U
UBÛBİYYET: Kulluk; kölelik. Birine aşırı bağlılık.
Arz-i ubûdiyyet: Bir kimseye bağlılığını bildirmek.
UCB: Kendini beğenme hâli. Kendini beğenmişlik.
DHİYYE: Belirli şartlan taşıyan kimselerin, Kurban Bayramında kesmeleri vacip olan kurban demektir.
UDUL: ADL Maddesine bakınız.
UHREVÎ: Âfaİrete âit. Âhiret günü ile ilgili
ÜHREVİYYE: Uhrevî ile aynı anlamı taşır.
UKR: Mutlak olarak mebr anlamına gelmekle beraber, çoğunlukla mehri- misil anlamında kullanılan bir kelimedir.
Şöyle ki: Hür bir kadının mehr-i misline ukr denildiği gibi, bir cariyenin güzelliği ve efendisi itibariyle benzerleri olan cariyelere göre hak sahibi olacağı mehre de ukr denilir. Yani, bu cariyelerin nikâhlarına ne kadar mal ile rağbet edilmekte ise, bu miktar, bu cariyenin uknı olmuş olur. Bazı fakıyhlere göre, cariyelerin ukrlan; eğer bunlar bikr iseler kıymetlerinin onda biri, seyyib iseler yirmide biri nisbetindedir. Bununla beraber UKR tabiri, genellikle, kendisine şüphe ile yaklaşılan bir kadına, mehrine mâdil olarak verilen tazminat anlamına kullanılır. Gasb yolu ile vuku bulan bir mukârenetten dolayı,
diyet makamında verilen bedele de nkr denilir. AKİR: Gebe kalmıyan kadın anlamına kullanılan bu kelime, aynı zamanda çocuk yapamıyan erkek anla-mındada kullanılır.
MUKÛBET: Ceza ve azap mânâsına gelir. İslâm hukukunda ceza, darb (= vurma, dövme), hapsetme, kat'-i uzuv ve recm gibi yollarla yerine getirilir.
UKÛBAT: Ukûbet'in çoğuludur; yani: Cezalar demektir.
IKÂB ve MUÂKEBE lafızları da azâb ve ta'zîb anlamlarında kullanılan lafızlardır.
Azab, cürmü takip edeceğinden, bu münâsebetle, azâb'a ukubet gibi isimler verilmiştir.
UKÛK: Birr Maddesine bakınız.
ULÛK
ULÛK: Bir şeye ilgili olmak; yapışkan ve ilişken; iki şey arasınaki sadâkat veya husûmet; bir şeye ilişip tutunmak; gebafcalmak; rahim gibi anlamlan ifâde eder.
ALÛK da arzu ve süt mânâsına gelir.
ALÂKA: Bir şeye muhabbet veya husûmet suretiyle olan bağlılık demektir.
UMRE: Ka'beyi Muazzamayi, belirli bir zamana bağlı olmayarak, usûlüne uygun bir şekilde ziyaret etmek ve yapılması gereken diğer menâsiki yerine getirmektir.
UMRE TAVAM: HAC / TAVAF / TAVAFIN NEVİLERİ Maddelerine bakınız.
URVZ: Araz'ın çoğuludur ve nukûd, hayvanât ve mekîlat (= ölçekle Ölçülen) şeylerle, diğer mevzû-nâttan (= tartılan şeylerden) başka olan, kitap, eşya ve kumaş gibi şeyler demektir.
Uruz tâbiri bazen hayvan ve akar'ın mukabilinde (= zıddı olarak) kullanılır.
USÛBET : ASABE Maddesine bakınız.
USÛL: Asi'm çoğuludur.
USUL kelimesi, lügatte: Temel ve esas mânâlarına kullanılır.
Asıl ise: Maddî veya manevî temel; esas; istinâtgah, dayanak demektir.
Asıl: Râcih, delil ve kaide mânâlarında da kullanılır.
USÛL: Bir kimsenin, babası, anası, dedesi ve ninesi gibi, kendisinin meydana gelmesine sebep olan İlânihâye atalarına ASL denir. USÛL ise bunun çoğuludur. Yani USÛL: Babalar, analar, dedeler, nineler... demektir.
Necîb olan bir kimseye ASÎL ZÎ ASALET, SAHİB-İ ASALET denir.
USÛL-İ FIKIH İLMİ: Fıkhı bilgilerin esası ve dayanağı olan bir flinadir. Şer'î hükümlerin mufassal ve muayyen delilleri ile hikmetleri bu ilim sayesinde bilinir. Ve blu dînî hükümler, bu muayyen, müşahhas deliller vâsıtasiyie istinbat ve isbat olunur. Bu ilme, hikmet-i teşrüyye ilmi de denilir.
UZLET: Bir yere çekilip, kendi başına ve tenhâda yaşamak. Yalnızlık köşesine çekilmek, inziva
UZUV: Bedeni terkip ve teşkil eden herhangi bir cüz' ( = parça) demektir.
AZA: Uzv'un çoğuludur; uzuvlar demektir. Bir cemiyet veya hey'eti meydana getiren fertlerden
her birine de mecazen uzu ve âzâ denilmektedir.
UZVÎ: Beden uzuvlarına mensup olan veya neşvû nemaya müsait görülen şey demektir.
UZV-İ MAKTU: KAT-I UZV Maddesine bakınız.
ÜCRET: Menfaat karşılığı olan şey demektir. Meselâ: Bir evde oturulması suretiyle elde edilen menfaat mukâblinde veya bir şahsın istihdam edilmesi suretiyle sağlanan menfaat mukabilinde, verilen bedel (= karşılık) bir ÜCRET'tir.
İcâre Maddesine bakınız.
ÜCÛR: Ecirler, sevaplar.
ÜCÛR-İ CEZÎLE: Bol sevaplar.
ÜCÜRAT: Ücretler.
ÜCRET: Bir hizmete karşılık olarak verilen para veya mal.
BİLÂ-ÜCRET: parasız, meccânen.
UFÛL: Batma, kaybolma; görünmez olma. Ölme.
Alışma, kaynaşma; görüşüp konuşma; ah-bablık, dostluk.
ÛMEM: Ümmetler, milletler.
NAYRÜ'L-ÜMEM: Müslümanlar.
ÜMEM-İ KADÎME: Eski ümmetler.
ÜMEM-İ SÂLİFE: Geçmiş ümmetler.
ÜMMET: Bir peygambere İnanıp bağlanan topluluk, millet.
ÜMM-Ü VELED: Müstevlede Maddesine bakınız.
ÜNSİYYET: Alışkanlık, ahbaplık, arkadaşlık, dostluk. [21]
Arz-i ubûdiyyet: Bir kimseye bağlılığını bildirmek.
UCB: Kendini beğenme hâli. Kendini beğenmişlik.
DHİYYE: Belirli şartlan taşıyan kimselerin, Kurban Bayramında kesmeleri vacip olan kurban demektir.
UDUL: ADL Maddesine bakınız.
UHREVÎ: Âfaİrete âit. Âhiret günü ile ilgili
ÜHREVİYYE: Uhrevî ile aynı anlamı taşır.
UKR: Mutlak olarak mebr anlamına gelmekle beraber, çoğunlukla mehri- misil anlamında kullanılan bir kelimedir.
Şöyle ki: Hür bir kadının mehr-i misline ukr denildiği gibi, bir cariyenin güzelliği ve efendisi itibariyle benzerleri olan cariyelere göre hak sahibi olacağı mehre de ukr denilir. Yani, bu cariyelerin nikâhlarına ne kadar mal ile rağbet edilmekte ise, bu miktar, bu cariyenin uknı olmuş olur. Bazı fakıyhlere göre, cariyelerin ukrlan; eğer bunlar bikr iseler kıymetlerinin onda biri, seyyib iseler yirmide biri nisbetindedir. Bununla beraber UKR tabiri, genellikle, kendisine şüphe ile yaklaşılan bir kadına, mehrine mâdil olarak verilen tazminat anlamına kullanılır. Gasb yolu ile vuku bulan bir mukârenetten dolayı,
diyet makamında verilen bedele de nkr denilir. AKİR: Gebe kalmıyan kadın anlamına kullanılan bu kelime, aynı zamanda çocuk yapamıyan erkek anla-mındada kullanılır.
MUKÛBET: Ceza ve azap mânâsına gelir. İslâm hukukunda ceza, darb (= vurma, dövme), hapsetme, kat'-i uzuv ve recm gibi yollarla yerine getirilir.
UKÛBAT: Ukûbet'in çoğuludur; yani: Cezalar demektir.
IKÂB ve MUÂKEBE lafızları da azâb ve ta'zîb anlamlarında kullanılan lafızlardır.
Azab, cürmü takip edeceğinden, bu münâsebetle, azâb'a ukubet gibi isimler verilmiştir.
UKÛK: Birr Maddesine bakınız.
ULÛK
ULÛK: Bir şeye ilgili olmak; yapışkan ve ilişken; iki şey arasınaki sadâkat veya husûmet; bir şeye ilişip tutunmak; gebafcalmak; rahim gibi anlamlan ifâde eder.
ALÛK da arzu ve süt mânâsına gelir.
ALÂKA: Bir şeye muhabbet veya husûmet suretiyle olan bağlılık demektir.
UMRE: Ka'beyi Muazzamayi, belirli bir zamana bağlı olmayarak, usûlüne uygun bir şekilde ziyaret etmek ve yapılması gereken diğer menâsiki yerine getirmektir.
UMRE TAVAM: HAC / TAVAF / TAVAFIN NEVİLERİ Maddelerine bakınız.
URVZ: Araz'ın çoğuludur ve nukûd, hayvanât ve mekîlat (= ölçekle Ölçülen) şeylerle, diğer mevzû-nâttan (= tartılan şeylerden) başka olan, kitap, eşya ve kumaş gibi şeyler demektir.
Uruz tâbiri bazen hayvan ve akar'ın mukabilinde (= zıddı olarak) kullanılır.
USÛBET : ASABE Maddesine bakınız.
USÛL: Asi'm çoğuludur.
USUL kelimesi, lügatte: Temel ve esas mânâlarına kullanılır.
Asıl ise: Maddî veya manevî temel; esas; istinâtgah, dayanak demektir.
Asıl: Râcih, delil ve kaide mânâlarında da kullanılır.
USÛL: Bir kimsenin, babası, anası, dedesi ve ninesi gibi, kendisinin meydana gelmesine sebep olan İlânihâye atalarına ASL denir. USÛL ise bunun çoğuludur. Yani USÛL: Babalar, analar, dedeler, nineler... demektir.
Necîb olan bir kimseye ASÎL ZÎ ASALET, SAHİB-İ ASALET denir.
USÛL-İ FIKIH İLMİ: Fıkhı bilgilerin esası ve dayanağı olan bir flinadir. Şer'î hükümlerin mufassal ve muayyen delilleri ile hikmetleri bu ilim sayesinde bilinir. Ve blu dînî hükümler, bu muayyen, müşahhas deliller vâsıtasiyie istinbat ve isbat olunur. Bu ilme, hikmet-i teşrüyye ilmi de denilir.
UZLET: Bir yere çekilip, kendi başına ve tenhâda yaşamak. Yalnızlık köşesine çekilmek, inziva
UZUV: Bedeni terkip ve teşkil eden herhangi bir cüz' ( = parça) demektir.
AZA: Uzv'un çoğuludur; uzuvlar demektir. Bir cemiyet veya hey'eti meydana getiren fertlerden
her birine de mecazen uzu ve âzâ denilmektedir.
UZVÎ: Beden uzuvlarına mensup olan veya neşvû nemaya müsait görülen şey demektir.
UZV-İ MAKTU: KAT-I UZV Maddesine bakınız.
ÜCRET: Menfaat karşılığı olan şey demektir. Meselâ: Bir evde oturulması suretiyle elde edilen menfaat mukâblinde veya bir şahsın istihdam edilmesi suretiyle sağlanan menfaat mukabilinde, verilen bedel (= karşılık) bir ÜCRET'tir.
İcâre Maddesine bakınız.
ÜCÛR: Ecirler, sevaplar.
ÜCÛR-İ CEZÎLE: Bol sevaplar.
ÜCÜRAT: Ücretler.
ÜCRET: Bir hizmete karşılık olarak verilen para veya mal.
BİLÂ-ÜCRET: parasız, meccânen.
UFÛL: Batma, kaybolma; görünmez olma. Ölme.
Alışma, kaynaşma; görüşüp konuşma; ah-bablık, dostluk.
ÛMEM: Ümmetler, milletler.
NAYRÜ'L-ÜMEM: Müslümanlar.
ÜMEM-İ KADÎME: Eski ümmetler.
ÜMEM-İ SÂLİFE: Geçmiş ümmetler.
ÜMMET: Bir peygambere İnanıp bağlanan topluluk, millet.
ÜMM-Ü VELED: Müstevlede Maddesine bakınız.
ÜNSİYYET: Alışkanlık, ahbaplık, arkadaşlık, dostluk. [21]
Konular
- G
- H
- I
- İ
- K
- L
- M
- N
- O
- Ö
- P
- R
- S
- Ş
- T
- U
- V
- Y
- Z
- KİTABU'L-GASB
- 1- GASBIN MANÂSI, HÜKMÜ VE GASBLA İLGİLİ DİĞER MESELELER
- Gasbın Mânâsı:
- Gasbın Şartı:
- Gasbın Hükmü:
- 2- MAĞSÛBUN, GÂSIP VEYA BİR BAŞKASI TARAFINDAN TEGAYYÜR EDİLMESİ
- 3- HELAK EDİLDİĞİ HALDE, TAZMİN EDİLMESİ GEREKMEYEN ŞEYLER
- 4- GASBDA, TAZMİNATIN MÂHİYETİ VE KEYFİYETİ
- 5- GASBEDİLEN BİR MALIN, BAŞKA BİR MALA KATILMASI VEYA KARIŞMASI
- 6- MAĞSUBÜN MİNH'IN, MAGSUBU, GASIBTAN GERİ ALMASI HÂLİNDE TAZMİNAT GEREKİP GEREKMİYECEĞİ
- 7- GASB HAKKINDA DA'VA; MAĞSÛBÜN MİNH'LE GÂSIP ARASINDAKİ İHTİLAF VE GASB HUSUSUNDA ŞEHÂDET