Cezalar   Bölümü


Hadd, lügat yönünden men' ma'nâsına gelir. Şer'an, takdir olun­muş cezadır. Yerine getirilmesi Sultân [1] üzerine Allah Teâiâ1 (C.C.) nin bir hakkı olarak vâcib olur. Yâni Allah Teâlâ' (C.C.) ya ta'zîm ve emrine imtisâlen vâcib olur. Bu ta'rîf ile ta'zîr hâriç kalmıştır. Zira ta'ztrcie takdir yoktur. Yâni onda belli bir miktar yoktur. Çünkü ta'zî-rin en çoğu otuzdokuz ve en azı üç kamçıdır. Nitekim yakında açıkla­ması gelecektir. Haddin meşru' olmasından aslî maksâd, Allah' (C.C.) in kullarının zarara uğradıkları şeyden nisanların vazgeçmesidir. Kısas, bununla haddin ta'rifinden hâriç kalmıştır. Çünkü kısas, kulun hakkı­dır. [2]

Haddi gerektiren zina, mükellef olan kimsenin cinsî münâsebette bulunmasıdır. Bununla mecnûnun ve küçük çocuğun cinsî münâsebet­te bulunması (vat'ı) hâriç kalmıştır.

Cima (yâni kadın ile erkeğin cinsî münâsebette bulunması), in­zalden müeerred olan îlâcı (içeri sokmayı) kapsar. ÇünRü inzal, bura­da şart değildir. Nitekim, cünûblukda şart olmadığı gibi.
Haddi gerektiren zinât iştahı getiren kadının fercine cimâ'dır. Yâ­ni onunla cinsî ilişkide bulunmaktır. Bu ta'rîf ile müştehât [3] olmayan hâriç kalmıştır. Meselâ, iştahı uyandırmayan küçük kız, ölü olan kadın ve hayvan gibi. Çünkü bunlar ile cinsî ilişkide bulunmak, haddi gerektirmez.
Haddi gerektiren zina, mülkden hâlî olan müştehât kadın veya kizm önüne cimâ'dır. Mülk lâfzı, nikâh mülkünü ve elinin mâlik oldu­ğunu kapsar. [4]
Yine haddi gerektiren zina, mülkün şübkesinden hâlî olan müş- tehâtin önüne cimâ'dır ve bunda iştibâh şübbesi [5]dâhildir. Yakında açıklaması gelecektir.

Kendi isteği ile yaptığı cinsî münâsebet ile lıadd gerekir. Bununla, başkasının zoru ile yaptığı zina hâriç kalmıştır. Çünkü ikrah (zorla­mak), haddi düşürür. Yakında açıklaması «İkrah Bölümü» nde gele­cektir.

Bu zikredilen zina, erkek hakkında olandır. Kadının zinası ise, bu gibi fiil için kadının temkininden ibarettir. Yâni, rızâ göstermesidir. Nihâyje'de böyle zikredilmiştir.

Zina, dört erkeğin bir mecliste şahadeti ile sabit olur. Hattâ ayrı oldukları hâlde şahadet etseler, şahadetleri makbul olmaz. Bunu Zey-laî (Rh.A.) zikretmiştir.

Yine zina, hu dört şahidin zinaya şahadet etmeleri ile sabit olur.

Çünkü zina lâfzı, haram olan fiile delâlet eder. Ya da haramın ma'nâ-sını ifâde eden şeye delâlet eder. Yakında açıklaması gelecektir. Yok­sa zina sadece vat' ve cima lâfzı ile sabit olmaz. Çünkü "bu kelimeler zinanın fâidesini ifâde etmez.
İmâm [6], o şahitlere «Zina nedir?» diye sorar. Yâni, zinanın mâhiyetini sorar. Çünkü zina bazan her haram olan cinsî münâsebete (vat'a) denir. Yine sâri', zinayı bundan başka fiile de ıtlak eder. Me­selâ: «Eki göz zina ederler.» buyurmuştur.

İmâm, zinanın nasıl olduğunu sorar. Zira vat', bazan erkek ve ka­dının sünnet yerleri (hıtâneyn'i) nin kavuşup birleşmeksizin vâki' olur.

İmâm (yâni yargılayan hâkim), şahitlere, «Nerede zina etti?» diye de sorar. Çünkü zina, dâr-ı harbde olsa, haddi gerektirmez. «Ne zaman zina etti?» diye de sorar. Çünkü zamanaşımına uğramış olan zina, had­di gerektirmez. «Hangi kadınla zina etti?» diye de sorar. Çünkü, bazan zinâ edilen kadının vat'mda şübhe olur.

Eğer o şâhidler zinayı açıklayıp; «Biz zânînin zekerini, kadının fer-cinde, sürmelik içindeki sürme kalemi gibi, onu vat* ederken (yâni cinsî münâsebette bulunurken) gördük.» derlerse, o şahidlerin güveni­lir olup olmadıkları gizlice ve açıkça araştırılır. Açık adaletleri ile ye-tinilmemesi, hadd vurmamaya çâre aramak içindir.

İmâm, âkil ve baliğ olan kimsenin ikrarı ile zinanın sübûtuııa hükmeder. Akıl ile bulûğ şartdir. Çünkü, özellikle haddin vâcib olma­sında, delinin ve küçük çocuğun ikrarına itibâr edilmez. Müslüman olması şart değildir Çünkü Zimmî, bize göre, ikrarı ile hadd olunur. İmâm Mâlik (Rh.A.) ayrı görüştedir.

Hürriyet de şart değildir. Çünkü kölenin, zinâ ikrarı, O'nun üzerine haddi gerektirir. O köle gerek rne'zûn olsun ve gerekse mahcur olsun müsavidir. İmâm Züfer (Rh.A.) ayrı görüştedir.

Bize göre; dört kere ikrar etmesiyle, sübûtuna hükmeder. îmâm Şafiî' (Rh.A.) ye göre, diğer haklarda olduğu gibi bir kere ikrar ile, hadd olunur.
Miıkırnn (ikrar edenin), kendi meclislerinden dört meclisde ikrar etmesi ile hâkim zinanın sübûtuna hükmeder. Mâiz (R.A.) kıssasına [7]binâen, ikrar hâkim meclisinde değil, suçlunun meclisinde yapılır. Çün­kü Resûlüllah (S.A.V.), Mâiz' (R.A.) in dört kere ve dört meclisde bina­yı ikrar etmesine kadar haddinin yerine getirilmesini ertelemiştir. Dört­ten azında harîd uygulamak zahir olsa, vücûbu sabit olduğu için onu ertelemezdi.

İmâm, yâni hâkim o ikrarı her defasında reddeder ve dördüncü kerede artık reddetmez. Çünkü mukir, eğer zinayı dört kere ikrar eder­se, İmâm kabul eder. Reddettikden sonra birincisi gibi sorar.

Bazı Fakîhler; ancak hâkim:  «Ne zaman zina ettin?» diye sormaz, demişlerdir. Çünkü bu zamanaşımından (tekâdümden) korunmak için­dir. Zamanaşımı ise şahadeti meneder, ikrarı menetmez. Bazıları da; o zinanın sabîliğinde veya deliliği hâlinde olması ihtimâli olduğu için, di­ğer soru gibi, «Ne zaman zina ettin?» diye de sorar, demişlerdir.

Şayet zâııî zinayı beyân ederse, İmânım mukırre: «Belki sen dokun-muş (veya sarılmış) sundur veya öpmüşsündür veya şübhe ile cinsî mü­nâsebette bulunmuşsundur?» demekle, ikrarından geri dönmesini tel-kîn etmesi mendûbdur. Eğer hadden önce veya haddin ortasında ikrâ-nndan dönerse salıverilir. Dönmezse, hadd yerine getirilir.
Zina haddi iki çeşittir. Birisi, muhsan [8] yâni evli olan kimse için­dir. İkincisi, muhsan olmayan kimse içindir.
İhsan'[9] dahî, hadd gibi iki çeşittir. Biri, zina ihsanıdır. İkincisi, kazı ihsanıdır. Yakında «Kazf Haddi» nde açıklaması gelecektir.

Musannif, muhsan'i bir vech üzere açıkladı, ki ondan zina ihsanı anlaşılır. Şöyle ki; hürrün haddi için —zira ihsan kelimesi hür ma'nâ-sında da kullanılır— Allah Teâlâ (C.C.) :
«Sîzden, muhsan kadınlarla evlenmeye güç yetiremeyen kimse...»[10] buyurmuştur. Bu âyetteki «Muhsan» sözcüğü, ümmetin icmâ'ı ile «Hür kadınlar» ma'nâsınadır. Mükellef olursa (yâni, âkil ve baliğ ise); — zîrâ mükellef olmayan kimse, cezalara ehil değildir. — o hür ve mü­kellef kimse Müslüman olup; sahih nikâh ile cinsî münâsebette bulun­muşsa, reemdir. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) :

«Allah Teâlâ'ya ortak koşan kimse, muhsan değildir.» buyurmuştur.
Şâyed fâsid nikâh veya mülk-ü yemin ile cinsî münâsebette bulu­nursa, bi'Mcmâ' [11] recm olunmaz. Bu söz, iki şartı içine alır. O da nikâh've nikâh ile cimâ'dır. Birincinin şart kılınması, nikâha ihsan de­nildiği İçindir. Zira, Allah Teâlâ (C.C.) :

«Muhsâneler (yâni, nikâhlı kadınlar)» buyurmuştur. Yine, Allah Teâlâ (C.C.) :

«Muhsan oldukları vakit.» buyurmuştur. Bu da, evlendikleri zaman demektir. İkincinin (cimâ'm) şart kılınması, Resûlüllah (S.A.V.) :

«Dul ile dul zina ederse.» buyurduğu içindir.

Dulluk, cimâsız (yâni kadın, cinsî münâsebette bulunmaksızın) ol­maz. Bu cima ise, ancak nikâh ile olur. Bilmek gerekir ki, sahîh nikâh ile cimânın hâsıl olması, ihsan sıfatının hâsıl olması için şarttır. İhsa­nın bakî olması için, şartın bekası vâcib olmaz. Hattâ bir kimse; öm­ründe bir defa sahîh nikâh ile evlenip, kadına dâhil olsa., ondan sonra nikâh ortadan kalkıp yalnız kaldıkda zina etse, O'nun üzerine recin vâ­cib olur.

Karı ve kocanın ihsan sıfatı ile muttasıf (vasıflanan) olmaları ge­rekir. Sözün kısası, ihsan sıfatının, cima eden ve cima edilende şart kı­lınması cima esnâsındadır. Hattâ iki memlûkün arasında, onlar köle iken sahîh nikâh iîe cima hâsıl olsa, ondan sonra âzâd edilseler, ikisi de muhsan sayılmazlar. İki kâfir de böyledir. Keza hür kimse, bir câ­riye ile evlense veya küçük kız veya deli kadın ile evlenip, cinsi münâ­sebette bulunsa ve yine Müslüman erkek, bir Kitâbiyye (yâni Hıristi­yan veya Yahûdî olan bir kadın) ile evlenip, cinsî münâsebette bulun­sa; keza koca, zikredilen sıfatların biri ile mevsûf olsa, yâni koca, kâfir veya çocuk veya deli olsa ve karı hür, âkil, baliğ olup, koca onunla cinsî münâsebette bulunmazdan önce Müslüman olsa, sonra aralan ayrıl­mazdan önce kâfir koca, o kadın ile cinsî münâsebette bulunsa, o cima edilen kadın,' bu duhûl ile nıuhsana olmaz. Çünkü cima, ancak haram­dan müşebbi' (doyurucu) olduğu için şart kılınmıştır. Haramdan da ancak rağbeti bozan çocukluk, delilik, kölelik ve kâfirlikten hâli olur­sa müşebbiV olur.

İmâm muhsan zânîyi, suçu sabit oldukdan sonra, açık bir yerde ölünceye kadar recm eder. Recme, yâni taşlamaya önce o zânînin şâhid-leri başlar. Eğer şâhidler, recinden kaçınırlarsa veya kaybolur yâhüd ölürlerse hadd düşer.

Şâhidler attıkdan sonra İmâm taş atar. Ondan sonra halk atar­lar. Zinayı ikrar edende ise; evvelâ İmâm, sonra halk taş atarlar. Recm edilen kimse yıkanır, kefenlenir ve üzerine namaz kılınır.

Zİnâ haddinin ikinci çeşidini musannif: «Muhsan olmayan için» demekle zikretmiştir. Muhsan olmayan, yâni evlenmiş olmayan zânî, hür olduğu halde, haddi (cezası) yüz kamçıdır. Zira Allah Teâlâ (C.C.) :
«Zinâ eden kadınla, zina eden erkekden her birine- yüzer değnek vurun.»  [12] buyurmuştur. Lâkin bu, muhsan hakkında neshedilmiş olup, muhsan olmayan hakkında yürürlükde kalmıştır.

Dayak, öldüren vuruş ile, acı veren vuruş arasında orta karar ol­duğu hâlde uygulanır. Yâni birincisi, ölüme götürüp; ikincisi ise, mak-sûd olan vazgeçmekten hâli olduğu için orta karar vurulur.

Düğümü olmayan kamçı ile yüz kamçı vurulur. Çünkü Hz. Ali (R. A.), hadd uygulamak istedikde, kamçının düğümünü çözerdi.

Zânîniıı giysileri çıkarılır. Çünkü, giysiyi çıkarmak, O'na acı ver­mekte daha te'sîrlidir. Bu haddin esâsı, şiddetli vurmaya dayanır. An­cak, iç donu çıkarılmaz. Çünkü onu çıkarmakda, avreti açmak vardır. /aninin bedeninin çeşitli yerlerine vurulur. Çünkü vurmayı bir tek uzuvda toplamak, ölüme götürür. Halbuki bu hadd, vazgeçirmek ve menetmek içindir, öldürmek için değildir. Ancak basma, cinsiyet uzvu­na ve yüzüne vurulmaz. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.); hadd vurmakla gö­revlendirdiği kimseye:                                                       .

«Yüze ve cinsiyet uzuvlarına (vurmakdan) sakın.» buyurmuştur.

Her bir hadd, ayakta durduğu hâlde vurulur. Çünkü, hadd uygu­lamanın esâsı, teşhire dayanır. Şu hâlde, ayakta durmak daha uygun­dur.

Uzatmaksizın vurulur. Bâzıları demiştir ki: «Uzatmak (med), dö­vüleni yer üzerine yatırıp, ayaklarını uzatmaktır. Nitekim bizim zama­nımızda böyle yaparlar.» Bazıları da demiştir ki: «Uzatmak, kamçıyı vuran kimsenin, başından yukarı kaldırıp uzatmasıdır.» Bazıları da: «Kamçıyı vurdukdan sonra uzatmaktır.» demişlerdir. Bunların her bi­risi müstehak olduğundan fazladır. Binâenaleyh yapılmaz.

Zâııt, eğer köle ise, hadd yüz kamçının yansı ile uygulanır. O da elli kamçıdır. Çünkü Allah Tcâlâ (C.C.) :
«(Cariyeler) evlendiklerinde zina edecek olurlarsa, onlara, hür ka­dınlara edilen azabın yarısı edilir.» [13] buyurmuştur. Bu âyet-i kerime, cariyeler hakkında nazil olmuştur.
Zina eden köleye, İmâmın (hâkimin) izni olmaksızın; efendisi, hudd vuramaz. Çünkü harîd, Allah Tçâlâ' (C.C.) nın hakkıdır. Zira hadden nıaksııd, âlemi bozulmaktan kurtarmaktır. Bundan dolayı hadcl, kulun düşürmesiyle düşmez. Şeriat tarafından vekî.1 olan kimse, o hakkı alır. O da İmâm veya İmâmın vekilidir.

Ta'zîr, bunun aksinedir. Çünkü ta'zîr, kul hakkıdır. Bundan dolayı çocuk, ta'zîr olunur. Şeriatın hakkı ondan düşmüştür.

Kadınların giysileri çıkarılmaz. Ancak koyun derisi ve pamuklu giysiler soyulur. Zira giysinin hepsini çıkarmakda, avreti açmak vardır. Deri ve pamuklu kaftan ise, dövülene dayağın eserinin ulaşmasını en­gellediği için çıkartılır.

Zina eden kadına, oturduğu hâlde hadd uygulanır. Çünkü bu, zina eden kadının daha iyi örtünmüş olmasını sağlar. Ama, Onun recmi için, kuyu kazmak da caizdir.
Zina eden kadının recmi için bir çukur da kazmak caizdir. Zira Re-sûlüllah (S.A.V.), Gâmidiyye (R.Anlıâ) [14] için bir çukur kazdırmıştir. Hz. Ali (R.A.) da Şürâha için çukur kazdı. Eğer çukur kazılmazsa, bir mahzuru yoktur. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) bununla emretmemiştir. Kadın kendi giysisi ile örtülmüştür.

Zina eden erkek için çukur kazılmaz. Çünkü Resûlüllah (SAV.), Mâiz (R.A.) için çukur kazdırmanüştır.
Muhsaıı kimseye hem dayak hem de recm [15] tatbik edilmez. Çün­kü Kesûlüllah (S.A.V.) ikisini bir arada yapmamıştır.
Eğer zînâ eden erkek ile zina eden kadın bekâr olurlarsa, dayakla sürgün bir arada uygulanmaz. İmâm Şafii (Rh.Aj ; ikisini bir arada uy­gular. Yüz dayak vurup ve bir yıl sürgüne gönderir. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) [16]

«Zina eden bekâr erkek ve kadına yüz kamçı vurulur ve bir yıl sür­gün edilir.» buyurmuştur.
Bizim delilimiz, Allah Teâlâ1  (C.C.)  mn «Kamçı vurun»  [17] âyetidir. Âyette, sürgün zikrcdilmemiştir. Açıklamaya ihtiyâc olan yerde susmak, açıklamanın tamâmıdır. Nitekim, Fıkıh Usû­lünde anlatılmıştır. İmâm Şafiî' (Rh.A.) ııin rivayeti mensûhdur. An­cak, eğer siyâset olursa bu müstesnadır. Zîrâ İmâm, şayet sürgünde bir maslahat görse, gördüğü miktar kadar sürgün eder. Çünkü sürgün ba­zı durumlarda fayda verir.

Hasta olan muhsan (yâni evlenmiş mü'min) zina etse, recm edilir. Çünkü recm, öldürmek için meşrudur. Binâenaleyh hastalık sebebiyle terk edilemez. Öezâsı hadd, yâni kamçı vurmak olan bir hastaya, iyi­leşinceye kadar hadd vurulmaz. Çünkü kamçı cezası, men etmek için meşru olmuştur. Yoksa öldürmek için meşru olmamıştır. Hastalık hâ­linde kamçı vurmak, bazan ölüme sebeb olur.

Gebe olan kadın zina etse, doğuruncaya kadar hadd vurulmaz. Çün­kü o cezada, suç işlememiş olan çocuğa zarar vermek vardır.
Zina menisinden yaratılmış olan çocuğa da, diğer çocuklar gibi de­ğer verilir. Eğer gebe kadının cezası recm olursa, doğurduğu zaman recm edilir. Çünkü ertelemek çocuk içindir. Çocuk doğunca, hastalık recm uygulamaya aykırı olmaz. Eğer gebe kadının cezası kamçı vurmak olursa, zâniyeye lohusalığından sonra hadd vurulur. Çünkü lohusalık hastalığın bir çeşididir. Lohusalıkdan kurtulması beklenir.[18]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..