Ölüm  Ve  Acz  Babı

Bir mükâteb taksitlerinin bedelini ödemekten âciz olsa, eğer mü-kâtebin yakında eline geçecek malı var ise kâdî üç gün kadar, onun aczi ile hükmetmez.

N e c m, doğan yıldıza derler. Ondan sonra necm ile vakit adlandı­rılmıştır. Çünkü vakit necm (yıldız) ile bilinir. Ondan sonra ikisi ara­sında ilgi bulunduğu için vakit ile o vakitte ödenen şeye (yâni takside) necm denildi.

Üç güne kadar aczine hükm edilmemesine sebeb iki tarafın fayda­sınadır. Çünkü üç gün, özürlerin meydana çıkarılması İçin konulan bir müddettir. Hasmın defi ve hüküm için borçluya mühlet verilmesi gibi.

O mükâtebin yakında eline geçecek malı yoksa, kâdî onun aczine hükmeder. Bu İmâm A'zam ile İmâm Muhammed' -(Rh. Aleyhimâ) e gö­redir. Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, iki vakit (yani taksit) geçmedikçe, kâ­dî onun aczine hükmedemez.

Kâdî o kitabeti mükâtebin aczinden sonra sahibinin isteği ile fesh eder. Ya da mükâtebin sahihi mükâtebin rızâsı ile fesh eder. Eğer köle feshe razı olmazsa kâdinin hükmüyle fesh lâzımdır. Zira kitabet akdi lâzım olan tam bir akddir. Bozulduğuna hükmedilmesi gerekir. Veya rızâ ile bozulur. Nitekim hibeden geri dönmekde olduğu gibi. Bazı ri­vayetlerde sahibi tek başına bozar, mükâtebin rızâsı şart değildir, den­miştir. Nitekim, eğer alıcı malı teslim almadan önce kusur bulsa, alıcı tek başına satışı bozabilir. Kâfi'de de böyle zikredilmiştir.

Şunu bil ki, fâsid kitabetin hükmü, sahibinin fesh hakkı ve köie-nin rızâsı yok iken köleliğe geri çevirme hakkı olmasıdır. Kölenin caiz ve fâsid olan kitabette sahibinin rızâsı yok iken akdi bozmaya hakkı vardır. İmâdiyye'de böyle zikredilmiştir.

Kitabet bozulduğu için o mükâteb köleliğe geri" döner. Kölenin elindeki kazancı, eğer o şey kölenin kazancı olduğu belli ise sahibine âiddir. Eğer mükâteb, kitabet bedeline yeten malı var iken ölürse, ki­tabet bozulmaz. Şafiî' (Rh.A.) ye göre, mahal ortadan kalktığı için ki-tâbet bozulur. Biz deriz ki: Âzâd olmak ölümden önceye dayanır.

Bedeli mükâtebin malından kaza olunur ve hür olduğu halde öl­düğüne hüküm verilir. Kalan malı mîrâs olur. Oğullarının âzâd edil­diğine de hükmedilir. Gerek o çocuklar kitabetinde doğsun ve gerekse kitabetinde satın almış olsun müsavidir. Ya da mükâteb oğlu ile, gerek küçük ve gerekse büyük, bir tek kitabet île mükâteb edilmiş olsun mü­savidir. Çünkü onların her biri kitabette onun tâbileridir. Mükâte­bin âzâdiyle âzâd edilmiş olurlar.

Eğer o Ölen mükâteb yetecek mal bırakmadı ise kitabetinde doğan çocuğu babasının taksitleri için çalışır. O çocuğun bedeli ödemesiyle babasının ölümünden önce azadına ve çocuğun azadına hükmedilir.

Zira çocuk kitabette dâhildir ve kazancı babasının kazancı gibidir. Ödemekde de babasına halef olur. İmdi yetecek kadar mal bırakmış gibi olur.                    ,                                     .

Mükâteb ölüp de kitabetinde satın almış olduğu çocuğunu bıraksa, o çocuk bedeli hemen öder veya köleliğe geri çevrilir. Bu îmâ'm A'zanı' (Rh.A.) a göredir. İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre, va'desine kadar öder. Kitabette doğurulmuş olana itibâr edilir.

İmâm A'zam' (Rh.A.) in delili şudur: Va'de (ecel) akdde şart olar rak sübût bulmuştur. Şu halde akdde dâhil olan kimse nâmına dâhil­dir. Satan alman çocuk dâhil değildir. Çünkü akd ona muzâf olmamış­tır. Akdin hükmü ayrılığından dolayı ona sirayet etmemiştir. Kitabet­te doğan çocuk bunun aksinedir. Çünkü kitabette doğan çocuk kitabet vaktinde akde bitişiktir. Şu halde hükm ona sirayet eder. Akd kitabe­tin hükmünde dâhil olunca, babasının taksitlerinin bedeli için çalışır.

Mükâteb ölüp hür kadından bir çocuk ve bedele yetecek kadar alacak bıraksa, çocuk da cinayet işleyip ve anasının âkılesi (akrabası) üzere cinayetin gereği ile hükm olunsa, bu, babası için acz sayılmaz. Zira bu hüküm kitabeti mukarrer kılar. Çünkü kitabet, çocuğu anası­nın sahihlerine ilhakını gerektirir ve diyetin onlara icâbını gerektirir. Lâkin şu vecihle ki; âzâd edilmesi muhtemel olur ve velâsı babasının sâhiblerine aktarılır. Hükmü karar kılan bir şeye hüküm vermek âciz bırakmak değildir.

Musannifin «yetecek kadar alacak» demesine sebeb şudur: Çünkü eğer ayn olsa, hâl-i hazırda ödeme mümkün olduğu için çocuğu anası­nın sahihlerine katmakla hüküm hâsıl olmazdı.

Eğer o çocuğun anasının ve babasının kavmi onun velâsında hu­sûmet ederler de, anasının kavmine velâ ile hüküm olunursa, bu hü-.küm ta'cîzdir. Zira çocuğun velâsı ananın sâhiblerinedir, diye hüküm vermenin ma'nâsı; baba köle olduğu halde ölmüş ye kitabet bozul­muştur, demektir. Binâenaleyh bu hüküm müctehedün fîh olup geçerli sayılır ve kitabet bozulur.

Mükâtebin sahibine ödediği sadaka, ona helâl olur. Mükâteb âciz olur. Yâni mükâtebin sahibi, eğer sadaka için ehil değilse; gerek zekât olsun ve gerekse zekâttan başka sadaka olsun, meselâ mükâteb sadaka­ya ehil olduğu için zekât alıp ve onu kitabet bedeli için sahibine öde-se, ondan sonra mükâteb âciz olsa, sonra sahibinin onu zengin olduğu halde aldığı anlaşılsa, yine o zekât sahibi için helâl olur. Zira o malı aldığı zamanda âzâd etmeye karşılık olarak almıştır. Köle ise o malı sadaka olduğu halde almıştır. Şu kabul edilmiş kaidelerdendir ki, mül­kün değişmesi zâtın değişmesi yerine geçer. Bu esâs, HesûliÜiah' (S.A. V.) m Berîre adlı kadına:

«O senin için sadakadır, bizim için hediyyedir.» hadîsinden alın­mıştır.

Mükâteb hatâen bir suç veya bir kaç suç işlese, hâlen bunun karşı­lığı kazancında mükâtebin üzerinedir. Sahibine lâzım gelmez. Çünkü mükâteb rakabeten ve zâten sahibinin memlûküdür. Yed'en ve tasar-rufen hürdür. Şu halde rakabeten memlûk olması itibariyle suçunun cezası sâhibinedir. Kazanç bakımından hür olması itibariyle suçunun cezası kendi üzerine olması vâcib olur. Sahibinin üzerine olması vâcib olmaz. Böylece suçunun cezası kendi kazancına konmuştur, tâ ki suçu­nun gerektirdiği ceza ikisinin üzerine olsun. Çünkü mükâtebin kazan­cında kendisi ile sahibinin haklan vardır. Ama kitabet sebebiyle onun hakkını verme imkânı bulamamıştı. Kitabet ikisinin hakkıdır. Şu halde ikisinin malından kıymet vâcib olur.

Mükâteb hatâen suç işlese, kıymetinden ve diyetinden en az olan lâzım gelir. Zira mükâteb köledir. Lâkin kitabet sebebiyle köleyi ver­mek imkânsızdır. Eğer köleyi vermek mümkün olsa idi, her ne kadar diyet kölenin kıymetinden daha çok olsa da, sahibi köleyi vermekle kurtulurdu. Kölenin verilmesi imkânsız olunca, müdebberde olduğu gibi, kıymetini vermekle kurtulur. Suç hükümden önce tekerrür etse de, mükâteb üzerine bir kıymet lâzım gelir. Eğer mükâteb bir suç işle­yip hüküm verildikten sonra bir suç daha İşlese, üzerine diğ-er bir kıy­met hükmü verilir. Çünkü mükâtebin suçu ancak hüküm ile; sulh ile veya vermekten ümidi kesmekle borç olur. Ümit kesilmek; âzâd etmek veya Ölmekle olur. Şu halde kıymetin vâcib olması üç şeyin biri ile suçun te'kidine bağlıdır.

Mükâteb hatâen bir suçu işlediğini ikrar etse, o suçun mu'cibi mükâ­tebin kazancında lâzım gelir. Yâni, eğer mükâteb hatâen bir suçla ikrar­da bulunsa, o suç ona lâzım gelir. Suçu işlediğine hükmedilir. Çünkü mü­kâtebin suçu kazancında hakedilmiştir. Mükâteb kazançlarına hak sa­hibidir. Şu halde ikrarı hür gibi geçerli olur. Eğer âciz oluncaya kadar üzerine hükmedilmezse, ikrarının sıhhati bâtıl olur. El-Kâidiyye'de böy­le zikredilmiştir.

Bir köle suç işlese ve sahibi onun suç işlediğini bilmeyerek mükâ­teb etse, o da âciz olsa, veya mükâteb suç işleyip suçun gereği ile hüküm olunmasa, sonra âciz kalsa, sahibi onu suçun velîsine verir veya fidye verir. Yâni köleyi vermekle suçunun diyetini Ödemek arasında muhay­yerdir. Zira fidye aslında kölenin suçunun mu'cibidir. Halbuki sahibi suçu -bilmedi- ki fidye için muhtar olsun. Lâkin kitabet kölenin veril­mesi için engeldir. Engel ortadan kalkınca, aslî hüküm geri döner.

Eğer mükâteb üzere suçun gereği ile mükâtebliği hâlinde hükm olunsa, sonra mükâteb âciz kalsa, hak rakabesinden kıymetine intikâl ile hükmolunduğundan dolayı, mu'cibde satılır.

Kitabet, kölenin sahibinin ölmesiyle bozulmaz. Çünkü kitabet hür­riyetin sebebidir. însan hakkının sebebi de onun hakkıdır. Ölen mükâ­teb, kitabet bedelini taksitleri üzere sahibinin vârislerine öder. Zira mü­kâteb hürriyete bu şekilde müstehak olmuştur. Sebeb de o şekilde mün'akid olmuştur. İmdi bu vasıf üzere kalıp değiştirilmez. Lâkin vâ­risleri hakkı almak hususunda sahibinin yerini tutarlar. Eğer vârislerin bir kısmı onu âzâd etse, âzâd edilmiş olmaz. Zira onlar ona mâlik ol­mamıştır. Çünkü mükâtebe mülk sebebi erinden, bir sebeble mâlik olun­maz. Vâris olmak o sebeblerdendir.

Eğer vârislerin hepsi âzâd ederlerse, bedâvâ âzâd edilmiş olur. Kı­yâs âzâd edilmiş olmaması idi. İs (ihsan in vechi şudur: Âzâd kitabet bedelinden ibra kılınır. Çünkü kitabet bedeli vârislerin hakkıdır. O hak-da mîrâs carîdir. Şu halde onların âzâd etmesi iktizâ yoluyla ibradır, yâhûd ondan aldıklarını İkrardır. Onun zimmeti ibra olunup âzâd edil­miş olur. Nitekim sahibi onu kitabet bedelinin hepsinden ibra etse, âzâd edilmiş olduğu gibi. Vârislerin âzâd etmelerinin şartı bir tek mec-iisde âzâd etmeleridir. Katta ayrı ayrı yerlerde kölenin hepsini âzâd etseler, âzâd edilmiş olmaz. Bazıları; uBirincisi dönmedikçe, geri ka­lanlarının âzâd etmesiyle hür olur.» demişlerdir.

Mükâtebin nikâhı altında bir câriye olup o cariyeyi iki talâk ile boşasa, hürmet-î galîza hâsıl olur. Sonra o cariyeye mâlik olsa, ona, o câriye ile cinsî münâsebette bulunmak ve evlenmek caiz olmaz. Hattâ kadın kendisini başka bir kocaya nikâh etmedikçe mükâtebe helâl ol­maz. Çünkü Allah Teâlâ (C.C.) :
«Bundan sonra kadını boşarsa, kadın başka biriyle evlenmedikçe bir daha kendisine helâl olmaz.» [9] buyurmuştur. Çünkü burada ni­kâh sahih akde mahmuldür. Duhûlün (girdirmenin) şart kılınması useyle (balçık) hadîs-i şerifi ile sâbitdir. Nitekim yerinde anlatılmıştır. [10]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..