Kâfirlerin İstilâsı Babı

Şayet düşman savaşçıları (ehl-i harb), ehl-î zimmeti bizim yurdu­muzdan dâr-ı harbe sürseler, ehl-i harb o ehl-i zimmete mâlik olmaz­lar. Çünkü onlar hürdürler. Vakıâtu's-Sadn'ş-Şehîd'de böyle zikredil­miştir.

Şayet düşman savaşçılarının (yani ehl-i harbin) bazısı bazısını esîr etse ve mallarını alsalar veya bizden dâr-ı harbe bir deve kaçıp onu alsalar veya ehl-i harb bizim malımız üzerine gâlib olup o malı ihraz edip yurtlarına soksalar, her ne kadar bizim o malımız mü'min bir kö­le veya câriye de olsa, ehl-i harb o mala mâlik olurlar. Kâfî'de ve baş­kasında, aşağıda gelen mes'elenin şerhinde bunu zikretmişlerdir.

Mes'ele şudur: «Şayet bir müste'men yani emân ile bizim yurdu­muzda oturan kâfir, mü'min bir köle satın alıp yurtlarına soksa,,deni­len meseledir... ilâh.» Musannifin «onu yurtlarına soksalar (ihraz et­seler) a demesine sebeb şudur : Çünkü ehl-i harb o aldıkları eşyayı yurt­larına sokup ihraz etmezden önce eşyadan bir şeye mâlik olmazlar. Hattâ bir tacir ehl-i harbin aldığı eşyadan yurtlarına sokup kazan­madan önce bir şey satın alsa, sahibi de o şeyi satın alanın, elinde bul­sa, bir şey vermeden alır.

Bizim hâlis hürrümüze, nıüdebberimize, ümmü veledimize ve mü' kâtebemize mâlik olamazlar. Hattâ ehl-i harb (yâni düşman askerleri) zikredilenleri bizim yurdumuzdan alıp yurtlarına sokup ihraz etseler, sonra biz ehl-i harbe üstün geldikde; onlar taksimden önce ve tak­simden sonra bir şeysiz mâliklerinin olurlar.

Bunun açıklaması şöyledir: İstilâ mülkün sebebi olmaz. Ancak mülk için mahalle mülâki olursa olur. O mubah maldır. Hür ise mülk için mahal değildir. Yine hürden başka, müdebber, ümmü veled ve mü-kâtebde de, bir bakımdan hürriyetleri olduğu için hüküm böyledir.

Bizim yurdumuzdan bir kaçak köle, gerek o köle Müsİümanın ol­sun ve gerekse zimmînin olsun onların yurtlarına girse - «Onların yurt­larına girse» kaydı, İslâm ülkesinde dolaşan kaçak köleden ihtirazdır böyle bir köleyi ele geçirirlerse ona mâlik olurlar - Kâfirler, şayet onu tutsalar ve ele geçirseler, o kaçak köleye mâlik olamazlar. Bunu Hidâye sarihleri söylemişlerdir.

Musannifin «şayet onu ele geçirseler» sözüne sebeb, İmâmeyn' (Rh. Aleyhımâ) in hilâfına işaret içindir. Çünkü kâfirler o köleyi ele geçir­seler ve ayağına bukağı taksalar, İmâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) e göre, ona mâlik olurlar. İmâm A'zam (Rh.A.), înıâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) den ay­rı görüştedir.

İmâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) in delili şudur : Korumak (ismet) mâ­likin hakkı içindir. Çünkü, mal elindedir. Halbuki burada ismet orta­dan kalkmıştır. Bundan dolayı, eğer kâfirler o köleyi İslâm ülkesinden ele geçirseler, ona mâlik olurlar. Nitekim dafra önce geçti.

İmâm A'zam' (Rh.A.) m delili şudur: O kölenin, naâlikiyyeti (ye­di) bizim ülkemizden çıkmasiyle kendi nefsi aleyhine aâhir olmuştur. Çünkü itibârının düşmesi, onun üzerinde efendisinin zilyedliğî tahak­kuk etsin, diyedir. Bu ona istifâde için verilen bir imkândır. Halbuki bu ortadan kalkmıştır. Şu halde kölenin mâlikiyeti nefsi aleyhine biz-, zat dokunulmaz olarak zahir olmuştur. Öyleyse mülke mahal kalma­mıştır. Gidip gelen köle bunun aksinedir. Çünkü dâr-ı İslâm ehlinin köle üzerinde mâlikiyeti kâim olduğu için efendinin yed'i köle üze­rinde hükmen bakîdir. Şu halde kâfirlerin köleyi temellükleri efen­dinin mâlikiyetinin zuhurunu menetmiştir. Bundan dolayı o gidip ge­len köleyi küçük oğluna hibe etse, küçük oğlan o köleye mâlik olur. Eğer dâr-ı harbe girdikten sonra hibe etse, o küçük oğlan o köleye mâlik olamaz.

Biz kâfirlere galip gelmekle onların hür olanlarına, müdebberleri-ne, ümmü veledlerine, mükâteblerine ve mülklerine mâlik oluruz. Zira şeriat onların ismetlerini, suçlan üzere ceza için düşürmüştür. Çünkü onlar Allah Teâlâ' (C.C.) in birliğini inkâr edince ve Allah Teâlâ' (C.C.) a ibâdetten ayrılınca,» Allah-u Teâlâ onları, o İnkârlan sebebiyle kul­larının kullan yapmakla cezalandırmış ve malları rakabelerine tâbi olmuştur.

Bundan sonra kâfirler bizim üzerimize gâlib olup mallarımızı al-dikdan sonra şayet biz de onların üzerlerine galip olsak ve ehl-i gani­met onların bizden aldıkları şeyi alsa, bizden birimiz malını ganîmet-ciîerin elinde» ganimeti taksimimizden önce bulursa, karşılıksız (meccânen) alır. Taksimden sonra bulursa, değeriyle (kıymetiyle) alır. Çün­kü tbn Abbâs' (R.A.) dan rivayet edilmiştir ki: Müşrikler, Müslüman­lardan Öte adamın devesini yurtlarına alıp götürdüler Sonra o deve ga­nimete düştü- Sski sahibi o deveyi almak istedi.

Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V.) : «Sen o deveyi ganimetin tak­siminden Önce bulursan bir şey vermeden alırsın, eğer taksimden son­ra bulursan dilersen kıymetiyle alırsın» buyurmuştur.

Bu İki durumun arasını ayırmanın sebebi şudur: Zira devenin es­ki sahibi rızâsı yokken mülkünün kendisinden gitmesiyle zarar görür, ehl-i ganimetten devenin ayn'ı nasibine düşen kimse de elinden beda­va alınmakla zarar görür. Çünkü o kimse o devenin ayn'ına ganimet­ten, payına karşılık olmak üzere müstehak olmuştur.

Biz deriz ki; iki zararın hayırlısı olmak bakanından, mümkün olan miktarı alma hakkı kıymetlidir. Taksimden önce devede mülk, âmme­ye âiddir. Ve âmmeden her ferde, onun yok olmasıyle kayrılmak mik­tarı hisse isabet etmez. Şu halde zarar tahakkuk etmiş olmaz. oTak-Bİmimizden önce» dememizin sebebi, el-Mecma'da ve musannifinin el-Mecma' şerhinde vâki olan şeyi red içindir. Onda denilmiştir ki: Biz şayet kâfirler üzerine taksimden Önce gâlib olsaydık, bizden aldıkları eşya sâhibleri için helâl olur. Ya da kâfirler bizden aldıkları eşyayı tak­simlerden sonra gâlib olsaydık, o eşyayı sâhibleri, eğer dilerse kıyme­tiyle alırlar. Şerh'de şöyle denilmiştir: Şayet Müslümanlar kâfirler üze­rine gâlib Olsalar ve mallarını kâfirlerin elinde taksimlerinden önce bul­salar, o mal bir şey vermeksizin sahiplerinin olur. Eğer taksîm etmele­rinden sonra bulsalar, dilerlerse kıymetiyle alırlar. Çünkü taksimi kâ­firlerin taksimi üzere hami etmek bütün kitaplara muhaliftir. Nite­kim basiret sahibi olanlara gizli, değildir,
Eğer bir tacir o malı dâr-i harbde onlardan satın alıp bizim ülke­mize çıkardı ise, mal sahibi malmi Semeni [26] ile alır. Çünkü eski mâ­lik malını eğer özel mülkde buldu ise, imdi eğer zülyed (mâlikiyet. sa­hibi) ona sahih muâveze ile mâlik olduysa, o malı, eğer misliyyâttan ise, ivazın [27] misli ile ahr. Eğer kıymetleri olan şeylerden ise kıy­metiyle alır. Çünkü mâlikiyet sahibinden bedava almakla zülyede za­rar dokunur. Çünkü mâlikiyet sahibi bedeli (ivazı) o malın karşılığın­da vermiştir.

Eğer mâlikiyet sahibi o mala fâsid akd ile veya kâfirler o malı bir Müslümana hibe etmekle bedelsiz (ivazsız) mâlik oldu ise, eski mâlik o malt - eğer o mal kıymeti olan şeylerden ise, - kıymeti ile ahr. Eğer mis-liyyâttan ise almaz. Çünkü o malı misli ile alsa, bu takdirde fayda ver­mez.

Şayet kâfirler bir köleyi esîr etseler, onu bir Müslüman satın alıp bizim ülkemize çıkardıkdan sonra o kölenin gözü çıkarılsa ve o Müs­lüman, o kölenin gözünü çıkarandan gözünün diyetini (ersini) alsa, eski mâlik o köleyi, o Müslümanın düşmandan aldığı semeniySe ahr. Diyetini almaz. Çünkü eski efendinin hakkı, üzerine müstevli olduğu gözdedir. İstilâ o diyet üzerine vârid olmaz ve o hakkı gözden mey­dana gelmez.

Kâfirler bir köleyi esir edip bir adam o köleyi bin dirheme aldık-dan sonra kâfirler o köleyi ikinci kez esîr edip dâr-ı harbe sokdukda bir başka adam da o köleyi bin dirheme alıp bizini ülkemize getirmekle esirliği ve satın alınması tekerrür etmiş olsa, eski mâlikin o Köleyi ikin­ci müşteriden alması doğru olmaz. Çünkü esirlik eski mâlikin mülkü üzere vârid olmamıştır. Belki, mülkü üzere esirliğin gelmesinden do­layı, birinci müşteri, ikinci müşteriden semeniyle ahr. Ondan sonra eski mâlik ilk müşteriden iki semeni ile dilerse alır. Çünkü birinci müş­teri üzerine iki semen kâim olmuştur. Onun hakkını korumak için bir şey indirilmez. Eski efendi o köleyi birinci müşteri ikinci müşteriden almazdan önce almaz. Yani birinci müşteri gâib olsa yine birinci müş­teri hâzır olduğu halde alamadığına itibâr ile ikinci müşteriden eski mâlik alamaz. Şu halde eğer birinci müşteri razı olmasa eski mâlik ikinci müşteriden almaz. Çünkü iki semen ile almanın hakkı ancak birinci müşterinin mülkünün geri dönmesi zımnında eski mâlik için sabit olur. Şayet mütezammın sabit olmassa zımnında olan şey sabit olmaz.

Bîr köle mal ile kaçıp kâfirler onu ve malı ellerine geçirseler, sonra bir adam malı ve köleyi kâfirlerden satın alsa, kölenin mâliki o köleyi meccânen alır. Çünkü kâfirler o köleye mâlik olmazlar. Malı ise seme-ni île ahr. Çünkü kâfirler o mala mâlik olurlar.

Emân verilmiş bir kâfir, Müslüman bir köleyi satın alıp dâr-i har­be götürse, bunda beş mesele vardır ve hepsinde de köle, jâxâd edilme­den âzâd olur.

Bu beş meselenin biri şudur: Şüphesiz o köle, iki ülkenin zat ol­masını âzâd yerine geçirmek bakımından, sâdece dâr-ı harbe girmekle âsâd olur.

mesele ki musannif onu şu sözüyle zikretmiştir: Ya da kafirler o köleyi ele geçirip-ve onu dâr-ı harbe götürdükden sonra o köle yine onlardan kaçıp îsiâm ülkesine girse, yine âzâd olur.

Üçüncü meseleyi musannif şu sözü ile zikretmiştir: Ya da o köle dâr-ı harbde Müslüman olup bize çıkıp gelse yine âzâd olur.

Dördüncü meseleyi §u sözü ile zikretmiştir : Ya da biz kâfirler üze­rine gâlib olsaydık o köle yine âzâd olur.
Beşinci meseleyi şu sözü ile zikretmiştir: Ya da o köle Müslüman­ların askerine Müslüman olduğu halde çıkıp gelse, bu beş şeklin hep­sinde de o köle âzâd olur. Hiç kimse İçin mâlik olma hakkı sabit olmaz. Çünkü ba âzâdlar hükmî âzâddır. Gâyetu'l-Beyân sahibi bunu, Tahâvî şerhinden naklen zikretmiştir. [28]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..