Filibe Vak'ası!
Tarihler; 1302/1885'i gösterirken dış tahrikler yardımıyla Filibe'ye getirilen bir kaçyüz Bulgar, buradaki hükümet konağını basmış ve valiyi hapsetmişlerdi. Ertesi gün Cuma Namazından sonra vekiller heyeti mabeyn (saray)'de toplandı. Bu arada Bulgaristan Prensi Batemberg, gönderdiği beyanatında, Şarkî Rumeli'nin artık Osmanlı yönetiminde olmayacağını, kendisinin idaresinde bulunacağını bildiriyordu. Bunun üzerine yapılan toplantıda derhal asker gönderilerek buna mâni olunmasını, bu meselede anlaşmalı devletlere bilgi verilmesini reyimle birlikte belirttim ve heyeti vükelâ bu teklifi kabul etti. Ancak bu şekli, padişah efendimiz kabul etmedi. Zilhiccenin/14.günü olan 25/eylül/1885 Cuma günü babıâlî'ye giderken, Karaköy civarında bana yetişen yaver tarafından mabeyne götürüldüm. Hemen huzura çıkarıldım. Bir saat kadar süren konuşma ve azardan sonra dışarı çıkma müsaadesi verildi. Daha sonra da beklemem emredildi. Akşam saatine kadar orada bekledim. Serasker Gazi Osman Paşa bulunduğum odaya gelip, yemek için odasına davet eyledi. O sırada da dâveti padişah vukubuldu. Gittim, iki saat bekledikten sonra yalnız olarak huzura alındım. Önce mühür istendi verdim. Mahbusiyetim vukua geldi. Bir odaya konuldum. Her an çağrılırım diye üç saat bekledim. Sorunda azarlamaların üzücü te'siri uyumama sebeb teşkil etdi. Dalmışım. Benim; Filibe'ye asker gönderme teklifim güya zât-ı şahaneyi tahtdan indirmeye donükmüş! Ertesi gün saraydan çıkmama müsaade olunduğunda eve geldim. Kâmil Paşa'nın sadarete, bazı vükelanın da değiştirildiği görüldü. Ben bir oldu bîttiye karşı çıkarken, başıma saray'da azarlanmakdan tutunda hapsedilmelere kadar neler gelmiyordu" demekte
Said Paşa. Hakikaten Berlin antlaşması hükümlerine göre bir vilâyetimiz olan Şarkî Rumeli yâni Doğu Rumeli'nin Bulgarlarca ilhak edilmesi, karşı çıkalım diyen sadrıazamı götürdüğü doğruda! Bîr de padişahın gözü ve sözü ve hatıratından olanları gözleyelim:
Hatirât-ı Sultan Abdülhamid-i Sâni isimli eserde koca sultan şöyle diyor: "Şarkî Rumeli meselesinde benim (Sultan Hamid) zaaf gösterdiğimi pek iddia etdiler. Zaaf göstermek mevcud kuvvetden istifade etmemek demektir. Hangi kuvvet mevcud idi ki, Doğu Rumeli'de hakkımızı koruma hususunda kullanılmadı? Bunu düşünen ve söyleyen bir insaf sahibini bu güne kadar işitmedim.
Bulgar Prensi Batenburg, Filibe'ye müstevli olduktan sonra durumdan hükümetimiz haberdar olabildi. O da Rus sefirine gelen bir telgrafnameden, telgraf nâzın İzzet Efen-di'nin beni haberdar etmesiyle mümkün olabilmişdi. Said Paşa sadrıazam idi. Tahtdan indikten sonra okuduğum bazı beyanat ve yazılarında Said Paşa'nın; vakaları kendi lehine tahrif etmiş olduğunu hayret ve teessüfle gördüm. Said Paşa; Bulgarların tecavüz edeceklerini daha evvel haber alamamıştı. Olay İstanbul'a aksettikten sonra bir hayli tered-dütün akabinde Şura-yı devlet reisi Akif Paşa'nın beyanatı onu ikna etmişti. O dönemde Filibeye asker şevkinde hem müşkilât hem de tehlike vardı. 93 savaşında tarumar olan ordu henüz toparlanamamıştı. Hazine tamtakırdı. Bazı vilâ-yetlerdeki jandarmalar yirmi-otuz aydır maaş alamıyorlardı. Böyle bir haldeyken sırf namdan ibaret olan hakk'ı hâkimiyetin adına neticesi meçhul ve karanlık bir harbe girişmeyi tehlikeli gördüm." Diyen hz.padişahın hatıratından şu paragrafı alarak okurlarımın bilgilerine arz edeyim: "Gavriyel Paşa diye bir Bulgar'ın Rumelî Şarkî valiliğinden kovulmuş olmasından dolayı gözüm kizararak işe girişseydim, 1328/1910'daki felâketi, o zaman yâni ordusuz, parasız, pulsuz, hazırlıksız bulunduğumuz bir devirde kendi elimle hazırlamış ve davet etmiş olurdum. Hazım gösterip ihtiyatlı davranıp, 1328/1910'da yaşanacakları, 1301/1885 eylülünde yaşardık!" Demekte.
Said Paşa aynı zamanda Şapur Çelebi lakabıyla ve biraz da küçümsenerek anılmaktaydı halbuki böyle küçültücü bir lakabın bir Osmanlı sadnazamına verilmesi bizce doğru olmayan hususattandır. Said Paşa; infisal ettiği bu yukarıda bazı anekdotlar verdiğimiz 4. sadaretinden 1895 yılında infisal ettikten sonra bu makama yeniden avdet ettiğinde tam tamına 5 sene, 11 ay, 9 gün gibi bir zaman dilimi geçmiştir.
Bununda çalışmamızın baş taraflarında söz konusu ettiğimiz 1897 Osmanlı-Yunan harbinin muzaffer kabinesinin reisi Halil Rıfat Paşa'ya, Sultan 2. Abdülhamid hânın "yaşadığınız müddetçe sadnazamımsınız" sözünü vermesinden ve bu ahdini yerine getirmesinden kaynaklanmıştır. Mehmed Said Paşa; 09/11/1901 tarihinde geldiği makam-ı sadaretden 1 yıl, 1 ay, 26 gün sonra 14/01/1903'de infisal ettiğinde 6. sadaretini yaşamıştı. Aşağıdaki satırlar padişahın yâni Sultan 2.Abdühamid Hân'ın şahsiyetinin içinde mütalaa edilmesi gereken beyanlarıdır.
Konular
- Hüseyin Hilmi Paşanın İlk Sadareti
- İki Olayın Hikâyesi!
- Ahmed Tevfik Paşanın Sadareti
- Ceza Alacaklarına Ceza Veren Oldular!
- Şeref-İ Adalet Ve İki Şahsiyat
- 31 Mart Yağması
- 2. Abdülhamid'in Hal'î
- Mebusların Meclisde İknası!
- Fetva'ya İhanet Eden İttihatçılar
- Caniler Kabinesi!
- Mevlanzâde Rıfat Bey'in İfşaatı
- 31/Mart İle Alâkalı Mühim Bir İfşaat!
- Sultan 2.Abdülhamid Hâl Ediliyor
- Abdülhamid Hân'ın Şahsiyeti
- Şarkın Gerçeği Ve Abdülhamid Hân
- Filibe Vak'ası!
- Kapütülasyon İlgasına Teşebbüs
- Hayatımı Muhafaza Tedbiri
- Hilâl İle Haç Arasındaki Mücadele
- Mektep Ve İlahiyat
- Edebiyat-San'at Ve Kültür
- 2.Abdülhamid Hân'ın Hanımları Ve Çocukları
- 2.Abdülhamid Hân'ın Sadrıazam Ve Şeyhülislâmları
- Netice
- SULTAN V. MEHMED REŞÂD HAN
- 5. Faslın Tekmilesi
- Sultan 5 .Mehmed Reşad'ın Dönemi
- 5. Mehmed Reşad Ve Cülusu
- Câni'ler Kabinesi!
- Trablgsgarb İçin Bir İfşaat!