G
GABÎR-İ SEBİL: Yoldan geçip giden kimse demektir.
Mârre: Maddesine de bakınız.
GABN
GABN: Lügatte: Hile, hud'a, aldatmak ve bir şeyin miktarını azaltmak mânâlarına gelir. Istılahta GABN iki kısma ayrılır: .
1-) GABN-İ FAHİŞ: Urûz'da, yirmide bir, hayvanlarda onda bir, akar'da beşte bir ve dirhemde kırkta bir veya daha çok nismette aldanmak demektir. Meselâ: Bir evin hakîkî kıymeti on milyon olduğu hâlde, on iki milyon liraya veya daha fazla bir fiata satdsa veya yedi milyon dokuzyüz doksan dokuz bin yahut daha aşağı bir fiata satın alınsa; bu muamelede fahiş bir gabn bulunmuş olur.
2-) GABN-İ YESÎR: Bu, gabn-i fahişteki nisbetler-den daha az bir miktarda aldanmaktır. Meselâ: Hakîki kıymeti on bin lira olan bir hayvan, on bin beş yüz liraya satılsa veya dokuz bin beş yüz liraya satın alınsa; bu muamele bir gabn-i yesîr olmuş olur.
MAĞBUN: Bir gabin muamelesinde aldanmış bulunan kimse demektir.
GADR: Hainlik etmek, ahdi bozma; muâhade ahkâmını bozmak demektir.
GAFLET: Gafillik, boş bulunma; dalgınlık; dikkatsizlik, ihtiyatsızlık; ihmâl etmek; endişesizlik.
GAFİL: Gaflette bulunan; ihmâl eden; ilerisini iyi düşünmeyen; dikkatsiz, dalgın; ihtiyatsız
GAFLETEN: Gaflet eseri olarak; dalgınlıkla
GAİLE: Dert, sıkıntı, keder; felâket, musîbet, savaş.
GALAT: Yanlış, yanılma.
GALLE-İ VAKIF: VAKDJ Maddesine bakımz.
GANİMET: Savaş esnasında veya bir biri ile savaşan iki ordunun ilk karşılaşmaları sırasında, gazilerin küveti ile, harbîlerden kahren alınan mal demektir.
MAGNEM kelimesi de GANİMET anlamına gelir. GANÂİM, Gannnet'in, MEGANÎM de magnem'in çoğuludur.
GANİM: Bir savaşta mukâtil olarak hazır bulunup, ganimete nail olan muzaffer İslam mücâhidi demektir.
GANİMİN: Ganim kelimesinin çoğuludur.
GANÂİM-İ ME'LÛFE: Savaş sırasında düşmandan kahren alman menkûl mallardır.
GANÂİM-İ GAYR-İ ME'LÛFE: Harb sebebiyle, düşmandan, kahren veya sulh yolu ile alman gayr-İ menkûl mallar yani düşman topraklan demektir.
GANÂİM-İ HÂLİSE: Enfâl adı verilen ganimet mallandır ki, bu mallar, mücâhid askerlerden bir kısmına tenfîl suretiyle tahsis edilmiş bulunur.
TENFÎL: lafzına da bakınız.
GANÂİM-İ MAKSÛME: Beste biri beytül-mâl'e alındıktan sonra, geride kalanı gânimler arasında (aksim edilmiş ve dağıtılmış olan ganimet mallan demektir.
GANÂİM-İ GAYR-İ MAKSÜME: Düşmandan iğtinam olunduğu (= ganimet olarak alındığı) hâlde, henüz gânimler arasında tevzi ve taksim olunmamış bulunan mallardır.
GARÂMET GÜRÜM: Bir kimsenin, ödemesi lâzım gelen borç ve diyet gibi şeydir.
GÂRİM: Borçlu medyun yani üzerinde hak bulunan kimse demektir
GARIM: Alacaklı kimse demektir.
GURfiMÂ: Alacaklılar anlamına gelir.
GARAZ: Maksat, niyet, gaye, kasıt. Ok atılan nişangâh, hedef. Kötü niyet, kin.
GARAZ-I ASLÎ: Asıl gaye, esas maksat.
GARRE Aybın veya başkasından iddet beklemekle olduğunu sakhyarak, kendisine talip olan erkeği aldatan kadın demektir.
GASB: Lügatte: Başkasına ait bir şeyi, istimal etmek (= kullanmak) İçin, düşmanlık ve tegallüb yoluyla alıvermektir. Bu şekilde alınan mal, gerek mal olsun, gerek olmasın farketmez. Istılahta GASB: Bir kimsenin mütekavvim ve muhterem bir malını, serâhaten ve delâleten veya âdete nazaran, sahibinin izni olmaksızın, haksız yere elinden veya dâire-i tasarrufundan ahzeâfiek yani almaktır.
Gasbın lügat mânâsı, ıstılahı mânâsından daha umûmî ve daha şümullüdür.
Meselâ: Hür bir inşam alıp kaçırmaya, lügatte gasb denilirse de, ıstılahta, gasb denilmez;
İĞTİSÂB: Gasb anlamında kullanılan bir kelimedir.
GÂSIB: Başkasının malını elinden veya daİreji tasarrufundan tegallüb (= hile veya zor kullanarak, zorbalık) yoluyla, haksız yere, alenen ahzeden (= alan) kimse demektir.
Meselâ: Bir kimsenin emniyet ettiği bir şahısta bulunan bir malı, kendisinin dâire-i tasarrufunda bulunmuş olur. İşte bu malı, bir başkasının tegallüben (= zor kullanarak, zoraki) alması bir gasbtır. Gâ-sıb, o şahsın elini kasretmiş, yani bu malında tasarrufta bulunmasına mâni olmuş olur.
MAĞSÛB: Başkasından, haksız7ere, tegallüben (= zor kullanarak veya hile ile) ve alenen ahezdilen (= alman) şey demektir.
Bu şekilde alınan bir malın ıstılâhen mağsûb sayılabilmesi için mütekavvim ve muhterem bir mal olması lâzımdır.
Gasb lafzı, mağsûb anlamında da kullanılabilir.
MAĞSÛBÜN MİNH: Elindeki veya tasarrufu altındaki bir mal, başka bir şahıs tarafından tegallüben (= zor kullanılarak veya hile ile) alınmış bulunan şahıs; kendisinden gasbedilen kimse demektir.
GAYR-İ LÂZIM: LÂZfti Maddesine bakınız.
GAZA = GAZVE : Harb maksadiyle düşmana doğru yönelmek; sefere çıkmak; gayr-i müslimlerle savaşmak demektir.
GAZEVÂT, gazve'nin çoğuludur.
GAZI: Gaza eden; gayr-i müslimlerle savaşan kimse demektir.
GEDİK
GEDİK: Bazı esnaf ve sanat ehlinin daimi surette kalmak üzere isticar etmiş bulunduğu, mülk veya vakıf bir" dükkan yahut benzeri bir akar içine, müste'-cirin malı (parası) ve mülk sahibi veya mütevellimin izni ile yapılmış bulunan bir takım binalara dolaplara, raflara ve içerisine konulmuş bulunan lüzumlu âletlere GEDİK denilir.
Gediklerden bir kısmının içerisine konulmuş bulunduğu yer (yani müstakarrun fîh) vakıf bir yer olabilir. Bu durumda vakıf olan bu (dükkan ve saire gibi) yerlere de.mülk denir.
MÜSTAHLAS GEDİK: Mülkü yanmış plan gedik demektir.
Vakıf musakkafâtda, mütevellilerin izni ile müste'cirler tarafından, karar üzere yapılmış olan raf, dolap ve benzeri şeyler de birer GEDİK' tir. Bunlara KİRDAR da denir.
GÖNÜLLÜ: Mütetavvia Maddesine bakınız.
GÜLÜL: Ganimetlerden çalmak, yani ganimet mallarından, taksimden önce hıyanet yolu ile bir şey almak demektir.
GURRE: İskat edilen bir ceninden dolayı verilmesi îcâbeden mâlî bir tazminattır. Gurre'nin miktarı, hanefîlere göre beş yüz, safîlere göre ise altı yüz dirhemdir. Gurre, aslında: Bir şeyin ilki, başlangıcı demektir. Bundan dolayı kamerî ayların ilk günlerine gurre-i şehr denir. Gurre-i Şa'ban: Şa'ban ayının İlk günü ve gecesi demektir.
Köle'ye, cariyeye,ve malların en seçkinine gurretü'l-emvâl denir.
Güzel ve parlak yüze vech-i eğer, açık ve nûrânî alma da cebbe-i garra denir ki, bu kelimeler de, aynı kökten türetilmiştir. [6]
Mârre: Maddesine de bakınız.
GABN
GABN: Lügatte: Hile, hud'a, aldatmak ve bir şeyin miktarını azaltmak mânâlarına gelir. Istılahta GABN iki kısma ayrılır: .
1-) GABN-İ FAHİŞ: Urûz'da, yirmide bir, hayvanlarda onda bir, akar'da beşte bir ve dirhemde kırkta bir veya daha çok nismette aldanmak demektir. Meselâ: Bir evin hakîkî kıymeti on milyon olduğu hâlde, on iki milyon liraya veya daha fazla bir fiata satdsa veya yedi milyon dokuzyüz doksan dokuz bin yahut daha aşağı bir fiata satın alınsa; bu muamelede fahiş bir gabn bulunmuş olur.
2-) GABN-İ YESÎR: Bu, gabn-i fahişteki nisbetler-den daha az bir miktarda aldanmaktır. Meselâ: Hakîki kıymeti on bin lira olan bir hayvan, on bin beş yüz liraya satılsa veya dokuz bin beş yüz liraya satın alınsa; bu muamele bir gabn-i yesîr olmuş olur.
MAĞBUN: Bir gabin muamelesinde aldanmış bulunan kimse demektir.
GADR: Hainlik etmek, ahdi bozma; muâhade ahkâmını bozmak demektir.
GAFLET: Gafillik, boş bulunma; dalgınlık; dikkatsizlik, ihtiyatsızlık; ihmâl etmek; endişesizlik.
GAFİL: Gaflette bulunan; ihmâl eden; ilerisini iyi düşünmeyen; dikkatsiz, dalgın; ihtiyatsız
GAFLETEN: Gaflet eseri olarak; dalgınlıkla
GAİLE: Dert, sıkıntı, keder; felâket, musîbet, savaş.
GALAT: Yanlış, yanılma.
GALLE-İ VAKIF: VAKDJ Maddesine bakımz.
GANİMET: Savaş esnasında veya bir biri ile savaşan iki ordunun ilk karşılaşmaları sırasında, gazilerin küveti ile, harbîlerden kahren alınan mal demektir.
MAGNEM kelimesi de GANİMET anlamına gelir. GANÂİM, Gannnet'in, MEGANÎM de magnem'in çoğuludur.
GANİM: Bir savaşta mukâtil olarak hazır bulunup, ganimete nail olan muzaffer İslam mücâhidi demektir.
GANİMİN: Ganim kelimesinin çoğuludur.
GANÂİM-İ ME'LÛFE: Savaş sırasında düşmandan kahren alman menkûl mallardır.
GANÂİM-İ GAYR-İ ME'LÛFE: Harb sebebiyle, düşmandan, kahren veya sulh yolu ile alman gayr-İ menkûl mallar yani düşman topraklan demektir.
GANÂİM-İ HÂLİSE: Enfâl adı verilen ganimet mallandır ki, bu mallar, mücâhid askerlerden bir kısmına tenfîl suretiyle tahsis edilmiş bulunur.
TENFÎL: lafzına da bakınız.
GANÂİM-İ MAKSÛME: Beste biri beytül-mâl'e alındıktan sonra, geride kalanı gânimler arasında (aksim edilmiş ve dağıtılmış olan ganimet mallan demektir.
GANÂİM-İ GAYR-İ MAKSÜME: Düşmandan iğtinam olunduğu (= ganimet olarak alındığı) hâlde, henüz gânimler arasında tevzi ve taksim olunmamış bulunan mallardır.
GARÂMET GÜRÜM: Bir kimsenin, ödemesi lâzım gelen borç ve diyet gibi şeydir.
GÂRİM: Borçlu medyun yani üzerinde hak bulunan kimse demektir
GARIM: Alacaklı kimse demektir.
GURfiMÂ: Alacaklılar anlamına gelir.
GARAZ: Maksat, niyet, gaye, kasıt. Ok atılan nişangâh, hedef. Kötü niyet, kin.
GARAZ-I ASLÎ: Asıl gaye, esas maksat.
GARRE Aybın veya başkasından iddet beklemekle olduğunu sakhyarak, kendisine talip olan erkeği aldatan kadın demektir.
GASB: Lügatte: Başkasına ait bir şeyi, istimal etmek (= kullanmak) İçin, düşmanlık ve tegallüb yoluyla alıvermektir. Bu şekilde alınan mal, gerek mal olsun, gerek olmasın farketmez. Istılahta GASB: Bir kimsenin mütekavvim ve muhterem bir malını, serâhaten ve delâleten veya âdete nazaran, sahibinin izni olmaksızın, haksız yere elinden veya dâire-i tasarrufundan ahzeâfiek yani almaktır.
Gasbın lügat mânâsı, ıstılahı mânâsından daha umûmî ve daha şümullüdür.
Meselâ: Hür bir inşam alıp kaçırmaya, lügatte gasb denilirse de, ıstılahta, gasb denilmez;
İĞTİSÂB: Gasb anlamında kullanılan bir kelimedir.
GÂSIB: Başkasının malını elinden veya daİreji tasarrufundan tegallüb (= hile veya zor kullanarak, zorbalık) yoluyla, haksız yere, alenen ahzeden (= alan) kimse demektir.
Meselâ: Bir kimsenin emniyet ettiği bir şahısta bulunan bir malı, kendisinin dâire-i tasarrufunda bulunmuş olur. İşte bu malı, bir başkasının tegallüben (= zor kullanarak, zoraki) alması bir gasbtır. Gâ-sıb, o şahsın elini kasretmiş, yani bu malında tasarrufta bulunmasına mâni olmuş olur.
MAĞSÛB: Başkasından, haksız7ere, tegallüben (= zor kullanarak veya hile ile) ve alenen ahezdilen (= alman) şey demektir.
Bu şekilde alınan bir malın ıstılâhen mağsûb sayılabilmesi için mütekavvim ve muhterem bir mal olması lâzımdır.
Gasb lafzı, mağsûb anlamında da kullanılabilir.
MAĞSÛBÜN MİNH: Elindeki veya tasarrufu altındaki bir mal, başka bir şahıs tarafından tegallüben (= zor kullanılarak veya hile ile) alınmış bulunan şahıs; kendisinden gasbedilen kimse demektir.
GAYR-İ LÂZIM: LÂZfti Maddesine bakınız.
GAZA = GAZVE : Harb maksadiyle düşmana doğru yönelmek; sefere çıkmak; gayr-i müslimlerle savaşmak demektir.
GAZEVÂT, gazve'nin çoğuludur.
GAZI: Gaza eden; gayr-i müslimlerle savaşan kimse demektir.
GEDİK
GEDİK: Bazı esnaf ve sanat ehlinin daimi surette kalmak üzere isticar etmiş bulunduğu, mülk veya vakıf bir" dükkan yahut benzeri bir akar içine, müste'-cirin malı (parası) ve mülk sahibi veya mütevellimin izni ile yapılmış bulunan bir takım binalara dolaplara, raflara ve içerisine konulmuş bulunan lüzumlu âletlere GEDİK denilir.
Gediklerden bir kısmının içerisine konulmuş bulunduğu yer (yani müstakarrun fîh) vakıf bir yer olabilir. Bu durumda vakıf olan bu (dükkan ve saire gibi) yerlere de.mülk denir.
MÜSTAHLAS GEDİK: Mülkü yanmış plan gedik demektir.
Vakıf musakkafâtda, mütevellilerin izni ile müste'cirler tarafından, karar üzere yapılmış olan raf, dolap ve benzeri şeyler de birer GEDİK' tir. Bunlara KİRDAR da denir.
GÖNÜLLÜ: Mütetavvia Maddesine bakınız.
GÜLÜL: Ganimetlerden çalmak, yani ganimet mallarından, taksimden önce hıyanet yolu ile bir şey almak demektir.
GURRE: İskat edilen bir ceninden dolayı verilmesi îcâbeden mâlî bir tazminattır. Gurre'nin miktarı, hanefîlere göre beş yüz, safîlere göre ise altı yüz dirhemdir. Gurre, aslında: Bir şeyin ilki, başlangıcı demektir. Bundan dolayı kamerî ayların ilk günlerine gurre-i şehr denir. Gurre-i Şa'ban: Şa'ban ayının İlk günü ve gecesi demektir.
Köle'ye, cariyeye,ve malların en seçkinine gurretü'l-emvâl denir.
Güzel ve parlak yüze vech-i eğer, açık ve nûrânî alma da cebbe-i garra denir ki, bu kelimeler de, aynı kökten türetilmiştir. [6]
Konular
- 10- CENÎN (= ANA KARNINDAKİ BEBEK)
- 11- YOL ÜZERİNE DUVAR, HELA VE BENZERİ ŞEYLER YAPILMASINDAN DOLAYI MEYDANA GELEN CİNAYETLER
- 12- HAYVANLARIN İŞLEDİĞİ VEYA HAYVANLARA KARŞI İŞLENEN CİNAYETLER
- 13- KÖLELERİN CİNAYETLERİ
- 1- Kölenin Cinayeti Ve Efendisinin Onun Fidyesini Verip Vermemekte Muhayyer Olması
- 14- KÖLELERE KARŞI İŞLENEN CİNAYETLER
- 15- KASÂME (= YEMİNLEŞME)
- 16- ÂKILELER
- 17- CİNAYETLER HUSUSUNDA ÇEŞİTLİ MES'ELELER
- FIKIH ISTILAHLARI
- A
- B
- C
- D
- E
- G
- H
- I
- İ
- K
- L
- M
- N
- O
- Ö
- P
- R
- S
- Ş
- T