Ganimet Ve Paylaştırılması Babı
İmâm (îslâm devlet başkanı, halîfe) bir ülkeyi barış (sulh) yolu İle feth ettiğinde, o bansın gereğini yapar. O barışı imâm ve imânf-dan sonra gelen emirler de değiştirmezler. O ülkenin arazîsi ülke halkının mülkleri olarak kalır. .
Eğer imâm o ülkeyi zorla feth etmiş ise, o arazî hakkında muhayyerdir. Dilerse tahmis eder (beşe böler), sonra onu bizim aramızda taksim eder. Yani ehl-i ganimet arasında paylaştırır. O arazî bizim mülkümü/ olur. Nitekim Resûlüllah (S.A.V.) m Hayber arazîsini (ganimet çilere) taksim edip üzerlerine öşr koyduğu gibi. Zira, Müslüman üzerine ibtidâen harâc koymak caiz olmaz. Yakında bunun açıklaması gelecektir.
Ya da imâm o beldenin halkını cizye [18] İle o belde üzerinde bırakır. Yani dilerse o beldenin halkına lütuf da bulunup Müslümanlara zımıni (tâbi olarak) olmak üzere kendilerini hür ve arazîlerini mülk bırakır. Canlan için cizye ve arazîleri için harâc koyar. Nitekim Hz. Ömer (R.A.) Irak'ın köy ve kasabalarını feth ettiği zaman halkına iyilik edip evlerini ve arazîlerini ellerinde bırakmış, başlan için cizye, bağları ve arazîleri için harâc koymuş, onları ganîmetciler arasında taksim etmemiştir.
Fukahâ demişlerdir ki: Ganîmetcilerin ihtiyaçları varsa, birinci şekil evlâdır. Ganîmetcilerin ihtiyaçları olmadığı zaman İkincisi evladır. Ta ki; o mallar başka zamanda zahîre olsun.
Ya da imâm o beldenin halkını o beldeden sürüp çıkarır ve yerlerine başka bir kavmi yerleştirir. Eğer kâfir iseler, o yerleştirdiği kavm üzerine harâc koyar. Tuhfe'de de böyle zikredilmiştir. Yani üzerlerine arazî haracı ve canları için de cizye koyar. Musannifin «eğer kâfir iseler» sözü, yerleştirilen diğer kavm Müslüman İse, onlar üzerine ancak öşr konur, demeye işarettir. Zira öşr, ibtidâen Müslümanlar üzerine konur.
İmâm fethedilen yerin halkı hakkında da muhayyerdir. Eğer dilerse esirleri öldürür. Zira Resûlüllah (S.A.V.) esirleri katletmiştir. Çün-kü bu öldürmede şirk maddesinin kesilmesi vardır. Ya da Müslümanlara fayda sağlamak için onları köle yapar veya Müslümanlar için zim-mi (tabî) olmak üzere onları hür olarak bırakır. Ancak Arap müşrikleri ve Mürtedler bırakılmaz. Onla/, ya Müslüman olurlar veya Öldürülürler.
Esirlerini mermi haramdır. Men [19]: Kâfir olan esiri ondan bir şey almaksızın bırakmaktır.. Fidâ'lan da haramdır. Fidâ : Esîr olan kâfirden mal veya Müslüman esîr alıp onun karşılığında kendilerini salıvermektir. Menn'de İmâm Şafiî (Rh.Â.) ayn görüştedir. Fakat savaş bitmezden önce malla fidâ caizdir, Müslüman esîre karşılık caiz değildir. Savaştan sonra malla fidâ bizim bilginlerimize göre caiz olmaz. İmânı A'zam' (Rh.A.) e göre nefisle fidâ caiz olmaz, İmâm Muham-med' (Rh.A.) e göre caiz olur. Ebû Yûsuf (Rh.A.) dan iki rivayet vardır. İmâm Şafiî' (Rh.A.) ye göre mutlak caiz olur.
Esirleri kendi yurtlarına geri göndermek de haramdır. Çünkü bunda Müslümanlara karşı onları güçlendirme vardır.
İslâm ülkelerine nakl edilmesi güç olan hayvanları sekr (yaralamak) haramdır. Yani şayet imâm, îslâm ülkesine dönmek istediği zaman, yanlarında hayvanlar olup dâr-ı İslâm'a nakl edilmesine güç yetiremese,o hayvanlar yaralanmaz. İmâm Mâlik (Rh.A.) bu konuda ayn görüştedir. O hayvanlar dâr-ı harbde terk de edilmez. İmâm Şafiî (Rh.A.) ayn görüştedir.
O hayvanlar boğazlanır ve yakılır. Boğazlamak, bu bir maslahâttan dolayı caizdir ve kâfirleri kızdırmak maslahatların en kuvvetli-lerindendir. Yakmak ise, kâfirler ondan faydalanmasın, diyedir. Bu, binalarını yakmak ve ağaçlarını kesmek gibidir. Hayvan boğazlamadan Önce~yakılmaz. Çünkü ateş ile azabı ancak Rabbisi yapar. Boğazlandık-dan sonra hayvanların yakılması gibi, silâhlan da yakılır. Demir gibi yakılamıyan eşya da gömülür.
Ganimeti dâr-ı harbde, İslâm ülkesine götürmeden önce taksim etmek haramdır. İmâm Şafiî (Rh.A.), «Kâfirlerin yenilgisi kesin I eştik den sonra caiz olur.» demiştir. Bu bize göre haramdır. Bu bizce; İslâm ülkesine naklden önce mülk sabit olmadığı esâsına göredir. İmâm Şâfii'-(Rh.A.) ye göre sabit olur. Bu asıl üzerine bir çok meseleler bina edilir. Ancak emânet vermek suretiyle olur ve orada vererek taksim eder.
- Bu şöyle olur: Beytü'l-mâlde ganimetleri yükletecek yük hayvanı yok İse ganîmetciler arasında ganimeti, dâr-ı İslâm'a yüklenip götürmek için, emânet yoluyla taksim eder. Ondan sonra onlardan geri alıp paylaştırır. Eğer taşımaktan kaçınırlarsa misl-İ ecr ile taşınması için onları zorlar. Es-Siyer'ul-Kebîr'in rivayetinde böyledir. Çünkü bunda zarar-ı hâssın tahmili ile zarar-ı ânımın defi vardır. Nitekim bir kimse bir aylığına bir binek hayvanı kiralayıp sahrada bir aylık müddet geçse veya bir gemi kiralayıp denizin ortasında müddet geçse, onun üzerine misl-i ecir ile diğer bir ücret akdeder. Es-Siyeru's-Sağîr'in rivayetine göre, ganîmetcilere zor kullanmaz. Zirâ- ibtidâen kiralama akdi üzere zorlayamaz. Nitekim bir kimsenin binek hayvanı sahrada Ölse, yanında olan arkadaşının binek hayvanını kiralamak için zorlamaz. İstişhâd olunan emânet mes'elesi bunun aksinedir. Çünkü o kiralama binadır, ibtidâ değildir. Bina ise ondan daha kolaydır.
Taksimden önce, ganimet alman şeylerin satılması da haramdır. Zira hadîs-i şerîfde bu yasaklanmıştır. Çünkü dâr-ı İslâm'a getirip sağlama bağlamadan (ihrazdan) [20] önce mülk olmaz, Nitekim daha önce geçti.
Dâr-ı İslâm'a getirip sağlama bağladıkdan (İhrazdan) sonra da satılması haramdır, Çünkü satıcının ganimet egyuamclan naaîbl kasln-likle bilinmez. Şu halde taksimden önce satılması mümkün değildir.
Savaşçılara hizmette yardımcı olan ve dâr-ı harbde ganîmetcilere katılmış olan yardımcı kimse, ganimeti hak etmede savaşçı gibidir. Savaşmayıp çarşı pazarla uğraşanlar savaşçı gibi değildir. Dâr-ı harbde ölen kimse dahî, temlik bulunmadığı için, savaşçı gibi değildir.
Dâr-ı İslâm'da ölen savaşçının payı, -her ne kadar onun payı ortak (müşâO [21] bulunuyorsa da,- mülk hâsıl olduğu için miras kılınır.
Dâr-ı harbde yiyecek, yem, odun, yağ ve silâha ihtiyâç olduğu zaman taksim edilmeden helâl olur. Nitekim İbn Ömer'den (Allah ikisinden de razı olsun) şöyle dediği rivayet edilmiştir;
«Biz savaşlarımızda bala ve üzüme rast gelir onu yerdik, onu vermezdik.» Bunu Buharı rivayet etmiştir. Bu söz, onların muhtâc oldukları şeyden faydalanmak âdetleri olduğuna delildir. Helâl kılan şey ortadan kalktığı için dâr-ı harbden çıktıkdan sonra.helâl olmaz. Helâl kılan şey.zarurettir. Çünkü onların hakkı sağlamlaşmıştır. Hattâ payı miras kılınır. Şu halde onların rızâsı olmaksızın faydalanmak caiz olmaz.
Ganimetin, yiyecek ile ve yiyecek benzeri şeyle satılması helâl olmaz. Temevvülü de yani altın ve gümüş ile satılması da helâl olmaz.
Çünkü ganimete onu almakla mâlik olunmaz. Tenâvülün mubah olması ancak zaruret içindir. Şu halde eğer ganîmetcilerin biri ganimeti satsa parasını ganimet malına geri verir.
Dâr-ı harbde faydalanmak için aldığı şeyden arta kalanı, İslâm ülkesine çıktıkdan sonra ganimet malına geri verilir. Çünkü hacet ortadan kalkmıştır. Bu, taksimden öncedir. O kimse zengin ise, taksimden sonra elinde kalan malın eğer aynısı duruyorsa, aynını tasadduk eder, eğer yitirilip yok olmuşsa, değerini tasadduk eder. Fakîr ayniyle faydalanır. Eğer yitirilip yok olursa, fakire bir şey gerekmez.
Ehl-i harbden bir kimse dâr-ı harbde Müslüman olsa, kendisi ve çocuğu ma'sûm olur. Çünkü çocuğu babasına uyarak Müslüman olmuştur. Şu halde kendisinin ve çocuklarının öldürülmeleri ve köle yapılmaları caiz olmaz.
Yine o Müslüman kimsenin taşınır cinsden olan malı ma'sum (dokunulmaz) olur. Veya bir dokunulmaz kimseye emânet koyduğu malı da dokunulmaz olur. Gerek o emânet koyduğu kimse Müslüman olsun ve gerekse zimmî olsun müsavidir. Çünkü o mal hükmen onun elindedir. Müslüman olmayan büyük çocuğu, karısı ve karısının hamli (karnındaki çocuğu) dokunulmaz, olur. Zira hami ananın cüz'üdür. Akan (ev ve tarla gibi mülkü) de ma'sîûm olmaz. Çünkü dâr-ı harb cümlesin-dendir. O ehl-i darın elindedir. Savaşan kölesi ve harbî ile beraber olan malı, gasb yoluyla olsun veya emânet olsun bunlara da dokunulmaz.
Atlının veya yayanın payı için istihkâkda, geçiş vaktine itibâr edilir. Yani dâr-ı harbe girilen yerin geçilmesi vaktine itibâr edilir.
Bir kimse kâfirlerin yurduna atlı olduğu halde girse ve atı ölüp olayda yaya olduğu halde hâzır olsa, o kimse için iki hisse vardır. Atlı olan savaşçı hissesi ki biri atı için, diğeri de kendisi içindir.
Bir kimse dâr-ı harbe yaya girse ve girdikden sonra bir at satın alıp olayda atlı olduğu halde hâzır olsa, o kimse için yaya hissesi vardır. Bir attan başka at için hisse olmaz. Yani iki at için hisse verilmez. Yükünü çeken at için ve katırı için hisse verilmez. Köle, çocuk» kadın ve zimmî için de hisse verilmez. Onlar için bahşiş (r a d h) verilir. R a d h: Az bir şey vermeye derler. Burada radh ile murâd, imâmın uygun gördüğü miktardır. Onları savaşa teşvik etmek için verilir. Onlara radh, savaşa başlandığı zaman verilir. Kadına, yaralı olanları te-dâvî edip onların işlerini gördüğü vakitte verilir. Kadının durumuna uygun olan şey cihâd olur. Zimmîye, dâr-ı harbde yol gösterdiği zaman verilir. Çünkü onun yol göstermesi Müslümanlar için menfaattir. Radh, hisse miktarına erişmez. Çünkü o radha lâyık olanlar, cihâd işinde askere eşit olmazlar. Ancak zimmînin yol göstermesinde şayet delâletinde büyük menfaat olursa radh, hisse (sehm) den fazla olur. Çünkü yol gösterme cihâd işinden değildir. Onu cihâdda müsâvî tutmak gerekmez. Zira onun yol göstermeye karşılık aldığı şey, ücret menzile-sindedir. Bundan dolayı kazandığı verilir.
Humus (beşte bir); yetîm, miskin ve ibn-i sebîl (yolda kalan)" İçindir. Zevi'l-kurbâ (akfaba) nın fakirleri onlar üzerine takdim olunur. Zevİ'l-kurbâ'nın zengini onlar üzerine takdim edilmez. Allah Teâlâ (C.C.) in : "§üPhesiz onuu içindir.» kavündeki Allah Teâlâ' (C.C.) in adim zikr, teberrük içindir. Yani sözü açmak için teberrüken Allah Teâlâ' (C.C.) in adı anılmıştır. Yoksa bütün âlem O'nundur ve O bir şeye muhtâc değildir. Uz. Peygamber* (S.A.V.) in hissesi vefatından sonra düşmüştür. Çünkü Nebt-i Ekrem (S.A.V.) o hisseye risâlet ile müstehakdı. Hz. Muhammed'-(S.A.V.) den sonra ise artık resul yoktur. Nitekim safî'riin düştüğü gibi. «Safî» Resûlüllah' (S.A.V.) in kendisi için ganimetten ayırıp, onunla Müslümanların işlerini gördüğü maldır.
Bir kimse dâr-ı harbe girip kâfirlerin malım yağma edip alsa, o malın beştebiri (humusu) alınır. Ancak eğer o kimsenin askeri ve imâmdan izni olmazsa alınmaz. Çünkü humus ancak ganimet malından alınır. Ganimet malı ise kâfirlerden zorla alınan maldır. .Zorla alınan mal, ya asker'ile alınır, veya imâmın izni ile alınır. İzin ile alman asker ile alman hükmündedir. Çünkü izin vermekle ona yardımı iltizâm etmiştir.
İmâmın tenfîl hakkı vardır. Tenfîl; savaş vaktinde askeri harbe teşvik için ganimet hissesinden daha fazla şey vermektir. Meselâ imâm; bir kimse bir kâfir Öldürürse selebi (soyulup alman eşyası) öldürenindir, der. Selebin anlamı yakında gelecektir. Bu teşvik, imâm için men-dûbdur. Çünkü Allah Teâlâ (C.C.) :
«Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et.» [22] buyurmuştur.
Ya da imâm, her kim ne alırsa o şey alanındır, der. İmâm şayet bir kâfir öldürse; «bir kimse bir kâfir öldürürse selebi öldürenindir.» sözündeki nefele [23] istihsânen müstehak olur. Çünkü nefel kaza babından değildir. Bu ancak ganimete müstehak olmak bâbındandır. Bundan dolayı sehmen veya radhan ganimete müstehak olan herkes ona dâhil olur. Bundan dolayı imâm nefel ile suçlanmaz. İmâm şayet: Ben kâfir Öldürürsem onun selebi benim içindir, derse, imâm nefele müstehak olmaz. Çünkü kendisine tahsis etmiştir. Şu halde imâm bu surette suçlanır. Yine imâm şayet: Sizden biriniz bir kâfir öldürürse onun selebi benimdir, dese; nefele müstehak olmaz. Çünkü kendisini onlardan ayırmıştır.
Selebe müstehak olmak ancak öldürülen kimse, Öldürülmesi mubah olan biri olduğu zamandır. Hattâ kâfirlerden kadınları, çocukları ve delileri öldüren nefele müstehak olmaz. Çünkü tenfîl savaşa teşvîktir. Bu ise savaş yerlerinde gerçekleşir. Hattâ bir çocuk savaş yapsa, bir Müslüman da onu öldürse, savaş sebebiyle kanı mubah olduğu için, onun selebini hak eder.
Müslüman, kâfirlerden bir hastayı ve ücretle tutulan kâfiri ve askerleri içindeki taciri ve andlaşmayı bozup onlara giden zimmîyi öldürse, o Müslüman onun selebini hak eder. Çünkü onların bünyeleri savaşa elverişlidir. Veya onlar kendi arzuları ile savaşmışlardır.
Ya da imâm, bütün asker için değil de, seriyye [24] için: «Ben tamâmını veya tamâmından şu kadarım size hediye ettim» der.
Nihâye'de, es-Siyer'ul-Kebîr'den nakledilmiştirki: İmâm, şayet ordunun hepsine, «Elde ettiğiniz şey humusdan sonra nefelen eşit şekilde sizin olsun dese» bu caiz'olmaz. Yine, «Elde ettiğiniz şey sizin olsun» deyip, humus (beştebir) den sonrası» demese, eğer bu sözü seriyye için söylerse caiz olur. Bunun açıklaması şudur: Tenfîlden maksûd, Müslümanları savaşa teşvîkdir. Bu ise ancak bazısına husûsî bir şey vermekle hâsıl olur. Umûmîleştirmekte ise, atlı olanım yayan olan üzere tafdî-lin iptali vardır. Veya istisna etmediği zaman humusu da iptal vardır. Ganimetini dâr-ı İslâm'a çıkardıkdan (ihrazdan) sonca kâfirler savaş için dâr-ı İslâm'a girseler tenfil caiz olmaz. Ancak humus (beştebir) den caiz olur. Çünkü ganîmeteilerin hakkı, onda dâr-ı İslâm'a İhraz etmekle sağlamlaşmlştır. Bundan dolayı ganîmetcilerden ölenin payı vârisine geçer. Şu halde onların hakkını yok etmek caiz olmaz!
Öldürülen kâfirin selebi: Yanında bulunan giysisi, silâhı ve ke merinde olan malıdır. Hattâ bineği ve bineği üzerindeki eyer ve âle ve heybesinde bulunan şeyler selebidir.
Bu zikredilen selebi, eğer imâm tenfîl etmedi ise, askerin hepsim verilebilir. Öldüren kimse ve başkaları onda eşit hakka sâhibdir[25]
Eğer imâm o ülkeyi zorla feth etmiş ise, o arazî hakkında muhayyerdir. Dilerse tahmis eder (beşe böler), sonra onu bizim aramızda taksim eder. Yani ehl-i ganimet arasında paylaştırır. O arazî bizim mülkümü/ olur. Nitekim Resûlüllah (S.A.V.) m Hayber arazîsini (ganimet çilere) taksim edip üzerlerine öşr koyduğu gibi. Zira, Müslüman üzerine ibtidâen harâc koymak caiz olmaz. Yakında bunun açıklaması gelecektir.
Ya da imâm o beldenin halkını cizye [18] İle o belde üzerinde bırakır. Yani dilerse o beldenin halkına lütuf da bulunup Müslümanlara zımıni (tâbi olarak) olmak üzere kendilerini hür ve arazîlerini mülk bırakır. Canlan için cizye ve arazîleri için harâc koyar. Nitekim Hz. Ömer (R.A.) Irak'ın köy ve kasabalarını feth ettiği zaman halkına iyilik edip evlerini ve arazîlerini ellerinde bırakmış, başlan için cizye, bağları ve arazîleri için harâc koymuş, onları ganîmetciler arasında taksim etmemiştir.
Fukahâ demişlerdir ki: Ganîmetcilerin ihtiyaçları varsa, birinci şekil evlâdır. Ganîmetcilerin ihtiyaçları olmadığı zaman İkincisi evladır. Ta ki; o mallar başka zamanda zahîre olsun.
Ya da imâm o beldenin halkını o beldeden sürüp çıkarır ve yerlerine başka bir kavmi yerleştirir. Eğer kâfir iseler, o yerleştirdiği kavm üzerine harâc koyar. Tuhfe'de de böyle zikredilmiştir. Yani üzerlerine arazî haracı ve canları için de cizye koyar. Musannifin «eğer kâfir iseler» sözü, yerleştirilen diğer kavm Müslüman İse, onlar üzerine ancak öşr konur, demeye işarettir. Zira öşr, ibtidâen Müslümanlar üzerine konur.
İmâm fethedilen yerin halkı hakkında da muhayyerdir. Eğer dilerse esirleri öldürür. Zira Resûlüllah (S.A.V.) esirleri katletmiştir. Çün-kü bu öldürmede şirk maddesinin kesilmesi vardır. Ya da Müslümanlara fayda sağlamak için onları köle yapar veya Müslümanlar için zim-mi (tabî) olmak üzere onları hür olarak bırakır. Ancak Arap müşrikleri ve Mürtedler bırakılmaz. Onla/, ya Müslüman olurlar veya Öldürülürler.
Esirlerini mermi haramdır. Men [19]: Kâfir olan esiri ondan bir şey almaksızın bırakmaktır.. Fidâ'lan da haramdır. Fidâ : Esîr olan kâfirden mal veya Müslüman esîr alıp onun karşılığında kendilerini salıvermektir. Menn'de İmâm Şafiî (Rh.Â.) ayn görüştedir. Fakat savaş bitmezden önce malla fidâ caizdir, Müslüman esîre karşılık caiz değildir. Savaştan sonra malla fidâ bizim bilginlerimize göre caiz olmaz. İmânı A'zam' (Rh.A.) e göre nefisle fidâ caiz olmaz, İmâm Muham-med' (Rh.A.) e göre caiz olur. Ebû Yûsuf (Rh.A.) dan iki rivayet vardır. İmâm Şafiî' (Rh.A.) ye göre mutlak caiz olur.
Esirleri kendi yurtlarına geri göndermek de haramdır. Çünkü bunda Müslümanlara karşı onları güçlendirme vardır.
İslâm ülkelerine nakl edilmesi güç olan hayvanları sekr (yaralamak) haramdır. Yani şayet imâm, îslâm ülkesine dönmek istediği zaman, yanlarında hayvanlar olup dâr-ı İslâm'a nakl edilmesine güç yetiremese,o hayvanlar yaralanmaz. İmâm Mâlik (Rh.A.) bu konuda ayn görüştedir. O hayvanlar dâr-ı harbde terk de edilmez. İmâm Şafiî (Rh.A.) ayn görüştedir.
O hayvanlar boğazlanır ve yakılır. Boğazlamak, bu bir maslahâttan dolayı caizdir ve kâfirleri kızdırmak maslahatların en kuvvetli-lerindendir. Yakmak ise, kâfirler ondan faydalanmasın, diyedir. Bu, binalarını yakmak ve ağaçlarını kesmek gibidir. Hayvan boğazlamadan Önce~yakılmaz. Çünkü ateş ile azabı ancak Rabbisi yapar. Boğazlandık-dan sonra hayvanların yakılması gibi, silâhlan da yakılır. Demir gibi yakılamıyan eşya da gömülür.
Ganimeti dâr-ı harbde, İslâm ülkesine götürmeden önce taksim etmek haramdır. İmâm Şafiî (Rh.A.), «Kâfirlerin yenilgisi kesin I eştik den sonra caiz olur.» demiştir. Bu bize göre haramdır. Bu bizce; İslâm ülkesine naklden önce mülk sabit olmadığı esâsına göredir. İmâm Şâfii'-(Rh.A.) ye göre sabit olur. Bu asıl üzerine bir çok meseleler bina edilir. Ancak emânet vermek suretiyle olur ve orada vererek taksim eder.
- Bu şöyle olur: Beytü'l-mâlde ganimetleri yükletecek yük hayvanı yok İse ganîmetciler arasında ganimeti, dâr-ı İslâm'a yüklenip götürmek için, emânet yoluyla taksim eder. Ondan sonra onlardan geri alıp paylaştırır. Eğer taşımaktan kaçınırlarsa misl-İ ecr ile taşınması için onları zorlar. Es-Siyer'ul-Kebîr'in rivayetinde böyledir. Çünkü bunda zarar-ı hâssın tahmili ile zarar-ı ânımın defi vardır. Nitekim bir kimse bir aylığına bir binek hayvanı kiralayıp sahrada bir aylık müddet geçse veya bir gemi kiralayıp denizin ortasında müddet geçse, onun üzerine misl-i ecir ile diğer bir ücret akdeder. Es-Siyeru's-Sağîr'in rivayetine göre, ganîmetcilere zor kullanmaz. Zirâ- ibtidâen kiralama akdi üzere zorlayamaz. Nitekim bir kimsenin binek hayvanı sahrada Ölse, yanında olan arkadaşının binek hayvanını kiralamak için zorlamaz. İstişhâd olunan emânet mes'elesi bunun aksinedir. Çünkü o kiralama binadır, ibtidâ değildir. Bina ise ondan daha kolaydır.
Taksimden önce, ganimet alman şeylerin satılması da haramdır. Zira hadîs-i şerîfde bu yasaklanmıştır. Çünkü dâr-ı İslâm'a getirip sağlama bağlamadan (ihrazdan) [20] önce mülk olmaz, Nitekim daha önce geçti.
Dâr-ı İslâm'a getirip sağlama bağladıkdan (İhrazdan) sonra da satılması haramdır, Çünkü satıcının ganimet egyuamclan naaîbl kasln-likle bilinmez. Şu halde taksimden önce satılması mümkün değildir.
Savaşçılara hizmette yardımcı olan ve dâr-ı harbde ganîmetcilere katılmış olan yardımcı kimse, ganimeti hak etmede savaşçı gibidir. Savaşmayıp çarşı pazarla uğraşanlar savaşçı gibi değildir. Dâr-ı harbde ölen kimse dahî, temlik bulunmadığı için, savaşçı gibi değildir.
Dâr-ı İslâm'da ölen savaşçının payı, -her ne kadar onun payı ortak (müşâO [21] bulunuyorsa da,- mülk hâsıl olduğu için miras kılınır.
Dâr-ı harbde yiyecek, yem, odun, yağ ve silâha ihtiyâç olduğu zaman taksim edilmeden helâl olur. Nitekim İbn Ömer'den (Allah ikisinden de razı olsun) şöyle dediği rivayet edilmiştir;
«Biz savaşlarımızda bala ve üzüme rast gelir onu yerdik, onu vermezdik.» Bunu Buharı rivayet etmiştir. Bu söz, onların muhtâc oldukları şeyden faydalanmak âdetleri olduğuna delildir. Helâl kılan şey ortadan kalktığı için dâr-ı harbden çıktıkdan sonra.helâl olmaz. Helâl kılan şey.zarurettir. Çünkü onların hakkı sağlamlaşmıştır. Hattâ payı miras kılınır. Şu halde onların rızâsı olmaksızın faydalanmak caiz olmaz.
Ganimetin, yiyecek ile ve yiyecek benzeri şeyle satılması helâl olmaz. Temevvülü de yani altın ve gümüş ile satılması da helâl olmaz.
Çünkü ganimete onu almakla mâlik olunmaz. Tenâvülün mubah olması ancak zaruret içindir. Şu halde eğer ganîmetcilerin biri ganimeti satsa parasını ganimet malına geri verir.
Dâr-ı harbde faydalanmak için aldığı şeyden arta kalanı, İslâm ülkesine çıktıkdan sonra ganimet malına geri verilir. Çünkü hacet ortadan kalkmıştır. Bu, taksimden öncedir. O kimse zengin ise, taksimden sonra elinde kalan malın eğer aynısı duruyorsa, aynını tasadduk eder, eğer yitirilip yok olmuşsa, değerini tasadduk eder. Fakîr ayniyle faydalanır. Eğer yitirilip yok olursa, fakire bir şey gerekmez.
Ehl-i harbden bir kimse dâr-ı harbde Müslüman olsa, kendisi ve çocuğu ma'sûm olur. Çünkü çocuğu babasına uyarak Müslüman olmuştur. Şu halde kendisinin ve çocuklarının öldürülmeleri ve köle yapılmaları caiz olmaz.
Yine o Müslüman kimsenin taşınır cinsden olan malı ma'sum (dokunulmaz) olur. Veya bir dokunulmaz kimseye emânet koyduğu malı da dokunulmaz olur. Gerek o emânet koyduğu kimse Müslüman olsun ve gerekse zimmî olsun müsavidir. Çünkü o mal hükmen onun elindedir. Müslüman olmayan büyük çocuğu, karısı ve karısının hamli (karnındaki çocuğu) dokunulmaz, olur. Zira hami ananın cüz'üdür. Akan (ev ve tarla gibi mülkü) de ma'sîûm olmaz. Çünkü dâr-ı harb cümlesin-dendir. O ehl-i darın elindedir. Savaşan kölesi ve harbî ile beraber olan malı, gasb yoluyla olsun veya emânet olsun bunlara da dokunulmaz.
Atlının veya yayanın payı için istihkâkda, geçiş vaktine itibâr edilir. Yani dâr-ı harbe girilen yerin geçilmesi vaktine itibâr edilir.
Bir kimse kâfirlerin yurduna atlı olduğu halde girse ve atı ölüp olayda yaya olduğu halde hâzır olsa, o kimse için iki hisse vardır. Atlı olan savaşçı hissesi ki biri atı için, diğeri de kendisi içindir.
Bir kimse dâr-ı harbe yaya girse ve girdikden sonra bir at satın alıp olayda atlı olduğu halde hâzır olsa, o kimse için yaya hissesi vardır. Bir attan başka at için hisse olmaz. Yani iki at için hisse verilmez. Yükünü çeken at için ve katırı için hisse verilmez. Köle, çocuk» kadın ve zimmî için de hisse verilmez. Onlar için bahşiş (r a d h) verilir. R a d h: Az bir şey vermeye derler. Burada radh ile murâd, imâmın uygun gördüğü miktardır. Onları savaşa teşvik etmek için verilir. Onlara radh, savaşa başlandığı zaman verilir. Kadına, yaralı olanları te-dâvî edip onların işlerini gördüğü vakitte verilir. Kadının durumuna uygun olan şey cihâd olur. Zimmîye, dâr-ı harbde yol gösterdiği zaman verilir. Çünkü onun yol göstermesi Müslümanlar için menfaattir. Radh, hisse miktarına erişmez. Çünkü o radha lâyık olanlar, cihâd işinde askere eşit olmazlar. Ancak zimmînin yol göstermesinde şayet delâletinde büyük menfaat olursa radh, hisse (sehm) den fazla olur. Çünkü yol gösterme cihâd işinden değildir. Onu cihâdda müsâvî tutmak gerekmez. Zira onun yol göstermeye karşılık aldığı şey, ücret menzile-sindedir. Bundan dolayı kazandığı verilir.
Humus (beşte bir); yetîm, miskin ve ibn-i sebîl (yolda kalan)" İçindir. Zevi'l-kurbâ (akfaba) nın fakirleri onlar üzerine takdim olunur. Zevİ'l-kurbâ'nın zengini onlar üzerine takdim edilmez. Allah Teâlâ (C.C.) in : "§üPhesiz onuu içindir.» kavündeki Allah Teâlâ' (C.C.) in adim zikr, teberrük içindir. Yani sözü açmak için teberrüken Allah Teâlâ' (C.C.) in adı anılmıştır. Yoksa bütün âlem O'nundur ve O bir şeye muhtâc değildir. Uz. Peygamber* (S.A.V.) in hissesi vefatından sonra düşmüştür. Çünkü Nebt-i Ekrem (S.A.V.) o hisseye risâlet ile müstehakdı. Hz. Muhammed'-(S.A.V.) den sonra ise artık resul yoktur. Nitekim safî'riin düştüğü gibi. «Safî» Resûlüllah' (S.A.V.) in kendisi için ganimetten ayırıp, onunla Müslümanların işlerini gördüğü maldır.
Bir kimse dâr-ı harbe girip kâfirlerin malım yağma edip alsa, o malın beştebiri (humusu) alınır. Ancak eğer o kimsenin askeri ve imâmdan izni olmazsa alınmaz. Çünkü humus ancak ganimet malından alınır. Ganimet malı ise kâfirlerden zorla alınan maldır. .Zorla alınan mal, ya asker'ile alınır, veya imâmın izni ile alınır. İzin ile alman asker ile alman hükmündedir. Çünkü izin vermekle ona yardımı iltizâm etmiştir.
İmâmın tenfîl hakkı vardır. Tenfîl; savaş vaktinde askeri harbe teşvik için ganimet hissesinden daha fazla şey vermektir. Meselâ imâm; bir kimse bir kâfir Öldürürse selebi (soyulup alman eşyası) öldürenindir, der. Selebin anlamı yakında gelecektir. Bu teşvik, imâm için men-dûbdur. Çünkü Allah Teâlâ (C.C.) :
«Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et.» [22] buyurmuştur.
Ya da imâm, her kim ne alırsa o şey alanındır, der. İmâm şayet bir kâfir öldürse; «bir kimse bir kâfir öldürürse selebi öldürenindir.» sözündeki nefele [23] istihsânen müstehak olur. Çünkü nefel kaza babından değildir. Bu ancak ganimete müstehak olmak bâbındandır. Bundan dolayı sehmen veya radhan ganimete müstehak olan herkes ona dâhil olur. Bundan dolayı imâm nefel ile suçlanmaz. İmâm şayet: Ben kâfir Öldürürsem onun selebi benim içindir, derse, imâm nefele müstehak olmaz. Çünkü kendisine tahsis etmiştir. Şu halde imâm bu surette suçlanır. Yine imâm şayet: Sizden biriniz bir kâfir öldürürse onun selebi benimdir, dese; nefele müstehak olmaz. Çünkü kendisini onlardan ayırmıştır.
Selebe müstehak olmak ancak öldürülen kimse, Öldürülmesi mubah olan biri olduğu zamandır. Hattâ kâfirlerden kadınları, çocukları ve delileri öldüren nefele müstehak olmaz. Çünkü tenfîl savaşa teşvîktir. Bu ise savaş yerlerinde gerçekleşir. Hattâ bir çocuk savaş yapsa, bir Müslüman da onu öldürse, savaş sebebiyle kanı mubah olduğu için, onun selebini hak eder.
Müslüman, kâfirlerden bir hastayı ve ücretle tutulan kâfiri ve askerleri içindeki taciri ve andlaşmayı bozup onlara giden zimmîyi öldürse, o Müslüman onun selebini hak eder. Çünkü onların bünyeleri savaşa elverişlidir. Veya onlar kendi arzuları ile savaşmışlardır.
Ya da imâm, bütün asker için değil de, seriyye [24] için: «Ben tamâmını veya tamâmından şu kadarım size hediye ettim» der.
Nihâye'de, es-Siyer'ul-Kebîr'den nakledilmiştirki: İmâm, şayet ordunun hepsine, «Elde ettiğiniz şey humusdan sonra nefelen eşit şekilde sizin olsun dese» bu caiz'olmaz. Yine, «Elde ettiğiniz şey sizin olsun» deyip, humus (beştebir) den sonrası» demese, eğer bu sözü seriyye için söylerse caiz olur. Bunun açıklaması şudur: Tenfîlden maksûd, Müslümanları savaşa teşvîkdir. Bu ise ancak bazısına husûsî bir şey vermekle hâsıl olur. Umûmîleştirmekte ise, atlı olanım yayan olan üzere tafdî-lin iptali vardır. Veya istisna etmediği zaman humusu da iptal vardır. Ganimetini dâr-ı İslâm'a çıkardıkdan (ihrazdan) sonca kâfirler savaş için dâr-ı İslâm'a girseler tenfil caiz olmaz. Ancak humus (beştebir) den caiz olur. Çünkü ganîmeteilerin hakkı, onda dâr-ı İslâm'a İhraz etmekle sağlamlaşmlştır. Bundan dolayı ganîmetcilerden ölenin payı vârisine geçer. Şu halde onların hakkını yok etmek caiz olmaz!
Öldürülen kâfirin selebi: Yanında bulunan giysisi, silâhı ve ke merinde olan malıdır. Hattâ bineği ve bineği üzerindeki eyer ve âle ve heybesinde bulunan şeyler selebidir.
Bu zikredilen selebi, eğer imâm tenfîl etmedi ise, askerin hepsim verilebilir. Öldüren kimse ve başkaları onda eşit hakka sâhibdir[25]
Konular
- Haccın Vâcibleri :
- Umre Ve Hükümleri :
- İhramın Mîkatları [115]
- İhrâmlıya Yasak Olan Şeyler Ve İşler :
- Kıran Ve Temettü' Babı
- Cinâyetler Babı
- İhsâr Olunan İhrâmlı Babı
- Kendi Yerine Başkasını Hacca Göndermek :
- Udh İyye Bölümü
- (Kurbân Bahsi)
- Kurbâna Mâni Olan Veya Olmayan Haller :
- Kurbâna Ortak Olanlar Hakkında Meseleler :
- Boğazlanan Hayvânlar Bölümü
- Av Bölümü
- Cihâd Bölümü
- Ganimet Ve Paylaştırılması Babı
- Kâfirlerin İstilâsı Babı
- Müste'men Babı
- Dâr-I İslâm Ve Dâr-I Harb İle İlgili Bir Tamamlama
- Vazifeler Babı
- Cizye Hakkında Bir Fasıl
- Mürted Bâbı
- (İslâm Dînînden Dönen Kimse)
- Âsiler Babı
- Boş Ve Sâhibsiz Arazînin İhyası Bölümü
- Sular Hakkında Bir Fasıl
- Şirb Suyu:
- Şuf'a Suyu:
- Kerâhiyyet Ve İstihsân Bölümü
- Yemek, İçmek, Altın Ve Gümüş Kap Ve Eşya Kullanmak Ve Bazı Mahzurlu Şeyler Hakkında Bir Fasıl