin dirheme alır ve vahib, mevhûbün lehe her neyi şart koşmuşsa, onu öder. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerine bir elbise ve beş dirhem hediye edip, bunların tamamını teslim ettikten sonra, mevhûbün leh, bu elbiseyi veya beş dirhemi bedel olarak verirse, bu, bize göre bedel olmaz. Fetâvâyi Kâdî­hân'da da böyledir.

Bir adama buğday hediye edildiğinde, bu adam, o buğdayın bir kısmını öğütüp un yapar ve unu kendine buğdayı bağışlayan şahsa verirse, işte bu bedel olur.

Keza bir adama, bir takım kumaş bağışlanır, mevhûbün leh de, bu kumaşın bir kısmını boyar veya elbise diker ve onu da kendisine bağış yapan şahsa verirse, bu da bedel olur..

Keza, bir adama kavrulmuş un hediye edilir ve o da onun bir kısmını helva yapıp, kendisine bağış yapan şahsa verirse, bu da bedel olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir hıristiyan, bir müslümana bağış yaptığında, bu müslüman ona karşılık olarak, şarap veya domuz verse, bu bedel olmaz. Bu durumda hıristiyan, isterse, bu bağışından dönebilir.

Keza, bir adam kendine bağış yapan bir şahsa, yüzülmüş bir koyun verir; sonra da bu koyunun murdar olduğu meydana çıkarsa, bu durumda da bağış yapan şahıs, bu hibesinden dönebilir. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.

Bir adam, başkasına verilmek üzere, birisine bir elbise bağışlar ve ona teslim ederse, bu bağış caiz olur.

Vahib, mevhubün lehden bir bedel almadan Önce, bağışından dönebilir.

Şayet bir adam, kendine bağış yapan şahsa, bir ivaz verir ve bu iki şahsın arasında da akrabalık bulunursa, bu hal bağıştan dönmeye mani olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Ticaret yapmaya izin verilmiş bir köle, bir adama bağış yapar ve mevhubün leh de, bu bağıştan bir kısmını bedel olarak verirse, bu şahıs­lardan her biri, verdiği şeyi geri alabilir. Çünkü, bu bağış batıldır.

Keza küçük bir çocuğun babası, o çocuğun malından bağış yapar ve mevhubün leh de, bu hibeye karşılık verirse, bu durumda da, bu şahıslar bağıştan dönebilirler. Muhıyt'te de böyledir.

Küçük bir çocuk, malını bir adama bağışladığında, bu bağışı alan şahsın, ona bir karşılık vermesi sahih olmaz. Çünki, böyle yapmakla batıl olan bir hibeye karşılık vermiş olur.  Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir çocuğa  bağış yapıldığında, bu  çocuğun  babası, onun malından, bağış yapan şahsa karşılık verse, bu caiz olmaz. Her ne kadar bağış, bedel   karşılığı olarak şartlanmış olsa bile, bu  böyledir. Cevheretü'n-Neyyire'de de böyledir.

Bir adam, diğerine iki cariye bağışladığında, bu cariyelerden birisi, mevhûbün lehin yanında doğum yapsa, ve bu mevhûbün leh o çocuğu, bağış yapan şahsa, bedel olarak verse, bu durumda bağış yapan şahıs dönüş yapamaz. Siracu'l-Vehhâc'da da böyledir.

Hasta bir adam, sağlam birine, kıymeti bin dirhem olan bir köleyi bağışlar ve ondan başka da hiç malı olmaz; sağlam adam da bedel olarak hastaya bir şey geri verir ve bu hasta, onu teslim aldıktan sonra ölür; köle ise durmakta olursa; sağlam olan adamın verdiği bedel, kölenin kıymetinin üçte biri veya daha fazlası olması halinde, hibe geçerli olur.

Şayet verilen bedel, kölenin kıymetinin yarısı kadarsa, bağış yapan şahsın varisleri yapılan bağışın altıda birini geri alırlar.

Her ne kadar verilen bedel bağışın aslına şart koşulmuş olsa bile, kendisine bağış yapılan şahıs isterse, bağışın tamamını geri verip, verdiği bedeli alır; isterse, bağışın altıda birini varislere verip, geri kalan da kendisinin olur. Mebsût'ta da böyledir.

En doğrusun bilen Allah'u Teâlâ'dır.


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..