I
İDDET
IDDET: Lügatte: Sayı anlamına gelen aded kelimesinden alınmış olup, tâdâd, ihsâ, müddet gibi mânâlara gelmektedir.
Istılahta İDDET: Bir erkeğin veya bir kadının, mü-fârekâttan (= karı - kocanın birbirlerinden ayrılmalarından) sonra, belirli bir müddet başkası İle evlenmeyip terebbüs ve intizârda bulunması.{= beklemesi) demektir. Bu itibarla ıddet:
a-) IDDET-İ RİCAL,
b-) IDDET-İ NİSA olmak üzere iki kısma ayrılır. Ancak, IDDET tabiri mutlak olarak zikredilince, genellikle DDDET-İ NİSA anlamına kollanılır.
Î'TİDÂD: Iddet (= belirli bir müddet) beklemek demektir.
MÜ'TEDDE: Iddet bekliyen kadm demektir.
Iddet bekliyen kadın, boşanmış bulunduğu talâk'-ın nevine göre MU'TEDDE-İ RİC'İYYE, MU'TEDDE-İ BAİNE gibi isimler alır.
IDDET: Kocasından ayrılmış olan bir kadının, bir başkası ile evlenebilmek için beklemek zorunda olduğu müddet. Bu müddet, üç defa hayız görüp, temizleninceye kadar geçecek olan müddet demektir. (Kocasından boşanan kadın 100 gün, kocası ölen ka-dan ise 130 gün ıddet bekler.)
IDDET-İ EŞHÜR: Ay hesabına göre ıddet beklemek demektir.
Akd-i sahîh ile nikâhlı olup, hakîkaten veya hükmen medhûlün bihâ olan veya zât-ı hayz olmayan kadınlar, boşanma tarihinden itibaren hür ise, üç ay; câriye ise, bir buçuk ay ıddet bekler.
IDDET-İ HAML: Çocuk doğurmakla biten ıddet.
IDDET-İ HAYZ: Hayz ile ikmâl olunad ıddet Talâk veya fesih vuku bulduğunda zât-ı hayz Olan hür kadınlar, tam üç hayız ile, ve cariyeler de tam İki hayız ile bu ıddeti bitirmiş olurlar.
IDDET-İ VEFAT: Ölüm ile lâzım gelen ıddet demektir.
Kocası vefat eden kadın hür ise, dört ay on gün; câriye ise iki ay beş gün ıddet bekler. MfflLÂL: Dalâlete düşürmek; doğru yoldan çıkarmak; azdırmak; saptırmak.
IDLÂLİYYÂT: İnsanı azdıracak, saptıracak ve doğru yoldan çıkaracak bahis ve düşünceler
IDL: ADL Maddesine batanız. H1SAN
İHSAN: Bu kelime hısn lafzından türetilmiş bir kelimedir.
HISN ise: Müstahkem, yüksek, ulaşılması zor bir yer, bir kal'a demektir.
Böyle bir yere girip, tahassunda bulunmaya lügatte D3SAN denilir.
Daha sonra bu kelime, yani İHSAN: İslâm, hürriyet, tezvîc ve başından sahih bir nikâh geçmiş olmak mânâlarında da kullanılmıştır.
İslâm hukukunda İHSAN: Şer'î had icra edilebilmesi için bulunması şer'an lâzım gelen, islâm, hürriyet, bülûg, sahih bir nikâhla evlenmiş bulunmak gibi bazı vasıfların bir şahısla içtimâi (= birlikte bulunması) demektir. ihsan iki nevidir:
1-) IHSAN-IKAZF: Bir kimsede, akıl, bulûğ, hürriyet, islâm ve zina etmemiş olma vasıflarının içtima etmesi yani bir şahısta, bu vasıflanıl birlikte bulunması demektir.
2-) SAN-I RECM: Birşahsta şu yedi vasfın içtimâ etmesidir.
1-) Akıl;
2-) Bulûğ;
3-) Hürriyet:
4-) İslâm;
5-) Sahih bir nikâhla evli bulunma;
6-) Zevcesinin (= karısının) de bu sıfatlan taşıması;
7-) Bu vasıfların ictimâından sonra da, aralarında mücâmaat (= cinsî ilişki) vuku bulmuş olması
MUHSAN: Akıllı, bulûğa ermiş, hür, müslüman ve afif (= iffetli, namuslu, zinadan uzak) olan erkek demektir.
MUHSANE: Akıllı, bulûğa ermiş, hür, müslüman ve iffetli kadın demektir.
Bu vasıflan kendisinde toplamış bulunan bir erkek ile bif kadın, birbirleriyle sahih bir nikâh ile evlenip mücâmaatta (= cinsî ilişkide) bulunmuş -olunca, ıhsan-ı recm sıfatını elde etmiş olurlar.
IKÂB: Ukubet Maddesine bakınız.
lKTÂ' Hükümdarın toprak bağışlaması; nıaktû'-an ihale. Delil göstererek susturma.
İRS: Zevce, kan demektir. URÛS, Irs'ın çoğuludur.
IRZ: Şan ve şeref, namus, iffet.
EHL-İ IRZ: Namuslu kimseler.
MlSHÂR: Sıhriyet, akrabalık, hısımlıl: meydana getirmek; dâmât olmak; dâmât edinmek demektir.
Sıhriyyet Maddesine de bakınız.
ISKAT: Düşürme, düşürülme; yok etme; hükümsüz bırakma anlamlarına gelir. Bu kelime, ölünün azaptan kurtulması için dağıtılan bazı sadakalara da isim olmuştur.
KÂT-I CENİN: Çocuk düşürmek demektir.
lSLAH: İyileştirme; iyi bir hâle koyma; düzeltme.
1SLÂH-ITERİKE: Mirâsçılann, ölen şahsın (= murisin) bütün borçlarını Ödeyerek, borca batmış olan terikeyi kurtarmalan demektir. Vârisler, terikeyi, borcu kısmen ödeyerek veya te-rikenin kıymetini vererek kurtaramazlar. Bu durumda alacaklılar, terikeyi sattırarak, satış bedelini alacakları nisbetinde aralarında paylaşırlar.
ISTILAH
ISTILAH: (Lügatte) ittifak demektir. Dim dilinde ise ISTILAH: Muayyen bir cemaatin, bir meslek erbabının bir lafzı, lügat mânâsından çıkararak, hep birlikte, başka bir mânâda kullanmala-n demektir.
ISILAH: "Bir mevzu ile ilgili bir takım müdevven1 mesele ve kaidelerin hey'et-İ mecmuası" mânâsına da kullanılır. Bu ikinci mânâ, özel bir ıstılahtan ibarettir.
Bİr lafzm lügat mânâsı ile ıstılah mânâsı arasında, ya bir münasebet bulunur veya bulunmaz. Lügat mânâsı ile münasebeti bulunan ıstılah! tabire MENKÛL denir.
Lügat manâsı ile münasebeti bulunmayan ıstılahı tabire ise MÜRTECEL adı verilir. Bununla birlikte, bir kaç mânâda kullanıldığı hâlde, sonradan ilk mânâsında kullanılması terk edilmiş bulunulan lafızlara da MENKÛL denilmektedir. Bu durumda nâkil ya şer'-i şerîf veya örf-ü âm yahut örf-ü has olur.
MENKÛL-Ü ŞER'Î: Lügat manâsı ile ilgisi bulunan ıstılâhî tabirin nâkilinin şer'-i şerif olması demektir.
Meselâ: "Salât" lafzı, lügatte "duâ" manâsına iken, bilâare şer'-i şerîf tarafından "duayı içine alan malum erkân ve efâl-i mahsûsa" (= namaz) mânâsına nakledilmiştir.
MENKÛL-Ü ÖRFÎ: Lügat mânâsı ile ilgisi bulunan ıstılahı tâbirin bu mânâya nakledicİsi (= nâkili) örf-ü âm (= genel, umûmî örf) olursa; o ıstılâhî tabir menkûl-ü örfi olur.
Meselâ: "Dabbe" kelimesi, aslında yer yüzünde yürüyen bütün canlılar için kullaıulırken, daha sonra, amme tarafından, sadece dört ayaklı hayvanlar için kullanılır olmuştur.
MENKÛL-Ü ISTILÂHÎ: Lügat mânâsı ile ilgisi bulunan ıstılâhî tâbiri, bu yeni mânâya nakleden örf-ü has ise, buna da münkûl-ü ıstılahı denir. Fukahâ'nın, ediblerin, diğer ilim, san'at ve sanayi erbabının kullanmakta olduğu bir takım tabirler, menkûl-u ıstılâhî dir.
ISTISNA'; Lügatte: San'at ve bir İşin yapılmasını İstemek anlamına gelir. Istılahta İSTİSNA' Bir kimsenin, bir .san'at ehli (= san'atkâr) ile, o san'atkann, san'atı ile ilgili bir şey yapması üzerine mukavele yapması demektir. O şeyi yapan şahsa SANI'; yaptıran şahsa MUŞTASINI yapılan şeye de MASNU' denir. Bir kimsenin, bir terzi ile, kumaşı ve lâzım olan diğer şeyler terziden olmak üzere, bir kat elbise dikmesi için mukavele yapması gibi... Aslında istisna' bir bakıma ma'dûmu (= mevcut olmayan bir şeyi) satmak demektir. Fakat, insanların ihtiyaçlanna binâen, kıyâsın hilâfına olarak caiz görülmüştür.
ISTTYÂD: Sayd Maddesine bakınız.
ITAK: Arap atlarının güzel bir nev'idir. Bu kelimenin tekili olan Atik: Azâd edilmiş, köle anlamında kullanılır. UTEKÂ: Atik'in çoğuludur. Utekâ kelimesi, kadîm, nefis, kerîm ve cemîl mâ-nâlanni da ifâde eder.
l'TÂK: Azâd etmek demektir. Bu da, köleye şer'î bir kuvvet, bir ehliyet ve mâlik olma hakkı vermek anlamındadır.
Bir başka tarif ile I'TÂK: Memlûk (= Köle) üzerindeki, efendisinin mâlikiyet hakkını, vech-i mahsus ile ıskat etmektir ve memlûk bu işlem (yani ı'tak) neticesinde hürriyetine kavuşur. Böylece de, velayet, şehâdet ve diğer tasarruflarla; başkalannın kendisi üzerindeki tasarruflannı def etmeye kudret bulmuş olur.
I'TAK tabiri, aslında kuvvet meydana getirmek anlamındadır. Memlûkiyyeti ıskat edilen (yani köleliği düşürülüp, hürriyetine kavuşan) bir şahıs, bütün hukukî tasarruflara kudret bulmuş olacağından, bu işleme de ı'tak denilmiştir.
ITÂK-I SAHİH: Itk işleminde kullanılan sarih la-fizlardan biri ile yapılan ıtk (= azâd etme) demektir. Bir kimsenin, kölesine: "Seni ıtk ettim." veya: "Seni azâd ettim." demesi gibi...
1'TÂK-ı VÂCİB: Kaü'den, zihar'dan, yeminden ve orucu bozmaktan dolayı keffâret olarak yerine getirilmesi icabeden ıtk yani azâd etme demektir.
I'TÂK-I MENDÛB: Allah rızâsı için yapılan ıtk'tır.
I'TÂK-I MÜBÂH: Hiç bir şeye niyet edilmeden yapılan ıtk demektir.
I'TÂK-I MAHZUR: Gayr-i meşru bir cevih için, (meselâ: Putlar nâmına) yapılan ıtk'tır.
I'TÂK-I CEBRÎ: Bir kölenin, sahibinin rızâsına bakılmadan, hâkimin hükmü İle azâd edilmesi demektir.
|/TX: Azâd etmek demektir. Yani ITK: Bir kölede, hürriyete kavuşması sebebiyle şer'î bir kuvvetin, bir ehliyetin ve bir se-lâhiyet kudretinin (= yetkinin) sabit olması anlamını ifâde eder.
Diğer bir tarife göre ITK: Efendinin, köle üzerinde olan mâlikiyet hakkının, vech-i mahsus (yani özel bir şekil) ile düşmesi ve ortadan kalkması demektir ki, bu sayede memlûk (= köle veya cariye) azâd olunarak, hürriyete kavuşmuş olur. Bununla birlikte ITK kelimesi I'TAK anlamında da kullanılır.
ITK-I MUALLAK: Bir şarta ta'lik (= bağlanmak) suretiyle meydana gelen ıtk demektir.
Meselâ: Bir kimsenin, kölesine: "Şu işi yaparsan hürsün." demesi gibi.. Bu durumda o köle, şart koşulan işi yaparsa, hürriyete kavuşmuş olur.
ITK-I MÜNECCEZ: Bir şarta muallak veya bir zamana muzaf olmadan, derhâl vuku bulan ıtk demektir.
Meselâ: Bİr kirrisenin, ınemlûküne: "Seni, azâd ettim." demesi gibi,.. Böyle bir sözle, köle, derhâl hürriyetine kavuşmuş olur
ITK-I MUZAF: Bir zamana; bir vaktin girmesine veya bir vaktin çıkmasına izafe edilen ıtk'tır. Bir kimsenin, kölesine: "Sen, gelecek aym başında hürsün." demesi gibi... Bu durumda o ayın başında, ıtk olayı gerçekleşmiş olur.
ITK ALÂ MÂL: Bir köle veya cariyenin, -kitabet yolu ile olmadan, cins ve miktan belirli olan bir mâl yahut belirli bir hizmet karşılığında azâd edilmesi demektir.
Buna, ITK ALÂ CU'L de denir.
ITK-I KÜL: Bir köle veya cariyeyi tamamen azâd etmek demektir.
Meselâ: Bir efendinin, tek başına sahip bulunduğu bir köleye: "Seni, azâd ettim." demesi gibi...
ITK-I CÜZ': Bir memlûkün (* bir köle veya bir cariyenin), beiirtmeksizin bir cüz'ünü azâd etmek demektir.
Imâm-ı A'zam (R.A.)'a göre, bu durumda mu'tîfc (= azâd eden şahıs), o cüz' ile ne miktar kasdettîği-ni açıklamaya mecburdur. ITK-I BA'Z hakkındaki hüküm de böyledir. Bir köle veya cariyeye ortak bulunan iki kişiden birinin, kendi hissesini azâd etmesi de ITK-I BA'Z ka-bilindendir.
ITK-I SEHM: Bir memlûkün, -belirmeksizin-bir sehmini azâd etmek demektir ki, bu durumda, İmâm-ı A'zam'a göre, o memlûkün altıda biri; Imâ-meyn'e göre ise tamamı azâd edilmiş olur.
ITK-I MÜBHEM: Bir çok memlûkten birini veya bir kaçını, hangisi olduğunu belirtmedeki azâd etmek demekitr.
ITK-I MÜŞTEREK: İki veya daha çok kimsenin ortaklaşa sahibi bulundukları bir köle veya cariyeyi azâd etmeleri demektir.
ITK-NÂME: Azâd edilmiş bulunan bir köle veya cariyeye, azâd edildiğini bildirmek üzere verilen ve-sîkadır.
ITKU'N-NESEME: Neşeme Maddesine bakınız.
IYD
Iyd: Bayram demektir. Iyd'ın çoğulu a'yâd (= bayramlar)'dır. Iyd-i fitr: Ramazanı Şerif bayramı. Iyd-ı adhâ: Kurban haramı.
IZTTBÂ: (Hac esnasında) Ridânin (= Belden yukarıya örtülen ihram'ın) bir ucunu, sağ koltuk altından geçirip, sol omuz üzerine atmak; böylece sağ omuz ve kolu ihramın dışında bırakmak demektir. Remel yapılması gereken tavafların her şavtinda ıztıbâ' yapmak sünnettir. Diğer zamanlarda iztıbâ yapılmaz. [8]
IDDET: Lügatte: Sayı anlamına gelen aded kelimesinden alınmış olup, tâdâd, ihsâ, müddet gibi mânâlara gelmektedir.
Istılahta İDDET: Bir erkeğin veya bir kadının, mü-fârekâttan (= karı - kocanın birbirlerinden ayrılmalarından) sonra, belirli bir müddet başkası İle evlenmeyip terebbüs ve intizârda bulunması.{= beklemesi) demektir. Bu itibarla ıddet:
a-) IDDET-İ RİCAL,
b-) IDDET-İ NİSA olmak üzere iki kısma ayrılır. Ancak, IDDET tabiri mutlak olarak zikredilince, genellikle DDDET-İ NİSA anlamına kollanılır.
Î'TİDÂD: Iddet (= belirli bir müddet) beklemek demektir.
MÜ'TEDDE: Iddet bekliyen kadm demektir.
Iddet bekliyen kadın, boşanmış bulunduğu talâk'-ın nevine göre MU'TEDDE-İ RİC'İYYE, MU'TEDDE-İ BAİNE gibi isimler alır.
IDDET: Kocasından ayrılmış olan bir kadının, bir başkası ile evlenebilmek için beklemek zorunda olduğu müddet. Bu müddet, üç defa hayız görüp, temizleninceye kadar geçecek olan müddet demektir. (Kocasından boşanan kadın 100 gün, kocası ölen ka-dan ise 130 gün ıddet bekler.)
IDDET-İ EŞHÜR: Ay hesabına göre ıddet beklemek demektir.
Akd-i sahîh ile nikâhlı olup, hakîkaten veya hükmen medhûlün bihâ olan veya zât-ı hayz olmayan kadınlar, boşanma tarihinden itibaren hür ise, üç ay; câriye ise, bir buçuk ay ıddet bekler.
IDDET-İ HAML: Çocuk doğurmakla biten ıddet.
IDDET-İ HAYZ: Hayz ile ikmâl olunad ıddet Talâk veya fesih vuku bulduğunda zât-ı hayz Olan hür kadınlar, tam üç hayız ile, ve cariyeler de tam İki hayız ile bu ıddeti bitirmiş olurlar.
IDDET-İ VEFAT: Ölüm ile lâzım gelen ıddet demektir.
Kocası vefat eden kadın hür ise, dört ay on gün; câriye ise iki ay beş gün ıddet bekler. MfflLÂL: Dalâlete düşürmek; doğru yoldan çıkarmak; azdırmak; saptırmak.
IDLÂLİYYÂT: İnsanı azdıracak, saptıracak ve doğru yoldan çıkaracak bahis ve düşünceler
IDL: ADL Maddesine batanız. H1SAN
İHSAN: Bu kelime hısn lafzından türetilmiş bir kelimedir.
HISN ise: Müstahkem, yüksek, ulaşılması zor bir yer, bir kal'a demektir.
Böyle bir yere girip, tahassunda bulunmaya lügatte D3SAN denilir.
Daha sonra bu kelime, yani İHSAN: İslâm, hürriyet, tezvîc ve başından sahih bir nikâh geçmiş olmak mânâlarında da kullanılmıştır.
İslâm hukukunda İHSAN: Şer'î had icra edilebilmesi için bulunması şer'an lâzım gelen, islâm, hürriyet, bülûg, sahih bir nikâhla evlenmiş bulunmak gibi bazı vasıfların bir şahısla içtimâi (= birlikte bulunması) demektir. ihsan iki nevidir:
1-) IHSAN-IKAZF: Bir kimsede, akıl, bulûğ, hürriyet, islâm ve zina etmemiş olma vasıflarının içtima etmesi yani bir şahısta, bu vasıflanıl birlikte bulunması demektir.
2-) SAN-I RECM: Birşahsta şu yedi vasfın içtimâ etmesidir.
1-) Akıl;
2-) Bulûğ;
3-) Hürriyet:
4-) İslâm;
5-) Sahih bir nikâhla evli bulunma;
6-) Zevcesinin (= karısının) de bu sıfatlan taşıması;
7-) Bu vasıfların ictimâından sonra da, aralarında mücâmaat (= cinsî ilişki) vuku bulmuş olması
MUHSAN: Akıllı, bulûğa ermiş, hür, müslüman ve afif (= iffetli, namuslu, zinadan uzak) olan erkek demektir.
MUHSANE: Akıllı, bulûğa ermiş, hür, müslüman ve iffetli kadın demektir.
Bu vasıflan kendisinde toplamış bulunan bir erkek ile bif kadın, birbirleriyle sahih bir nikâh ile evlenip mücâmaatta (= cinsî ilişkide) bulunmuş -olunca, ıhsan-ı recm sıfatını elde etmiş olurlar.
IKÂB: Ukubet Maddesine bakınız.
lKTÂ' Hükümdarın toprak bağışlaması; nıaktû'-an ihale. Delil göstererek susturma.
İRS: Zevce, kan demektir. URÛS, Irs'ın çoğuludur.
IRZ: Şan ve şeref, namus, iffet.
EHL-İ IRZ: Namuslu kimseler.
MlSHÂR: Sıhriyet, akrabalık, hısımlıl: meydana getirmek; dâmât olmak; dâmât edinmek demektir.
Sıhriyyet Maddesine de bakınız.
ISKAT: Düşürme, düşürülme; yok etme; hükümsüz bırakma anlamlarına gelir. Bu kelime, ölünün azaptan kurtulması için dağıtılan bazı sadakalara da isim olmuştur.
KÂT-I CENİN: Çocuk düşürmek demektir.
lSLAH: İyileştirme; iyi bir hâle koyma; düzeltme.
1SLÂH-ITERİKE: Mirâsçılann, ölen şahsın (= murisin) bütün borçlarını Ödeyerek, borca batmış olan terikeyi kurtarmalan demektir. Vârisler, terikeyi, borcu kısmen ödeyerek veya te-rikenin kıymetini vererek kurtaramazlar. Bu durumda alacaklılar, terikeyi sattırarak, satış bedelini alacakları nisbetinde aralarında paylaşırlar.
ISTILAH
ISTILAH: (Lügatte) ittifak demektir. Dim dilinde ise ISTILAH: Muayyen bir cemaatin, bir meslek erbabının bir lafzı, lügat mânâsından çıkararak, hep birlikte, başka bir mânâda kullanmala-n demektir.
ISILAH: "Bir mevzu ile ilgili bir takım müdevven1 mesele ve kaidelerin hey'et-İ mecmuası" mânâsına da kullanılır. Bu ikinci mânâ, özel bir ıstılahtan ibarettir.
Bİr lafzm lügat mânâsı ile ıstılah mânâsı arasında, ya bir münasebet bulunur veya bulunmaz. Lügat mânâsı ile münasebeti bulunan ıstılah! tabire MENKÛL denir.
Lügat manâsı ile münasebeti bulunmayan ıstılahı tabire ise MÜRTECEL adı verilir. Bununla birlikte, bir kaç mânâda kullanıldığı hâlde, sonradan ilk mânâsında kullanılması terk edilmiş bulunulan lafızlara da MENKÛL denilmektedir. Bu durumda nâkil ya şer'-i şerîf veya örf-ü âm yahut örf-ü has olur.
MENKÛL-Ü ŞER'Î: Lügat manâsı ile ilgisi bulunan ıstılâhî tabirin nâkilinin şer'-i şerif olması demektir.
Meselâ: "Salât" lafzı, lügatte "duâ" manâsına iken, bilâare şer'-i şerîf tarafından "duayı içine alan malum erkân ve efâl-i mahsûsa" (= namaz) mânâsına nakledilmiştir.
MENKÛL-Ü ÖRFÎ: Lügat mânâsı ile ilgisi bulunan ıstılahı tâbirin bu mânâya nakledicİsi (= nâkili) örf-ü âm (= genel, umûmî örf) olursa; o ıstılâhî tabir menkûl-ü örfi olur.
Meselâ: "Dabbe" kelimesi, aslında yer yüzünde yürüyen bütün canlılar için kullaıulırken, daha sonra, amme tarafından, sadece dört ayaklı hayvanlar için kullanılır olmuştur.
MENKÛL-Ü ISTILÂHÎ: Lügat mânâsı ile ilgisi bulunan ıstılâhî tâbiri, bu yeni mânâya nakleden örf-ü has ise, buna da münkûl-ü ıstılahı denir. Fukahâ'nın, ediblerin, diğer ilim, san'at ve sanayi erbabının kullanmakta olduğu bir takım tabirler, menkûl-u ıstılâhî dir.
ISTISNA'; Lügatte: San'at ve bir İşin yapılmasını İstemek anlamına gelir. Istılahta İSTİSNA' Bir kimsenin, bir .san'at ehli (= san'atkâr) ile, o san'atkann, san'atı ile ilgili bir şey yapması üzerine mukavele yapması demektir. O şeyi yapan şahsa SANI'; yaptıran şahsa MUŞTASINI yapılan şeye de MASNU' denir. Bir kimsenin, bir terzi ile, kumaşı ve lâzım olan diğer şeyler terziden olmak üzere, bir kat elbise dikmesi için mukavele yapması gibi... Aslında istisna' bir bakıma ma'dûmu (= mevcut olmayan bir şeyi) satmak demektir. Fakat, insanların ihtiyaçlanna binâen, kıyâsın hilâfına olarak caiz görülmüştür.
ISTTYÂD: Sayd Maddesine bakınız.
ITAK: Arap atlarının güzel bir nev'idir. Bu kelimenin tekili olan Atik: Azâd edilmiş, köle anlamında kullanılır. UTEKÂ: Atik'in çoğuludur. Utekâ kelimesi, kadîm, nefis, kerîm ve cemîl mâ-nâlanni da ifâde eder.
l'TÂK: Azâd etmek demektir. Bu da, köleye şer'î bir kuvvet, bir ehliyet ve mâlik olma hakkı vermek anlamındadır.
Bir başka tarif ile I'TÂK: Memlûk (= Köle) üzerindeki, efendisinin mâlikiyet hakkını, vech-i mahsus ile ıskat etmektir ve memlûk bu işlem (yani ı'tak) neticesinde hürriyetine kavuşur. Böylece de, velayet, şehâdet ve diğer tasarruflarla; başkalannın kendisi üzerindeki tasarruflannı def etmeye kudret bulmuş olur.
I'TAK tabiri, aslında kuvvet meydana getirmek anlamındadır. Memlûkiyyeti ıskat edilen (yani köleliği düşürülüp, hürriyetine kavuşan) bir şahıs, bütün hukukî tasarruflara kudret bulmuş olacağından, bu işleme de ı'tak denilmiştir.
ITÂK-I SAHİH: Itk işleminde kullanılan sarih la-fizlardan biri ile yapılan ıtk (= azâd etme) demektir. Bir kimsenin, kölesine: "Seni ıtk ettim." veya: "Seni azâd ettim." demesi gibi...
1'TÂK-ı VÂCİB: Kaü'den, zihar'dan, yeminden ve orucu bozmaktan dolayı keffâret olarak yerine getirilmesi icabeden ıtk yani azâd etme demektir.
I'TÂK-I MENDÛB: Allah rızâsı için yapılan ıtk'tır.
I'TÂK-I MÜBÂH: Hiç bir şeye niyet edilmeden yapılan ıtk demektir.
I'TÂK-I MAHZUR: Gayr-i meşru bir cevih için, (meselâ: Putlar nâmına) yapılan ıtk'tır.
I'TÂK-I CEBRÎ: Bir kölenin, sahibinin rızâsına bakılmadan, hâkimin hükmü İle azâd edilmesi demektir.
|/TX: Azâd etmek demektir. Yani ITK: Bir kölede, hürriyete kavuşması sebebiyle şer'î bir kuvvetin, bir ehliyetin ve bir se-lâhiyet kudretinin (= yetkinin) sabit olması anlamını ifâde eder.
Diğer bir tarife göre ITK: Efendinin, köle üzerinde olan mâlikiyet hakkının, vech-i mahsus (yani özel bir şekil) ile düşmesi ve ortadan kalkması demektir ki, bu sayede memlûk (= köle veya cariye) azâd olunarak, hürriyete kavuşmuş olur. Bununla birlikte ITK kelimesi I'TAK anlamında da kullanılır.
ITK-I MUALLAK: Bir şarta ta'lik (= bağlanmak) suretiyle meydana gelen ıtk demektir.
Meselâ: Bir kimsenin, kölesine: "Şu işi yaparsan hürsün." demesi gibi.. Bu durumda o köle, şart koşulan işi yaparsa, hürriyete kavuşmuş olur.
ITK-I MÜNECCEZ: Bir şarta muallak veya bir zamana muzaf olmadan, derhâl vuku bulan ıtk demektir.
Meselâ: Bİr kirrisenin, ınemlûküne: "Seni, azâd ettim." demesi gibi,.. Böyle bir sözle, köle, derhâl hürriyetine kavuşmuş olur
ITK-I MUZAF: Bir zamana; bir vaktin girmesine veya bir vaktin çıkmasına izafe edilen ıtk'tır. Bir kimsenin, kölesine: "Sen, gelecek aym başında hürsün." demesi gibi... Bu durumda o ayın başında, ıtk olayı gerçekleşmiş olur.
ITK ALÂ MÂL: Bir köle veya cariyenin, -kitabet yolu ile olmadan, cins ve miktan belirli olan bir mâl yahut belirli bir hizmet karşılığında azâd edilmesi demektir.
Buna, ITK ALÂ CU'L de denir.
ITK-I KÜL: Bir köle veya cariyeyi tamamen azâd etmek demektir.
Meselâ: Bir efendinin, tek başına sahip bulunduğu bir köleye: "Seni, azâd ettim." demesi gibi...
ITK-I CÜZ': Bir memlûkün (* bir köle veya bir cariyenin), beiirtmeksizin bir cüz'ünü azâd etmek demektir.
Imâm-ı A'zam (R.A.)'a göre, bu durumda mu'tîfc (= azâd eden şahıs), o cüz' ile ne miktar kasdettîği-ni açıklamaya mecburdur. ITK-I BA'Z hakkındaki hüküm de böyledir. Bir köle veya cariyeye ortak bulunan iki kişiden birinin, kendi hissesini azâd etmesi de ITK-I BA'Z ka-bilindendir.
ITK-I SEHM: Bir memlûkün, -belirmeksizin-bir sehmini azâd etmek demektir ki, bu durumda, İmâm-ı A'zam'a göre, o memlûkün altıda biri; Imâ-meyn'e göre ise tamamı azâd edilmiş olur.
ITK-I MÜBHEM: Bir çok memlûkten birini veya bir kaçını, hangisi olduğunu belirtmedeki azâd etmek demekitr.
ITK-I MÜŞTEREK: İki veya daha çok kimsenin ortaklaşa sahibi bulundukları bir köle veya cariyeyi azâd etmeleri demektir.
ITK-NÂME: Azâd edilmiş bulunan bir köle veya cariyeye, azâd edildiğini bildirmek üzere verilen ve-sîkadır.
ITKU'N-NESEME: Neşeme Maddesine bakınız.
IYD
Iyd: Bayram demektir. Iyd'ın çoğulu a'yâd (= bayramlar)'dır. Iyd-i fitr: Ramazanı Şerif bayramı. Iyd-ı adhâ: Kurban haramı.
IZTTBÂ: (Hac esnasında) Ridânin (= Belden yukarıya örtülen ihram'ın) bir ucunu, sağ koltuk altından geçirip, sol omuz üzerine atmak; böylece sağ omuz ve kolu ihramın dışında bırakmak demektir. Remel yapılması gereken tavafların her şavtinda ıztıbâ' yapmak sünnettir. Diğer zamanlarda iztıbâ yapılmaz. [8]
Konular
- 12- HAYVANLARIN İŞLEDİĞİ VEYA HAYVANLARA KARŞI İŞLENEN CİNAYETLER
- 13- KÖLELERİN CİNAYETLERİ
- 1- Kölenin Cinayeti Ve Efendisinin Onun Fidyesini Verip Vermemekte Muhayyer Olması
- 14- KÖLELERE KARŞI İŞLENEN CİNAYETLER
- 15- KASÂME (= YEMİNLEŞME)
- 16- ÂKILELER
- 17- CİNAYETLER HUSUSUNDA ÇEŞİTLİ MES'ELELER
- FIKIH ISTILAHLARI
- A
- B
- C
- D
- E
- G
- H
- I
- İ
- K
- L
- M
- N
- O
- Ö
- P
- R
- S
- Ş
- T
- U
- V