C
CÂBÖ VAKIF : VAKIF Maddesine bakınız.
CAM': Cem eden; derleyen, toplayan; içine alan.
ICAİFE: Cevfe (= boşluğa) kadar nüfuz eden yara demektir. Göğüste, arkada ve karında açılıp, cevfe kadar giden yaralar gibi...
GAYR-İ CÂİFE: Cevf (= boşluğa) nüfuz etmeyen her hangi bir yara demektir. Elde, ayakta, boyunda meydana gelen yaralar gibi...,
CÂİZ
CAİZ: Yapılması şer'an memnu (= yasak) bulunmayan şey demektir.
Caiz kelimesi, bazen sahih yerinde, bazen de mübâh yerinde kullanılır.
Bazı muameleler, dünya ahkâmı bakımından sahih olduğu hâlde, âhiret ahkâmı bakımından caiz olmaz. Meselâ Cum'a namazı ile mükellef bir kimsenin, cum'a ezanı okunurken yaptığı alış-satış muamelesi gibi.. Bu muamele sahihtir ve geçerlidir. Ancak, manevî mes'ûliyeti gerektirdiği için caiz değildir.
CALİB: Celbeden, kendine çeken, çekici
CÂLİB-İ DİKKAT: Dikkat çeken.
CÂMEKİYYE: Bir vakfın gallesiden vazife sahiplerine verilmesi mürettep olan aylık atiyyelerdir. Bu bir vecihten ücret, bir vecihten de sıla mahiyetindedir. Elbise ücreti nâmiyle verilen paralar bu kabildendir.
Câmekiyye, vazifenin aylık kısmmdandir. Bunun senelik kısmına ise ATÂ denilir.
VAKIF ve VAZİFE Maddelerine de bakınız.
CAMI4: İçinde namaz kılman ibâdet yeri; içinde cum'a namazı kılınan mescid.
CÂMİ'A: Topluluk
CANI: Cinayet işleyen, kendisinden cinayet sadır olan şahıs demektir.
MECNİYYÜN ALEYH: Kendisine karşı cinayet işlenilmiş bulunulan şahıs.
MEN ALEYHTL-CİNÂYE tâbiri de, mecniyyün aleyh-yani kendisi üzerine cinayet vuku' bulan kimse demektir.
CİNAYET Maddesine de bakınız.
CÂR-I MÜLÂSIK: Şüf a Maddesine bakınız.
CARİH: Cerh eden, yaralayan; bîr kimsenin başından ve yüzünden başka herhangi bir uzvunda ceriha (= yara) meydana getiren şahıs demektir.
MECRUH: Yaralanan kimse demektir.
CERIH de: Yaralanan kimse anlamındadır.
CURHA: Cerîhin çoğuludur, yani: Yaralanan kimseler demektir.
CARİYE: Bir kimsenin memlûkesi olan, genç veya yaşlı kadındır.
Câriye'nin çoğulu CEVÂRÎ'dir.
CEBBAR: Kahir, gâlib ve mütekebbir kimse demektir.
CEBEL-İ RAHME: ARAFAT Maddesine bakınız.
CEBR = İCBAR: İkrah (= zorlama) demektir.
MÜCBİR: İcbar eden (= cebreden), bir şeyi zorla yaptıran demektir.
VELİYYİ MÜCBİR: Velayeti altıdaki kimseler hakkıda, onlar, isteseler de, istemeseler de tasarrufu geçerli olan velî demektir.
CEBR kelimesi, ıslâh ve telâfi manasına da gelir. Cebr'in zıddı, ihtiyar; kaerahatm zıddı ise, nzâ'dır.
CEDD: Dede, büyük baba.
CEDD-İ SAHİH: Bir kimseye (miras konusunda ölen şahsa) nisbetinde, kadınlar dâhil olmayan dede demektir. Babanın, babası, babanın babasının babası... gibi. (= ebü'l-eb, ebü'1-ebi'I-eb...) (Miras hukukunda cedd-i sahîh, ashâb-i ferâizdendir.
CEDD-İ FASİD: Bir kimseye (miras hukukunda ölen şahsın) nisbetinde anne dâhil dede demektir. Ananın babası, babanın annesinin babası gibi.,. (Ebü'l-üm, ebü'Mimmi'1-eb...) (Bunlar, miras hukukunda, zevi'l-erham'dandır.)
CEDDE-İ SAHİIIA: Bir kimseye (mîras hukukunda ölen şahsa) nisbetinde, cedd-İ fâsid dâhil olmayan büyük annedir. Ölen şahsa nisbetin gerek kadınlar,-gerek erkekler ve gerekse hem kadınlar hem de erkekler vâsıtası ile alması arasında bir fark yoktur. Ananın anası (= ümmü'î-um), babanın anası (= üınmü'1-eb), babanın babasının anası (= ümmü'l-ebi'l-eb) gibi... Bunlar da ashâb-ı ferâizdendir.
ICEDEL: Sadece hasmı ıskat ve ilzam için cereyan eden sert münâkaşa, tartışma demektir.
DELIL-İ İKVAI: Cedel esnasında ortaya konan delil demektir.
DELÎL-İ İLZAMI de Deffl-i İnâî anlamındadır.
MÜCÂDİL: Cidâl'de, Sert tartışmada bulunan taraflardan her biri.
CEFA: Eziyet, incitme; cevr, ezâ.
CELD: Lügatte: Deri üzerine vurmak demektir.
CELDE: Deri üzerine bir defa vurmak anlamına gelir.
Bu kelime, deriden yapılmış kamçı gibi bir şeyle vurmak mânâsında da kullanılır. Fflah İstılahında CELD: Muhsan olmayan, mükellef bir zânî veya zâniyenin, belirli uzuvlarına, vech-i mahsus üzere değnek veya kamçı ile vurmaktır. Bu ceza, mucrihim (= suçlunun) cildi (= derisi) üzerine tatbik edildiği için CELDE adım almıştır.
CELSE: (Namazda:) İki secde arasında bir defa "Sübhâne Rabbiyelazîm" diyecek kadar oturmaktır.
CEM-İMÜNEKKER: Üç ve üçten daha çok şeyleri İfâde etmek üzere konulmuş, çokluk ifade eden lafızdır. Rical (= kimseler, erkekler) ve nisa (= kadınlar) gibi....
CEM-İ TAKDİM: -İkincisinin vakti henüz girmediği hâlde, İki vakit namazı, birincisinin vaktinde birlikte kılmak demektir.
Hac'da Arafe (9 Zilhicce) günü, Arafat'ta öğle ile ikindi namazlarını, öğle namazının vaktinde birlikte kılmak sünnettir.
CEM-I TEHİR: -Birincisinin vakti çıktıktan sonra iki vaktin namazını birlikte kılmak demektir. Hac esnasında, bayram gecesinde, akşam ve yatsı namazlarım, Müzdelife'de, yatsı namazının vakti girdikten sonra, birlikte kılmak vaciptir.
CEMRELER
CEMRE: Mina'da birbirine birer ok atımı mesafede bulunan üç taş kümesinden her birine CEMRE denilir.
1-) AKABE CEMRESİ: (= CEMRE-İ AKABE) Buna, halk arasında Büyük Şeytan denir.
2-) ORTA CEMRE (= CEMRE-İ VÜSTÂ) Buna.da, halk arasında Orta Şeytan denir.
3-) KÜÇÜK CEMRE (= CEMRE-İ ÛLÂ) Halk arasında, buna da Küçük Şeytan denir.
REMY-İ CİMÂR: (Yani: ŞEYTAN TAŞLAMA) bu üç cemreye yapılır.
CENÎN: Henüz anasının rahminde bulunan çocuktur'.
Cenîn lafzı, aslında setr ve ihfa (= Örtme ve gizleme) mânâsına da gelen cen ve icnân maddelerinden alınmıştır. Bundan dolayı, henüz annesinin rahminde bulunan çocuğa cenîn denilmiştir. Ceninler, hilkatlerinin muhtelif safhalarına göre şu kısımlara ayrılmıştır.
CENÎN-İ MÜSTEBÎNİ'L-HİLKA: Yaratılışı tebey-yün etmiş yâni âzası belirmiş olan cenindir.
CENÎN-İ GAYR-İ MÜSTEBÎNİ'L-HİLKA: Azası henüz belirmemiş (veya kısmen belirmiş) olan cenindir. Bu cenîn, aleka ve kan parçası mesâbesidedir.
CENÎN-İ TÂMMİ'L-HİLKA: Âzası tamamen teşekkül etmiş olan cenindir.
CENÎN-İ GAYR-İ TÂMMİ'L-HİLKA: Âzası, kısmen teşekkül etmiş olan cenîn demektir.
CENÎN-İ ZÎ-HAYÂT: Anasının rahminde canlanmış olan cenindir.
CENÎN-İ GAYR-İ ZÎ-HAYAT: Henüz, kendisine ruh üflenmemiş olan cenîn demektir.
CENÎN-İ KÂZIB: Gerçek olmayan gebelik demektir.
CENÎN-İ SAKIT: Düşük, düşen çocuk.
ISKÂT-I CENÎN: Çocuk düşürmek demektir.
CERH: Bu kelime aslında bir şeyi kusurlandırma, ayıplandırma ve değerini noksanlaştırma demektir. CERH kelimesi.bir kimseye sövmek, kötüsöz söylemek, bühtan ve ta'n etmek ve bir hâkimin, şahid-lerinin şahitliklerini red ve iskat etmesi gibi mânâlara da gelir.
CERH: Bir şahidin şâhidliğini reddetmeye sebep olacak bir kusurunu meydana çıkarma anlamına da gelir. CERH: Yaralamak anlamına da kullanılır. Çünkü, yara da insanda bir ayıb, bir noksanlık teşkil etmektedir.
CERH: Yaralanmaak anlamına da kullanılır. Fıkıh ıstılahında
CERH: Başın ve yüzün hâricinde vücudun herhangi bir uzvunu yaralamak demektir.
CERH- İ NÜSHIN: Mecruh olan (= yaralanmış bulunan) bir şahsın, bir gün veya bir günden daha az bir süre yaşaması umulamıyacak bir şekilde "1 mış olduğu yara anlamındadır.
CERH-İ MÜHLİK: Mecruhun (= yaralanan şahsın) helakine müeddî (= sebep) olan yaradır.
CÜRH = CİRÂHE: -Baş ve yüzün hâricindeki-uzuvlardan birinde meydana gelen yara demektir.
CÜRÜH, CİRÂH, CİRÂHAT kelimeleri, Cürh kelimesinin çoğuludur.
CEVARİB: Yırtıcı kuşlar, vahşi hayvanlar ve insanların elleri ile ayaklan anlamına gelir.
CARİHE: Cevârih kelimesinin müfredidir. (= tekilidir.) Bu kelime, hem erkek için ve hem de dişi için kullanılır.
CEVÂB-ICEDELÎ: BAHİS Maddesine bakınız.
CEVÂB-I TAHKÎKÎ: BAHİS Maddesine bakınız.
CEYŞ: En az, dört yüz nefer süvari ve piyadeden meydana gelen, askerî bir kıt'a demektir.
CÜYÛŞ, Ceyş'in çoğuludur. Bu miktardaki akser, gerek veliyyü'1-emr tarafından meydana getirilmiş olsun, gerekse gönüllü gazilerden müteşekkil bulunsun CEYŞ adını alır.
CEYŞ-İ AZÎM: En az, on iki bin kişilik askerî birlik demektir.
ASKER-İ AZÎM: On iki bin veya daha fazla askerden maydana gelen birlik demektir.
CEZA
CEZA: Bu kelime mücâzat, mükâfat, yapılan bir şeye, ona eşit bir şeyle karşılık verme; itaatin sevabı, ma'siyetin azabı ve ikâbı gibi anlamlan ifâde etmektedir.
CEZA tabiri, lisanımızda, daha çok ukubet mânâsında kullanılmaktadır. Bu da suç İşleyenlere, bu suçlarından dolayı tatbik edilecek şey (= ukubet = ceza) demektir.
Bu mânâda ceza, hapsetmek, dövmek veya hareket serbestliğine mâni olmak şekillerinde uygulanır.
İCTİZA: Bir kimseden ceza (yani mükâfat) istemek demektir.
İCZÂ: Bir geyin, başka bir şey yerine, mümkün mertebe kâim olmasıdır.
TECZİYE: Bir şeyi parçalamak, cüzlere ayırmak demektir.
Varlığı veya yokluğu bir şarta rabt ve ta'lik edilen şeye de CEZA denir. Bir kimse istikâmette bulunursa, tefeyyüz eder." denilmesinde, tefeyyüz etmek, istikâmet şartına bağlı bir cezadır.
CİBÂYET: Vergilerin ve başka devlet gelirlerinin tahsil edilmesi. Câbilik. Cibâyet'in çoğulu CİBÂYÂT'tır. CÂBÎ de.vergi tahsildan anlamında kulanılır.
CİBÂYET: VAKIF Maddesine bakınız.
CİBİLLİYET CİBİLLET: Huy, yaratdış, fıtrat anlamına gelir.
CİBİLLÎ: Yaratılışta bulunan; tabiî.
CİHÂD
CİHÂD: Lügatte: Bütün vüs'u (- güç ve kuvveti) vetâkati bezietmektîr. (= sonuna.kadar harcamaktır).
CİHÂD: kelimesi: Cehd (= çalışma, çabalama); bir işde mübalağa gösterme; her hangi bir hususta ziyadesiyle çalışma mânâlanna da gelir.
Istılahta CİHAD: Hak yolunda vuku bulacak savaşlarda gerek nefs ile, gerek mal ve lisan ile ve gerekse diğer vâsıtalarla çalışarak bütün güç ve takati sarfetmek demektir.
MÜCÂHEDE: Çalışmak ve savaşmak anlamına gelir.
MÜCÂHİD: Nefsi İle veya harbîlerle mücâhede ve muharebede bulunan müslüman demektir.
CİHÂT: VAKTE Maddesine bakınız.
CİHÂT-I ASLİYE: VAKIF Maddesine bakınız.
CİHÂT-I BEDENİYYE: VAKTE Maddesine bakınız.
CİHÂT-I FER'İYYE: VAKTE Maddesine bakınız.
CİHÂT-I İLMİYYE: VAKIF Maddesine bakınız.
CİHÂT-I GAYR-İ ZARÛRİYYE: VAKIF Maddesine bakınız.
CİHET: VAKIF Maddesine bakınız.
CİHÂT-I ZARÛRİYYE: VAKIF Maddesine balınız.
CİNAYET: Hac esnasında, yapılması hâlinde cezayı gerektiren fiil ve davranışlara da CİNAYET denir.
CİNAYET
CİNAYET kelimesi aslında ağaçtan meyveyi düşürmek anlamına gelir.
İCTİNÂ kelimesi de bu anlamdadır.
CİNAYET: İnsanlann işledikleri heıhangi bir kötülük ve şer mânâsına kullanılmaktadır.
Bundan dolayı
CİNAYET: Muâhazeyi gerektiren herhangi bir cürümce suç demek olur. Yani, insanlann nefislerine, uzuvlanna, kuvvetlerine, mallarına, ırzlarına, karşı yasaklanmış herhangi bir fiil işlemek bir CİNÂYET'tir. Ancak, canlı veya cansız mallara karşı işlenen cinayetler GABS, NEHB, SİRKAT, İTLAF gibi isimlerle anılırlar.
Fıkıh ıstılahında CİNAYET: Bir insanın nefsine veya âzâ vekuvvetlerinden herhangi birine tealluk eden memnu' (= yasaklanmış bir fiilden ibarettir. Başka bir tarif ile CİNAYET: Kısas veya tazminatı gerektirecek bir şekilde, bir insanın nefsi veya bedeni hakkında vâki olan teeddî (= düşmanlık) demektir.
CİNAYET Bİ'N-NEFS: Bir insanın nefsine tealluk eden yani İnsanın hayattan mahrum olması neticesini doğuran cinayettir. Bu da, haksız yere vuku bulan bir KATL (= öldürme) hadisesinden ibarettir.
KATL: Maddesine de bakınız.
CİNAYET MÂ DÛNE'N-NEFS: Bir insanın uzuvlarından veya hassalarından ve kuvvetlerinden birine kanş işlenen cinayettir. Ve bu cinayet cerh (= yaralama), kat' (= kesme), havas ve kuvâyı (= his ve kuvvetleri) tatil etme şekillerinden meydana getirilir.
Buna, CİNAYET FÎ'L-ETRAF da denir.
CİNAYET ALE'R-REKİK: Bir köle veya cariyeye vuku bulan cinayettir.
CİNAYET ALE'L-BEHÎME: Bir hayvan hakkında, gasb veya telef etme suretiyle vuku bulan cinayettir.
CİNAYET ALE'L-BEHÂİM: Hayvanlara karşı işlenen cinayet demektir.
CİNÂYET-İ BEHÎME: Bir hayvanın basmasıyla, sadmesiyle, sıçramasıyla, ön ayağını vurması veya arka ayağını tepmesiyle yahut kuyruğunu çarpmasiyİe meydana gelen cinayettir.
Bunun çoğulu da CİNÂYÂTÜ'L-BEHÂİM'dir.
CİNÂYET-İ RÂKİB: Bir kimsenin, binmiş olduğu hayvan vâsıtasiyle vücûda getirdiği cinayettir.
CİNÂYET-İNÂHİS: Bir şahsın bir hayvana vur-inak veya dürtmek suretiyle meydana gelmesine sebebiyet verdiği cinayettir.
CİNÂYET-İ HÂİT: Bir duvarın yıkılıp, bir insanın telef olmasına sebebiyyet vermesi demektir.
CİNÂYÂT-I MÜNFERİDE: Bir şahsın işlemiş olduğu, başka başka cinayetler demektir.
CİNÂYÂT-I MÜŞTEREKE: İki veya daha çok kimsenin, bir şahıs hakkında, beraberce işlemiş ol-duklan cinayetlerdir.
CİNÂYÂT-IMÜCTEMİA: Bir şahsın, bir anda, aynı fiille meydana getirmiş olduğu birden çok cinayetlerdir. Atılan bir kurşun ile, bir kaç kişinin Öldürülmesi gibi...
CİNAYETLERİN TEDAHÜLÜ: Müteaddid cinayetlerin, yalnız bir cinâyetmiş gibi sayılıp, bunlardan yalnızca birinin kısas gibi, diyet gibi cezâsıyle iktifa edilmesi hâlidir.
CİNNET: Mecnûn Maddesine bakınız.
CİNS: Lügatte: Eşyadan bir sınıf, bir kısım demektir.
Cins kelimesi, nev' kelimesinden daha umûmî ve daha geniş kapsamlıdır.
Meselâ: At kısmı, hayvanlardan bir cinstir. Arap atı ise, at cinsinden bir nevidir. Fıkıh ıstılahında CİNS: Şamil olduğu fertleri arasında garaz (- Niyet, gaye, kasıt) bakımından büyük farklılıklar bulunmayan şey demektir. Meselâ: İnsan gibi... İnsan'm nevileri kadın ile erkektir ve bunların aralarında da fazla bir tefâvüt (= ayrılık, farklılık, zıtlık) yoktur. İnsanlık mahiyetinde tamamen müşterektirler. İnsan, at, deve koyun ve hayat sahibi diğer mahlûklar arasında, garaz itibariyle fahiş tefâvüt bulunduğundan, bunlar başka başka cinslerdir. Mantıkta ise, bunların hepsi bir cins sayılır. Ve bunlardan her biri canlılar cinsinin bir nev'i olarak kabul edilir.
CİZYE: Gayr-i müslimerin mükellef olan erkeklerinden, senede bi defa alınan şahsî bir vergidir.
HARCÜ'R-RÜÛS: Baş vergisi anlamına gelen bu tâbir de cizye yerinde kullanılmaktadır.
Aslında cizye, ıvez ve kifâyen anlamına gelir. Müslümanların zimmetine, ahd ve emânma nail olan ve müslümanlarm lehinde ve aleyhindeki bir çok hukuka iştirak eden gayr-i müslim tebaadan olunan cüz'î bir vergi, nail oldukları nimet ve selâhiyete bir nevi ivez (= karşılık) olmak üzere kâfi görüldüğünden cizye nâmını almıştır.
Bununla birlikte cizye kelimesi, ceza mânâsına da gelir. Ceza ise, hem mükâfat hem de ukubet (= mücâ-zat) anlamına gelir,
CVÜL: Hizmet mukabilinde verilen ücret demektir. Abık'ı (= Efendisinden kaçmış bulunan bir köleyi)
efendisine (= sahibine, mâlikine) geri vermek üzere, bi'1-işhâd (= şahid edinerek; şâhid göstererek) yakalayan kimsenin, bu hizmeti mukabilinde nıüs-tahik olduğu (= olmaya hak kazandığı) ücrete de CU-UL denir.
CUUL ALE'L-CİHÂD: Gazada bulunmak yani savaşa katılmak üzere alınan veya verilen ücret demektir.
Cihâda yardımcı olmak üzere, mücâhidlere verilen atiyyeye de CUUL denilmiştir.
CUUL kelimesi, sulh mukâbiinde verilen bir nevi tazminat mânâsına da kullanılır.
CEÎLE ve CİÂLE kelimeleri de CUUL anlamında kullanılmaktadır. .
CÜBAR: Heder olmak; tazmini lâzım gelmeksizin telef olmak anlamındadır.
CÜRM
CURM: Günâh. Yapılması yasak olan şey. Suç.
CERİME, de cürm anlamındadır..
CERAİM: Cürm'ün çoğuludur ve cürümler, suçlar demektir.
ÜCRİM: Cürüm sayılan herhangi bir fiili irti-kab eden, suc işleyen kimse demektir.
CÜRM-Ü MEŞHÛD: Göz önünde işlenen suç. Suçüstü.
CÜND: Asker, çeri; yardımcı mânâlarına gelir.
CÜNDÎ: Bir asker demektir,
Cünd'ün çoğulu, CÜNÛD ve ECNÂD olarak kul- . Ianlır.
CÜNHA: Ma'siyet. Cinayetten aşağı mertebede bir kabahat. + CUNUN: Mecnûn Maddesine bakınız.
CÜZÂF(= MÜCÂZEFE): Götürü pazarlık; yani: Bir şeyi Ölçmeden, tartmadan, tahmin üzerine satmak ve satın almak demektir. Bİr yığın buğdayı, şu kadar liraya almak veya sayılmadan gösterilen bir avuç para ile şu kadar arpayı satın almak gibi... Bu işleme MACÂZEFE de denilir. [3]
CAM': Cem eden; derleyen, toplayan; içine alan.
ICAİFE: Cevfe (= boşluğa) kadar nüfuz eden yara demektir. Göğüste, arkada ve karında açılıp, cevfe kadar giden yaralar gibi...
GAYR-İ CÂİFE: Cevf (= boşluğa) nüfuz etmeyen her hangi bir yara demektir. Elde, ayakta, boyunda meydana gelen yaralar gibi...,
CÂİZ
CAİZ: Yapılması şer'an memnu (= yasak) bulunmayan şey demektir.
Caiz kelimesi, bazen sahih yerinde, bazen de mübâh yerinde kullanılır.
Bazı muameleler, dünya ahkâmı bakımından sahih olduğu hâlde, âhiret ahkâmı bakımından caiz olmaz. Meselâ Cum'a namazı ile mükellef bir kimsenin, cum'a ezanı okunurken yaptığı alış-satış muamelesi gibi.. Bu muamele sahihtir ve geçerlidir. Ancak, manevî mes'ûliyeti gerektirdiği için caiz değildir.
CALİB: Celbeden, kendine çeken, çekici
CÂLİB-İ DİKKAT: Dikkat çeken.
CÂMEKİYYE: Bir vakfın gallesiden vazife sahiplerine verilmesi mürettep olan aylık atiyyelerdir. Bu bir vecihten ücret, bir vecihten de sıla mahiyetindedir. Elbise ücreti nâmiyle verilen paralar bu kabildendir.
Câmekiyye, vazifenin aylık kısmmdandir. Bunun senelik kısmına ise ATÂ denilir.
VAKIF ve VAZİFE Maddelerine de bakınız.
CAMI4: İçinde namaz kılman ibâdet yeri; içinde cum'a namazı kılınan mescid.
CÂMİ'A: Topluluk
CANI: Cinayet işleyen, kendisinden cinayet sadır olan şahıs demektir.
MECNİYYÜN ALEYH: Kendisine karşı cinayet işlenilmiş bulunulan şahıs.
MEN ALEYHTL-CİNÂYE tâbiri de, mecniyyün aleyh-yani kendisi üzerine cinayet vuku' bulan kimse demektir.
CİNAYET Maddesine de bakınız.
CÂR-I MÜLÂSIK: Şüf a Maddesine bakınız.
CARİH: Cerh eden, yaralayan; bîr kimsenin başından ve yüzünden başka herhangi bir uzvunda ceriha (= yara) meydana getiren şahıs demektir.
MECRUH: Yaralanan kimse demektir.
CERIH de: Yaralanan kimse anlamındadır.
CURHA: Cerîhin çoğuludur, yani: Yaralanan kimseler demektir.
CARİYE: Bir kimsenin memlûkesi olan, genç veya yaşlı kadındır.
Câriye'nin çoğulu CEVÂRÎ'dir.
CEBBAR: Kahir, gâlib ve mütekebbir kimse demektir.
CEBEL-İ RAHME: ARAFAT Maddesine bakınız.
CEBR = İCBAR: İkrah (= zorlama) demektir.
MÜCBİR: İcbar eden (= cebreden), bir şeyi zorla yaptıran demektir.
VELİYYİ MÜCBİR: Velayeti altıdaki kimseler hakkıda, onlar, isteseler de, istemeseler de tasarrufu geçerli olan velî demektir.
CEBR kelimesi, ıslâh ve telâfi manasına da gelir. Cebr'in zıddı, ihtiyar; kaerahatm zıddı ise, nzâ'dır.
CEDD: Dede, büyük baba.
CEDD-İ SAHİH: Bir kimseye (miras konusunda ölen şahsa) nisbetinde, kadınlar dâhil olmayan dede demektir. Babanın, babası, babanın babasının babası... gibi. (= ebü'l-eb, ebü'1-ebi'I-eb...) (Miras hukukunda cedd-i sahîh, ashâb-i ferâizdendir.
CEDD-İ FASİD: Bir kimseye (miras hukukunda ölen şahsın) nisbetinde anne dâhil dede demektir. Ananın babası, babanın annesinin babası gibi.,. (Ebü'l-üm, ebü'Mimmi'1-eb...) (Bunlar, miras hukukunda, zevi'l-erham'dandır.)
CEDDE-İ SAHİIIA: Bir kimseye (mîras hukukunda ölen şahsa) nisbetinde, cedd-İ fâsid dâhil olmayan büyük annedir. Ölen şahsa nisbetin gerek kadınlar,-gerek erkekler ve gerekse hem kadınlar hem de erkekler vâsıtası ile alması arasında bir fark yoktur. Ananın anası (= ümmü'î-um), babanın anası (= üınmü'1-eb), babanın babasının anası (= ümmü'l-ebi'l-eb) gibi... Bunlar da ashâb-ı ferâizdendir.
ICEDEL: Sadece hasmı ıskat ve ilzam için cereyan eden sert münâkaşa, tartışma demektir.
DELIL-İ İKVAI: Cedel esnasında ortaya konan delil demektir.
DELÎL-İ İLZAMI de Deffl-i İnâî anlamındadır.
MÜCÂDİL: Cidâl'de, Sert tartışmada bulunan taraflardan her biri.
CEFA: Eziyet, incitme; cevr, ezâ.
CELD: Lügatte: Deri üzerine vurmak demektir.
CELDE: Deri üzerine bir defa vurmak anlamına gelir.
Bu kelime, deriden yapılmış kamçı gibi bir şeyle vurmak mânâsında da kullanılır. Fflah İstılahında CELD: Muhsan olmayan, mükellef bir zânî veya zâniyenin, belirli uzuvlarına, vech-i mahsus üzere değnek veya kamçı ile vurmaktır. Bu ceza, mucrihim (= suçlunun) cildi (= derisi) üzerine tatbik edildiği için CELDE adım almıştır.
CELSE: (Namazda:) İki secde arasında bir defa "Sübhâne Rabbiyelazîm" diyecek kadar oturmaktır.
CEM-İMÜNEKKER: Üç ve üçten daha çok şeyleri İfâde etmek üzere konulmuş, çokluk ifade eden lafızdır. Rical (= kimseler, erkekler) ve nisa (= kadınlar) gibi....
CEM-İ TAKDİM: -İkincisinin vakti henüz girmediği hâlde, İki vakit namazı, birincisinin vaktinde birlikte kılmak demektir.
Hac'da Arafe (9 Zilhicce) günü, Arafat'ta öğle ile ikindi namazlarını, öğle namazının vaktinde birlikte kılmak sünnettir.
CEM-I TEHİR: -Birincisinin vakti çıktıktan sonra iki vaktin namazını birlikte kılmak demektir. Hac esnasında, bayram gecesinde, akşam ve yatsı namazlarım, Müzdelife'de, yatsı namazının vakti girdikten sonra, birlikte kılmak vaciptir.
CEMRELER
CEMRE: Mina'da birbirine birer ok atımı mesafede bulunan üç taş kümesinden her birine CEMRE denilir.
1-) AKABE CEMRESİ: (= CEMRE-İ AKABE) Buna, halk arasında Büyük Şeytan denir.
2-) ORTA CEMRE (= CEMRE-İ VÜSTÂ) Buna.da, halk arasında Orta Şeytan denir.
3-) KÜÇÜK CEMRE (= CEMRE-İ ÛLÂ) Halk arasında, buna da Küçük Şeytan denir.
REMY-İ CİMÂR: (Yani: ŞEYTAN TAŞLAMA) bu üç cemreye yapılır.
CENÎN: Henüz anasının rahminde bulunan çocuktur'.
Cenîn lafzı, aslında setr ve ihfa (= Örtme ve gizleme) mânâsına da gelen cen ve icnân maddelerinden alınmıştır. Bundan dolayı, henüz annesinin rahminde bulunan çocuğa cenîn denilmiştir. Ceninler, hilkatlerinin muhtelif safhalarına göre şu kısımlara ayrılmıştır.
CENÎN-İ MÜSTEBÎNİ'L-HİLKA: Yaratılışı tebey-yün etmiş yâni âzası belirmiş olan cenindir.
CENÎN-İ GAYR-İ MÜSTEBÎNİ'L-HİLKA: Azası henüz belirmemiş (veya kısmen belirmiş) olan cenindir. Bu cenîn, aleka ve kan parçası mesâbesidedir.
CENÎN-İ TÂMMİ'L-HİLKA: Âzası tamamen teşekkül etmiş olan cenindir.
CENÎN-İ GAYR-İ TÂMMİ'L-HİLKA: Âzası, kısmen teşekkül etmiş olan cenîn demektir.
CENÎN-İ ZÎ-HAYÂT: Anasının rahminde canlanmış olan cenindir.
CENÎN-İ GAYR-İ ZÎ-HAYAT: Henüz, kendisine ruh üflenmemiş olan cenîn demektir.
CENÎN-İ KÂZIB: Gerçek olmayan gebelik demektir.
CENÎN-İ SAKIT: Düşük, düşen çocuk.
ISKÂT-I CENÎN: Çocuk düşürmek demektir.
CERH: Bu kelime aslında bir şeyi kusurlandırma, ayıplandırma ve değerini noksanlaştırma demektir. CERH kelimesi.bir kimseye sövmek, kötüsöz söylemek, bühtan ve ta'n etmek ve bir hâkimin, şahid-lerinin şahitliklerini red ve iskat etmesi gibi mânâlara da gelir.
CERH: Bir şahidin şâhidliğini reddetmeye sebep olacak bir kusurunu meydana çıkarma anlamına da gelir. CERH: Yaralamak anlamına da kullanılır. Çünkü, yara da insanda bir ayıb, bir noksanlık teşkil etmektedir.
CERH: Yaralanmaak anlamına da kullanılır. Fıkıh ıstılahında
CERH: Başın ve yüzün hâricinde vücudun herhangi bir uzvunu yaralamak demektir.
CERH- İ NÜSHIN: Mecruh olan (= yaralanmış bulunan) bir şahsın, bir gün veya bir günden daha az bir süre yaşaması umulamıyacak bir şekilde "1 mış olduğu yara anlamındadır.
CERH-İ MÜHLİK: Mecruhun (= yaralanan şahsın) helakine müeddî (= sebep) olan yaradır.
CÜRH = CİRÂHE: -Baş ve yüzün hâricindeki-uzuvlardan birinde meydana gelen yara demektir.
CÜRÜH, CİRÂH, CİRÂHAT kelimeleri, Cürh kelimesinin çoğuludur.
CEVARİB: Yırtıcı kuşlar, vahşi hayvanlar ve insanların elleri ile ayaklan anlamına gelir.
CARİHE: Cevârih kelimesinin müfredidir. (= tekilidir.) Bu kelime, hem erkek için ve hem de dişi için kullanılır.
CEVÂB-ICEDELÎ: BAHİS Maddesine bakınız.
CEVÂB-I TAHKÎKÎ: BAHİS Maddesine bakınız.
CEYŞ: En az, dört yüz nefer süvari ve piyadeden meydana gelen, askerî bir kıt'a demektir.
CÜYÛŞ, Ceyş'in çoğuludur. Bu miktardaki akser, gerek veliyyü'1-emr tarafından meydana getirilmiş olsun, gerekse gönüllü gazilerden müteşekkil bulunsun CEYŞ adını alır.
CEYŞ-İ AZÎM: En az, on iki bin kişilik askerî birlik demektir.
ASKER-İ AZÎM: On iki bin veya daha fazla askerden maydana gelen birlik demektir.
CEZA
CEZA: Bu kelime mücâzat, mükâfat, yapılan bir şeye, ona eşit bir şeyle karşılık verme; itaatin sevabı, ma'siyetin azabı ve ikâbı gibi anlamlan ifâde etmektedir.
CEZA tabiri, lisanımızda, daha çok ukubet mânâsında kullanılmaktadır. Bu da suç İşleyenlere, bu suçlarından dolayı tatbik edilecek şey (= ukubet = ceza) demektir.
Bu mânâda ceza, hapsetmek, dövmek veya hareket serbestliğine mâni olmak şekillerinde uygulanır.
İCTİZA: Bir kimseden ceza (yani mükâfat) istemek demektir.
İCZÂ: Bir geyin, başka bir şey yerine, mümkün mertebe kâim olmasıdır.
TECZİYE: Bir şeyi parçalamak, cüzlere ayırmak demektir.
Varlığı veya yokluğu bir şarta rabt ve ta'lik edilen şeye de CEZA denir. Bir kimse istikâmette bulunursa, tefeyyüz eder." denilmesinde, tefeyyüz etmek, istikâmet şartına bağlı bir cezadır.
CİBÂYET: Vergilerin ve başka devlet gelirlerinin tahsil edilmesi. Câbilik. Cibâyet'in çoğulu CİBÂYÂT'tır. CÂBÎ de.vergi tahsildan anlamında kulanılır.
CİBÂYET: VAKIF Maddesine bakınız.
CİBİLLİYET CİBİLLET: Huy, yaratdış, fıtrat anlamına gelir.
CİBİLLÎ: Yaratılışta bulunan; tabiî.
CİHÂD
CİHÂD: Lügatte: Bütün vüs'u (- güç ve kuvveti) vetâkati bezietmektîr. (= sonuna.kadar harcamaktır).
CİHÂD: kelimesi: Cehd (= çalışma, çabalama); bir işde mübalağa gösterme; her hangi bir hususta ziyadesiyle çalışma mânâlanna da gelir.
Istılahta CİHAD: Hak yolunda vuku bulacak savaşlarda gerek nefs ile, gerek mal ve lisan ile ve gerekse diğer vâsıtalarla çalışarak bütün güç ve takati sarfetmek demektir.
MÜCÂHEDE: Çalışmak ve savaşmak anlamına gelir.
MÜCÂHİD: Nefsi İle veya harbîlerle mücâhede ve muharebede bulunan müslüman demektir.
CİHÂT: VAKTE Maddesine bakınız.
CİHÂT-I ASLİYE: VAKIF Maddesine bakınız.
CİHÂT-I BEDENİYYE: VAKTE Maddesine bakınız.
CİHÂT-I FER'İYYE: VAKTE Maddesine bakınız.
CİHÂT-I İLMİYYE: VAKIF Maddesine bakınız.
CİHÂT-I GAYR-İ ZARÛRİYYE: VAKIF Maddesine bakınız.
CİHET: VAKIF Maddesine bakınız.
CİHÂT-I ZARÛRİYYE: VAKIF Maddesine balınız.
CİNAYET: Hac esnasında, yapılması hâlinde cezayı gerektiren fiil ve davranışlara da CİNAYET denir.
CİNAYET
CİNAYET kelimesi aslında ağaçtan meyveyi düşürmek anlamına gelir.
İCTİNÂ kelimesi de bu anlamdadır.
CİNAYET: İnsanlann işledikleri heıhangi bir kötülük ve şer mânâsına kullanılmaktadır.
Bundan dolayı
CİNAYET: Muâhazeyi gerektiren herhangi bir cürümce suç demek olur. Yani, insanlann nefislerine, uzuvlanna, kuvvetlerine, mallarına, ırzlarına, karşı yasaklanmış herhangi bir fiil işlemek bir CİNÂYET'tir. Ancak, canlı veya cansız mallara karşı işlenen cinayetler GABS, NEHB, SİRKAT, İTLAF gibi isimlerle anılırlar.
Fıkıh ıstılahında CİNAYET: Bir insanın nefsine veya âzâ vekuvvetlerinden herhangi birine tealluk eden memnu' (= yasaklanmış bir fiilden ibarettir. Başka bir tarif ile CİNAYET: Kısas veya tazminatı gerektirecek bir şekilde, bir insanın nefsi veya bedeni hakkında vâki olan teeddî (= düşmanlık) demektir.
CİNAYET Bİ'N-NEFS: Bir insanın nefsine tealluk eden yani İnsanın hayattan mahrum olması neticesini doğuran cinayettir. Bu da, haksız yere vuku bulan bir KATL (= öldürme) hadisesinden ibarettir.
KATL: Maddesine de bakınız.
CİNAYET MÂ DÛNE'N-NEFS: Bir insanın uzuvlarından veya hassalarından ve kuvvetlerinden birine kanş işlenen cinayettir. Ve bu cinayet cerh (= yaralama), kat' (= kesme), havas ve kuvâyı (= his ve kuvvetleri) tatil etme şekillerinden meydana getirilir.
Buna, CİNAYET FÎ'L-ETRAF da denir.
CİNAYET ALE'R-REKİK: Bir köle veya cariyeye vuku bulan cinayettir.
CİNAYET ALE'L-BEHÎME: Bir hayvan hakkında, gasb veya telef etme suretiyle vuku bulan cinayettir.
CİNAYET ALE'L-BEHÂİM: Hayvanlara karşı işlenen cinayet demektir.
CİNÂYET-İ BEHÎME: Bir hayvanın basmasıyla, sadmesiyle, sıçramasıyla, ön ayağını vurması veya arka ayağını tepmesiyle yahut kuyruğunu çarpmasiyİe meydana gelen cinayettir.
Bunun çoğulu da CİNÂYÂTÜ'L-BEHÂİM'dir.
CİNÂYET-İ RÂKİB: Bir kimsenin, binmiş olduğu hayvan vâsıtasiyle vücûda getirdiği cinayettir.
CİNÂYET-İNÂHİS: Bir şahsın bir hayvana vur-inak veya dürtmek suretiyle meydana gelmesine sebebiyet verdiği cinayettir.
CİNÂYET-İ HÂİT: Bir duvarın yıkılıp, bir insanın telef olmasına sebebiyyet vermesi demektir.
CİNÂYÂT-I MÜNFERİDE: Bir şahsın işlemiş olduğu, başka başka cinayetler demektir.
CİNÂYÂT-I MÜŞTEREKE: İki veya daha çok kimsenin, bir şahıs hakkında, beraberce işlemiş ol-duklan cinayetlerdir.
CİNÂYÂT-IMÜCTEMİA: Bir şahsın, bir anda, aynı fiille meydana getirmiş olduğu birden çok cinayetlerdir. Atılan bir kurşun ile, bir kaç kişinin Öldürülmesi gibi...
CİNAYETLERİN TEDAHÜLÜ: Müteaddid cinayetlerin, yalnız bir cinâyetmiş gibi sayılıp, bunlardan yalnızca birinin kısas gibi, diyet gibi cezâsıyle iktifa edilmesi hâlidir.
CİNNET: Mecnûn Maddesine bakınız.
CİNS: Lügatte: Eşyadan bir sınıf, bir kısım demektir.
Cins kelimesi, nev' kelimesinden daha umûmî ve daha geniş kapsamlıdır.
Meselâ: At kısmı, hayvanlardan bir cinstir. Arap atı ise, at cinsinden bir nevidir. Fıkıh ıstılahında CİNS: Şamil olduğu fertleri arasında garaz (- Niyet, gaye, kasıt) bakımından büyük farklılıklar bulunmayan şey demektir. Meselâ: İnsan gibi... İnsan'm nevileri kadın ile erkektir ve bunların aralarında da fazla bir tefâvüt (= ayrılık, farklılık, zıtlık) yoktur. İnsanlık mahiyetinde tamamen müşterektirler. İnsan, at, deve koyun ve hayat sahibi diğer mahlûklar arasında, garaz itibariyle fahiş tefâvüt bulunduğundan, bunlar başka başka cinslerdir. Mantıkta ise, bunların hepsi bir cins sayılır. Ve bunlardan her biri canlılar cinsinin bir nev'i olarak kabul edilir.
CİZYE: Gayr-i müslimerin mükellef olan erkeklerinden, senede bi defa alınan şahsî bir vergidir.
HARCÜ'R-RÜÛS: Baş vergisi anlamına gelen bu tâbir de cizye yerinde kullanılmaktadır.
Aslında cizye, ıvez ve kifâyen anlamına gelir. Müslümanların zimmetine, ahd ve emânma nail olan ve müslümanlarm lehinde ve aleyhindeki bir çok hukuka iştirak eden gayr-i müslim tebaadan olunan cüz'î bir vergi, nail oldukları nimet ve selâhiyete bir nevi ivez (= karşılık) olmak üzere kâfi görüldüğünden cizye nâmını almıştır.
Bununla birlikte cizye kelimesi, ceza mânâsına da gelir. Ceza ise, hem mükâfat hem de ukubet (= mücâ-zat) anlamına gelir,
CVÜL: Hizmet mukabilinde verilen ücret demektir. Abık'ı (= Efendisinden kaçmış bulunan bir köleyi)
efendisine (= sahibine, mâlikine) geri vermek üzere, bi'1-işhâd (= şahid edinerek; şâhid göstererek) yakalayan kimsenin, bu hizmeti mukabilinde nıüs-tahik olduğu (= olmaya hak kazandığı) ücrete de CU-UL denir.
CUUL ALE'L-CİHÂD: Gazada bulunmak yani savaşa katılmak üzere alınan veya verilen ücret demektir.
Cihâda yardımcı olmak üzere, mücâhidlere verilen atiyyeye de CUUL denilmiştir.
CUUL kelimesi, sulh mukâbiinde verilen bir nevi tazminat mânâsına da kullanılır.
CEÎLE ve CİÂLE kelimeleri de CUUL anlamında kullanılmaktadır. .
CÜBAR: Heder olmak; tazmini lâzım gelmeksizin telef olmak anlamındadır.
CÜRM
CURM: Günâh. Yapılması yasak olan şey. Suç.
CERİME, de cürm anlamındadır..
CERAİM: Cürm'ün çoğuludur ve cürümler, suçlar demektir.
ÜCRİM: Cürüm sayılan herhangi bir fiili irti-kab eden, suc işleyen kimse demektir.
CÜRM-Ü MEŞHÛD: Göz önünde işlenen suç. Suçüstü.
CÜND: Asker, çeri; yardımcı mânâlarına gelir.
CÜNDÎ: Bir asker demektir,
Cünd'ün çoğulu, CÜNÛD ve ECNÂD olarak kul- . Ianlır.
CÜNHA: Ma'siyet. Cinayetten aşağı mertebede bir kabahat. + CUNUN: Mecnûn Maddesine bakınız.
CÜZÂF(= MÜCÂZEFE): Götürü pazarlık; yani: Bir şeyi Ölçmeden, tartmadan, tahmin üzerine satmak ve satın almak demektir. Bİr yığın buğdayı, şu kadar liraya almak veya sayılmadan gösterilen bir avuç para ile şu kadar arpayı satın almak gibi... Bu işleme MACÂZEFE de denilir. [3]
Konular
- Elin Diyeti
- Baş Yarma
- 9- CİNAYETİ EMRETMEK VE SABİLERLE İLGİLİ MES'ELELER
- 10- CENÎN (= ANA KARNINDAKİ BEBEK)
- 11- YOL ÜZERİNE DUVAR, HELA VE BENZERİ ŞEYLER YAPILMASINDAN DOLAYI MEYDANA GELEN CİNAYETLER
- 12- HAYVANLARIN İŞLEDİĞİ VEYA HAYVANLARA KARŞI İŞLENEN CİNAYETLER
- 13- KÖLELERİN CİNAYETLERİ
- 1- Kölenin Cinayeti Ve Efendisinin Onun Fidyesini Verip Vermemekte Muhayyer Olması
- 14- KÖLELERE KARŞI İŞLENEN CİNAYETLER
- 15- KASÂME (= YEMİNLEŞME)
- 16- ÂKILELER
- 17- CİNAYETLER HUSUSUNDA ÇEŞİTLİ MES'ELELER
- FIKIH ISTILAHLARI
- A
- B
- C
- D
- E
- G
- H
- I
- İ
- K
- L
- M
- N
- O
- Ö
- P
- R