1736'dan-1789'a Kadar Deniz Harekâtımız


Osmanlı devleti; Amira! Predal komutasındaki Rus donan­masını Azak kalesine saldırıya geçiş haberini aldığında, ye­tişmesinin mümkün olmadığını idrak ettiğinden, hiç olmazsa Azak Kalesi gibi stratejik bir*yerde filo bulundurmamanın be­delini, Azak'ın elinden çıkması acısı içinde ödemekle karşı karşıya kalmıştı. Bu târih, yâni 1736'dan sonra Sinop i!e Kı­rım arasında filo dolaştırmayı parprensip olarak kabul etti.
İlk filo da, Canım Hoca Mehmed Paşa komutasında devri­yeye çıktı. Akabinde de, Süleyman Paşa, yanında 4 çektin. 40 firkate ile bu göreve genişlik kazandırdı. Daha önceleri
Demirbaş Şarl tarafından, Sultan Mahmudu evvele hediye olunmuş olan, "Hediye tül Mülk" adı verilen bir kalyon Si-nop'dan Kırım'a asker taşımak hususunda istimali gerçek­leştirildi. Bu donanma Kırım'ın haylice işine yaradı böylece Ruslar sıkıştırdıkları Kırım'ı terkettiİer. Süleyman Paşa: 1151/1738'de Rubat'a geldi ve buradaki Rus gemilerini ab­luka altına aldı.
Amiral Predal, gemilerinin Osmanlı kuvvetlerinin eline geçmesini önelem için gemilerden söktürdüğü toplan karaya taşıttırdı, sonra da gemilerini bîr bir batırarak mücadeleye gi­rişmeden ölümü tercih ettiler. Süleyman Paşa bunları ger­çekleştirmekteyken, Canım Hoca Mehmed Paşa da Dinyeper ağzına ulaşmıştı ve karşısında, 400'e yakın sayıda, bir nevi ikmâl işlerinde kullanılan tekneler görüvermişti. Ama o tek­nelerin kullanıcilanda Osmanlı filosunu görünce her biri sağa sola kaçmış kimileri teknelerini batırır, kimileri de karaya oturtmaktaydılar. Yalnız bir İşde aynını yapıyorlardı ki o da, hızla bölgeyi terk etmekti. Ruslar ile Osmanlılar arasındaki bu savaşı durdurabilmek için Fransa arabulucu olmuş, bu­nun ilk müzakereleri istanbul'da yürütülürken daha sonra da Villa Nuva'ya taşınılmıştı. Burada alınan netice, Azak kalesi­nin Rusya tarafından yıkılması, bu kale etrafındaki toprakla­rın tarafsız arazi olarak kullanılması ve her iki tarafın buraia-ra saldırıda bulunmaması, Kırım Tatarlarının, Rusya üzerine saldırı düzenlememesi, yine Rusların, gerek Karadeniz ge­rekse Azak denizin de gemi bulundurmaması derpiş olun­muştu.
Kuzey Kafkasya da, Büyük ve Küçük Kabartay adlı dev­letlerin sınırlarını tesbit etmeleri ve buna Osmanlı ve de Rus­ya devletlerinin müdehale etmemeleriydi. Buğdan'da, elege-çirdiği toprakları Rusların, Osmanlıya iade etmesi, gerektiği vebu antlaşmanın üç ay içinde tasdiki îdi.  1 8/eylül/l 739'da imzalanan bu antlaşma 12/aralık 1739'da, iki devlet Osman­lı/Rusya arasında teati olundu. Sultan 1. Mahmud Fransa'nın bu arabuiuculuğuyla varılan sonuçtan memnun olmuş ve bunları kara gün dostu olarak nitelemiştir. Yoksa; Mah-mud'lann ikincisi, çok daha sonraları, avrupayı Rus emper­yalizminden nasıl koruduğunu meşhur şâir La Martine anla­tırken, fransızların bunu anlamadıklarını şikâyet etmiştir. Os­manlı padişahları târihi pek iyi öğrenen insanlardı. Bu ba­kımdan hiç kimse, 1. Mahmud'un Fransızları kara gün dostu olarak, nitelemek gibi bir unvanı dile getirmesini siyaset dışı hissi bir ifade olarak anlamasın, şüphesizki, Rusların sıcak denizlere inmesinin, Fransız menfaatlerine hayır getirmeye­ceğini bilmek için fazla bir gayret sarfetmek icâb etmez. De­nizle ilgili mevzularda kendimize kaynak ahzettiğimiz mer­hum Amiral Afif Büyüktuğrulun, değerli çalışması, Sultan Mahmud-u evvelin, yukarıda arabuluculuk yaptığını söyledi­ğimiz antlaşma için Fransız yardımına iyi teşhis koyamadığı­nı, bunu babalarının hayrına yaptığı kanaatine kapıldığı ba­bında ifadeler serdeder ki merhum amiralimiz doğru bir teş-hisde bulunamamıştır. Sultan Mahmud'a göre; Rusya veya biz, sahne-i târihden çekilmedikçe, nice seferlere böyle ça­tışmalara gireriz bu çatışmaları hal ü fasi eyleyeceklere ihti­yaç vardır uzak görüşlülüğü neticesinde, Fransızlara bir ta­kım imtiyazlar tanıdı ve bunu ileriye dönük tedbirler arasında mütalaa etmek lâzımdır.

Şimdi Sultan Mahmud'um; verdiği imtiyazları bir sırahyalım daha sonra da kanaatimizi belirtelim.

a- İstanbuPdaki Fransız Büyükelçisi, kıdem, makam, ser­bestlik ve muafiyet bakımından diğer b. elçilere nazaran da­ha üst bir mevki de sayılacak.

b- Osmanlı ülkesinde Fransız t>. elçilik ve konsoloslukları öbür elçiliklere göre daha üstün hakka mâlik olacaklardı.

c- Fransa b. elçilik memurları ve mensupları cizye verme­yecekti.

ç- Kudüs'teki Hz. İsa (A.S)'m kabri, Fransa krallık idaresi altında yürütülecek, burayı onarmak istediğinde Osmanlı devleti kendilerine engel olmayacaktır.

d- Fransız tebasi papazların, aynen Fransa konsolosluk, memur ve mensupları gibi haklan olacaktır. Şimdi bu yapı­lan bol keseden imtiyazın, Hz. İsa (A.S)'a ait olanı daha son­raları Fransızlar ve Rusların Kudüsdeki idare hususunda bir­birlerine düştüklerinde biz hem hakem hem de karar "merci olmuşuzdur, böylece de hristiyan âleminin, inançlar: istika­metinde, kavga edecekleri bir platform tesis etmiş oluyoruz-ki bu soğuk savaşın en geçerli politik arenayı kurma olarak vasıflandırılabilir.
Diğer tarafdan avrupa insanı dindarları papasiarın hürmet gördüğü bir ülkeye saygıyla karışık bir sevgi besler. Bu yö­nüyle padişahın papaslara tanıdığı bu kolaylık memurlar ile papaslar arasında gizli bir rekabetde doğrucaktır. Bir daha belirtmek icâb eder ki; 18. yüzyılın başında, diğer bir tarifle, 1701'den sonra dünya denizcilik sahasında pek mühim tek­nolojik gelişmeler yaşandı. İngiliz bahriye nâzirlığıda dünya­nın çeşitli bölgelerindeki denizlere yolladığı gemilerle araştır­ma ve geliştirme çalışmalarını başlattılar. Bunların neticesin­de de bir hayli olmak üzere deniz endüstrisini ve denizciliği terakki ettirdiler. Meselâ çeşitli denizlerin mıknatisiyet özel­liklerini incelemişler, daha mükemmel haritalar yapmaya muvaffak olmuşlar, bu arada da mıknatıslı pusulaların tashi­hi için, güneş ve yıldızlara göre geminin bulunduğu mevkii tesbit için seksant aletini icâd etmişler, astronomi iimini de bu çalışmalarla hayli genişletmişlerdi. Bir ada ülkesinin yap­ması gerekenlerin hepsini yapma gayretini, yaşamayı bu işieri güzel yapmaya çalışması lâzım gelen bir devletin anlayışı olarak da görmek icab eder. Bizim yâni Osmanlının, bir dün­ya devleti olmasına rağmen deniz hususunda böyle geniş ça­lışmalar, hem de ülkemize büyük faideler sağlayacakken işe eğilmememiz bir hatay-ı azimden de, öte intihardır nitekim, yaptığımız tetkikler debu intiharı doğrulamaktadır. Eleman oiarak en mükemmel denizci el altında dururken, suyu bar­dakta görenlerin kapdan-ı deryalığa getirilmesi, intihar Le-şebbüsünün başlangıcı sayılsa, yeridir. İngilizler; bu araştır­malarını gemilerde kullanılan topların üzerinde de yapm:şlar ve on topla yapılacak işi, iki topla yapabilecekleri hâle getir­mişlerdi. Bütün bunlar İngilizler tarafından yapılırken, Doğu-akdeniz'in tamamına, Kuzeyafrika kıyılarında söz sahibi Os­manlı devletimiz, bu gelişmelere ayak uyduramamıştı. Öte taraftan gemilerin gerek mürettebat, gerekse savaş erleri olarak anıian şanlı leventlerimiz, gemilerde iş bulamayınca Anadolu içlerine geçipde oralarda süvarilik yaparak hayalını kazanmaya duçar edilmişti. Gemiden inen levend, at sırtına binince, bir şakî olma yoluna koyuldular.
Devlet ahalinin şikâyetlerini göz önüne alarak; "Levend Ocakları" adlı bir teşkilât kurdu. Ancak çâre olmadı. Taaki Padişah Hamid-i evvel Hz. İeri; 1186/1772'de bu ocağı lağv etdi. Levendleri devletin diğer kuruluşlarında istihdam etdi. Ondan sonra Anadoluda çapula devam eden levendleri ya­kaladığında, cezaya müstahak kıldı. Bütün bunlara rağmen, Fevzi Kurdoğlu'nun kalemime:
"1736/1737 Savaşına Katılmış Bir Türk Denizcisinin Hatıraları" adlı kitapda, o dönemde tersanelerimizde hızlı bir faaliyetle hayli gemi yapıldığı bildirilirken artık eskisi gibi ge-nnilerin gemi reislerinin adıyla değil, adları özellikle verilmeye başlanmış denilmekte olup bahse hatırat da gemi adları ve yapıldıkları seneyi bildiren liste şöyledir:


Eser: Büyük Osmanlı Tarihi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Büyük Osmanlı Tarihi

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..