Mevlanzâde Rıfat Bey'in İfşaatı
Pınar yayınları arasında neşrolunmuş ve Berire Ülgenci hanımefendinin hazırlamış olduğu Mevlânzadenin 31/Mart/Bir İhtilâlin Hikâyesi adlı eserinde ebedi muhalif, Mevlânzâde Rıfat Bey; Hüseyin Hilmi Paşanın olayın kopması ile birlikte, ipi ucundan kaçırdığını hatırlatırcasına istifasını ve ardından ihtifa eylediğini bu günkü tâbirle saklanmak mecburiyetinde kaldığını ifade etmektedir. Bizde bu mütalaadan istifade etmeyi uygun gördük. Önce Mevlanzâde'nin son değerlendirmesinden bahseden kitabın satırlarına aynen yer verelim:
"..Olayların gidişatı, halkın tedirginliğini ve orataya çıkmakta olan anar siyi ve durumun kötüye gitmekte olduğunu Başbakan Hüseyin Hilmi Paşa'dan önce gören değerli ilim adamları, acilen ileri gelenlerden Haydar Efendi başda olduğu halde özel bir toplantı yaparak, elle tutulmak derecesine varan tehlikenin ortadan kaldırılmasına veya hafifletilmesine ilişkin görüş ve tartışmalarda bulunsunlar; toplantının neticelerini ve kararları da; Muallim Fatin Efendi ve bir kaç değerli kişiyle beraber hükümetin başında ve fakat büyük bir gaflet içerisinde bulunan Hüseyin Hilmi Paşa'ya bildirerek alınması gereken tedbirleri bütün ayrıntılarıyla sunup, uyarılarını dile getirsinler de böylece meşrutiyetin büyük Başbakanı da ilmiye heyeti mensuplanna-istibdadın ileri gelenlerinin şan'ların-dan olan-büyük bir kibirle, asker arasında kötülüklerin, kışkırtmaların asla yerleşemeyeceğini, bu konuda Harbiye Nâzın Rıza Paşanın kendisine teminat verdiğini söylesin.
Hüseyin Hilmi Paşa o sıra Başbakanlıktan başka Dışişleri bakanlığımda yürütüyordu. (Mevlanzâde zühule düşmüş olacak H.Hilmi Paşa sadarete inzimamen dahiliye vekâletdı.M.H) Ülkede yalnız kendini işten anlar zannediyordu. Nihayet ne oldu? İhtilâl başlar başlamaz makamına gelmedi ve hiç bir önlem almadı. Meşrutiyetçilere ve hürriyet severlere de gidemedi. Doğrudan doğruya istibdada, Abdülhamid'e koştu, sığındı. Saray- da,hayatı derdine düşdü. Orada istifa edip,saklandığı yere geçti."
Şimdi târihin; bu gün içinde yaşadığımız, zaviyesinden bakarsak, günümüzde yaşanan darbeler ve muhtıralar döneminin başka bir versiyonunun o dönemde de yaşandığı noktasına varmak kabil olur. Ancak; Mevlanzâde'nin değerlendirmesinin öncesindeki, bölümlerinden olan ittihatçıların İstanbul merkezinin mensuplarının gizlenmesi hakkında ki beyanlarına da bir atfu nazar edelim: "..Mahmud Muhtar Paşa'nın görevini terk edip gizlenmesi, yalnız isyancı askerlerin şımarmasına hizmet etmedi. Hükümeti idare eden heyet-i vükelâyı da şaşkınlıklar içinde bıraktı. Evet hükümetin tek dayanağı olan Harbiye Nezaretindeki askeri kuvvetinde isyana katılması haberi şaşkınlığa yol açmıştı. Mahmud Muhtar Paşa'nın kaçış haberi akıllarını zıvanadan çıkarmıştı. İsyancı askerler-se zafer kazanmışcasına tavırlar alıp ve silahlarının kurşunla-rıyla isteklerde bulunmaya kalkışır oldular." Dedikten sonra şöyle devam etmekte: "Vatana karşı hamiyet ve şefkat besleyen akıl sahibi kişiler derin endişelere kapıldılar. Vatan düşmanlarının yok edilmesi için Osmanlıların hayatı bahasına sahip olunan mavzerleri vatana çevrilmiş görünce yavaş yavaş ümitsizliğe kapılmaya başladılar."
Muhterem okurlarım; Gazi Mahmud Muhtar Paşa pek meşhur Katırcıoğlu Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın oğludur. Çok cesur ve tarikat-ı nakşibendiye'ye müntesib Erenköy'deki Kelâmi Dergâhı Şeyhi Esad efendiye müntesib bir zat olduğu gibi savaş alanlarının eli kılıçlı yaman bir suvarisidir vede,1897 Osmanlı-Yunan harbinde bir huruç harekâtı sayesinde daha yüzbaşı iken Gazilik unvanına erişebilmiş nâdir rastlanır bir askerdi.
O dahi hem de kendi milletinin evlâdı olan askerinin şiddetinden havf edip kaçıyorsa, isyan edenlerin hedefi hâline gelmiş kişilerin başında yer alması muhtemel sadrıazamın saklanmayı tercihini anormal karşılayarnıyorum. Zâten bu hususda Mevlanzâde Rıfat bey yine de kitabının 48. sahifesinde, Hassa kumandanı Mahmud Muhtar Paşa, Harbiye Nâzın Rıza Paşa'dan aldığı ve bu hususda Hüseyin Hilmi Paşa ile mutabık kaldığı tedbir kararlarını ifa için isyana katılmamış askerle, isyancıların birleşmesini önleyecek tedbirlere teşebbüs hususunda, "Osmanlı askerinin dini duygularını ve şu andaki ruh hâlini dü şünmeden, kararını yalnız vazife denilen zayıf bağlar üzerine bina etti.
Derhal Harbiye Nezâretinin (şimdiki İstanbul Üniversitesi bahçesi) kapılarını kapattırdı. Askerleri toplayıp kendine has ceiâdetli bir ifadeyle, görev başına davet etti. Vazifenin kutsallığı hakkındaki sözlerinin askerleri gerçekten etkilediğini kanaat getirip, Harbiye Nezâreti meydanına topladı ve mitralyözler yerleştirerek asilerin hücumunu beklemiye başladı. Mahmud Muhtar Paşanın bu kanaati memleketin ruhuna uymayan bir saflıktı." Demiş bulunmakla tedbiri doğru bulmadığını hatırlatıyordu.
Nitekim Ayasofya önlerinden yola çıkan isyancılar yolda işsiz güçsüz ve mürettep bazı kafilelerle karşılaşıp, birbirleriyle kaynaştılar ve Harbiye Nezareti binası olan, şimdiki İstanbul Üniversitesi istikametinde yola revan oldular. Yürüdüler. Bayezid'e geldiler. Gelenler, nazırlığın bağçesinde kendilerini alesta bekleyen askere meşru hükümete karşı bir ayaklanma olmadığı, bîr kaç dinsizin terbiye edilmesi olduğunu söylediler ve asilerden bir kaç hoca kılığına girmiş zevat bahçenin parmaklıklarından geçerek bahçede bekleyenlerin arasına daldılar. Birbirleriyle ağız ağıza kulak kulağa verip konuştular, halleş- tiler. Bilahire bahçedeki askerin firara başladıkları görüldü.
Bu arada Mevlanzâde adı geçen eserinde sahife 58.de şu beyanlar ile önümüze bir manzara seriyor: "İsyancı askerler o kadar coşkuya kapılmışlardı ki en acizleri bile, idam etmek için ittihat ve terâkki üyesi arıyorlardı.(..) Ortada dolaşan söylentilere göre, Hüseyin Cahid (Yalçın) Bey elçiliklerden birine, Cavit Bey (Dönme) Şişli'de bir Fransız'ın evine, diğerleri de Prens Aziz'in yatına bazılarıda memleket dışına sıvış-mışlardı. Ahmed Rıza Bey ise babıâl'i'de sıkışmış kalmıştı. Asi askerler onu kuşatmış, dışarı çıkmasını bekliyorlardı." Şeklinde bir dil kullanan yazar Mevlanzâde, şöyle bir hüküm ileri sürmekten kendini alamıyordu. Hükümet demek İttihat ve Terakki merkeziydi, onlar savuşup kaçtıktan sonra kendini başvekil zanneden Hüseyin Hilmi Paşa inisiyatif sahibi olmadığını anlamış ve saklanacak melce olarak Sultan Abdül-hamid'in evini bulmuştur. Demek suretiyle Sadrıazam Pa-şa'yı, müzmin bir ittihatçı muhalifi olarak yerin dibine sokmaktan geri kalmamıştır.
Konular
- Târihi Bir Tesbit
- Meşrütıyetten-31 Mart Harekâtına
- 31/Mart Hadisesi
- Meşrûtiyetin Birinci Kabinesi-İlk Sadrazamı Ve Şeyhülislâmı
- Kâmil Paşa'ya Suikast Düzenlenmesi
- Hüseyin Hilmi Paşanın İlk Sadareti
- İki Olayın Hikâyesi!
- Ahmed Tevfik Paşanın Sadareti
- Ceza Alacaklarına Ceza Veren Oldular!
- Şeref-İ Adalet Ve İki Şahsiyat
- 31 Mart Yağması
- 2. Abdülhamid'in Hal'î
- Mebusların Meclisde İknası!
- Fetva'ya İhanet Eden İttihatçılar
- Caniler Kabinesi!
- Mevlanzâde Rıfat Bey'in İfşaatı
- 31/Mart İle Alâkalı Mühim Bir İfşaat!
- Sultan 2.Abdülhamid Hâl Ediliyor
- Abdülhamid Hân'ın Şahsiyeti
- Şarkın Gerçeği Ve Abdülhamid Hân
- Filibe Vak'ası!
- Kapütülasyon İlgasına Teşebbüs
- Hayatımı Muhafaza Tedbiri
- Hilâl İle Haç Arasındaki Mücadele
- Mektep Ve İlahiyat
- Edebiyat-San'at Ve Kültür
- 2.Abdülhamid Hân'ın Hanımları Ve Çocukları
- 2.Abdülhamid Hân'ın Sadrıazam Ve Şeyhülislâmları
- Netice
- SULTAN V. MEHMED REŞÂD HAN