8- EMANETİ VEREN VEYA ALAN ŞAHSIN AYNI KİMSE OLMAMASI

İki kişi dirhemleri veya dinarları, elbiseleri, hayvanları yahut köleleri, bir şahsa emaneten koyduktan sonra, onlardan birisi gelerek, emanet bırakılan şeyden hakkını isterse; ikisi bir olmadıkça, hakkını alamaz.

Hakkını alamayan şahıs, hakime şikayet etse bile, hakim, emaneti alan şahsa, onun hissesini vermesini emretmez

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâmeyn ise: "Hakim, onun taksim edilmesini ve o şahsın hisse­sinin verilmesini emreder. Onun hissesinin hazırda olmayan şahsa verilmesi caiz olmaz." demişlerdir. Mebsût'ta da böyledir.

Cami de şöyle zikredilmiştir:

Üç kişi, bir adama emanet bıraktıklarında, bu şahısların ikisi kay­bolursa, hazırda olan kendi hissesini alamaz.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. İmâmeyn'e göre ise, hazırda olan, kendi hissesini alabilir. Âlimler, şöyle demişlerdir: Bu ihtilaf, emsal sahibi olan şeylerdedir. t (Ölçülen ve tartılan şeyler gibi...)
Bunların haricinde, elbise, hayvan, köle gibi şeylerde, hazırda olan şahsın hissesini alma hakkı bi'1-icma yoktur. Kâfî'de de böyledir.

Eğer emaneti alan şahıs, hazırda bulunan şahsın hissesini verir; o da alan şahsın yanında zayi olur; sonra da diğer şahıslar gelirse, onlar da, emanet yanında olan şahısın elinde bulunanı alırlar.
Şayet o emanet, emaneti alan şahsın yanında zayi olursa, bi'1-icma, emanet olarak zayi olmuş olur. Yenâbi"de de böyledir.

Teslim alınan şey, teslim alan şahsın elinde zayi olursa, geride kalan şeyde, bu, şahıs gaip ile ortak olamaz. Gayetü'l-Beyân'da da böyledir.

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Şayet emanet alan şahıs, bu emanetin yarısını, hazırda olan şahsa verdikten sonra, geride kalan kısım zayi olur; kaybolan adam da gelirse; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Eğer o şey, hakimin hükmü ile verilmişse, bu durumda hiç birine tazminat gerekmez. Ve eğer, hükümsüz vermişse, gelen zat, dilerse, verilenin yarısını veren şahıstan alır. O da alan şahsa müracaat eder. Dilerse yarısını, o emanetin yarısını alandan alır." buyurmuştur. Zehıyre'de de böyledir.

îki kişi, bir emanet verdiği zaman, onlardan birisi, "emanetin tamamının kendisine ait olduğunu" ikrar ederse; onun sözü dinlenmez. Fetâvâyi Attâbiyye'de de böyledir.

Bu durumda, emaneti alan, "emanetin zayi olduğunu" iddia eder veya zalim biri ondan emaneti alır; emanet bırakan iki kişiden birisi de: "Yanında emanet bırakılan şeyden bakıyye kaldı." derse; onun yemin etmesi gerekir.     .                                                        

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) buna nıuhalifdir. O, emanetin onlardan herhangi birine verilme hakkı görmüyor ise de, onlardan birine yemin verme hakkı görüyor.

İki kişinin, ortaklaşa bin dirhemleri olduğunda, onu, birinin yanına bırakırlar; sonra da onlardan birisi, arkadaşına: "Ondan hisseni al." der; o da yarısını alır diğer yarısı ifje zayi olursa, bu durumda alınan yarıya, her ikisi de ortak olurlar.

Şayet alan şahsın aldığı dirhemler zayi olursa, bu durumda o, kalan dirhemleri ortağına teslim eder. Mulnıyt'te de böyledir.

îki kişi, bin dirhemi emanei bıraktıktan sonra, onlardan birisi: "Ortağıma yüz (veya iki yüz) dirhem ver." der; emaneti alan şahıs da verir ve bundan sonra geride kalan. zayi olursa, alman miktar alan şahsın olur. Ortağı, hiç bir şey için ona müracaat edemez.

Şayet: "Yansını ona ver." der; sonra da kalan yarı zayi olursa, bu durumda, bunu söyleyen ortak , diğerine müracaat ederek, aldığının yarısını, ondan alır. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet: "Onun hissesini, ona ver." der; emanet edilen şahıs da verirse, bu durumda verilen, onun hissesi olur. Hatta geride kalan zayi olsa bile, ortağı hiç bir şey için, ona müracaat edernez. Muhıyt'te de böyledir.

İki kişi, bir adama, bin dirhem emanet bıraktıklarında emanet bırakılan adam ölür ve iki oğlu kalır; emanet bırakanlardan birisi de "babası öldükten sonra, oğlu emaneti zayi eyledi." diye iddia eder; diğeri ise: "Ben ne olduğunu bilmiyorum." derse; "oğlu zayi eyledi." diyen şahıs, onun babasının, bu emaneti tazmin etmekten beri kılmış olur. Zira, ona göre, baba ölmüş, emanet bizzat oğluna kalmış, o da bu emaneti zayi eylemiştir. Bu durumda tazminat, oğla gerekir. Onun, baba hakkındaki sözü tasdik olunur; oğlu hakkındaki sözü tasdik olunmaz. Ve oğlan hakkında bir şeyle hükmedilmez. Tatarhâniyye'de de böyledir.

İkinci adama gelince, o ölenin malından beşyüz dirhemini alır. Onun hakkında bir bilgisi olmadığı için, arkadaşı da, onun hissesine ortak olamaz. Muhıyt'te de böyl'edir.

Üç kişi, bir adama, bir malı emanet ettiklerinde, ona: "Hepimiz bir araya toplanmadıkca, bunu hiç birimize verme." dedikleri halde, o şahıs, onların birinin hissesini, kendisine verirse;

İmâm Muhammed (R.A.): —"Kiyasda— onu tazmin eder." buyurmuştur.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.]»'ye göre, —istihsanda— tazminat gerekmez.

Bu, aynı zamanda, İmâm Ebm Yûsuf (R.A.)'un da kavlidir. Fetâ­vâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bu durumda, emaneti alan kimsenin tazminattan kurtulmasının çaresi şudur: Bu şahıs, öncekine verdikten sonra, gelip hakkım isteyen şahsa: "Hasmını da getir; öylece ikinize birden vereyim." der ve önce­kine verdiğini söylemez. Tatarhâniyyte'de de böyledir.

Bir şey, iki kişiye emanet bırakıldığında, bu emanet taksim edilen cinsten olursa; o iki kişi, muhafaza içim, o emaneti aralarında yarı yarıya taksim ederler.

Şayet onlardan birisi, bu emanetin tamamını, arkadaşına teslim eder ve emanet zayi olursa, İmâm Ebû Hanîte (R.A.)'ye göre, teslim eden şahıs, o emanetin yansım tazmin eder. Teslim alan şahıs ise, bir şey tazmin eylemez.

İmâmeyn'e göre ise, teslim eden şahıs tazminatta bulunmaz.
Eğer bırakılan emanet kabil-i taksim değilse, o zaman ikisi de onu korumakla itham edilirler. Teslim sebebiyle, her ikisine de tazminat gerekmez. Bu bi'1-icma böyledir. Tahâvî Şerhı'nde de böyledir.

İki kişi, bir emanet bıraktıklarında, onlardan birisi, emanetin yansını satarsa, satanın şehadeti kabul edilmez. Çünkü akdi bozmuştur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir kimse, bir cariyeyi, iki kişiye emanet bıraktığında, onlardan birisi, bu cariyenin yansını satar; müşteri de hissesi karşılığı, bu cariyeye cima eder ve cariye ondan bir çocuk doğurduktan sonra da, cariyenin efendisi gelirse, bu durumda hem cariyeyi, hem onun mehrini, hem de çocuğun kıymetini alır.

Bundan sonra müşteri, satıcıya müracaat ederek, cariye için verdiği bedeli ve çocuğun kıymetinin yarısını, ondan alır.

Eğer cariyenin efendisi dilerse, cariyenin doğumdan dolayı uğradığı noksanlığı, onu satan şahsa ödetir.

Bu, müşterinin, cariyenin durumunu bilmemesi ve onun hakkındaki bilgisinin yalnız emanet bırakılanların sözünden ibaret olması halinde böyledir.

Bu hususta, kendilerine emanet bırakılan şahısların şehadetleri kabul edilmez.

Fakat, bu cariye, zahire itibarla, müşterinin ümm-ü veledi olur.

Bunun hükmü, iki kişinin ortak malı olup da, bunlardan birinden çocuk doğuran cariyenin hükmü gibidir. Mebsût'ta da böyledir.
En doğrusunu bilen Allah'u Teâlâ'dır. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..