11- ŞÜF'ADA VEKİL TÂYİN ETMEK; VEKİLİN ŞÜF'AYI TESLİM ETMESİ VE BUNUNLA İLGİLİ MES'ELELER

Elinde olan bir yeri, müşteri ikrar ederse; oraya şüf a vâcib olur. Onun da'vacısı vekil olur ve müşterinin satın aldığı da huzurda bu­lunmazsa, o zat gelinceye kadar, müşterinin beyyinesi kabul edilmez.

Mal sahibi gelince, satışı yalanlarsa o yer alınıp sahibine teslim edilir.

Çünkü onlar, "mülkün aslının ona âit olduğunda" ittifak etmişlerdir.

Fakat, o yerin sahibine, "satmadığına dâir" Allahu Teâlâ adına yemin ettirilir.

Şayet yemin ederse, yeri kendisine verilir.

Eğer, o yerin sahibinin huzurunda, o yeri, müşterinin satın aldığı­nı isbat edilirse; satış sabit olur ve o yer şefî'a teslim edilir. Ve müşteri­nin de, şefî'in de beyyineleri kabul edilir.

Şayet, satıcı satışı ikrar ettiği hâlde, müşteri inkâr eder ve o yer de satıcının yanında olursa; ona şüf a hükmedilir. Mohiyt'te de böyledir.

Müşteri, bir yeri satın aldığını söyler ve: "Filanın, bunda şüf ası yoktur." derse; o yerin ortağı veya komşusunun vekiline; "şüf a hak­kının olup olmadığı" sorulur. Eğer, beyyine ibraz ederse, ona şüf a hük­medilir. (Şöyle ki: Satılan yerin, yanında bulunan yer sahibinin vekili, "o yerin, müvekkiline ait olduğunu" isbat ederse; şüf a hakkı vardır.) Eğer o yer, müvekkilinin elinde ise; bu durumda, ondan beyyineyi ka­bul etmeyiz.

Bu.hususta, müvekkilin oğlunun, babasının, karısının (veya vekil köle veya mükâtep olursa) efendisinin şehâdetleri kabul edilmez. Meb-sûl'ta da böyledir.

Ortaklık şüf asını isbat etmek istediği zaman, hemen müvekki­lin "satılan yerde, ne kadar hissesinin olduğunu" belgeler. Şayet mik-darım beyan edemez ise, beyyinesi kabul edilmez. Ve ona, şüf a hakkı hükmedilmez. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, diğer bir şahsı, bir yerin şüf asını almak için vekil ta­yin ettiği zaman, onun bedelini (parasını) bilmese bile, vekâleti sahih olur. Vekil, satılan yeri müşteriden alınca, müvekkilin, o yerin parasını vermesi —bu bedel, insanların aldatılmış sayılacağı kadar çok değilse— lâzım gelir. Bunun, hâkimin hükmüyle alması ile hükümsüz alması ara­sında bir fark yoktur. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, şüf ayı almak üzere bir vekil tayin ederse; bu vekil, başkası için vekil olamaz.

Ancak, onun âmiri (yani müvekkili) izin verirse, o zaman başkası­na vekil olabilir.

Şüf aya vekil olan şahıs, şüf ayı hâkimin meclisinde teslim ederse; teslimi sahih olur.

Eğer hâkimin meclisinde teslim etmez ise, İmâm Ebû Hanife (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, sahih olmaz. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) da, önce böyle söylemişti; fakat, sonra: "Sahih olur." buyurdu.

Şüf a kitabında ise: "Hâkimin meclisinde teslimi caiz olur." de­nildi ve' 'Hakimin meclisinin haricinde,caiz olur.'Miye bir şey söylenmedi.

İzinli büyük kölenin vekâleti kitabı'nda da: "Hâkimin meclisinin hâricinde de, İmâm Ebû Haoîfe (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Sahih olur." buyurdular.

İmâm Muhammed (R.A.), buna muhaliftir. Biz de, "İzinli büyüğün vekâleti kitabı" nda, şüf ada İmâm Ebû Hanife (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavillerini beyan eyledik Muhıyt'te de böyledir.

Bir yerin, iki şefî'i bulunduğunda; ikisi de, bir adamı şüf ayı al­mak üzere vekil tâyin eder; bu vekil de, hâkimin yanında, birisinin şüf -asını teslim edip, diğeri için, o yerin tamamını alırsa; işte bu caizdir.

Şayet, hakimin yanında: "Birisinin şüf asını teslim eyledim." de­diği hâlde, onun kim olduğunu açıklamaz ve: "diğeri için talep ettim." derse; bu, —kimin şüf asını teslim ettiğini ve kiminkini aldığını iyice açıklamazsa— caiz olmaz. Mebsûl'ta da böyledir.

Şüf aya vekil olan zat, şüf ayı taleb ettiğinde; müşteri onun tes­lim edildiğim iddia eder ve "müvekkilin teslim ettiğini" söylerse; bu du­rumda vekile, "bunu bilip bilmediğine dâir," Allah adına yemin veri­lir. Veya, müvekkile; teslim edip etmediğine dair" Allah adına yemin verilir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmam Muhammed (R.A.)'e göre, hâkim ye­min talebinde bulunmaz.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) buna muhaliftir.

Keza iki şahit, şehâdette bulunarak: "Vekil, hâkimin meclisinin hâricinde, şüf ayı teslim eyledi." derlerse, onların şehâdeti, İmam Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, bâtıldır. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) göre ise, bunların şehâdetleri geçerlidir.

Keza, iki şahit, bir hâkimin huzurunda, şehâdette bulunur; son­ra da o hâkim, hükmünü vermeden önce, hâkimlikten azl edilirse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, şehâdetleri caiz olmaz.

Şayet vekil, hâkimin yanında ikrar eder ve "hakimin olmadığı yer­de, teslim eylediğini söylerse; veya bunu diğer bir hâkimin yanında söy­lerse; ikrarı sahih olur. Bu, hâkimin huzurunda teslim gibi olur. Muhıyt'te de böyledir.

Vekilin veya müvekkilin iki oğlu şahitlik yaparlar ve: "Vekil, hâ­kimini meclisinin haricinde, şüf ayı teslim eyledi." derlerse; her ikisi­nin de şehâdetleri caiz olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, diğer bir şahsı bir yerini satmak üzere vekil yapar; o da, orayı bin dirheme sattıktan sonra, müşteriden yüz dirhemini düşü­rür; onu da, âmir tazmin ettirirse; şefi, onu, ancak bin dirheme alabi­lir. Serahâ'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir yeri satın almak için tayin edilen vekil, orayı satın alıp, teslim aldıktan sonra şefi gelerek, bu vekilden, —vekil, o yeri müvekkiline teslim etmeden önce— şüf a hakkı isterse; bu sahih olur.

Şayet vekil, müvekkiline teslim eylemişse; sahih olmaz. Muhtar olan kavle göre, bu durumda, şüf a hakkı bâtıl (= geçersiz) olur. Hızâneiü'l-Müftîn, Kübrâ ve Mütûn'da da böyledir.

Satıcının vekili hazırda obuadan, şefi, şüf a hakkını alır ve onu satıcıdan almış olursa; elinde bulunması hâlinde, bu akid tamamdır.

Satıcı, ölen bir şahsın vâsisi ise, satışı caiz olmaz. Sirâcii'l- Veh-hâc'da da böyledir.

Müşteri, şefi ile muhakeme olmadan önce: "Filan için satın al­dım ve ona teslim eyledim." der; sonra da şefî gelirse; bu durumda, onun, müşteri ile bir da'vâsi kalmaz.

Şayet, bunu da'vâdan sonra söylerse; bu durumda şeiî'in şüf a hakkı sakıt olmaz.

Eğer beyyine ibraz ederek; "Satın almadan önce, ben filanın vekili idim.'* derse; beyyinesi kabul edilmez.

İmâm Mıhunmed (R.A.): "Kendisi için ikrar olunan şahıs gelene ka­dar, husûmetin defi için, beyyinesi kabul edilmez." buyurmuştur. Se-rahsî'nin Mahıytı'nde de böyledir.

Bir kimse, bir şahsı, bir yer hakkında şüf a talebi için vekil tâyin ederse; bu vekil, başka bir yerin şüf asını da'va edemez. Çünkü, bu ve­kil, yalnız o yer için, vekil edilmiştir. Başka da'valara bakamaz.

Şayet, müvekkili, onu bütün şüf'alara vekil tâyin etmiş olsaydı; o, bütün şüf alarm vekili olurdu ve hepsi için mahkemeye girebilirdi.

Yalnız, şüf anın haricindeki —alacak ve benzeri— da'valara bakam azdı.

Bir adam, bir başkasını talebi için vekil tâyin eder; o da şüf a hakkını alır; sonra da bir da'vacı gelerek, orayı iddia ederse; bu vekil, onun hasmı olamaz.

Şayet, evde bir kusur bulunur ve o geri verilirse; bunun vekilin hu­zurda olup olmamasına bakılmaz.

Bir adam, diğerini bütün haklan için, mevcut da'vâlar ve teslim almalar hususunda, vekil tâyin ederse; bu vekil, onun şüf asını talep edemez.

Ancak, o yer müvekkiline hükmedildikten sonra, orayı teslim ala­bilir. Serahtf'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Bir adam, birini şüf a için vekil tâyin ettiğinde; o vekil gelip, ba­kar ve binanın suya gark olmuş veya yanmış olduğunu görürse; o yerin ağaçlarını ve parasının tamamım alır. Müvekkil râzi olmasa bile, bu ca­izdir. Müvekkilin, onu red hakkı yoktur. Mebsût'ta da böyledir.

Müşteri, vekilden isterse, şüf a bâtıl olur. O elinde durduğu müd­detçe, şüf a davası caizdir. Serahtf'nin Mahıytı'nde de böyledir.

Vekil, müddetinden önce ölür; onu vekil eden şahıs ise, onun öl­düğünü bilmezse, o şüf ası üzerinedir. Şayet müddet geçer; sonra da, onun öldüğünü öğrenir; ancak şüf asını istemez veya başka bir vekil yol­lamaz ise, şüf a hakkı bâtıl olur. Hüküm, o vekili göndermeden önceki hüküm gibi olur. Burada, müddet süresi, insanların gelebileceği kadar bir süredir. Mebsnt'ta da böyledir.
En doğrusunu, ancak Allâhu Teâlâ bilir. [18]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..