7- EMANETİ GERİ VERMEK

Bir adam, bi-r emanet getirerek,  emaneti alan şahsın evine koyduğunda, bu emanet zayi olursa, emaneti alan şahıs, onu tazmin eder.

Emaneti veren şahıs, onu emaneti alacak olan şahsın oğluna, köle­sine veya efrad-ı ailesinden birine bırakır; o da zayi olursa, yine tazmin eder.

Kâdî İmâm Ebû Âsim el-Âmirî böyle fetva vermiştir.

Bazı alimler ise: "Ehl-i ıyaline verilen emaneti tazminat gerekmez." demişlerdir.

Müteahhirin ulemâsı ise: "...Tazminat gerekir." demişlerdir.

Fetva da bunun üzerinedir. Cevâhiru'l-Ahlâtî'de de böyledir.

Eğer lyâli vasıtasıyle geri verirse, tazminat gerekmez. Tatarhâ-niyye'de de böyledir.

Kendisine bir şey emanet edilmiş bulunan bir şahıs, bu emaneti, kendisiyle birlikte oturmayan (= ıyalinden olmayan) oğlu ile, —bu emanetin sahibine— gönderdiğinde, şayet oğlu, bulûğa erişmişse, taz­minat gerekir. Bulûğa erişmemişse,t azminat gerekmez. Her ne kadar, bu oğul evinde değilse de, onun velayeti altındadır. Emaneti onun eliyle göndermesi başka bir şahsın, icarladığı köle ile göndermesi gibidir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyİedir.

Âlimlerimiz şöyle demişlerdir: Eğer oğlan buluğa erişmemişse, ona verilmekle —onu muhafazaya aklı yetiyor olması halinde tazminat gerekmez. Şayet muhafaza edemiyecek durumda ise, tazmniat gerekir. Muhiyt'te de böyledir.

Kendsine bir şey emanet edilen zat, emanet sahibine: "Ben emaneti elçimle, sana yolladım." diyerek ehl-i iyalinden bazısının ismini verse meselâ: "Cariyemle yolladım." veya "Kölemle yolladım." dese veya benzeri bir şey söylese, onun bu sözü geçerli olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Şayet, e~ıaneti alan zat: "Onu, bir yabancı ile sana gönderdim ve o sana ulaştı." der; emanet sahibi de bunu inkar ederse, tazminat gerekir.

Ancak emanet sahibi aldığını ikrar eder veya emaneti alan şahıs, onu geri verdiğini isbat ederse; o zaman tazminat gerekmez. Muhıyt'te de böyledir.

Emaneti gasbeden şahıs, gasbettiği şahsa geri verince, tazmniattan kurtulur. Zehiyre'de de böyledir.

Emaneti alan zat, onu sahibine verdikten sonra, bu emanete hak sahibi olan bir şahıs gelirse, ona tazminat gerekmez.

Bununla beraber, emaneti veren şahıs, emaneti alan şahsa "onu, elçisine vermesini" söyler; o da onu verir ve bu emanet, o elçinin elinde zayi olduktan sonra, ona bir hak sahibi gelirse, işte o zaman bu hak sahibi muhayyerdir: Dilerse, emaneti verene; dilerse alana; dilerse elçiye ödetir. Fetâvâyi Suğrâ'da da böyledir.

Emaneti bırakan kaybolur; hayatı veya mematı belli olmazsa; bu durumda, bu emaneti alan zat, —emanet verenin ölümünü ve varislerini öğrenene kadar— onu devamlı muhafaza eder. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

—Buluntu malın hilafına— bu  durumda,  emanet tasadduk edilmez. Fetâvâyi Attabiyye'de de böyledir.

Emanetin sahibi ölünce, emaneti isteme hususunda varisler dava açabilirler. Mebsût'ta da böyledir.

Emanetin sahibi öldüğünde, malının tamamını kaplayacak kadar borcu olmazsa, bu durumda o emanet, varislerine verilir.

Bu durumda, emanetin, ölen şahsın vasisine verilmesi de caizdir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Emaneti alan zat, onu emaneti veren şahsın varislerine verir ve bu durumda terekede borç bulunursa, bu durumda, emaneti alan şahıs, onu alacaklılara tazmin eder; varislere vermekle ondan kurtulamaz. Hızâ-netü'I-Müfttîn'de de böyledir.
En doğrusunu bilen Allah'u Teâlâ'dır. [11]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..