15- Muhtelif Mes'eleler

Bir adam ölüp, karısı ile bir ümm-ü veledini terk ettiğinde, varisler "onun, ölenden şu çocuğu doğurduğunu" ikrar ederler ve orda da ikrar edici için, dava açan biri olmaz ise; o çocuğun nesebi, ölenden sabit olur.

Bu durumda ikrar edicinin sayısı şart değildir. Ve o çocuk da ölen şahsa varis olur.
Eğer, ikrar eden şahsı dava eden biri bulunursa, o zaman bi'1-ittifak adet şarttır. Ancak, şahitler için adalet şart değildir. Bu da üzerinde ittifak edilen rivayetlerdendir.

Bu durumda şehadet lafzı şart mıdır?

Bunda da, (şarttır veya değildir diye) iki rivayet vardır. Muhıyt'te de, böyledir.

Bir adam vefat eder; bir ümm-ü veledi kalır ve o da, iki sene arasında, bir çocuk doğurur; varisler de onu kabul etmezlerse; İmâm Ebû H anî Ve (R.A.)'ye göre, bu durumda, neseb sabit olmaz. Ve bu çocuk, iki şahit şehadette bulunmazsa ebenin şehadetiyle de, ölene mirasçı olamaz.

Ancak, efendi ikrar ederek "o cariyenin, ölenden hamile kaldığım" söylerse, o takdirde, ebenin şehadetiyle neseb sabit olur.

Eğer varisler ikrar ederse; onların ikrarı da, ölenin ikrarı gibidir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, elinde bulunan cariyesine cima eder ve ondan doğan çocuğu da iddia eder; sonra da: "Bu, filanın ümm-ü veledi idi. Bana nik,ah eyledi. Bu çocuğu da benden doğurdu." der; o filan da bunu doğrularsa; -cariye doğrulasm veya yalanlasın— hakim hükmetmeden önce ikisinin ikrar edilenin ümm-ü veledi olduğu hususunda, tasdikine müracaat edilir. Ve bu durumda, o ikrar edilenin ümm-ü veledidir. Çocuğun hükmü de, kendisinin hükmü gibidir.

İkrar edilen Ölürse, her ikisi de âzad edilmiş olur.

Eğer bundan sonra, çocuk büyür ve ikrar olunanı yalanlarsa, onun bu tekzîbine iltifat edilmez.

Eğer cairye ikrar olunanı tasdik eder ve ölene kadar yalanlamazsa, bu çocuk, ikrar olunanın kölesi olur.

Eğer çocuk büyür ve "ikrar olunanın kölesi olduğunu", inkar eder, yalanlarsa; onun inkarına iltifat edilmez.

Eğer cariye, ikisini de yalanlarsa; bu durumda hakim, o cariyeyi ikrar olunanın ümm-ü veledi olarak hükmeder.

Ve, bu ümm-ü veledin kıymetini ikrar eden şahıs, ikrar olunan şahsa verir denildi ki:

"Bu, İmâmeyn'in kavlidir." denilmiştir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavli ise şudur: İkrar eden ödeme yapmaz. İkrar olunan da, ikrar edene mehir ödemez. Eğer cariye, ikisini de yalanlarsa; bu durumda hakim, bir şey ile hükmetmez. Ölüm zama­nına kadar, çocuğun işi bekletilir. Çocuk büyür de ikrar ediciyi, bu ikrarında doğrularsa; bu durumda çocuk, ikrar olunan şahsın kölesi, anası da ikrar olunan şahsın ümm-ü veledi olur.

Eğer, yalanlamanın üzerinden zaman geçerse; bu durumda hakim, ikrar eden şahıs bakımından, —ikrar olunan şahıs için— çocuğu hür; anasını ümiri^ü veled eyler.

Eğer ana sağ olur ve ikrar edeni de tasdik ederse; bu böyledir.

Oğlan yalanlarsa, bu durumda, o hürdür. Cariye ise, ikrar olunan şahsın ümm-ü veledidir.

Keza, eğer ana, ikrar edileni yalanlar; fakat oğlu onu tasdik ederse (~ doğrularsa) mes'ele yukarıda anlatıldığı gibidir. Muhıyt'te de böyledir.

Bîr adam ölüp bir oğul bıraktığında, bir kadın gelerek, "onun. ölenden, kendinin oğlu olduğunu" iddia eder; oğlan da onu doğrular; ve bu hususta kadın, beyyine de ibraz ederse, bu durumda hakim, onun nesebini ondan olarak hükmeder.

Kadını da Ölenin karısı olarak hükmeder.. Ve kadın, ölene varis olur. Tahavî Şerhı'nde de böyledir.

tki kadın, bir çocuğun nesebini iddia ettiklerinde, ikisi de belgele­rini ibraz ederek, "Bu çocuğun iki ayrı erkekden veya bir erkekten olduğunu"  söylerlerse;  îmâmeyn'e  göre,  onların hiç birinden,  bu çocuğun nesebi sabit olmaz.  İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, o çocuğun nesebi, ikisinden sabit olur. Onlardan her biri, birer kadın şahit dinletseler bile, bu böyledir.

Ebû Süleyman'ın rivayetinde şöyle zikredilmiştir:

Bu, belgelerle, onların hiç birine, o çocuk hükmedilmez. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

Ebû Hafs'm rivayetinde ise şöyle zikredilmiştir:

Çocuk, ikisinin arasında hükmedilir.

Eğer onlardan birinin hücceti olmazsa, hilafsız olarak onların hiç birisine hükmedilmez.

Mecmûıı'n-Nevazil'de şöyle rivayet olunmuştur: İki çocuktan birisi erkek, diğeri kız olur ve iki kadın, bu oğlanı iddia ettikleri halde, kızı kabul etmezlerse; ikisinin de sütleri tartılır; oğlan sütü ağır gelenin olur. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adamın cariyesi doğum yapar; o adamın kardeşi de —şüpheli nikahla— o çocuğu iddia eder; efendisi ise onu yalanlarsa; iddiacı tasdik olunmaz.

Amca, dayı ve diğer akrabalar da aynıdır.

Şayet bir tek gün ona malik olur ve nikah cihetinden de iddia ederse; —nikah sahih olsun, fasid olsun; veya mülk cihetinden olsun,— nesebi ondan sabit olur.

Bir kimse, çocuğu iddia ettiği halde, cariyeyi nikah eylediğini Söylemez ve bu çocukla beraber, anasına malik bulunursa, bu durumda, bu cariye, onun ümm-ü veledi olur.

Şayet, bu cariyeye çocuğa iddia edenin babası sahib olur; o da oğlunun   iddiasını inkar ederse;  bu durumda çocuğun nesebi sabit olmadığı gibi bu çocuk azad edilmiş de olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adamın cariyesi, bir çocuk doğurduğunda, o çocuğun nese­bini, o adamın oğlu iddia ederse; babası onu tasdik etmedikçe, iddia sahih olmaz.

Keza, oğul cariyeyi nikahladığını söylerse; yine babası doğrulamadıkca, bu iddiası sahih olmaz.

Eğer oğul, belge ibraz ederek "babasının nzasıyle nikah olduğunu" iddia eder veya "rızası olmadan nikah olduğunu" iddia ederse; bu durumda, bu çocuğun nesebi, o oğlandan sabit olur. Ve bu çocuk, azad edilmiş olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, küçük bir kölesini azad ettikten sonra, "onun kendi oğlu olduğunu" iddia ederse, bu iddiası sahih olur.

Eğer çocuk büyük ise, onun inkar etmesi halinde, babanın ikrarı batıl olur; değilse caizdir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, cariyesini azad eder; onun da bir çocuğu olur ve bu şahıs azad eyledikten sonra, o çocuğu iddia ederse; bu çocuk, adama ilzam olunur. Kadına ise, iddet gerekir. Muhıyt'te de böyledir.

Küçük bir köleye, iki, adam ortak bulunur ve bü ortaklardan birisi, onu azad ettikten sonra, diğeri, "onun kendisinin oğlu olduğunu iddia ederse; bu davası, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre sahih olur.

Bu durumda o adam anasına da, çocuğuna da efendi olur.

Eğer, iddia eden şahıs, onu azad ettiğini söylüyor ve onun mül­künde doğmamış ise, bu böyledir.

Eğer, evlâdı, olduğunu ve çocuğunun kendi mülkünde, rahme düştüğünü iddia ediyorsa, azad edilen için, yarı vela vardır. Müddeî için velâ olmaz,

İmâmeyn'e göre ise köle tam azad olmuş olur.

Diğeri ise, çocuğun nesebini hür olarak iddia eder. Ancak, bu durumda nesep belirli olmaz.

İddiası diğerinin nesep iddiasında bulunması halinde istihsanen sahih olur.

Fakat,  o çocuğu,  azad eden iddia ederse,  İmâm  Ebû  Hanîfe  (R.A.)'nin kavline göre, bu iddiası sahih olmaz. Ancak, diğeri de, böyle olduğunu ikrar ederse, o zaman, onun iddiası sahih olur.

İmâmeyn'e göre ise, istihsanen, o şahsın iddiası sahih olur.

Eğer çocuk büyük olur ve böylece ikrar ederse; bu durumda, onun nesebi iddia edenden sabit olur.

Eğer, bu çocuk inkar ederse, azad edenin iddiası sahih olmaz; diğerinin iddiası sahih olur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.AO'nin kavlidir.

İmâmeyiTin kavli ise: "Bunlardan her birinin iddiası, ancak, diğerinin tasdiki ile sahih olur. Zemyre'de de böyledir.

Şayet, bu durumda iki çocuk olsaydı ve onlardan birisi azad edilmiş bulunsaydı, diğerinin nesebini iddia etmesi halinde, ikisinin de nesebi sahih olurdu. Ve ıtk (- azad etme) batıl olurdu. Tatarhâniyye'de de böyledir.
8 İbnü Semâa, Nevâdiri'nde şöyle buyurmuştur:

Bir adamın azad ettiği bir cariye, biriyle nikahlandıktan sonra, altı ay dolmadan bir çocuk doğurursa, bu çocuğu da kocası ve efendisi iddia ettiklerinde, hangisi diğerini tasdik ederse, bu çocuk onun oğlu olur.

Eğer koca tasdik eder de, nikahın fasid veya cimanın şüpheli olduğunu iddia ederse; çocuk ona ilzam olunur.

Keza, efendinin iddiası olmaz ve cariye tasdik etmezse,, bu durumda da çocuk kocaya ilzam olunur. Muhıyt'te de böyledir.

Kocası kaybolan bir kadın, birine nikahlanıp.; ondan bir de çocuk doğurduktan sonra, önceki kocası   sağ olarak gelirse, bu çocuk, nasıl olursa olsun önceki kocanın olur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşü budur.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Eğer kadın, ikinci nikahdan itibaren, altı ay geçmeden doğum yapmışsa; çocuk önceki kocanındır. Altı ay geçtikten sonra doğurmuşsa, bu durumda o çocuk, ikinci kocanındır." buyurmuştur.

imâm Muhammed.(R.A.)'e göre, eğer ikinci kocanın cimasından itibaren, iki sene geçmeden doğum yapmışsa; bu çocuk birinci kocanındır.

Eğer iki sene geçtikten sonra doğum yapmışsa, o zaman, çocuk ikinci kocanın olur. Kâfî'de de böyledir.

Ebû'I-Leys: İmâm Muhammed (R.A.)'den rivayet olunan söz, en esahh olanıdır. Biz onu alırız." buyurmuştur. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Ebû ismet Sa'ıyd bin Muâz'ın İsmail bin Hammad'dan, O'nun da Abdü'I-Kerim el-Cürcânî'den, O'nun da İmâm-i A zam Ebû Hanîfe (R.A.)'den rivayet ettiğine göre, İmanı, bu kavlinden rücû' ederek; "çocuklar, ikinci adamın olur." buyurmuştur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam on yaşında ve bakire olan nikahlısından ayrı düşer ve bu kadın bir başkasiyle evlenir; çocukları da olursa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.): "Bu çocuklar, önceki kocanın olur. Böylece ikirici kocanın, onlara zekat vermesi ve onların, bu adam hakkında şehadetleri caiz olur." buyurmuştur.

Abdü'I-Kerim Cürcâni ise: "İmâm, bu sözünden döndü. Ve "çocuklar, ikinci kocanın olur." buyurdu." demiştir.

Fetva da bunun üzerinedir. Vâkıâtü'l-Hüsamiyye'de de böyledir.

Bu durumda, bi'l-icma, kadın, önceki kocasına döndürülür. Zehıyre'de de böyledir.

Kadın, esir edilip harb ehli biriyle evlenir; ondan da çocukları olursa, işte bu durum ihtilaflıdır. Mebsût'ta da böyledir.

Bu ihtilaf üzere: "Kadın boşandığını iddia ederek, "iddetini bek­ledikten sonra nikahlandığım" söyler, önceki kocası da bunu inkar ederse; bu durumda, kocanın sözü geçerli olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Mecmu u'n-Nevâzü'de    şöyle    zikredilmiştir:    Necmü'd-dîn en-Nesefî'den soruldu:

Bir adam babasının nikahlaması üzerine, küçük bir kızla evlen­dikten sonra, baba ölür; koca da kaybolur ve-o kız da büyür; başka birisi de, o kızı nikahladıktan sonra kaybolan şahıs çıkıp gelir ve onun nikahlısı olduğunu iddia eder; kız bunu inkar eder ve adamın da beyyinesi olmazsa; bu durumda hakim, ona hüküm vermez; ikinci kocaya hükmeder.

Bu kadının, ikinci kocasından bir kızı; önceki kocanın da, başka bir kadından bir oğlu olsa; bu oğlanla, o kızın aralarında nikah caiz olur mu?

—Eğer küçük iken olursa, bu, babası olma ihtimali olduğu ve "kızın anasının, karısı olma" ve "kızın da döşeğinde doğma kızı olma" ihtimali olduğu için, caiz olmaz.

Fakat oğlan büyürse, kendisi o kızı nikah edebilir.

Uygun olan nikahın caiz olmasıdır. Çünkü oğlanın ikrarı, başkasına karşı geçerli olmaz. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Bir adam, başka bir şahsın karısını nikahlayıp, bu kadın bir çocuk doğurduğunda, bu kocalardan birisi, iddia ederek: "Bir aydır, benim nikahımın altındadır," der; diğeri de "bir senedir, benim nikahımın altındadır."  diye  iddia ederse;  bu  durumda,   "bir  senedir,  benim nikahımın altındadır." diyenin sözü geçerli olur. Zehıyre'de de böyledir.

Hasta bir adam: "Bu çocuk, şu iki cariyenin birinden, benim oğlumdur."  dedikten sonra ölürse,  İmâm Muhammed (R.A.);  "O çocuk, adamın malının tamamında azad edilmiştir. Bu cariyelerin her birinin  kıymetinin yarısı ise,  adamın malının sülüsünden (=   üçte birinden) azad edilmiş olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, ikrar ederek:  "Bu çocuk, şu cariyemden, benim oğlumdur." dedikten sonra Ölür; kardeşleri de —beyyine ikame ederek, babalarının, o cariyeyi nikahladığını ve bunu da doğumdan üç sene önce yaptığını''   iddia  ederler; cariye ise, bunu  inkar  ederse; çocuğun kardeşlerinin beyyineleri kabul edilmez. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bu durumda çocuk ve cariye iddia ederlerse, beyyineleri kabul edilir. Çünkü bu beyyineler, hakkı tesbit ederler. O hak da, nikahın ölen zat üzerine oluşudur.

Bu durumda çocuk, azad edilmiş sayılır. Cariye de ölen şahsın ümm-ü veledi olmuş olur.

Bundan sonra, eğer ikrar, hali sıhhatmda efendiden olursa, azad malının tamamından geçerli olur.

Eğer, efendinin ikrarı, hastalık vaktinde olursa; azadda malının üçte birine itibar olunur:

Keza, çocuk iddia ederse, beyyinesi kabul edilir.

Bu durumda cevap çocukla annesinin iddiası halindeki cevabın aynıdır. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet anne, nikahı veya çocuğu iddia ederse; beyyinesi ve nikahı kabul olunur. Çünkü o, isbat olur. Aslında nesep, çocuğun hakkıdır. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer köle hali hazırda gaip olur; varisler de beyyine ikame eder­lerse; bu beyyinenin hükmü, köle gelene kadar bekletilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bîr adamın karısı çocuk doğurur ve kadın "onun, kocasından olduğunu" iddia eder; kocası da bunu inkar ederse; bu durumda kocaya karşı, onun oğlunun veya kardeşinin "onun, kendi oğlu olduğunu ikrar ettiğine"   şahitlik   yapmaları   halinde,   bu   şehadetleri   kabul  edilir. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet kocanın ikrarda bulunduğu hususunda, kadının babası şahitlik yapar veya onu inkar ederse; onun şehadeti kabul edilmez. Bu durumda kadın, ister ikrar etsin; isterse inkar etsin farketmez.

Keza, kocanın babası şahitlik yapar veya inkar ederse; bu şehadeti de kabul edilmez. Bu durumda da ister koca, iddia etsin; isterse inkar eylesin fark etmez. Muhıyt'te de böyledir.
En doğrusunu, bütün noksan sıfatlardan uzak ve kamil sıfatlarla muttasif olan yüce Allah bilir. [59]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..