5- ŞÜFADA DAVALAŞMA VE HÜKÜM

Şefıin parasını, dava sırasında hazır eylemesi lâzım değildir. Belki de onun için münazaa caiz olur.

Şayet parasını hâkimin huzurunda hazır etmemişse; el-As!'da, İmâm Muhammed (R.A.)'in bildirdiğine göre, parasını, kendisine şüfa hükme­dilince hazır eder. Hâkim, parasını getirene kadar ona hükmetmez.

Bu durumda, müşterinin de, —parasını alana kadar— satın aldığı yeri elinde tutma hakkı vardır. İmâm Muhımmed (R.A.)e göre de hüküm geçerli olur. Çünkü ictihad yapılmıştır; tehir etse bile, sonra verir.

Hükümden sonra: "Parasını ona ver." demek, hükmü ibtâı etmez.
Bu, bi'1-icma böyledir. Tebyîn'de de böyledir.

Şefi, müşteriden o yeri, uhdesine alırsa; müşteriye olan borcunu tazmin eder.

Eğer satıcıdan alırsa, parasını ona verir. Bize göre, onun uhdesin­dedir ve tazminat ona yapılır.

Ebû Süleyman, İmim Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu riva­yet etmiştir:

Şayet müşteri» bedeli peşinen ödediği hâlde, satın aldığı yeri teslim almamış; hâkim de her ikisinin huzurunda orayı şefia hükmetmiş ise, artık o, o yeri satıcıdan teslim alır; parasını da müşteriye verir.

Şayet müşteri, aldığı yerin parasını, satıcıya nakden ödememişse; şefi de parasını satıcıya verir.

Bu durumda şefi o yerde bir kusur bulursa; onu, satıcıya geri ve­rir. O takdirde, müşteri muhayyerdir; İster» orayı satiA alır; isterse terkeder.

Şayet şefi, o yeri müşteriden alır ve müşteriye "şüfa hakkı ola­rak aldığına dâir" bir yazı yazdırırsa; o, müşteriye karşı şefi'ir. bir vesi­kası olur.

Khâbn'ş-Şİrâ'da şöyle zikredilmiştir:

Önce müşteri, sonra da şefi alır. Ve şefi, yazıyı müşteriden Müşterinin, yazı vermeye razı olmama hakkı vardır. Fakat, uygun olanı, şefiin nefsi için ihtiyatlı olması ve bir topluluğu müşterinin, o ysri şüfa sebebiyle teslim ettiğine şahit tutmasıdvr.

Şayet şefi, o yeri satıcıdan aldı ise, satıcıya müşteriden aldığı se­net gibi bir senet yazar. Ve bu senette, teslim ıkrarırını da zikredip, ve razı olduğunu yazar ve o yerde hakkının ve parasının kalmadığından bahseder. Muhıyt'te de böyledir.

Şefi isterse, ikisine karşı iki senet yazarak, şüfa sebebiyle o yeri "teslim aldığını ve parasını da satıcının —kendi rızası ile— teslim aldığı-ni-belirtir. Mebröt'ta da böyledir. Hâkim şefiye hükmedince veya müş­teri teslim edince, aralarında —görme muhayyerliği, kusur muhayyerli­ği, parasından dönme gibi— alım-satım hükümleri tesbit edilir. Ancak, şefi, tazminatı için geri dönemez. Hatta şüfa hakkı olan yere, bir ev ya­pılır; sonra da o eve bir sahip çıkar ve ona evi yıkması emredilirse, onun, şüfa sebebiyle alana, parasını almak için müracaat hakkı vardır. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'tan gelen meşhur rivayete göre, binanın kıymeti için müracaat edemez; fakat, müşteri müracaat eder. Tatarh&myye'de de böyledir.

Eğer satış bir seneye kadar vadeli ise (Meselâ: şefi gelip şüf'ayı talep eder ve o vadeli şeyi almak isterse) rızasız bunu yapamaz. Hâkim, ona: "Eğer razı değil isen parasını peşin ver ve müddeti gelene kadar bekle.*' der. Eğer peşin verirse, satıcıdan almış olur. Müşteriden, para­sı sakıt olur.

Parasını peşin ödeyince, müşteriden de almış gibi olur. Müşterinin va'de hakkı, hali üzerine kalır. Hatta satıcının, va'desi gelmeden önce, müşteriden isteme hakkı olmaz. Va'de gelince, işte o şüf a hakkı ola­rak, şefie teslim edilir. Bu, va'de belirli ise, böyledir. Fakat, meçhul ise, (hasad zamanı, harman zamanı ve benzeri gibi...) o zaman, şefî'in: "Ben, parasını acilen verip, yerimi alırım." deme hakkı yoktur. Muhıyt ve Fetâ­vâyi Attâbiyye'de de böyledir.

Satıcı, bir yeri fasid satışla satar; müşteri de parasını acilen ve­rirse; bu durumda satış caiz; şüf ada sabit olur.

Keza, ekili bir yer, ziraatıyla satıldığında, satış zamanı ziraatsız istenirse, vermekte ve vermemekte muhayyerlik vardır. Vermek de ca­izdir. Bu durumda şefi, şüf asını alır. Hali hazırda istemezse, şüf ası bâtıl (= geçersiz) olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Şefiler, komşu oldukları için, şüf a talebinde bulunduklarında hâkim: "Komşuluk şüf ası mı, değil mi?" diye sorar.

Eğer şefi: "Evet" derse; şüf ayı hükmeder; değilse etmez. Sirâciy-ye'de de böyledir.

Bir adam, bin dirheme satın aldığı bir yeri, bir başkasına iki bin dirheme satıp, teslim ettikten sonra, şefii gelerek, önceki fiat üzerine satm almak istese, İmâm Ebû Yâsuf (R.A.)a göre, o yer elinde ise, onu alabilir ve bin dirhemini verir. Ve o yeri, iki bin dirheme satın alıp, elin­de bulunduran şahsa: "Git, bin dirhemini, sana satan adamdan al." denilir.

Hasan bin Ziyâd, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin şöyle buyurduğunu nakîetmiştir:

Şefi geldiği vakit, müşteri hakikaten satmış ve teslim etmiş; kendi­si de kaybolmuşsa; şefi önceki fiat üzerinden, o yeri geri ahr ve kendisi ile müşteri arasında, bir da'va söz konusu değildir.

Hasılı kelâm, gerçekten şefi önceki fiattan almak isterse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.) göre, önceki müşterinin de ha­zır olması şart kılınmıştır.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, bu şart değildir.
Şayet şefi ikinci fiata alacaksa, bi'1-ittifak, birinci müşterinin bu­lunması şart değildir. Mnhıyt'te de böyledir.

Şefi: "Eğer üç güne kadar param getirmezsem, şüf a hakkım-dan beriyim." der ve o güne kadar da getiremezse; İbnü Rüşte m'in İmâm Mnhammed (R.A.)'dan naklettiğine göre, gerçekten şüf a hakkı bâtıl olur.

Âlimler ise: "şüf a bâtıl olmaz." demişlerdir. Esahh olanı da budur.

Şayet şefi dinarlar hazırlar; debel de dirhemler olursa veya du­rum bunun aksine ise; burda ihtilâf vardır. Sahih olanı, şüf anın bâtıl olmamasıdır. Fetâvâyi Kadîhân'da da böyledir.

Fetâvâyi Attâbiyye'de şöyle zikredilmiştir:

Müşteri dâvayı te'hir etmesini ister; şefide bunu kabul ederse, da'­va tehir edilmiş olur. Ancak, yine da'va da'vadır.

Münteka'da, Bişr, İmâm EbÛ Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu nakîetmiştir:

Şefî'in "Kimsenin, beni şüf a hakkımdan vaz geçirmeye hakkı yok­tur." demesi gerekir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adamın elinde bir yer var iken, bir başkası gelerek o yeri id­dia eder ve: "Sen, bunu filandan satın aldın. Bunda benim şüf am var­dır." deyip, beyyinesini de ibraz eder; bu yer elinde bulunan şahıs da, beyyinesi ile : "filan adam, bu yeri bana emânet bıraktı." derse; hâ­kim, şefı'e, şüf a hakkını hükmeder. Çünkü yer elinde olan, iş için da'-vâya nasbedilmiştir. Oda onun satın almasıdır.

Şayet şefi, yer elinde olanı, "satın aldın" diye iddia etmemiş olup, bir adam olarak iddia etseydi (Şöyleki: yer elinde olana —başka bir ada­ma işaret ederek—:" Şu adam, filandan, şu fiata almış ve parasını da nakden vermiş. Ben ise bunun şefisiyin." deyip, beyyinesini ibraz eyle-se; yer yanında olan da: "Bu, benim yanımda, filan adamın emâneti­dir." deseydi o takdirde, yer elinde olanı, —hazırda olmayan o şahıs . gelene kadar— da'vâ edemezdi: Çünkü, burda yer elinde olan görünü­şe göre da'valı olduğu hâlde, hakikatte ise, iş için da'vâlı değildir. Mu-hıyt'te de böyledir.

Bir adam, bir yeri, yeni dirhemler karşılığında satın aldığı hâlde, zayıf veya katkmtıh dirhemleri nakden verse; şefi o yeri yeni (- taze) dirhemlerle alır. Sirâciyye'de de böyledir.
Şayet satıcı, taze dirhemlerin yerine, zayıf dirhemlere râzi olur­sa; müşteri, şefîa yeni dirhemler için müracaat edebilir. Müzmerat'ta da böyledir. [11]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..