3- Mahrem Olanların Nikâhı :

Şayet, bir kâfirin nikâhlı karısı, onun anası veya kız kardeşi gibi bir mahremi ise, bu ş-ekiideki bir nikâhın hükmü nedir? İmâm Ebû Ha­nîfe fR.A.)'ye göre, aralarındaki bu nikâh sahihtir; nafaka terettüp eder. Nikâhtan sonra duhûl vâki olmakla, onun ihsanı (= evli olma hâli) sakıt olmaz. İmâmeyn'e göre, bu nikâhın fâsid olduğu sö,yien-mişse de, sahih olan, İmâm Ebû Hanîfe (R.AJ'nin kavlidir.

İmâm-ı A'zsm (R.A.) ile İmâmeyn arasındaki ihtilâf İse, bir kâfi­rin, üç veya beş mahremin arasını cem etmesi hususundadır. Tebyîn'-de de böyledir.                                          -

Bu durumda nikahlanmış bulunanlar, bil - Icmâ' birbirlerine vâris olamazlar.
Bunların ikisi birden veya birisi müslüman olursa, bil - icmâ1 ara­ları tefrik edil.v.

Keza, müslüman olmadıkları halde, hâkime müracaat edip; durum­ları hakkında — islâmî— hüküm İsterlerse, yine araları ayrılır. Mu-hıyt'te de böyledir,

Ancak, bunlardan biri, işi hâkime götürüp, islâmın hükmünü isterse, bu durumda aralan açılmaz. Diğeri de geldiği zaman aralan tefrik edilir.

Bunlar, küfr ürere devam edip, işlerini bize getîrmezlerse; şayet, yaptıkları iş. kendi dinlerinde var ve ikisi de, aynı dine men­sup İseler, t>i! - ittifak, bunlara müdâhale edilmez. Muhıyt'te de böyle­dir.

İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.): «Bir nikâhla, iki kız kar­deşi nikahlamış bulunan bir kimse, isiâma girmeden, birisinden ay­rılmış olsa; müslüman olduktan sonra, geride kalmış bulunan kız kar­deşin nikâhı, sahih olur ve o kimse bu nikâh üzere devam eder.» bu­yurmuş ve bu kavil üzerinde, ittifak hasıl olmuştur. Kifâye'de de böy­ledir.

Bir zımmî, üç talâkla boşadiğt karısının nikâhını, o başka bir kocaya gitmeden önce, yenilese; bu karı - kocanın araları, tefrik edil­mez; yâni, ayrılmaz. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyiedir.

Bir zımmî, müslüman bir kadını nikahlamış olsa, aralan tef­rik edilir.

Bu zımmî. sonradan müslüman olur; kadın: «Sen,-beni, müslü­man olduğum halde, nikahladın.» dediği halde; erkek : «Hayır, ben seni nikahladığım zaman, sen mecûsî idin.» derse; bu durumda kadı­nın sözüne itibâr edilir ve araları tefrik edilir. Tatarhânîyye'de da böyledir.

Ehl-i zimmetten olan, iki küçük çocuk, babaları tarafından ni­kâhları akdedilerek evlendikten sonra, bulûğa erişmiş olsalar; bunlar İçin, bulûğ muhayyerliği yoktur.

Ancak, bunlar, baba ve dedelerinden başka kimseler tarafından nikahlanmış olurlarsa; muhayyerlik hakları olur. Muhıyt'te de böyle­dir.

Bu, karı - koca'dan biri, müslüman olursa; diğerinin de müs­lüman olması teklif edilir; kabul ederse, ne âla... Şayet, kabul et­mezse, aralan tefrik edilir. Kenz'de de böyledir.

Kendisine islâm teklif edilen eş, susup, bir şey söylemezse; hâkim, bir defa daha, ona isİâmı arzeder; bu tarzda, ihtiyaten teklif, üçe kadar devam eder. Zehıyre'de de böyledir.«

Müslüman olmamakta israr edenin, mümeyyiz sabî olması ile bulûğa erişmiş olması arasında bir fark yoktur. Yanî, bunlar ıslama girmekten kaçınırlarsa; araları tefrik edilir. Bu, İmâm-ı A'zam (R.A.Î île İmâm Muhsmmed (RA)'in kavilleridir.
Şayet, bu evlilerden birisi, mümeyyiz olmayan bir sa'bî ise; bu­nun aklına bakılır: Eğer, akıllı ise, ona islâm arzedilir. fslâmı kabul ederse, ne âlâ... Kabul etmezse, aralan tefrik edilir; bulûğa erişme miş olması, naz2r-ı îtibare alınmaz.

Şayet, bu çocuk mecnun ise, babasına ve anasına müslüman ol-malan teklif edilir. Eğer, bunlardan birisi veya her ikisi birden müs­lüman olurlarsa; ne âlâ... Aksi takdirde bunların da, araları tefrik edJ-ür. Kâfî'de de böyledir.

Eğer, koca müslüman olur; karısı ise, İsîâmi kabul etmezse, aralarında talâk 'bakımından ayrılık olmaz.

Fakat, kadın müslüman oiur; koca ise, isiâm! kabul etmezse: bu durumda, İmâm-ı A'zam Ebü Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, araları talâk yönünden ayrılır. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böy­ledir.

Karı - koca arasında,—birinin— islârm kabû! etmemesinden dolayı, vuku bulan ayrılık cimâ'dan sonra, meydana gelmiş oiursa; kadına, mehrinin tamamının ödenmesi gerekir.

Ayrılık, cîmâ'dan önce ve erkeğin isiâmiyeti ka!bûî etmemesi se­bebi İle meydana gelmiş olursa; kadına, yarım mehîr ödenmesi ge­rekir.

Bu durumda, ayrılık, kadının müslüman olmaması sebebi ile mey­dana gelirse; kadına, mehir verilmesi gerekmez, Tebyfn'de de böyle'

Kitabî olan, kan - kocadan, kocanın müslüman olması hâlin­de, bunların nikâhı 'baki kalır. Kenz'de de böyledir.
Ehl-i kitap olmayan karı - kocadan birisi, dâr-i islâmda müs­lüman olsa veya -ehİ-i kitap olan karı - kocadan, kadın müslüman olsa; nikâhın son bulmasına kadar üç hayız müddeti —cima1 edilmiş olsun olmasın — 'bekler, Kâfî'de de 'böyledir.

Müslüman olmamakta ısrar edenin, mümeyyiz sabî olmasr ile bulûğa erişmiş olması arasında bir fark yoktur. Yanî, bunlar islâma girmekten kaçınırlarsa; aralan tefrik edilir. Bu, İmâm-i A'zam (R.A.Î ile İmâm Muhemmed (R.A.)'İn kavilleridir.

Şayet, bu evlilerden birisi, mümeyyiz olmayan bir sabî ise; bu­nun aklına bakılır: Eğer, akıllı ise, ona islâm arzedilir. fsfâmı kabûf eders-e, ne âlâ... Kabul etmezse, araları tefrik edilir; bulûğa erişme miş olması, nazsr-i itibare alınmaz.

Şayet, bu çocuk mecnun ise, babasına ve anasına müslüman ol­maları teklif edilir. Eğer, bunlardan birisi veya her ikisi birden müs­lüman olurlarsa; ne âlâ... Aksi takdirde bunların da, araları tefrik edi­lir. Kâfî'de de böyledir.

Eğer, koca müslüman olur; karısı ise, isîâmı kabûi etmezse, aralarında talâk'bakımından ayrılık almaz.
Fakat, kadın müslüman oiur: koca ise, isİâmı kabûi etmezse; bu durumda, İmâm-ı A'zmn Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed [R.A.J'e göre, aralan talâk yönünden ayrılır. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böy­ledir.

Kan - koca arasında, —bîrinin— islâmı kabul etmemesinden dolayı, vuku bulan ayrılık cimâ'dan sonra, meydana gelmiş olursa; kadına, mehrinin tamamının ödenmesi gerekir.

Ayrılık, cimâ'dan önce ve erkeğin İslâmiyet! kabul etmemesi se­bebi ile meydana gelmiş olursa; kadına, yarım mehir ödenmesi ge­rekir.

Bu durumda, ayrıhk, kadının müslüman 'olmaması sebebi ile mey­dana gelirse; kadına, metilr verilmesi gerekmez. Tebyîn'de de böyle­dir,

Kitabî olan, karı - kocadan, kocanın müsîüman olması hâlin­de, bunların nikâhı'baki kalır. Kenz'de de böyledir.

Ehl-i kitap olmayan karı - kocadan birisi, dâr-i islâmda müs­lüman olsa veya ehl-i kitap olan karı - kocadan, kadın müslüman olsa; nikâhın son bulmasına kadar üç 'hayız müddeti —-cima" edilmiş olsun olmasın..— 'bekler. Kâfî'cte da böyledir.

Eğer, 'bu müddet İçinde, diğeri de müslüman olursa, nikâh hâli üzere devam eder.

Şayet, bunlar dâr-ı emânda bulunan kimselerden olsalardı; ayrı lık, ya, islâmiyetin diğer eşe arzından veya üç 'hayız müddetinin sona ermesinden sonra, meydana gelirdi. Itâbiyye'de de böyledir.

Bu 'hayız, iddet değildir.    Bunun  içindir ki, cimâ'dan önco veya sonra olması müsâvîdir.

Ayrılık, duhûlden önce olursa; kadının, iddet beklemesi gerek­mez.

Ayrılık, duhûlden sonra olur; fakat kadın harbî bulunursa, yine, id­det beklemesi gerekmez.

Kadının müslüman olması 'halinde de, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ys göre, cevap yine aynıdır.
Şayet kadın, yaş bakımından küçük olması veya yaşlılığı sebebi ile hayız görmüyorsa, üç 2y müddetle bekler. Bahru'r - Râsk'ta da böyledir.
Kadın müslüman olur; kocası ise müste'rnen[76]  olarak çı­karsa, üç hayız geçene kadar bu kart - koca ayrılmaz. Bu zimmîye, müslüman olması teklif edilir. Eğer, islâmı kabûi ederse, karısı iie araları, tefrik edilmez.

Keza, koca müslüman olduktan sonra; karısı"zımmî olarak çık­mış bulunsa; bu kadın, üç hayız geçmedikçe kocasından ayrılmış ol­maz. Üç hayız geçtikten sonra, b-j kadın, kocasından ayrılmış olur. İmâm Ebû Halîfe (R.A.) ile İtrân Muhsmmed (R.A.)'e göre, bu ayrılık, talâk sebebi ile vâki olmuş olur- Siycr-i Kebîr'de, böyle zik­redilmiştir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Burada, ayrılığın sebebi,     vatanların ayrı   oluşudur; esirlik değildir.

Hatta, kan - kocadan birisi, dâr-ı harbten, müslüman veya zımmî olarak çıkıp; dâr-i islâma gelmiş olsa; aralarında, ayrılık vuku bul­muş olur. Tebyîn'de de böyledir.

Bir harbî, müste'men olarak bize (dâr-i islâma) gelse ve zimmeti (= zimmîîiği = İslâm vatanının, gayr-i müslim vatandaşı olarak, yaşamayı) kabul etse, vatanları ayrılmış olduğu için, karısı ile boşanmış olur.

Bir harbî kan - kocadan bîri, esir edilmiş olsa, yine, bu sebep­le, birbirlerinden ayrılmış {boşanmış} olurlar.

Harbî bir karı - kocanın, her ikisi birden esir ediîirlerse, araia-nnda ayrılık (boşanma) söz konusu olmaz. Bunlar, karı - koca olarak kalırlar. Sİrâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Bir harbî, müste'men olarak dar-i isiâma gelse veya bir müsiüman müste'men olarak dâr-ı harbe gitse; bunların, kanlan ile aralan tefrik edilmiş yâni boşanmış olmazlar. Kâfî'de de böyledir.

Keza, ehi-i bağl erasından çıkıp, ehl-I adlin arasına gelenlerin veya bunun tersini yapanların da, aralan tefrik edilmez. Yani, böyle yapanlar da, karılarından boşanmış olmazlar. Tebyîr.'de de böyledir. Bir müsiüman, dâr-ı harbte, harbi olan, ehl-i kitap bir kadınla evlendikten sonra; bu kadını orada bırakıp, kendisi çıkmış olsa; bize göre, o kadını boşamiş olur. Ancak, kadın, kocasından önce, buradan çıkmışsa; 'boşanmış olmaz. Zahîriyye'de de böyledir.

Dâr-ı harbten çıkıp, dâr-i    ıslama hicret eden, zımmî veya müsiüman bir kadın, iddet beklemeden nikâhianabilir.

Keza, dâr-i Islama geldikten sonra müsiüman olan veya burada zımmî oiarak bulunan bir kadınla da, iddet beklemeden nikâhlanrla-bilir. Bu, İrhâm-i A'zany (R.A.)'ın kavlidir, İmâmeyn'e göre ise bu du­rumdaki kadının, iddet beklemesi gerekir. Tebyîn'de de böyledir.

Nikâhı altında, iki kız kardeş bulunan veya beş karısı olan bir kimse, karıları ile birilkte esir edilseler, İmâm-ı A'zam (R.A.) Üs imâm EbO Yûsuf (R.A.)'a göre, bunların, hepsinin de nikâhları ge­çersizdir. Bunların, bir akidle veya ayrı ayrı akidlerîe nikahlanmış olmaları arasında da, bir fark yoktur.

Nikâhı altında, İki kız kardeş veya beş kadın bulunan bir kâfir, karıları ile birlikte müsiüman olsa; eğer iki kız kardeşin nikâhları ayrı ayrı akidîerle yapılmışsa; nikâhı öncs akdedilmiş olan kız kardeşim.

veya bes kadından, nikâhı önce akdedilmiş olan dördünün nikâhı, sa­hih olur. Diğerlerinin nikâhları ise, bâtıldır. (= geçersizdir).

Bunlar, bir akidle nikâhianmrşlarsa veya ehl-i zimmetten iseler, hilâfsız olarak,'hepsinin de nikâhları ibâtrl olur.

Ancak, müsiüman olmadan önce, kadınlardan bîri ölür veya bo-şamrsa, kalan dört kadının nikâhı sahih olur.

İmâm Ebû Hanîfe {HA.} ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bun­lar. e'hH kitap olsalar da, hüküm köyledir. Itâbiyye'de de böyledir.

Bir hatibi ile birlikte, dört karısından  ikisi, esir olursa, bu iki kadının nikâhı, fâsid olmaz. Dâr-ı harbte kalan iki karısının nikâhı İse, batıl olur. Siraciyye de de böyledir.

Bir harbî, 'bir anne ile kızını nikahladıktan sonra müsiüman olsa; bunları, bir akidle nikâhlamışsa, ikisinin nikâhı da bâtıl olur. Ayn ayrı akidlerîe nikâhlamişsa, önce aktedilen nPkfih caiz; diğeri ise, bâtıl olur.

Bu- hüküm, erkeğin, bu kadınlardan hiçbirine cima' etmediği za­man geçerlidir.
Şayet, bu şahıs, iki kadına da cima1 etmişse, —bil - icmâ'— iki­sinin d« nikâhı, bâtıldır.
Bu şahıs, İlk nikanlandığına cima' ettikten sonra, ikinci kadını nikahlamış ve buna cima etmemişse, bu durumda, önceki kadının nikâhı, bil - icmâ1 caiz; sonrakinin nikâhı ise, bil - icmâ1 batıldır. Be-dâi'de de böyledir.

Şayet, bu  şahıs, birinci karısına cima' etmeden ikinci ka­rısına cima' etmişse; bu durumda ilk kadın, ikinci kadının kızı ise: her ikisinin nikâhı da bil - ittifak bâtıl olur.

Eğer, önce, anayı alıp, ona cima' etmemiş ve sonradan, onun kızını almış ve ona cima' etmişse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf '((R.A.)'a göre. 'bu durumda, 'her ikisinin de nikâhları bâtıl­dır.

Ancak, 'bu kimsenin, kızı, yeniden nikahlaması helâl ölür; anasını nikahlaması ise, 'helâl olmaz. Sİrâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

'Karı - kocadan birisi îrtîdât etse (= islâm dininden çıksa); bu durumda, talâksız 'olarak ayrılık vuku' bulmuş oiur. Bu 'hâlin, ci­mâ'dan önce veya sonra oimasr arasında da, bir fark yoktur.
Koca, —cimâ'dan sonra— irtidât etmişse, mehrin tamamını öde­mesi gerekir. Cima1 etmeden, irtidat etmişse, mehrin yarısını öde­mesi gerekir.

Kadın, —cimâ'dan sonra— irtidat etmişse, mehrinîn tamamını alır. Cimâ'dan önc-e irtidat etmişse, kendisine mehir verilmez.

Karı - koca, ikisi birden irtidat edip, 'bilâhare tekrar, —beraber-ce— müslüman oiuriarsa, istihsânen önceki nikâhları özerine devam ederler.

Birlikte irtidat etmelerine rağmen, birisi, daha önce müslüman olursa; bu karı - koca, tefrik edilir. Kâfî'de de 'böyledir.

Bunlardan hangisinin, önce irtidat ettiği bilinmezse; !her iki­sinin, birlikte irtidat ettiklerine 'hükmedilir. Zahîriyye'de de böyle­dir.

Bir kadın, kocasına öfkelendiği için, lisanından küfür söz çıkarmışsa veya nefsini kocasının nikâhından çıkarmak yahut onun mehir ödemesini gerektirmek için, küfür söz söylemişse; bu kadın, kocasına haram olur. Bu kadın, yeniden İslama dönmesi için zorla­nır. Bu kadının nikâhını tazelemek ve 'bir tek dirhemle bile olsa, onu razı etmek gerekir.

Bu kadın, kocasından başka bir kocaya gidemez. Hinduvânf: «Biz bu kavli alırız.» demiş, Ebü'I-Leysde 'böyle söylemiştir. Timurtâşî'de de böyledir.

Müslüman olan bir şahsın, nikâhı altında, 'bir kitabî bulu­nur; sonradan da bu adam, irtidât ederse; karısı boş olur. Serahsî'-nin Muhiyt'inde de böyledir.

Çocuk, din bakımından, anne ve babasından hangisi hayirlı ise, ona tâbi olur. Bu hüküm, bu baba ile snnenin aralarında, vatan ba­kımından ayp'ık olmaması halindedir. Meselâ : Hep 'birlikte dâr-i is-lâmda veya dâr-i harbte 'bulunmaları gibi...

Çocuk, küçük yaşta iken, dâr-i islâmda bulunur; babası -da, dâr-i harbte müslüman olmuş oiursa, bu çocuk, babasına tâbi olarak müsİüman sayılır. Çünkü, çocuğun 'babası, müslüman olmakla hükmen, dâr-i islâm ehlinden olmuştur.

Fakat, çocuk dâr-i 'harbte 'bulunur; 'babası ise, dâr-i islâmda müslüman oiursa; bu durumda, çocuk babasına tâbi olarak müslü­man olmuş sayılmaz. Tebyîn'de de 'böyledir.

Mecûsîior, ehl-i kitaptan daha şerlidirler. Kenz'de de böyle­dir.

Karı - kocadan biri kitap ehli, diğeri mecûsî olursa, çocuk kitabi olur

Bir müslüman erkek, kitabî bir kadınla evlenebilir.

Kitabîlerin kestiklerinin, yenilmesi de'helâldir. Gâyetü's - Sürûci'-de de böyledir.

Bir müslüman, tıırlstiyan bir kadını nikahladıktan sonra, ner ikisi birden mecûsî olsalar; İmâm Efoû Yûsuf fR.AJ'a göre, bunların araları tefrik edilir, İmâm Muhammûd {R.A.)'e göre ise, tefrik edil­mez. Zahîriyye'de de böyledir.

Keza, bir müslüman, hiristiyan bir kadını nikahladıktan son­ra; ikisi birden yahudi olsalar, bil - ittifak araları tefrik edilir. Bu ay­rılığın sebebi ise; özellikle, kooa, tarafından gelmiş olur. Sirâcü'l-Vehhâc'da, da böyledir.

Bir müslüman, anası-babası müslüman olan, küçük yaştaki bir kız çocuğunu nikahladıktan sonra; bu kızın, ana-babası irtidat etse; bu durumda kız, kocasından boş 'olmaz.

Ancak, bunlar, hep birlikte, dâr-i harbe iltihâk edererse, kız boş olur.

Bu ana - babadan birisi, İslâm yurdunda müslüman veya mürted olarak öldükten sonra, diğeri, irtidat ederek dar-i harbe iltibak etse; bu durumda da, kız, kocasından boş olmaz. Serahsî'nin Muhiyt'inde de böyledir.

Bir müstümamn nikâhı altında bulunan, küçük bir hıristiyan kızın babası, mecûsî olsa; anası ise, hıristîyan olarak ölse; bu müs-lümanın 'karısı, boş olmaz. Serahsî'nin Muhıyt'inde <te böyledir.

Bir müslüman, küçük yaştaki, kendisi ve anası - babası hıris-tiyan bir kızla evlenmiş ve bu kızın nikâhı da Hıristiyan olan babası tarafından akdedilmiş olsa; sonra da, kızın ana - babasından birisi mecûsî olup, diğeri Hıristiyan olarak kalsa; bu müslümamn nikâhlısı bulunan, küçük kız, boş olmaz

Fakat, ;bu kızın, anası ve babası, beraberce, mecûsî olsalar ve kız da hâli üzere -kalsa; bu durumda, dâr-i harbe gitmeseler biie, kız, kocasından boş olur. Bu kıza, az veya çok, bir mehir vermek de ge­rekmez.

Keza, bir müslümamn, nikâhı aitmda 'bulunan, babası-anası me-cûsfliğe geçmiş, küçük 'bir kız, deii olarak, 'bulûğa ermiş olsa; bu durumda da, kız, kocasından boş olur. Çünkü, bu şekilde, —matuh — olarak bulûğa ermiş olan kız, ana - babasına tâbidir. Bu kızın, müs-iüman olduğu, söz konusu olamaz. Bu kadın, bu durumda, yaşça kü­çük, kız çocuğu menzilindedir.

Müslüman ve 'bulûğa ermiş bulunan bir kadın, bilâhare aklını kaybetse ve bu halde iken babası bu kadını nikahlamış olsa; —ana baba müslüman ise — bu nikâh caiz olur.

Bundan sonra; bu kadının, ana-babası irtidat edip, dâr-ı harbe gitseler bile, bu kadın, yine, kocasından boş olmaz.

Yaşî küçük olmasına rağmen, islâma aklı yeten; onu anlayıp an-lalatabilen b/r kız; sonradan aklını yitirmiş olsa bile, müslüman men­zilinde olur.

Bir müsiüman; kendisi ve ana - babası 'Hıristiyan olan bir kızı nikâhiasa; bu kız büyüdüğü zaman, dinlerin mâhiyetine aklı yetmese ve onları snlayıp anlatamasa; bu durumda, bu kız da, matuh (= bu­nak, deli) saydır ve kocasından boş olur.

Keza, müsîüman olan küçük bir kız; bulûğa erdikten sonra, İsla­ma skıl erdiremeyip onu anlayamasa ve anlatamasa; bu kız, matuh olmasa bile, kocasından boş düşer. Muhiyt'te de böyledir.

Bu kız, cimâ'dan önce, bu duruma düşmüşse; kendisine me-

hir verilmez. Cimâ'dan sonra bu hâle gelmişse, mehr-I rnüsemmâsı verilir.

Bu durumdaki 'bir kadının yanında, Allahu Teâlâ'nm bütün sıfatla­rı zikredilir ve ona : «Böyl-e midir?» denilir. Eğer: «Evet», derse, bu kadına, müslüman gibi hükmolurıur.

Eğer, bu kadın ; «Biliyorum ve anlatabilirim.* der; fakat snlat-mazsa, kocasından boş olur.

Ancak: «Biliyorum, fakat anlatamıyorum.» demesi halinde İse, ihtilâf edilmiştir: Şayet, islâma, aklı yettiği halde, onu anlatamıyor-sa; bu durumda, kocasından boş olmaz.

Şayet, mecûsîliği anlatırsa; İmâm Ebü Hanîfe (R.A.) ile t mâ m Muhammed (R.A.)'e göre, bu kadın, 'kocasından boş olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise, bu kavl-s muhaliftir. O'na göre, 'bu mes'ele, sabinin İrtidadıdır. Kâfî'de de böyledir.

Defalarca irtidat edip, her seferinde de tekrar müslüman olan ve nikâhın! yenileyen bir kimsenin karısı. —ikinci bir kocaya gitmeden — kendisine helâl olur.

İrtİdad edip, dâr-i harbe gitmiş olan, bir kadının kocası, bu ka­dından başka, dört kadın daha nikâhhyabilir.

Bir kimse, bir kadını nikahladığı halde, ona cima' etmeden, gizlense; bir habere! de, bu kadının irtidat ettiği haberini getirse; bu haberi getiren kimse; hür, köle veya iftira etmekten ceza'lanmış bi­risi bile olsa; sözüne inanılır. Bu adam da, irtidat eden bu kadından başka, dört kadın daha nikahlayabilir.

Bu haberi getiren kimse .doğru bir şa'hıs olmadığı halde; bu sö­zünün doğruluğuna kanaat getiriliyorsa; bu koca, yine — irtidat eden­den başka—dört kadın — daha — alabilir.

Ancak bu adamın, bu hususta da yalan "söylediği kanaatine va-nlıyorsa; bu durumda, üç kadından fazlası nikâh edilemez.

Şayet, 'bu kadına, kocasının irtidat ettiği haberi verilirse; iddeti . tamam olduktan sonra, bu kadın, kocaya gidebilir. Bu 'hüküm, müs-tahsen rivayete göredir. Siyer rivayetine göre, bu kadın kocaya gide­mez.

Şemsü'l - Eimme Serahs!: «Esafah olan, müstahsen görülen ri­vayettir.» demiştir.   Fetâvâyî Kfidîhân'ın RUSctet Babı'nda da böyledir.
Sarhoş olduğundan dolayı aklı gitmiş olunan, bir kimse; ir-tklat etmiş bulunsa, karısı 'boş olmaz, istihsan da böyledir. Sirâcü'l -Vehhâc'ın Riddet Fash'nda da böyledir. [77]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..