Ganimet Ve Paylaştırılması Babı

İmâm (îslâm devlet başkanı, halîfe) bir ülkeyi barış (sulh) yolu İle feth ettiğinde, o bansın gereğini yapar. O barışı imâm ve imânf-dan sonra gelen emirler de değiştirmezler. O ülkenin arazîsi ülke hal­kının mülkleri olarak kalır.                                     .

Eğer imâm o ülkeyi zorla feth etmiş ise, o arazî hakkında muhay­yerdir. Dilerse tahmis eder (beşe böler), sonra onu bizim aramızda tak­sim eder. Yani ehl-i ganimet arasında paylaştırır. O arazî bizim mül­kümü/ olur. Nitekim Resûlüllah (S.A.V.) m Hayber arazîsini (gani­met çilere) taksim edip üzerlerine öşr koyduğu gibi. Zira, Müslüman üzerine ibtidâen harâc koymak caiz olmaz. Yakında bunun açıklama­sı gelecektir.
Ya da imâm o beldenin halkını cizye [18] İle o belde üzerinde bıra­kır. Yani dilerse o beldenin halkına lütuf da bulunup Müslümanlara zımıni (tâbi olarak) olmak üzere kendilerini hür ve arazîlerini mülk bı­rakır. Canlan için cizye ve arazîleri için harâc koyar. Nitekim Hz. Ömer (R.A.) Irak'ın köy ve kasabalarını feth ettiği zaman halkına iyilik edip evlerini ve arazîlerini ellerinde bırakmış, başlan için cizye, bağları ve arazîleri için harâc koymuş, onları ganîmetciler arasında taksim et­memiştir.

Fukahâ demişlerdir ki: Ganîmetcilerin ihtiyaçları varsa, birinci şe­kil evlâdır. Ganîmetcilerin ihtiyaçları olmadığı zaman İkincisi evladır. Ta ki; o mallar başka zamanda zahîre olsun.

Ya da imâm o beldenin halkını o beldeden sürüp çıkarır ve yer­lerine başka bir kavmi yerleştirir. Eğer kâfir iseler, o yerleştirdiği kavm üzerine harâc koyar. Tuhfe'de de böyle zikredilmiştir. Yani üzerlerine arazî haracı ve canları için de cizye koyar. Musannifin «eğer kâfir ise­ler» sözü, yerleştirilen diğer kavm Müslüman İse, onlar üzerine ancak öşr konur, demeye işarettir. Zira öşr, ibtidâen Müslümanlar üzerine konur.

İmâm fethedilen yerin halkı hakkında da muhayyerdir. Eğer di­lerse esirleri öldürür. Zira Resûlüllah (S.A.V.) esirleri katletmiştir. Çün-kü bu öldürmede şirk maddesinin kesilmesi vardır. Ya da Müslüman­lara fayda sağlamak için onları köle yapar veya Müslümanlar için zim-mi (tabî) olmak üzere onları hür olarak bırakır. Ancak Arap müşrik­leri ve Mürtedler bırakılmaz. Onla/, ya Müslüman olurlar veya Öldü­rülürler.
Esirlerini mermi haramdır. Men [19]: Kâfir olan esiri ondan bir şey almaksızın bırakmaktır.. Fidâ'lan da haramdır. Fidâ : Esîr olan kâ­firden mal veya Müslüman esîr alıp onun karşılığında kendilerini sa­lıvermektir. Menn'de İmâm Şafiî (Rh.Â.) ayn görüştedir. Fakat savaş bitmezden önce malla fidâ caizdir, Müslüman esîre karşılık caiz de­ğildir. Savaştan sonra malla fidâ bizim bilginlerimize göre caiz olmaz. İmânı A'zam' (Rh.A.) e göre nefisle fidâ caiz olmaz, İmâm Muham-med' (Rh.A.) e göre caiz olur. Ebû Yûsuf (Rh.A.) dan iki rivayet var­dır. İmâm Şafiî' (Rh.A.) ye göre mutlak caiz olur.

Esirleri kendi yurtlarına geri göndermek de haramdır. Çünkü bun­da Müslümanlara karşı onları güçlendirme vardır.

İslâm ülkelerine nakl edilmesi güç olan hayvanları sekr (yarala­mak) haramdır. Yani şayet imâm, îslâm ülkesine dönmek istediği za­man, yanlarında hayvanlar olup dâr-ı İslâm'a nakl edilmesine güç yetiremese,o hayvanlar yaralanmaz. İmâm Mâlik (Rh.A.) bu konuda ayn görüştedir. O hayvanlar dâr-ı harbde terk de edilmez. İmâm Şafiî (Rh.A.) ayn görüştedir.

O hayvanlar boğazlanır ve yakılır. Boğazlamak, bu bir maslahâttan dolayı caizdir ve kâfirleri kızdırmak maslahatların en kuvvetli-lerindendir. Yakmak ise, kâfirler ondan faydalanmasın, diyedir. Bu, binalarını yakmak ve ağaçlarını kesmek gibidir. Hayvan boğazlamadan Önce~yakılmaz. Çünkü ateş ile azabı ancak Rabbisi yapar. Boğazlandık-dan sonra hayvanların yakılması gibi, silâhlan da yakılır. Demir gibi yakılamıyan eşya da gömülür.

Ganimeti dâr-ı harbde, İslâm ülkesine götürmeden önce taksim et­mek haramdır. İmâm Şafiî (Rh.A.), «Kâfirlerin yenilgisi kesin I eştik den sonra caiz olur.» demiştir. Bu bize göre haramdır. Bu bizce; İslâm ülke­sine naklden önce mülk sabit olmadığı esâsına göredir. İmâm Şâfii'-(Rh.A.) ye göre sabit olur. Bu asıl üzerine bir çok meseleler bina edilir. Ancak emânet vermek suretiyle olur ve orada vererek taksim eder.

- Bu şöyle olur: Beytü'l-mâlde ganimetleri yükletecek yük hayvanı yok İse ganîmetciler arasında ganimeti, dâr-ı İslâm'a yüklenip götür­mek için, emânet yoluyla taksim eder. Ondan sonra onlardan geri alıp paylaştırır. Eğer taşımaktan kaçınırlarsa misl-İ ecr ile taşınması için onları zorlar. Es-Siyer'ul-Kebîr'in rivayetinde böyledir. Çünkü bunda zarar-ı hâssın tahmili ile zarar-ı ânımın defi vardır. Nitekim bir kim­se bir aylığına bir binek hayvanı kiralayıp sahrada bir aylık müddet geçse veya bir gemi kiralayıp denizin ortasında müddet geçse, onun üzerine misl-i ecir ile diğer bir ücret akdeder. Es-Siyeru's-Sağîr'in riva­yetine göre, ganîmetcilere zor kullanmaz. Zirâ- ibtidâen kiralama akdi üzere zorlayamaz. Nitekim bir kimsenin binek hayvanı sahrada Ölse, yanında olan arkadaşının binek hayvanını kiralamak için zorlamaz. İstişhâd olunan emânet mes'elesi bunun aksinedir. Çünkü o kiralama binadır, ibtidâ değildir. Bina ise ondan daha kolaydır.
Taksimden önce, ganimet alman şeylerin satılması da haramdır. Zira hadîs-i şerîfde bu yasaklanmıştır. Çünkü dâr-ı İslâm'a getirip sağ­lama bağlamadan (ihrazdan) [20] önce mülk olmaz, Nitekim daha önce geçti.

Dâr-ı İslâm'a getirip sağlama bağladıkdan (İhrazdan) sonra da sa­tılması haramdır, Çünkü satıcının ganimet egyuamclan naaîbl kasln-likle bilinmez. Şu halde taksimden önce satılması mümkün değildir.

Savaşçılara hizmette yardımcı olan ve dâr-ı harbde ganîmetcilere katılmış olan yardımcı kimse, ganimeti hak etmede savaşçı gibidir. Savaşmayıp çarşı pazarla uğraşanlar savaşçı gibi değildir. Dâr-ı harbde ölen kimse dahî, temlik bulunmadığı için, savaşçı gibi değildir.
Dâr-ı İslâm'da ölen savaşçının payı, -her ne kadar onun payı ortak (müşâO [21] bulunuyorsa da,- mülk hâsıl olduğu için miras kılınır.

Dâr-ı harbde yiyecek, yem, odun, yağ ve silâha ihtiyâç olduğu za­man taksim edilmeden helâl olur. Nitekim İbn Ömer'den (Allah ikisin­den de razı olsun) şöyle dediği rivayet edilmiştir;

«Biz savaşlarımızda bala ve üzüme rast gelir onu yerdik, onu ver­mezdik.» Bunu Buharı rivayet etmiştir. Bu söz, onların muhtâc olduk­ları şeyden faydalanmak âdetleri olduğuna delildir. Helâl kılan şey ortadan kalktığı için dâr-ı harbden çıktıkdan sonra.helâl olmaz. Helâl kılan şey.zarurettir. Çünkü onların hakkı sağlamlaşmıştır. Hattâ payı miras kılınır. Şu halde onların rızâsı olmaksızın faydalanmak caiz ol­maz.

Ganimetin, yiyecek ile ve yiyecek benzeri şeyle satılması helâl ol­maz. Temevvülü de yani altın ve gümüş ile satılması da helâl olmaz.

Çünkü ganimete onu almakla mâlik olunmaz. Tenâvülün mubah ol­ması ancak zaruret içindir. Şu halde eğer ganîmetcilerin biri ganimeti satsa parasını ganimet malına geri verir.

Dâr-ı harbde faydalanmak için aldığı şeyden arta kalanı, İslâm ül­kesine çıktıkdan sonra ganimet malına geri verilir. Çünkü hacet orta­dan kalkmıştır. Bu, taksimden öncedir. O kimse zengin ise, taksimden sonra elinde kalan malın eğer aynısı duruyorsa, aynını tasadduk eder, eğer yitirilip yok olmuşsa, değerini tasadduk eder. Fakîr ayniyle fay­dalanır. Eğer yitirilip yok olursa, fakire bir şey gerekmez.

Ehl-i harbden bir kimse dâr-ı harbde Müslüman olsa, kendisi ve çocuğu ma'sûm olur. Çünkü çocuğu babasına uyarak Müslüman olmuş­tur. Şu halde kendisinin ve çocuklarının öldürülmeleri ve köle yapıl­maları caiz olmaz.

Yine o Müslüman kimsenin taşınır cinsden olan malı ma'sum (do­kunulmaz) olur. Veya bir dokunulmaz kimseye emânet koyduğu malı da dokunulmaz olur. Gerek o emânet koyduğu kimse Müslüman olsun ve gerekse zimmî olsun müsavidir. Çünkü o mal hükmen onun elin­dedir. Müslüman olmayan büyük çocuğu, karısı ve karısının hamli (kar­nındaki çocuğu) dokunulmaz, olur. Zira hami ananın cüz'üdür. Akan (ev ve tarla gibi mülkü) de ma'sîûm olmaz. Çünkü dâr-ı harb cümlesin-dendir. O ehl-i darın elindedir. Savaşan kölesi ve harbî ile beraber olan malı, gasb yoluyla olsun veya emânet olsun bunlara da dokunulmaz.

Atlının veya yayanın payı için istihkâkda, geçiş vaktine itibâr edi­lir. Yani dâr-ı harbe girilen yerin geçilmesi vaktine itibâr edilir.

Bir kimse kâfirlerin yurduna atlı olduğu halde girse ve atı ölüp olayda yaya olduğu halde hâzır olsa, o kimse için iki hisse vardır. Atlı olan savaşçı hissesi ki biri atı için, diğeri de kendisi içindir.

Bir kimse dâr-ı harbe yaya girse ve girdikden sonra bir at satın alıp olayda atlı olduğu halde hâzır olsa, o kimse için yaya hissesi vardır. Bir attan başka at için hisse olmaz. Yani iki at için hisse verilmez. Yükünü çeken at için ve katırı için hisse verilmez. Köle, çocuk» kadın ve zimmî için de hisse verilmez. Onlar için bahşiş    (r a d h)    verilir. R a d h: Az bir şey vermeye derler. Burada radh ile murâd, imâmın uygun gördüğü miktardır. Onları savaşa teşvik etmek için verilir. On­lara radh, savaşa başlandığı zaman verilir. Kadına, yaralı olanları te-dâvî edip onların işlerini gördüğü vakitte verilir. Kadının durumuna uygun olan şey cihâd olur. Zimmîye, dâr-ı harbde yol gösterdiği za­man verilir. Çünkü onun yol göstermesi Müslümanlar için menfaattir. Radh, hisse miktarına erişmez. Çünkü o radha lâyık olanlar, cihâd işin­de askere eşit olmazlar. Ancak zimmînin yol göstermesinde şayet delâ­letinde büyük menfaat olursa radh, hisse (sehm) den fazla olur. Çün­kü yol gösterme cihâd işinden değildir. Onu cihâdda müsâvî tutmak gerekmez. Zira onun yol göstermeye karşılık aldığı şey, ücret menzile-sindedir. Bundan dolayı kazandığı verilir.

Humus (beşte bir); yetîm, miskin ve ibn-i sebîl (yolda kalan)" İçin­dir. Zevi'l-kurbâ (akfaba) nın fakirleri onlar üzerine takdim olunur. Zevİ'l-kurbâ'nın  zengini  onlar üzerine  takdim  edilmez.  Allah  Teâlâ (C.C.) in : "§üPhesiz onuu içindir.» kavündeki Allah Teâlâ' (C.C.) in adim zikr, teberrük içindir. Yani sözü açmak için teberrüken Allah Teâlâ' (C.C.) in adı anılmış­tır. Yoksa bütün âlem O'nundur ve O bir şeye muhtâc değildir. Uz. Pey­gamber* (S.A.V.) in hissesi vefatından sonra düşmüştür. Çünkü Nebt-i Ekrem (S.A.V.) o hisseye risâlet ile müstehakdı. Hz. Muhammed'-(S.A.V.) den sonra ise artık resul yoktur. Nitekim safî'riin düştüğü gibi. «Safî» Resûlüllah' (S.A.V.) in kendisi için ganimetten ayırıp, onun­la Müslümanların işlerini gördüğü maldır.

Bir kimse dâr-ı harbe girip kâfirlerin malım yağma edip alsa, o malın beştebiri (humusu) alınır. Ancak eğer o kimsenin askeri ve imâm­dan izni olmazsa alınmaz. Çünkü humus ancak ganimet malından alı­nır. Ganimet malı ise kâfirlerden zorla alınan maldır. .Zorla alınan mal, ya asker'ile alınır, veya imâmın izni ile alınır. İzin ile alman asker ile alman hükmündedir. Çünkü izin vermekle ona yardımı iltizâm etmiş­tir.                                                                             

İmâmın tenfîl hakkı vardır. Tenfîl; savaş vaktinde askeri harbe teşvik için ganimet hissesinden daha fazla şey vermektir. Meselâ imâm; bir kimse bir kâfir Öldürürse selebi (soyulup alman eşyası) öldürenin­dir, der. Selebin anlamı yakında gelecektir. Bu teşvik, imâm için men-dûbdur. Çünkü Allah Teâlâ (C.C.) :
«Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et.» [22] buyurmuştur.
Ya da imâm, her kim ne alırsa o şey alanındır, der. İmâm şayet bir kâfir öldürse; «bir kimse bir kâfir öldürürse selebi öldürenindir.» sö­zündeki nefele [23] istihsânen müstehak olur. Çünkü nefel kaza ba­bından değildir. Bu ancak ganimete müstehak olmak bâbındandır. Bun­dan dolayı sehmen veya radhan ganimete müstehak olan herkes ona dâhil olur. Bundan dolayı imâm nefel ile suçlanmaz. İmâm şayet: Ben kâfir Öldürürsem onun selebi benim içindir, derse, imâm nefele müs­tehak olmaz. Çünkü kendisine tahsis etmiştir. Şu halde imâm bu su­rette suçlanır. Yine imâm şayet: Sizden biriniz bir kâfir öldürürse onun selebi benimdir, dese; nefele müstehak olmaz. Çünkü kendisini onlardan ayırmıştır.

Selebe müstehak olmak ancak öldürülen kimse, Öldürülmesi mu­bah olan biri olduğu zamandır. Hattâ kâfirlerden kadınları, çocukları ve delileri öldüren nefele müstehak olmaz. Çünkü tenfîl savaşa teşvîktir. Bu ise savaş yerlerinde gerçekleşir. Hattâ bir çocuk savaş yap­sa, bir Müslüman da onu öldürse, savaş sebebiyle kanı mubah olduğu için, onun selebini hak eder.

Müslüman, kâfirlerden bir hastayı ve ücretle tutulan kâfiri ve as­kerleri içindeki taciri ve andlaşmayı bozup onlara giden zimmîyi öldür­se, o Müslüman onun selebini hak eder. Çünkü onların bünyeleri sava­şa elverişlidir. Veya onlar kendi arzuları ile savaşmışlardır.
Ya da imâm, bütün asker için değil de, seriyye [24] için: «Ben ta­mâmını veya tamâmından şu kadarım size hediye ettim» der.

Nihâye'de, es-Siyer'ul-Kebîr'den nakledilmiştirki: İmâm, şayet or­dunun hepsine, «Elde ettiğiniz şey humusdan sonra nefelen eşit şekil­de sizin olsun dese» bu caiz'olmaz. Yine, «Elde ettiğiniz şey sizin olsun» deyip, humus (beştebir) den sonrası» demese, eğer bu sözü seriyye için söylerse caiz olur. Bunun açıklaması şudur: Tenfîlden maksûd, Müslü­manları savaşa teşvîkdir. Bu ise ancak bazısına husûsî bir şey vermek­le hâsıl olur. Umûmîleştirmekte ise, atlı olanım yayan olan üzere tafdî-lin iptali vardır. Veya istisna etmediği zaman humusu da iptal vardır. Ganimetini dâr-ı İslâm'a çıkardıkdan (ihrazdan) sonca kâfirler savaş için dâr-ı İslâm'a girseler tenfil caiz olmaz. Ancak humus (beştebir) den caiz olur. Çünkü ganîmeteilerin hakkı, onda dâr-ı İslâm'a İhraz etmekle sağlamlaşmlştır. Bundan dolayı ganîmetcilerden ölenin payı vârisine geçer. Şu halde onların hakkını yok etmek caiz olmaz!

Öldürülen kâfirin selebi: Yanında bulunan giysisi, silâhı ve ke merinde olan malıdır. Hattâ bineği ve bineği üzerindeki eyer ve âle ve heybesinde bulunan şeyler selebidir.
Bu zikredilen selebi, eğer imâm tenfîl etmedi ise, askerin hepsim verilebilir. Öldüren kimse ve başkaları onda eşit hakka sâhibdir[25]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..