Orucu Bozan Şeyler Babı
Bu bâb, yemek, içmek ve bunların benzeri gibi orucu bozan sebeb-leri açıklar. Yine bu bâb, ahkâma dâir olan, kaza, keffâret veya yalnız kaza gibi, ifsadın neticesinde ortaya çıkan durumu açıklar. Bil ki; bu bâb ile ilgili olan şeyde oruçludan meydana gelen tüller üç kısımdır.
Birincisi : Mü I si d (bozucu) olmadığı halde nıüfsid sanılan şeydir.
İkincisi : Orucu bozup keffâret gerektirmeyendir.
Üçüncüsü : Orucu bozup keffâret gerektirendir.
Musannif, bu üç kısmı sırayla açıklayıp birincisini şu sözlerle zikretmiştir : «Eğer oruçlu unutup bir şey yese veya içse veya cimâda bulunsa.» Buradaki «unutmak» lafzı zikredilen üç şeyin hepsine şâmildir.
Ya da ihtilâm olsa veya bakmak ile inzal olsa veya yağlansa veya sürme çekinse veya hacâmet ettirse veya bir kimsenin gıybetini etse veya boğazına toz veya duman veya sinek girse - gerekse o oruçlu kimse orucunu hatırlar olsun - veya oruçlu cünup olduğu halde sabahlasa veya zekerinin deliğine yağ veya su dökse - bunu Zeylaî zikretmiştir -veya kulağına su girse - su kaydı yağdan ayırdetmek içindir. Çünkü kulağına yağ dökse orucu bozar. Bunu Zeylaî «Hızânetül-ekmel» den nakletmiştir - veya kasden de olsa burnuna inen sümüğü içine çekip de boğazına götürse - Hulâsa'da böyle zikredilmiştir. - bunlar ile o kimsenin orucu bozulmaz, «...orucu bozulmaz.») cümlesi «...yese veya içse...» cümlesinin cezası (cevâbı) olur.
Musannif ikincisini şu sözleriyle zikretmiştir : Şayet hatâen iftar etse - yâni, oruçlu kimse orucu hatırlar olduğu halde kasıtsız, hatâen iftar etse - Nitekim oruçlunun mazmaza ettiği zaman boğazına su ka-çıvermesi böyledir - Veya zorlanarak iftar etse ya da oruçlu orucunu unutup yediğinde, unutarak yemiek orucu bozar sanıp kasden yese veya oruçlu ihtıkân [86] yaptırsa veya burnuna ilâç döküp ilâç burnunun kemiğine ulaşsa veya kulağına yağ damlatsa veya içe ulaşmış yaraya ilâç sürse veya beyne kadar varan haşin yarığına ilaç sürüp de ilâç oruçlunun içine veya beynine ulaşsa; veya çakıl taşı yutsa, veya bütün Bamazan'da, ne oruçlu olmaya ve ne de iftar etmeye niyet etmese veya oruç için niyet etmeden sabahlayıp yese; veya boğazına yağmur suyu ya da kar girse, veya ölü bir kadınla cinsî temâsda bulunsa veya dört ayaklı bir hayvan ile fiilî temasta bulunsa veya uyluğuna meni akıtsa, veya oruçlu kimse öpmek ya da okşamak İle inzal olsa - Burada Musannif «...veya ölü bir kadınla cinsî temâsda bulunsa...» sözleriyle zikredilen bu suretlerde inzal olmadığı takdirde kaza lâzıni gelmeyeceğini kayıdlamıştır - Veya Ramazan orucunun edasından başka orucu ifsâd etse - Ramazanın kaza orucunu veya Ramazandan başka eda orucunu bozsa, keffâret gerekmez. Zira keffâret Ramazan'ın hürmetini terk hususunda gelmiştir. Çünkü Ramazanı oruçtan hâli kılmak caiz değildir. Ramazan'dan başka zaman, Ramazanın hılâfınadır. - Veya deli bir kadına cima olunsa (yâni gece oruca niyet edip de gündüz oruçlu olduğu halde deliren bir kadına bir erkek cima etse), burada ma'nâ böyle1 olması lâzımdır. Yoksa; ibareye böyle bir ma'nâ verilmemiş olsa delirmiş bir kadının oruçlu olması nasıl mümkün olur? Veya uyurken bir kadına cima yapılsa veya gündüzü gece sanıp sahur yemeği yese veya gündüzün sonunda iftar etse, yâni vakti gece sanıp bu iki işi işlese, ve birincide fecr tulü' etmiş, ikincide de güneş batmamış olsa, yukarıda sayılanlar için yalnız kaza eder. Bu ifâde (yâni kaza eder, sözü), hatâen iftar etse sözünün cezası (cevâbı) dır.
Son ikisi, yâni gece sanıp sahur ve iftar eden kimseler, günlerinin geri kalanım oruçlu geçirirler, yâni imsak ederler. Nitekim, Ramazanı Şerîfde ikâmete, niyet eden müsâfir; (yolcu, seferi) temizlenen hayizlı ve lohusa; ifâkat bulan deli ve sıhhat bulan hasta; baliğ olan çocuk ve Müslüman olan kâfir de geri kalan günlerini oruçlu geçirirler.
Zikredilen kimselerin hepsi, o geçen günleri kaza ederler. Ancak baliğ olan çocuk ve Müslüman olan kâfir kaza etmez.
Asıl şudur ki, gündüzün sonundaki durumda olan kimse, gündüzün evvelinde olsa, vaktin hakkı için, kaza yönünden oruçlu olanlara benzeyerek ona imsak lâzım gelir. Nitekim günün bazısında hilâli gördüklerine şâhidler şehâdet ettiklerinde imsak lâzım geldiği gibi. Gâ-yet'ul-Beyânda böyle zikredilmiştir.
İki sonuncular ki, onlar baliğ olan çocuk ve Müslüman olan kâfirdir, iftar da etseler kaza lâzım gelmeyeceğine sebeb; orucda sebebin günden ilk cüz olmasıdır. Fakat, o ilk cüz sırasında onların ehliyetleri yoktur. Namaz bunun tersinedir. Çünkü namazda sebeb, edaya mukârin olan cüzdür. Veya bir cüzdür ki o cüzden sonra taharet ve tahrîme caiz olur.
Musannif, üçüncü kısmı, «şayet Ramazan orucunu edâ ederken cima etse» sözü ile zikretmiştir. «Edâ» kaydı, Ramazanın kazasından ayırdetmek içindir. Ya da iki yoldan birine cima edilse veya oruçlu, bir şey yese ya da bir ilâç içse - yiyecek ve ilâç kaydı, toprak ve taşdan ayırdetmek içindir - bunları oruçlu kasden yapsa, veya hacâmet ettirip orucu bozuldu zannı ile iftar etse, kaza ve keffâret eder.
(Boynuz yapıştırarak) kan aldırma (ihticâm) suretinde keffâre-tin .vâcib olmasına sebeb; Orucun bozulmasının oruçlunun içine bir şeyin ulaşmasıyla olmasındandır. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) : «Fıtr yâni orucun bozulması, giren şeyden olur.» [87] buyurmuştur. Bu meselede giren bir şey de mevcûd değildir., Ancak, eğer bir müfti onun orucunun bozulduğuna dâir fetva verirse, bu takdirde onun üzerine keffâret lâzım gelmez. Çünkü, avamdan olan kimseye gerekli olan müftînin fetvası ile amel etmesidir. Bu durumda her ne kadar şüphe, bizatihi hatâ ise de, onun hakkında fetva şüphe olur. Eğer hadîs-i şerifi işitmiş ise ki o da Kesûlüllah' (S.A.V.) in : «Hacim ve mahcûm iftar etmiştir.» [88] kavlidir. Ve o onun zahirine itimâd ettiyse de İmâm Muhammed (Rh.A.) «Keffâret vâcib olmaz» demiştir. Çünkü Resûlüllah' (S.A.V.) in sözü müftînin sözünden daha aşağı derecede olmaz. Şayet müftînin sözü bir özre uygun olursa, Resûlüllah' (S.A.V.) in sözü evlâdır.
Fakat bazıları hadîs-i şerifi şu şekilde te'vîl edip : Resûlüllah (S.A.V.), hacim ile mahcûm'a (yâni kan alan ile kan aldıran kimselere) uğradı. Hacim ile mahcûm bir başka kimseyi gıybet ediyorlardı. Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V.) : «Hacim ile mahcûm iftar etmiştir.» buyurmuştur. Yâni «Bunların ikisinin de oruçlarının sevabının gıybet ile gitmiş olduğunu buyurmuşlardır.» demişlerdir. Bazıları; «Hadîs gıybet hakkındadır. Nitekim buna Resûlüllah' (S.A.V.) in, hacim ile mahcûmu eşit tutması delildir. Zira kan almakla hâcimin, yâni kan alanın orucu bozulmadığmda hüâf yoktur.» demişlerdir.
Mezkûr keffâret sahibine misâl : Zıhâr keffâreti lâzım gelen kimse gibi. Zıhârın keffâreti, köle azâd etmektir. Eğer kadir değil ise, iki ay peşipeşine yâni araya fâşıla girmeksizin oruç tutmaktır. Eğer ondan da âciz ise altmış fakiri doyurmaktır. [Çünkü Yüce Allah (C.C.) Kur'-ârw Kerîm'de;
«Kanlanın annelerinin yerine koyup haram sayarak onları boşamak isteyip, sonra söylerinden dönenlerin, ailesiyle temas etmeden bir köle azâd etmeleri gerekir... Azâd edecek köle bulamayanın, ailesiyle temâsdan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir. Buna gücü yetipeyen, altmış düşkünü doyurur.» [89]buyurmuştur.]
Eğer oruçluya yemek, su, veya safra kusmak galebe ederek kusarsa, o yemek, < su veya safra oruçlunun ağzının dolusu olsun, olmasın, önce orucu bozucu değildir. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) :
«Kime kusmak galebe ederse, ona kaza yoktur. Her kim de kasden kusarsa, kaza etsin.» [90] buyurmuştur.
Bu hususta, ağız dolusu olup olmamak müsavidir.
Eğer ağzı dolup, orucu hatırında iken kusmuğu geri giderse, sahih kavle göre, o kusmak orucu bozmaz. Bu, İmâm Muhammed' (Rh.A.) in sözüdür. Nihâye'de böyle zikredilmiştir. Çünkü burada iftarın ki o yutmaktır, sureti yoktur. Ma'nâsı da yoktur. Çünkü âdet olarak, o kusmuk ile gıdalanılmaz. .
Ya da oruçlu kimse, ağzı dolusu olan kusmuğu kendi geri çevirse yâni yutsa, çıktıkdan sonra içeri sokmak bulunduğu için bil'icmâ İftar etmiş olur. Bu durumda, iftar etme şekli gerçekleşmiş olur.
Eğer o kusmuk oruçlunun ağzını doldurmazsa, bizim rivayet ettiğimiz hadîsden dolayı, iftar etmiş olmaz. Her ne kadar oruçlunun kendi geri yutsa da, sahîh kavilde orucu bozulmaz. Çünkü o oruçlu kimse, eğer az bir kusmuğu geri çevirmiş ise - İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre - kendi fiili bulunduğu için, orucu bozulmuştur. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, dışarı çıkma bulunmadığı için oruç bozulmamış tır. Sahîh kavi de budur. Zeylaî (Rh.A.) böyle zikretmiştir.
Eğer oruçlu kendi fiili ile ağız dolusu kussa, bizim rivayet ettiğimiz hadîs-î şerîfden dolayı, bü'icmâ iftar etmiş olur. Çünkü ResûlülIah (S.A.V.) : «Her kim kusarsa kaza etsin.» buyurmuştur. Onda dönme ve geri döndürme (çevirme) hükmü tasavvur olunmaz. Çünkü oruçlu kusmuk ile iftar etmiş, yâni orucunu bozmuştur.
Eğer ağız dolusundan az kussa, İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre, bizim rivayet ettiğimiz hadîs mutlak olduğu için, iftar etmiş olur. Zikredilen dönme ve döndürme hükmü İmâm Muhammed' (Rh.A.) in kavline göre meydana gelmez. Sahîh kavle göre, iftar etmiş olmaz. Bu söz, İrrfâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) un sözüdür. Dışarı çıkma (hurûc). bulunmadığı için oruç bozulmaz. ^Ebû Yûsuf (Rh.A.) un kavline göre dönme ve döndürme hükmü meydana gelir. Bundan dolayı musannif, «eğer kusmuk kendiliğinden geri gider (döner) se» demiştir. Bizim zikrettiğimiz şeyden dolayı iftar etmiş nlmaz. Yâni orucu bozulmaz. Eğer oruçlunun kendi geri çevirirse, onda iki rivayet vardır ; Bir rivayette, dışarı çıkma <hurûc) bulunmadığı için, iftar etmiş olmaz. Diğer rivayette, kendisinin fiili çok olmasından dolayı, iftar etmiş olur. (Bu zikredilen yemek, su veya safra olduğu zamandır.) Fakat kusmuk balgam olursa, İmâm A'zam (Rh.A.) ve İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre, iftar etmiş olmaz. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, eğer ağzı dolu olursa, temizliğin bozulmasındaki ihtilâfa binâen, iftar etmiş olur.
Eğer oruçlu, dişleri aralığında kalan nohut mikdârı eti yese, o orucu kaza eder. Keffâret lâzım gelmez. Nohut miktarından daha azmi yese, o orucu kaza etmez. Keffâret de lâzım gelmez. Ancak eğer o nohud miktarından daha az olan eti ağzından çıkarıp yese, kaza lâzım gelir. Susam ve susamın benzeri bir dâneyi yese, iftar etmiş olur. Ancak eğer o susam veya dâneyi çiğnerse, çiğnemekle onu yok ettiğinden iftar etmiş olmaz.
Özürsüz, bir şey tatmak ve çiğnemek mekruhtur. Tatmanın keraheti ise orucun bozulmasına yol açtığı içindir. Fukahâdan bazısı demiştir ki : Kadının kocası kötü huylu ise o kadının yemeği dili ile tatmasında mahzur yoktur. Fukahâ demişlerdir ki : Bu, farz olan oruçtadır. Nafile olan oruçta ise mekruh olmaz. Çiğnemenin keraheti ise tatmanın keraheti gibi, kendisinde orucu bozmaya mâruz bırakmak olduğu içindir. Eğer kadının, çocuğuna yiyeceği, çiğneyip verecek oruçlu olmayan kimsesi yoksa; pişmiş aşı ve sağılmış sütü bulunmamakla da özürlü ise, çocuğuna yiyeceği çiğnemesinde mahzur yoktur.
Eğer oruçlunun çiğnediği sakız olursa yine mekruhtur. Çünkü onda - yemeyi tatmakda olduğu gibi - orucu bozmaya mâruz bırakmak vardır. Bir de sakız, çiğneyen kimse oruç tutmuyor sanılacağı için mekruhtur. Çünkü bir kimse onu uzakdan görse, bir şey yiyor sanır. Hu hususta denmiştir ki: Bu zikredilen hüküm, çiğnenen şeyden bir şey ayrılmadığı surettedir. Eğer çiğnenilen şey ayrılırsa, orucu bozar. Çünkü çiğnenmeyen parça dağılıp da oruçlunun karnına ondan bir şey gidebilir.
Eğer oruçlu nefsinden emîn değil ise, başkasını öpmesi mekruhtur. Oruçlunun bıyığını yağlaması ve misvak kullanması, misvakı zevalden sonra kullansa da, mekruh değildir. İmâm Şafiî' (Rh.A.) ye göre, zevalden sonra misvak kullanmak mekruhtur. Çünkü misvak ağızda olan kokuyu giderir. [91]
Birincisi : Mü I si d (bozucu) olmadığı halde nıüfsid sanılan şeydir.
İkincisi : Orucu bozup keffâret gerektirmeyendir.
Üçüncüsü : Orucu bozup keffâret gerektirendir.
Musannif, bu üç kısmı sırayla açıklayıp birincisini şu sözlerle zikretmiştir : «Eğer oruçlu unutup bir şey yese veya içse veya cimâda bulunsa.» Buradaki «unutmak» lafzı zikredilen üç şeyin hepsine şâmildir.
Ya da ihtilâm olsa veya bakmak ile inzal olsa veya yağlansa veya sürme çekinse veya hacâmet ettirse veya bir kimsenin gıybetini etse veya boğazına toz veya duman veya sinek girse - gerekse o oruçlu kimse orucunu hatırlar olsun - veya oruçlu cünup olduğu halde sabahlasa veya zekerinin deliğine yağ veya su dökse - bunu Zeylaî zikretmiştir -veya kulağına su girse - su kaydı yağdan ayırdetmek içindir. Çünkü kulağına yağ dökse orucu bozar. Bunu Zeylaî «Hızânetül-ekmel» den nakletmiştir - veya kasden de olsa burnuna inen sümüğü içine çekip de boğazına götürse - Hulâsa'da böyle zikredilmiştir. - bunlar ile o kimsenin orucu bozulmaz, «...orucu bozulmaz.») cümlesi «...yese veya içse...» cümlesinin cezası (cevâbı) olur.
Musannif ikincisini şu sözleriyle zikretmiştir : Şayet hatâen iftar etse - yâni, oruçlu kimse orucu hatırlar olduğu halde kasıtsız, hatâen iftar etse - Nitekim oruçlunun mazmaza ettiği zaman boğazına su ka-çıvermesi böyledir - Veya zorlanarak iftar etse ya da oruçlu orucunu unutup yediğinde, unutarak yemiek orucu bozar sanıp kasden yese veya oruçlu ihtıkân [86] yaptırsa veya burnuna ilâç döküp ilâç burnunun kemiğine ulaşsa veya kulağına yağ damlatsa veya içe ulaşmış yaraya ilâç sürse veya beyne kadar varan haşin yarığına ilaç sürüp de ilâç oruçlunun içine veya beynine ulaşsa; veya çakıl taşı yutsa, veya bütün Bamazan'da, ne oruçlu olmaya ve ne de iftar etmeye niyet etmese veya oruç için niyet etmeden sabahlayıp yese; veya boğazına yağmur suyu ya da kar girse, veya ölü bir kadınla cinsî temâsda bulunsa veya dört ayaklı bir hayvan ile fiilî temasta bulunsa veya uyluğuna meni akıtsa, veya oruçlu kimse öpmek ya da okşamak İle inzal olsa - Burada Musannif «...veya ölü bir kadınla cinsî temâsda bulunsa...» sözleriyle zikredilen bu suretlerde inzal olmadığı takdirde kaza lâzıni gelmeyeceğini kayıdlamıştır - Veya Ramazan orucunun edasından başka orucu ifsâd etse - Ramazanın kaza orucunu veya Ramazandan başka eda orucunu bozsa, keffâret gerekmez. Zira keffâret Ramazan'ın hürmetini terk hususunda gelmiştir. Çünkü Ramazanı oruçtan hâli kılmak caiz değildir. Ramazan'dan başka zaman, Ramazanın hılâfınadır. - Veya deli bir kadına cima olunsa (yâni gece oruca niyet edip de gündüz oruçlu olduğu halde deliren bir kadına bir erkek cima etse), burada ma'nâ böyle1 olması lâzımdır. Yoksa; ibareye böyle bir ma'nâ verilmemiş olsa delirmiş bir kadının oruçlu olması nasıl mümkün olur? Veya uyurken bir kadına cima yapılsa veya gündüzü gece sanıp sahur yemeği yese veya gündüzün sonunda iftar etse, yâni vakti gece sanıp bu iki işi işlese, ve birincide fecr tulü' etmiş, ikincide de güneş batmamış olsa, yukarıda sayılanlar için yalnız kaza eder. Bu ifâde (yâni kaza eder, sözü), hatâen iftar etse sözünün cezası (cevâbı) dır.
Son ikisi, yâni gece sanıp sahur ve iftar eden kimseler, günlerinin geri kalanım oruçlu geçirirler, yâni imsak ederler. Nitekim, Ramazanı Şerîfde ikâmete, niyet eden müsâfir; (yolcu, seferi) temizlenen hayizlı ve lohusa; ifâkat bulan deli ve sıhhat bulan hasta; baliğ olan çocuk ve Müslüman olan kâfir de geri kalan günlerini oruçlu geçirirler.
Zikredilen kimselerin hepsi, o geçen günleri kaza ederler. Ancak baliğ olan çocuk ve Müslüman olan kâfir kaza etmez.
Asıl şudur ki, gündüzün sonundaki durumda olan kimse, gündüzün evvelinde olsa, vaktin hakkı için, kaza yönünden oruçlu olanlara benzeyerek ona imsak lâzım gelir. Nitekim günün bazısında hilâli gördüklerine şâhidler şehâdet ettiklerinde imsak lâzım geldiği gibi. Gâ-yet'ul-Beyânda böyle zikredilmiştir.
İki sonuncular ki, onlar baliğ olan çocuk ve Müslüman olan kâfirdir, iftar da etseler kaza lâzım gelmeyeceğine sebeb; orucda sebebin günden ilk cüz olmasıdır. Fakat, o ilk cüz sırasında onların ehliyetleri yoktur. Namaz bunun tersinedir. Çünkü namazda sebeb, edaya mukârin olan cüzdür. Veya bir cüzdür ki o cüzden sonra taharet ve tahrîme caiz olur.
Musannif, üçüncü kısmı, «şayet Ramazan orucunu edâ ederken cima etse» sözü ile zikretmiştir. «Edâ» kaydı, Ramazanın kazasından ayırdetmek içindir. Ya da iki yoldan birine cima edilse veya oruçlu, bir şey yese ya da bir ilâç içse - yiyecek ve ilâç kaydı, toprak ve taşdan ayırdetmek içindir - bunları oruçlu kasden yapsa, veya hacâmet ettirip orucu bozuldu zannı ile iftar etse, kaza ve keffâret eder.
(Boynuz yapıştırarak) kan aldırma (ihticâm) suretinde keffâre-tin .vâcib olmasına sebeb; Orucun bozulmasının oruçlunun içine bir şeyin ulaşmasıyla olmasındandır. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) : «Fıtr yâni orucun bozulması, giren şeyden olur.» [87] buyurmuştur. Bu meselede giren bir şey de mevcûd değildir., Ancak, eğer bir müfti onun orucunun bozulduğuna dâir fetva verirse, bu takdirde onun üzerine keffâret lâzım gelmez. Çünkü, avamdan olan kimseye gerekli olan müftînin fetvası ile amel etmesidir. Bu durumda her ne kadar şüphe, bizatihi hatâ ise de, onun hakkında fetva şüphe olur. Eğer hadîs-i şerifi işitmiş ise ki o da Kesûlüllah' (S.A.V.) in : «Hacim ve mahcûm iftar etmiştir.» [88] kavlidir. Ve o onun zahirine itimâd ettiyse de İmâm Muhammed (Rh.A.) «Keffâret vâcib olmaz» demiştir. Çünkü Resûlüllah' (S.A.V.) in sözü müftînin sözünden daha aşağı derecede olmaz. Şayet müftînin sözü bir özre uygun olursa, Resûlüllah' (S.A.V.) in sözü evlâdır.
Fakat bazıları hadîs-i şerifi şu şekilde te'vîl edip : Resûlüllah (S.A.V.), hacim ile mahcûm'a (yâni kan alan ile kan aldıran kimselere) uğradı. Hacim ile mahcûm bir başka kimseyi gıybet ediyorlardı. Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V.) : «Hacim ile mahcûm iftar etmiştir.» buyurmuştur. Yâni «Bunların ikisinin de oruçlarının sevabının gıybet ile gitmiş olduğunu buyurmuşlardır.» demişlerdir. Bazıları; «Hadîs gıybet hakkındadır. Nitekim buna Resûlüllah' (S.A.V.) in, hacim ile mahcûmu eşit tutması delildir. Zira kan almakla hâcimin, yâni kan alanın orucu bozulmadığmda hüâf yoktur.» demişlerdir.
Mezkûr keffâret sahibine misâl : Zıhâr keffâreti lâzım gelen kimse gibi. Zıhârın keffâreti, köle azâd etmektir. Eğer kadir değil ise, iki ay peşipeşine yâni araya fâşıla girmeksizin oruç tutmaktır. Eğer ondan da âciz ise altmış fakiri doyurmaktır. [Çünkü Yüce Allah (C.C.) Kur'-ârw Kerîm'de;
«Kanlanın annelerinin yerine koyup haram sayarak onları boşamak isteyip, sonra söylerinden dönenlerin, ailesiyle temas etmeden bir köle azâd etmeleri gerekir... Azâd edecek köle bulamayanın, ailesiyle temâsdan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir. Buna gücü yetipeyen, altmış düşkünü doyurur.» [89]buyurmuştur.]
Eğer oruçluya yemek, su, veya safra kusmak galebe ederek kusarsa, o yemek, < su veya safra oruçlunun ağzının dolusu olsun, olmasın, önce orucu bozucu değildir. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) :
«Kime kusmak galebe ederse, ona kaza yoktur. Her kim de kasden kusarsa, kaza etsin.» [90] buyurmuştur.
Bu hususta, ağız dolusu olup olmamak müsavidir.
Eğer ağzı dolup, orucu hatırında iken kusmuğu geri giderse, sahih kavle göre, o kusmak orucu bozmaz. Bu, İmâm Muhammed' (Rh.A.) in sözüdür. Nihâye'de böyle zikredilmiştir. Çünkü burada iftarın ki o yutmaktır, sureti yoktur. Ma'nâsı da yoktur. Çünkü âdet olarak, o kusmuk ile gıdalanılmaz. .
Ya da oruçlu kimse, ağzı dolusu olan kusmuğu kendi geri çevirse yâni yutsa, çıktıkdan sonra içeri sokmak bulunduğu için bil'icmâ İftar etmiş olur. Bu durumda, iftar etme şekli gerçekleşmiş olur.
Eğer o kusmuk oruçlunun ağzını doldurmazsa, bizim rivayet ettiğimiz hadîsden dolayı, iftar etmiş olmaz. Her ne kadar oruçlunun kendi geri yutsa da, sahîh kavilde orucu bozulmaz. Çünkü o oruçlu kimse, eğer az bir kusmuğu geri çevirmiş ise - İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre - kendi fiili bulunduğu için, orucu bozulmuştur. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, dışarı çıkma bulunmadığı için oruç bozulmamış tır. Sahîh kavi de budur. Zeylaî (Rh.A.) böyle zikretmiştir.
Eğer oruçlu kendi fiili ile ağız dolusu kussa, bizim rivayet ettiğimiz hadîs-î şerîfden dolayı, bü'icmâ iftar etmiş olur. Çünkü ResûlülIah (S.A.V.) : «Her kim kusarsa kaza etsin.» buyurmuştur. Onda dönme ve geri döndürme (çevirme) hükmü tasavvur olunmaz. Çünkü oruçlu kusmuk ile iftar etmiş, yâni orucunu bozmuştur.
Eğer ağız dolusundan az kussa, İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre, bizim rivayet ettiğimiz hadîs mutlak olduğu için, iftar etmiş olur. Zikredilen dönme ve döndürme hükmü İmâm Muhammed' (Rh.A.) in kavline göre meydana gelmez. Sahîh kavle göre, iftar etmiş olmaz. Bu söz, İrrfâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) un sözüdür. Dışarı çıkma (hurûc). bulunmadığı için oruç bozulmaz. ^Ebû Yûsuf (Rh.A.) un kavline göre dönme ve döndürme hükmü meydana gelir. Bundan dolayı musannif, «eğer kusmuk kendiliğinden geri gider (döner) se» demiştir. Bizim zikrettiğimiz şeyden dolayı iftar etmiş nlmaz. Yâni orucu bozulmaz. Eğer oruçlunun kendi geri çevirirse, onda iki rivayet vardır ; Bir rivayette, dışarı çıkma <hurûc) bulunmadığı için, iftar etmiş olmaz. Diğer rivayette, kendisinin fiili çok olmasından dolayı, iftar etmiş olur. (Bu zikredilen yemek, su veya safra olduğu zamandır.) Fakat kusmuk balgam olursa, İmâm A'zam (Rh.A.) ve İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre, iftar etmiş olmaz. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, eğer ağzı dolu olursa, temizliğin bozulmasındaki ihtilâfa binâen, iftar etmiş olur.
Eğer oruçlu, dişleri aralığında kalan nohut mikdârı eti yese, o orucu kaza eder. Keffâret lâzım gelmez. Nohut miktarından daha azmi yese, o orucu kaza etmez. Keffâret de lâzım gelmez. Ancak eğer o nohud miktarından daha az olan eti ağzından çıkarıp yese, kaza lâzım gelir. Susam ve susamın benzeri bir dâneyi yese, iftar etmiş olur. Ancak eğer o susam veya dâneyi çiğnerse, çiğnemekle onu yok ettiğinden iftar etmiş olmaz.
Özürsüz, bir şey tatmak ve çiğnemek mekruhtur. Tatmanın keraheti ise orucun bozulmasına yol açtığı içindir. Fukahâdan bazısı demiştir ki : Kadının kocası kötü huylu ise o kadının yemeği dili ile tatmasında mahzur yoktur. Fukahâ demişlerdir ki : Bu, farz olan oruçtadır. Nafile olan oruçta ise mekruh olmaz. Çiğnemenin keraheti ise tatmanın keraheti gibi, kendisinde orucu bozmaya mâruz bırakmak olduğu içindir. Eğer kadının, çocuğuna yiyeceği, çiğneyip verecek oruçlu olmayan kimsesi yoksa; pişmiş aşı ve sağılmış sütü bulunmamakla da özürlü ise, çocuğuna yiyeceği çiğnemesinde mahzur yoktur.
Eğer oruçlunun çiğnediği sakız olursa yine mekruhtur. Çünkü onda - yemeyi tatmakda olduğu gibi - orucu bozmaya mâruz bırakmak vardır. Bir de sakız, çiğneyen kimse oruç tutmuyor sanılacağı için mekruhtur. Çünkü bir kimse onu uzakdan görse, bir şey yiyor sanır. Hu hususta denmiştir ki: Bu zikredilen hüküm, çiğnenen şeyden bir şey ayrılmadığı surettedir. Eğer çiğnenilen şey ayrılırsa, orucu bozar. Çünkü çiğnenmeyen parça dağılıp da oruçlunun karnına ondan bir şey gidebilir.
Eğer oruçlu nefsinden emîn değil ise, başkasını öpmesi mekruhtur. Oruçlunun bıyığını yağlaması ve misvak kullanması, misvakı zevalden sonra kullansa da, mekruh değildir. İmâm Şafiî' (Rh.A.) ye göre, zevalden sonra misvak kullanmak mekruhtur. Çünkü misvak ağızda olan kokuyu giderir. [91]
Konular
- Sığır İle Câmûsun Nisabı
- Davarın Nisabı
- At'ın Nisabı
- Malın Zekâtı Babı
- Altın Ve Gümüşün Zekâtı
- Aşir Babı
- Maden Ve Hazînelerin Zekâtı Babı
- (Rikâz)
- Öşr Babı
- Zekât Verilecek Kimseler Babı
- Zekât Vermek Caiz Olmayan Yerler
- Fıtra Babı
- Fıtra Verilen Maddeler :
- Oruç Bölümü
- Oruca Niyet
- Orucu Bozan Şeyler Babı
- Oruçla İlgili Çeşitli Meseleler
- İtikâf Babı
- Hacc Bölümü
- Haccın Farz Olmasının Şartları :
- Haccin Farzları :
- Haccın Vâcibleri :
- Umre Ve Hükümleri :
- İhramın Mîkatları [115]
- İhrâmlıya Yasak Olan Şeyler Ve İşler :
- Kıran Ve Temettü' Babı
- Cinâyetler Babı
- İhsâr Olunan İhrâmlı Babı
- Kendi Yerine Başkasını Hacca Göndermek :
- Udh İyye Bölümü