Hibe İle Ariyetin Müsavi Olduğu Lafızlar

Bağış yapan şahıs, muhatabına: "Bu ev, senin için rakabimdir." veya "...habsdir." deyip ona verse, bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve. İmâm Muhammed (R.A.)'e göre ariyet, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise hibedir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Şayet, bağış yapan zat, muhatabına: "Bu taamı-( =  yemeği, yiyeceği) sana yedirdim." der diğeri de: "Onu teslim alıyorum." derse, bu bir hibedir. Eğer, bir şey, söylemeden onu teslim alırsa; bu takdirde hibe de olur, ariyet de olur. Alimler, bu hususta şerhlerinde ihtilaf etmişlerdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Seni, bu hayvana bindirdim." dese bu hayvan ariyet (= ödünç) olur. Anca, bu şahıs, hibe olarak niyet ederse, o müstesnadır.

Bazıları: "Bu sözü hükümdar söylerse, hibe (== bağış) olur." demişlerdir. Zahîriyye'de de böyledir.

Bu meselelerde aslolan: Mülkiyet sözünü ifade eden bir söz söylenmişse, verilen şey hibe (= bağış) olur.

Menfaatini ifade eden bir şöz söylenince de verilen şey ariyet ( = ödünç) olur.

Her ikisine de ihtimali olan bir söz söylenince de niyete itibar edilir. Nâfi Şerhi Müstesf â'da da böyledir.

Bir kimse muhatabına: "Oturduğun evim, sana hibedir." veya "Şu yediğin yemek senindir." yahut "Şu giydiğin elbise senindir." derse, bu hibe (= bağış) olur.

Keza, bir kimse: "Filanı hacca yolluyorum." dese de "...benim yerime." demese ve hacca gidip gelecek kadar da parasını verse, o şâhıs, söyleyen şahıs için hac yapmış olmaz.

Keza, bir kimse, "hac için, bir şahsa bin dirhem verilmesini" vasiyet etse veya hac için bin dirhem verse, bu hac kendisi'için olmaz. Timurtâşî'de de böyledir.

Bir adamın yanında, başkasının dirhemleri bulunduğunda, bu dirhemlerin sahibi: "Onları ihtiyacına harca." dese, bu borç olur.

Şayet, bu dirhemlerin yerinde buğday olmuş olsaydı ve buğday sahibi de: "Onu ye." deseydi, o bağış olurdu. Hızânetü'I-Müftîn'de de böyledir.

Şayet, o şahıs: "Evimi sana bağışladım." veya "Sana verdim." yahut: "Sana hibe eyledim." demiş olsaydı, bu durumda hibe olurdu. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.

Bir kimse, diğerine: "Bu evi senin için yaptım." veya "Bu ev senindir; onu al." dese, bu da hibe olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.                                                                        

"Bu ev senindir." veya "Bu yer sana hibedir." sözü, ikrar olmaz. Gunye'de de böyledir.

Bir kimse, diğerine: "Bu senin için ve senden sonrakiler için hibedir.'' demiş olsa, bu bir hibe ( - bağış) olur.

Burada "...senden sonrakiler" sözü bir lağivdir. (= boştur.) Bu "senindir; senden sonrakinindir..." sözü de böyledir. Muhıyfte de böyledir.

Bir adanı, diğerine: "Bu cariye senindir." derse, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Bu hibe caizdir. Diğer şahıs onu teslim alırsa, onun malı olur." buyurmuştur.

Bir kimse, diğerine: "Bu cariye sana helâldir." dese, bu, hibe olmaz.

Ancak, bu şahıs, —bu sözü ile— diğerinin, bağış olarak istemesine dair sözünü kabul etmiş olursa, o zaman bu hibe olur.

Eğer, bir kimse, diğerine: "—-Bu cariyenin— fercini sana bağışladım." der; diğeri de bunu kabul ederse, bu, bağış olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Hibede aslolan: "Bu senindir." denildiği zaman, diğeri o şeyi teslim alırsa, bu durumda o şey hibe olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam: "Şu kölem, filanındır." der "...vasiyyettir..." veya "...benden sonra..." demez ise, bu, kıyasen ve istihsanen bir bağıştır. (- hibedir.) Gınye'de de böyledir.

Bir kimse, diğerine: "Şu köleyi, senin ve onun sağlığında, sana hibe eyledim." der; muhatabı da onu teslim alırsa, bu durumda bu bağış da(= hibe de) caizdir. Gâyetü'l-Beyân'da da böyledir.

Bir adam, diğerine: "Bu şey senindir." dese, —o adamın teslim alması şartiyle— bu bir hibedir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Bir adam, diğerine "Şu yer senindir; git orayı ek." der; diğeri de: "Kabul ettim."  derse, bu durumda kabul tamam olur. Şayet "...tarlayı"  demezse, o yer  (tarla)  onun olmaz. Zahîriyyede  de böyledir.                                               

Ziyâdât kitabında şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse, müslüman bir topluma (= cemaata): "Bu mal sizindir." dese, bu hibe olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, diğerine: "Şu malı al ve Allah yolunda gaza eyle." derse bu borç olur; —bağış olmaz— Zahîriyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Şu bir çuval buğdayı ve şu bir tuluk yağı sana bağışladım." dese; buğdayla yağ bağışlanmış olur. Çuval ile tuluk ise, —bu bağıştan— hariç kalır.

Şayet: "Buğdayın çuvalını, yağın tulumunu sana bağışladım." deseydi, bu defa da çuval ile tulum o adamın olur; buğday ile yağ ise dışarda kalır yani bağışlanmış olmazdı. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kimse, bir başkası, için: "Bütün malım (veya her şeyim) filanındır." derse; bu bağış olur. İhtiyar'da da böyledir.

Bu kimse: "Sahib olduğum şeylerin tamamı filanındır." derse, bu söz de bağıştır.

Bu bağış, diğeri teslim almadan caiz olmaz.

Şayet, bu adam: "Benim olduğu bilinen her şeyim..." veya "bana nisbet edilen her şey filanındır." derse, bu bir ikrar olur. Fetâvâyi Kâdî­hân'da da böyledir.

Küçük bir çocuğun babası, diker veya bağ yapar; sonra da: "Ben, bunu oğluma yaptım." derse, bu bir hibe olur.

Şayet: "Oğlumun adına yaptım." derse, bu daha açık bir hibe olur.

Alimlerin çoğunluğu bu görüştedir. Gıyasiyye'de de böyledir.

Bu şahıs, o hibeyi vermez ise, onu tasadduk eder. Mültekıt'ta da böyledir.

Bir adam: "Oğlumun adına ağaç dikeceğim." dese, bu, bir hibe olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir baDa:  "Hakkımın ve mülkümün tamamı, işte şu küçük oğlumundur." dese; bu bir temlik olmaz. Şayet, tayin ederek (= belir­terek): "Şu dükkanım veya evim küçük oğlumundur." derse, işte bu bir bağıştır.  Söylediği şeyin babasının elinde bulunması, onun sözünü tamamlar. Gınye'de de böyledir.

Bir adam: "Şunu filan oğluma verdim." derse, bu bir bağış olur. Şayet: "Şu şey, küçük oğlum filanındır," dese, bu yine caiz olur.

Bu  durumda hibe,  kabulsüz  de  tamam  olur.  Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, oğluna: "Şu malı sana kıldım, (veya adına kıldım." veya "...nasibine ayırdım." der yahut bunu, bu sözlerin yerine geçecek bir sözle söylerse, işte o şey, o oğluna temlik olur. Cevâhiru'l-Ahlâtî'de de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Şu elbiseyle seni faydalandırdım." veya "Şu dirhemlerle seni faydalandırdım." der; muhatabı da onu teslim alırsa, işte bu bağış olur.

Keza, bir kimse, bir kadına: "Seni, mehirsiz olarak nikahladım. Gerçekten bu elbiseleri (veya bu dirhemleri) sana mal eyledim." dese; bu, bir bağış olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

Bir adamın yanında, başka birinin elbisesi emanet olarak durmakta iken, o adam elbise sahibine: "Bunu bana ver." der; diğer, adam da: "Sana verdim." derse, bu bağış olur. Şayet o elbise,kendinin yanında olmaz da, arkadaşının yanında bulunursa, o takdirde bağış değil, emanet olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine: "bu yeri (veya bu evi yahut bu cariyeyi) sana verdim." der, fakat bağış olarak niyet etmemiş olursa, işte o ariyet olur.

Şayet: "Şu yiyeceği sana verdim, (veya: "Şu dirhemleri..." yahut: "Şu dinarları, sana verdim." der; —bunlar var olmakla beraber— hiç birinden fayda sağlanmaz halde olursa, işte o bağış olur.

Eğer faydalanma imkanı olursa, biz o sözü ariyet'e hamlederiz. Çünkü, o ihtimal daha yakın bir ihtimaldir.

Eğer, sözünü, helakini yapmadan önce, menfaati olmayana izafe ederse, o zaman o sözü hibeye hamlederiz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Fetâvâyi Âhû'da şöyle zikredilmiştir:

İki adamın ortak olduğu bir hayvan hakkında, "bu hayvanın sahip­lerinden birisi, başka bir adama: "Ben, hissemin senin olmasını tensip eyledim." dese, bu hibe olur mu?" diye soruldu.

İmâm şu cevabı verdi:

"Hibe olmaz." Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerine bir ev hakkında: "Bu senin için bağıştır; her ay dirhemler icarıdır." veya "îcaredir ve hibedir." derse; işte bu icare olur; hibe olmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Bana şu şeyi bağışla." dediğinde, muhatabı: "Sana feda olsun." veya "Ondan men edilmiş değilsin." derse; bu bir bağış olmaz. Siraciyye'de de böyledir.

Bir adam, karısına: "Şu cariyeni bana bağışla." der; o da "Sana feda olsun." karşılığını verirse, bu durumda da o cariye, kocanın mülkü olmaz.

Bir adam, karısına: "Şu köleni bana hibe etmen lazımdır; onu azad etmek yoktur." der; kadın da: "Sen ondan ayrı değilsin." derse, bu durumda, köleyi, ona hibe etmiş olmaz. Cevâhirü'l-Fetâvâ'da da böyledir.

Müntekâ'da Hakim'in şöyle buyurduğu zikredilmiştir:

Bir kimsenin, diğer bir adamın yanında bir kölesi bulunduğunda, köle yanında emanet duran zât, bu kölenin efendisine: "Bunu bana hibe et." der; efendisi de "O senindir." dedikten sonra "Kabul etmem." derse; bu durumda o, hibe olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kadın, önceki  kocasından iki oğlan geride bırakarak öldüğünde, onlardan birisi, anasının kabri yanında: "Anamın kocası üzerinde bulunan mehrini, anam bana bağışladı." der; diğer oğluna da: "Sen buna ne diyorsun?" denilir, o da: "Baba bana eziyet etmez." derse, bu, mehir hakkında bağış olmadığı gibi ibra da olmaz. Hissesini istemekle eza etmiş de olmaz. Cevâhiru'l-Fetâvâ'da da böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.), Siyer-i Kebîr'de şöyle buyurmuştur: Bir adam, bir cemaata: "Cariyemi hibe ettim; isteyen onu alsın." dediğinde, bir adam onu alırsa, o cariye, alan şahsın olur.
Bir kimse, diğer bir adama, iki elbise vererek: "Hangisini istersen o senindir." deyip, devamla: "Diğeri de oğlunun..." der ve birbirinden ayrılmadan önce, açıklama yaparak: "Şu senin; şu da oğlunun" derse, bu hibe caiz olur; değilse caiz olmaz. Serahsî'nin Mutaıytı'nde de böyledir. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..