7- GASB HAKKINDA DA'VA; MAĞSÛBÜN MİNH'LE GÂSIP ARASINDAKİ İHTİLAF VE GASB HUSUSUNDA ŞEHÂDET

Bir adam, diğerinin, "kendisinin cariyesini ğasbeylediğini" bel­gelerse; gâsıp, o cariyeyi getirip geri verene kadar habsedilir.
Ebû'1-Yüsr ve Serahtf şöyle buyurmuşlardır:

İmâm Mohammed (R.A.) "Bu da'va ve beyyine dinlenir ve esahtir. Çünkü gasp, bazan aniden (birden bire) olur.

Şahitlerini onun vasfını bilmeleri mümkün olmaz; değerini de bil­meyebilirler. Bu takdirde, onların evsafı hakkındaki bilgilerine itibar, mazeretlerinden dolayı düşer ve gasp fiiline şehâdetleri sabit olur.

Bekrân şöyle demiştir:

Bu beyyine,, hüküm verme hakkında sabit olmaz; ancak hapsin ge­rekliliği hakkında sabit olur. Hırsızlıkta olduğu gibi...

Akdıyye'de şöyle zikredilmiştir.

Bunların tamamı, câriye hayatta iken böyledir.

Eğer câriye zayi olmuşsa, davanın sıhhati için, cariyenin kıymetini bilmek şarttır.
Bu, bi'1-ittifak böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.)'in "cariyeyi getirip, teslim edinciye ka dar..." sözü; aynına karşıdır. Yâni câriye hayatta olduğu zamandadır Şayet gâsıp: "Öldü." veya: "Kaçtı." yahut: "Onu sattım ve teslim ey ledim. Geri almaya gücüm yetmez." der; iddia sahibi de bunu doğru larsa;   o  zaman  cariyenin   kıymeti   —eğer  iddiacı   böyle   islerse hükmedilir.

Şayet onu yalanlarsa, hâkimin re'yi üzerine habsedilir.

Şayet cariyeyi getiimeye gücü yeterse, hapisten çıkarılır. Sonra da iddia sahibine: "Cariyeyi mi, kıymetini mi istiyorsun?" denilir.

Eğer kıymetini ister = ve bir değerde de ittifak ederlerse, o deŞer (= kıymet) hükmedilir.

Eğer kıymetde ihtilaf ederlerse, iddiacının beyyinesi geçerlidir.

Söze gelince, gâsıbın yeminli olarak söylediği sözü geçerli olur.

Eğer yemin edemezse, işte o ikrar gibidir.

Eğer yemin ederse, ikrar eylediği kıymet hükmedilir.,

Sonradan câriye meydana çıkarsa; eğer iddiacı beyyine hükmüyle veya gasbedenin tasdiki ile yahut gâsıbın yemin edemeyişi üzerine kıy­metini almışsa, bu durumlarda, o cariyeye karşı, sahibinin yapacağı bir şey yoktur.

Şayet gâsıbın sözü üzerine almış ve ona da pek râzi olmamışsa; o takdirde muhayyerdir: Dilerse yine cariyeyi alır; dilerse kıymetini alır.

Sahibi kıymetini alınca da, o câriye artık gâsıbın malı olur.

İmâm Kerhî, şöyle buyurmuştur:

Bu, cariyenin kıymeti, gâsıbın söylediğinden daha fazla olduğu za­man böyledir. Eğer, değerler aynı ise, bu durumda cariyenin asıl sahi­bine- bir yol yoktur. Tiraurtâşi'de de böyledir.

Zâhirü'r-rivâye'de cevap mutlakdır.

Sahih olan da budur. Mebsût'ta da böyledir.

Malı   gasbedilen   şahıs   gelip,   "cariyesinin   gâsıbın  yanında olduğunu" iddia eder; o da bunu inkâr ederek, iki şahit dinletir ve on­lardan birisi: "Bu cariyeyi filandan satın aldı." der; diğeri de: "Baba­sından mîras kaldı." derse; şehâdetleri caiz olmaz.

Eğer birisi "Satın aldı." der; diğeri de "Başka bir adamdan satın aldı." veya "...sadaka aldı." yahut "...bağış olarak aldı." derse yine şehâdetleri caiz olmaz.

Şayet her ikisi de birlikte; "Bu cariyeyi, bu adamdan gasbeyledi ve onu bir adama sattı ve teslim eyledi. O da, cariyeyi sahibine ver­di." derlerse; bu şehâdetleri caiz olur.

Şayet gâsıp, cariyenin parasını almış ve onu zayi etmişse; bu ca­riyenin parası, asıl sahibinin malı olarak zayi olmuş olur.

Müşterinin yanında meydana gelen (çocuk doğurma, kazanç yap­ma, cinayet diyeti ve bunların benzeri gibi bütün hâdiseler —eğer satın aldığı cariyeyi geri verip, verdiğini tekrar almadı ise— müşteriye aittir.

Şayet müşteri, o cariyeyi azad ederse; bu asıl sahibi izin vermedik­çe geçerli olmaz.

Bu, bize göre böyledir.

Şayet cariyesi gasbedilen zat; müşteri bu cariyeyi azad ettikten sonra, cariyeyi satana izin vermişse; bu satış istihsanen caiz olur.

Satış caiz olunca da müşterinin onu azâd etmesi de caiz olur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un görüşleri­dir. İmâm Muhammed (R.A.)'de, İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Ebû Yü-sûf (R.A.)'da böylece rivayet eylemiştir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir câriye hakkında, iki kişi, bir şahsı da'va ederler ve iddiacı­lardan birisi, beyyine ibrâziyle: "Bu Cariyeyi, Câriye yanında olan adam, filan vakit, benden gasbeyledi."; diğer iddiacı da, beyyinesiyle: "Bu Ca­riyeyi, Câriye yanında olan adam, filan vakitte benden gasbeyledi." der ve bunun söylediği vakit, öncekinin söylediği vakitten sonra olursa; imâm Ebû Hanîfe (R.A)'nin kıyâsına göre, bu câriye, ikinci adamın olur. Gâsıp önceki iddiacıya da cariyenin kıymetini verir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A)'un kıyâsında ise, bu câriye birinci iddiacının olur ve gâsıp, ikinci iddiacıya bir tazminatta bulunmaz. Fetâvâyi Kâdihân'da'da böyledir.

Bir adam, Amr'e karşı iddiada bulunarak onun, "Memlûkesi olan cariyesini gasbeylediğini" söyler; Amr de: "Onun iddia eylediği cariye­yi, ondan yüz dirheme satın aldım." der ve ikisi de beyyine ibraz eder­lerse; Amrin beyyinesi kabul edilir. Cevâhiru'l-Ahlâtî'de de böyledir.

Bir adam, diğerinin yanında bulunan bir cariyeyi iddia ederek, "onu, gâsıbın, kendisinden gasbeylediğini" söyler; iddiacının şahitleri ise, "onun olduğunu" söylemezler ve "onun mülk olduğuna" şehâdet-te bulunurlar; hâkim de beyyine gereğince hükmeylemeyi irâde ederse; sattığına dair yemin verir mi?

İmâm şöyle buyurdu:

— Hayır vermez—. Ancak, Câriye elinde olan şahıs isterse, o müstesnadır.

İmâm Ebû Yûsnf (R.A.) ise: "Hasmı istemese bile hâkim —hüküm daha sağlam olsun diye— yemin verir." buyurmuştur.

Terekede alacağı olduğunu iddia eden şahsa, hâkim, bil-icma "ala­cağını aldı mı veya bağışlayıp vaz mı geçdi?" diye yemin verir. Her ne kadar hasmi iddia etmesede bile bu böyledir.

Bu mes'elede, İmim Ebû Yûsuf (R.A)'a göre, şehâdet vardır. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerinin elbisesini gasbeylediğinde, bir başkası, onun yerine, o elbiseyi tazmin etse ve kıymetinde ihtilaf eyleseler; kefil olan  . zat: "On dirhem." Gasbeden ise: "Yirmi dirhem" Elbise sahibi ise: "Otuz dirhem" dese; kefilin sözü geçerli olur; diğer ikisinin sözü de kabul edilmez.

Zira, kendisi için kefil edilenin iddia eylediğini, gâsıp daha fazla olarak ikrar ediyor. Herkesin ikrarı, kendi hakkında sahihdir; diğeri hak-kında sahih değildir. Bu durum karşısında —kefilin haricinde— gâsıp on dirhem daha ödeyecektir. Serahâ'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Gâsıp ile mağsûbün mînh arasında, mağsûb hakkında veya sıfa­tı yahut kıymeti hakkında, ihtilaf çıkarsa; gâsıbın yeminli olarak söyle­diği söz geçerli olur. Şayet gâsıp, bütün yönlerini, —mağsûbün minhin iddiası gibi— ikrar eder; sonra da: "Gerçekten ben verdim." veya "Ge­reken tazminatı yaptım." derse; onun sözüne inanılmaz. Malı gasbedi-len şahısın sözü geçerli olur. O almadığına dâir yemin eder.

Ancak gâsıbın belgelemesi hâli müstesnadır.

Şayet gâsıp, sağlam bir elbise veya sağlam bir köle gasbeylediği-ni ikrar eder; Mağsûbün minh de "Onun üzerinde, Cinayet diyeti olduğunu" söyler ve "onu, köle kendi fi'Iiyle işledi." derse; o tasdik edilmez, mağsûbün minh, yemin ettikten sonra, noksanlığı ile tazminat yapılır.

Mal sahibi, burhan getirerek: "Mağsubun kıymeti şu kadardır." der; gâsıp da öyle söylerse; mal sahibinin beyyinesi evlâ olur.

Eğer mal sahibinin beyyinesi bulunmaz; gasbeden de burhan ister; mal sahibi de iki şahit getirir ve onun birisi: "Gasbolunan şeyin kıymeti şu kadardır." der; diğeri ise; gâsıbın dediğine şahitlik yaparsa; şehâdet-leri kabul edilmez. Kerderi'nin Vecîzi'nde de böyledir

Gasıp "Ben, mağsubu sana verdim." der; mal sahibi de: "Ha­yır, vermedin. Senin yanında zayi oldu." derse, bu durumda mal sahi­binin sözü geçerlidir.

Şöyle ki gâsıp: "malını senin iznin ile almıştım." der; mal sahibi de onu inkâr eder; gâsıb da beyyine ibraz ederse; bu durumda da gasbe-dilen hayvan mal sahibine geri verilir.

Mal sahibi, "gâsıbın yanındaki hayvanın masrafını, kendi verdiğini" söyler ve "gâsbedenin onu itlaf eylediğini" belgelerse; onu tazmin ettirir. Şayet, mal sahibi, bunu isbat edemezse, tazminat gerekmez. Serah-sî'ninMuhıyt'inde de böyledir.

Gasbedilen bir ev olur ve sahibi de onun gasbedildiğini isbat eder ve "gâsıbın, evi yıktığını" söyler; gâsıp da beyyinesiyle önce reddedip, sonradan yıkıldığım iddia ederse; ev sahibinin beyyinesi evlâ ve geçerli olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Gâsıpla mağsûbün minh arasında, elbisenin kıymeti hakkında ih­tilaf ederler ve onu gâsıp zâyı ederse; bu durumda mal sahibinin beyyi­nesi geçerli olur. Fazlalık hususunda ise, yeminli olarak gasıbm söyle­diği söz geçerli olur.

Şayet, mal sahibinin gâsıbın inkârına karşı beyyinesi bulunmaz ve gâsıp, elbisenin kıymetini isbat ederse; yine beyyinesine iltifat edilmez ve yemin ettirilir.

Şayet birinin beyyinesi olmaz ve elbise sahibi de gâsıbın yemin et­mesini ister; o da: "Ben, yemini elbise sahibine reddeyliyorum." der ve onun yaptığı yemine göre verirse; böyle yapmaya hakkı yoktur.

Mal sahibi; buna razı olur ve "Ben yemin ederim." Jer; ikisi de bu duruma razı olurlarsa; bu şeriata muhalif olur ve yemin boşa yapıl­mış olur.

Şayet gâsıp "onun zayi malı olduğunu" söyler ve: "Ben, onu gas-beyledim." derse; elbise sahibi de onu inkâr ederek: "O herevî idi." veya "Mervî idi." derse; gâsıbın yeminli olarak söylediği söz geçerli olur. Gâsıp: "Ben herevî veya mervî olarak almadım." der ve yemin de ederse; o takdirde, elbise sahibine, gasbedenin dediği hükmedilir ve gâ­sıp, nıağsûbün minhin davasından kurtulur.

Şayet yemin edemez ise, müddeinin iddiası hükmedilir: Dilerse alır dilerse terkeder.   

Şayet gâsıp, eski bir herevî elbise getirerek: "İşte senden gâsbey-lediğim budur." der; elbise sahibi de: "Hayır, benim elbisem, onu.gâs-beyîediğin vakit yeni idi." derse; Bu durumda, gâsıbın yeminle birlikte söylediği söz geçerli, olur.

Şayet, her ikisinin de beyyineleri olursa; elbise sahibinin beyyinesi-ne itibar edilir. Ve elbise taze olarak gâsbedilmiş sayılır.

Eğer hiç birisinin beyyinesi olmaz ise, elbise sahibi gâsbedene ye­min verir ve elbise sahibi elbisesini alır.

Sonradan, elbise sahibi, "Onun, taze elbise olduğuna" dair beyyi-ne getirirse; gâsbeden aradaki fazlalık farkını öder. El-Asl kitabında böy­lece yazılmıştır.

Şenısii'l-Einıme Serahsi: "Bu, noksanlık az olduğu zaman böyledir. Eğer noksanlık fazla ise, artık elbise sahibi muhayyerdir: İsterse, o elbise ile birlikte, noksanlık farkını alır; isterse, o elbiseyi terk eder; almaz, üâs-bedilen elbisenin kıymetini ödetir, buyurmuştur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adamın yanında bulunan elbiseyi diğer bir şahıs iddia ede-" "O bunu benden gâsbeyledi." der; beyyine de ibraz eder; elbise > imi iAİa bulunan şahıs da beyyinesiyle: "onu, kendisine bağış yaptığını" söylerse; o elbise, yanında bulunduğu şahsa hükmedilir.

Keza, şayet ondan belirli bir bedel ile satın aldığını isbat eder ve­ya onun bunu ikrar ettiğini isbat ederse; bu durumda elbise, yanında bulunduğu şahsa hükmedilir.

Her ikisininde, yanlarında "birinin gâsbeylediği" ve "birinin sattığı" huşu unda beyyineleri bulunursa; bu durumda, o aralarında ya-rıyarıya ortaklaşa hükmedilir.

Eğer, ''Emânet olarak koyduğunu" belgelerse ve "ölen vârisi, onu mirasçı olarak yanına koymuş olduğunu söyler; diğeri de, "ölenin onu gâsbeylediğini" belgelerse; yine yarı yarıya hükmedilir.

Aynı   dirhemler  için  beyyine ibraz  eder  ve   "onu,   ölenin gâsbeylediğini" söylerse; O, ölenin alacaklısının hakkı olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerinin yanında bulunan bir elbiseyi iddia ederek: "O gâsbdır." der ve bu hususta beyyine ibraz eder; diğeri de "o elbise­yi, elinde bulunan şahsın gâsbeylediğini" ikrar ederse; elbise, sahibine hükmedilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Bu cübbeyi, benden gâsbeyledin; astan da vardır." der; gâsbeden de : "Ben, onu astarsız gâsbeyledim." derse; bu durumda, gâsıbın yeminle birlikte söylediği söz geçerli olur. Yemin ederse cübbenin astarsız şekildeki kıymetini tarizim eder. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet gâsıp: "Bu cübbeyi, senden ben gâsbeyledim. Sonra, onu astarladım. Astarı benimdir." veya "Bu yüzüğü gâsbeyledim. Fakat kaşı benimdir." veyahut "Bu yeri gâsbeyledim. Amma evi ben yaptım." veya "Bu arsayı gâsbeyledim. Amma ağaçlan ben diktim." derse; bunların hiç birine inanılmaz. Kerdeıî'nin Verîzi'nde de böyledir.

Eğer: "Bu sığırı filandan gâsbeyledim. Yavrusu benimdir. Be­nim yanımda yavruladı." derse; bu-sözü kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Mal sahibi, "gasbedilen malın, gasbedenin yanında öldüğünü" beyyineler; gâsıp da, "mal sahibinin yanında öldüğünü" beyyinelerse; bu durumda mal sahibinin belgesi üstün tutulur.

Mağsûbün minh'in şahitleri, şehâdette bulunurlar ve "gasbedi­len kölenin gâsbeden şahsın yanında öldüğünü" söylerler; gâsıbın şa­hitleri de "O gasbedilmeden önce, efendisinin yanında öldü" derlerse; bunların şahitlikleri kabul edilmez. Zira gasbolan sonra efendisinin ya­nında ölmesi, gasbin ifasını değil, reddini ifâde eder. Ve beyyineler gas-ba delâlet etmektedir.

Tazminat, önceki beyyineye göredir.

Efendi, beyyinesiyle "Gâsıp, kurban bayramı gününde, Kûfe'de gasbeyledi." der; Gâsıp da —beyyinesiyle— "Kendisinin, o gün Mek­ke'de olduğunu" söylerse; bu durumda da gâsıba, tazminat gerekir. Se-rahâ'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Mâlik, nerde bulsa; kölesini gâsıbın elinden orada alır. Elinde olan malıda alır.

Gâsıp: "Mal benimdir." efendi ise: "Hayır benimdir." derse; eğer köle veya mal gasbedenin evinde ise o mal gasıbındır. Eğer mal evde değilse, o mal kölenin efendisinindir. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bişr, İmâm Ebû Yûsuf (R.A)'un şöyle buyurduğunu rivayet etmiş­tir: "Elbiseyi gasbeden şahıs: "Ben, onu boyadım." mal sahibi de: "Ha­yır; o zaten boyalı idi." derse, mal sahibinin sözü geçerli olur.

Buna binâen, bir evin yapımında ve kılıcın ziynetinde ihtilaf ettik­lerinde; her ikisi de beyyine ibraz ederlerse; gâsıbın belgesi daha geçerli olur.

Gasbedilmiş bir evin eşyasında veya kiremitlerinde yahut kapı­sında ihtilaf ettiklerinde; gâsıbın sözü geçerli olur. Beyyine söz konusu olunca ise, mal sahibinin beyyinesi geçerli olur.

Bir adam, diğerinin kölesini gasbedip, onu satar ve teslim edip, parasını da alır ve bu köle müşterinin yanında ölür; sahibi de: "Satıl­masını ben söylemiştim." derse, onun sözü geçerli olur.

Şayet: "Ben söylemedim. Fakat, bana haber ulaşınca izin verdim." derse; bu sözüne iltifat edilmez ve onun parasını almaya bir yolu olmaz. Ancak belgesi olursa, o müstesnadır. Çünkü ölümünden, önce izin vermiştir ve izni geçerlidir.

Hişâm'ın Nevâdiri'nde zikredildiğine göre; İmâm Muhammed (R.A)'den sorulduğunda; O, şu cevabı vermiştir:

"Bir adam, çarşıya gelerek, diğer bir adamın yağma su katsa veya içine bir şey atsa yahut sirkesine bir şey atsa ve buna şahitler şehâdette bulunsalar; bu suçu işleyen de: "Benim attığım necis idi." der; o şeyin içinden de ölü fare çıkarsa; bu şahsın sözü geçerli olur."

Tekrar soruldu:

Şayet böyle bir adam, kasden, bir kasabın dükkânına varır ve etin içine, bir şey atarak onu zayi eder; şahitler de buna şehâdette bulunur­lar; bu suçu: "O lâşe idi." derse; durum ne olur? İmâm şöyle buyurdu: Onun sözüne inanılmaz. Şahitler için genişlik vardır. Çünkü çarşı­da lâşe satılmaz. Fakat içinde fare ölüsü bulunan sirke, zeytin yağı ve benzeri şeyler, —çarşıda— satılabilir.

İbrahîn, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Bir adam, diğerinin kerpicinden bir ev veya bir duvar yaparsa; o ev veya duvar kendisinin olur; diğerinin kerpicinin parasını öder. Ça­mur sahibi: "Ben söyledim." derse; onun sözü geçerli olur.

Bir adam, bir cariyeyi g-asbedip, sonra da onu satar veya müdeb-bere eder; yahut ümmü veled yapar; bilâhare de "onu, filandan gasbeylediğini" söyler; iddia sahibinin de beyyinesi olmazsa; gâsıp, ca­riyenin kıymetini tazmin eder; yaptığı işler bâtıl olmaz; çocuğun kıyme­tini ödemez.

Şayet davacının beyyinesi bulunursa: cariye de çocuk da ona hük­medilir. Serahsi'nin Muhıyb'nde de böyledir.                                

Bir adam: "Biz filan adamdan bir dirhem gasbeyledik, on kişi idik." derse; hakim, bin dirhemin tamamım ona hükmeder. Tatarhâm'yye'de de böyledir.
En doğrusunu Allahu Teâlâ bilir. [9]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..