Meşgul Ve Şâgil'in Hibesi

Bir adam, evini boş iken bağışladığı halde meşgul iken teslim etse, bu durumda bağış sahih olmaz.

Burada "Bağış sahih olmaz." sözü, bağış yapan kimsenin kendisi veya ailesi yahut eşyası o evde bulunmakta iken "teslim al." veya "sana teslim ettim." demesi hallerinde geçerlidir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Meşgul ve şâgil, ayrı ayrı hibe ve ayrı aym teslim edildiği zaman duruma bakılır: "Eğer evvela meşgul (meselâ: "Bir ev) hibe edilip, meşgul olduğu halde teslim olunursa, bu durumda hibe sahih olmaz.

Fakat, evvela şâgil (meselâ: Hibe edilen bir evdeki eşya) hibe ve teslim olunur da, bundan sonra meşgul hibe ve teslim edilirse bu durumda, her iki hibe de sahih olmuş olur.

Bu gibi mes'elelerde aslolan: Mevhûbun, vahibin mülkü olarak meşgul olması, hibenin tamam olmasına manidir. Çünkü, hibede teslim almak şarttır.

Fakat, vahibin mülkünün, mevhûb ile meşgul olması, bağışın tamam olmasına mani değildir.

Mesela: İçinde yiyecek olan bir çantayı, bir adam hibe etse, işte bu bağış caiz değildir.

Şayet çantanın içindeki yiyeceği bağışlarsa, bu caizdir.

Benzerleri de böyledir. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerine bir cariye bağışlayıp teslim ettiğinde, bu cariyenin üzerinde ziynet eşyası ve elbisesi bulunsa, bu hibe sahih olur.

Sadaka da böyledir.

Yalnız, bu durumda cariyenin üzerindeki ziynet eşyası ile elbisesi bağışlayan şahsın olur; bağış yapılan adamın olmaz.

Sadaka verenin bulunduğu yerin örf ve adeti ne ise öyle olur.

Şayet bağış yapılan cariyenin üzerinde bulunan elbisesi, avret yerini örtecek kadar ise, bu durumda o elbise, bağış yapılan şahsın (= mev-hûbün lehin) olur.

Eğer vahib (= bağış yapan şahıs) cariyeyi değil de, üzerinde bulunan ziyneti veya elbiseyi bağışlarsa, bu bağış caiz olmaz.

Ancak, cariyenin efendisi, o ziynet eşyasını veya elbisesini cariyeden çıkarır bağışlanan şahsa teslim ederse, o zaman bu bağış caiz olur. Fetâ­vâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, diğerine, üzerinde eğeri, (semeri, palam) ve gemi bulunan bir hayvanı hibe edip, böylece de teslim ederse, bağış tamamdır.

Şayet hayvan olmaksızın, onun üzerindeki eğeri ve gemini bağışlasa, bu bağış tamam olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, üzerinde yük bulunan bir hayvanı bağışlarsa, bu bağış caiz olmaz.

Şayet, bu şahıs, o hayvanın üzerindeki yükü de bağışlar ve ikisini birlikte teslim ederse, bu durumda bağış caiz olur.

Keza, bir adam, kabın içindeki suyu hibe etse, bu caizdir.

Fakat, —suyun haricinde— bu suyun kabını bağışlasa, bu caiz olmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir kadın, kocasına içinde oturduğu evi hibe eder ve kocası ile bir­likte oturuyor olurlarsa, bu hibe caizdir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Müntekâ'da, tmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Bir erkek, evini karısına bağış yapamaz.

Bir kadının da, evini kocasına veya yabancı birisine —her ne kadar içinde oturuyor olsalar bile— bağış yapamaz.

Bir babanın, evini, büyük oğluna bağışlaması da doğru olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, bir başka şahsa tarlasının mezrûatım veya ağacının meyvesini yahut kılıcındaki tezyinatı veya evinin bir odasını veyahut da hububat cinsinden bir ölçek bir şeyi Verir ve bunu alan şahsa bağışlar veya yün kırkan şahsa, "kırktığı yünden, bir miktar almasını" söylerse, bu durumlardaki bağışı, istihsanen sahih olur. Böyle yapmakla, sanki o, mahsulattan bir kısmını bağışlamış gibi olur. Şayet almalarına izin ver­mezse, alanlar, o şeyi tazmin ederler. Kâfî'de de böyledir.

Şayet ev, o şahsın yanında icare ise, bu durumda o evin kendisine bağışlanması halinde, bu bağış caiz olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, içindeki eşyası ile birlikte bir evi bağışlayıp, onu teslim ettikten sonra, bu eşyaya bir sahib çıksa, bu durumda ev hususundaki hibe caizdir, sahihdir. Kâfî'de de böyledir.

Bağışlanan şeyin, bağışlayan şahsın mülkünün gayrisiyle meşgul olması, bağışın tamam olmasına mani olur mu?

Muhıyt Sahibi, Ziyâdât kitabının Hibe bahsinin birinci babında: "Gerçekten o, hibenin tamam olmasına mani değildir." demiş ve buyurmuş ki: "Bir adam, diğerine, ariyet olarak verdikten sonra, o yer kendisine ariyet verilen zat, gasbeylediği eşyayı o yere kor; bilaharede, o yeri ariyet veren zat, ariyet verdiği adama, o yeri, bağışlarsa, bu durumda o yer hakkındaki bağış sahih olur."

Keza, ariyet veren zat, gasbeylediği eşyayı o yere kor; sonra da o yeri ariyet verdiği şahsa bağışlarsa, —her ne kadar, o yer bağışlanan ile meşgul olmasa bile— bu bağış tamam olur. Ve bağışlayan şahsın malı ile meşgul olmamış olur.

Aksi halde, —bağış yapanın öz maliyle meşgul olsaydı— hibenin tamam olmasına mani olurdu. Füsûlü'l-imâdiyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerine bir evi ariyeten verir; bu evin içine de eşyalarını emanet olarak koyar; sonra da o evi hibe ederse, bu bağış sahih olur.

Eşyalar bu evde zayi olduktan sonra da, bu eşyanın hak sahibi gelirse, bu ev kendisine bağışlanılmış olan zat, o eşyayı tazmin eder.

İbnü Rüşt em: "Bu kavil, İmâm Muhammed (R.A.)'in kavlidir." demiştir.

Fakat, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Şayet o eşyadan, yalnız bir yastığa, başka birisi sahib çıkarsa, bu durumda evin bağışı batıl ( = geçersiz) olur." demiştir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, içinde eşya bulunan bir çuvalı veya içinde yiyecek bulunan bir çantayı bağışlayıp ve onu teslim ettikten sonra, bu çuvaldaki eşyaya veya çantadaki yiyeceğe başka bir sahip çıkarsa, bu durumlarda çuval ve çanta hakkındaki bağış caizdir, tamdır. Muhiyt'te de böyledir.

Keza, bir adam, diğerine içinde eşya bulunan bir çuval hediye ettikten sona, bu çuvala bir sahib çıksa, bu durumda da çuvalın içindeki eşyanın hibesi sahihdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, içinde eşya bulunan bir evi, bu eşya ile birlikte, birisine bağışlayıp teslim ettikten sonra, bu evdeki eşyalara, bir hak sahibi çıksa, bu durumda evin bağışı batıl olmaz.

Şayet, bu eşya zayi olduktan sonra, ona bir hak sahibi çıkarsa, bu şahıs, Önce kendisine bağış yapılan şahsa müracaat eder. Ve dilerse, kendisine bağış yapılan şahsa ödetir; dilerse, bağış yapan şahsa ödetir.

"Bu, İmâm Muhammed (R.A.yin görüşüdür." denilmiştir.
"Diğer iki imâma göre, eşya nakledilmedikce tazminat gerekmez." denilmişse de esahh otan, bu kavlin bi'1-icma oluşudur. Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Bir adam, diğerine bir ev bağışlayıp, mevhûbün leh de onu teslim aldıktan sonra, bu evin bir kısmına, bir hak sahibi çıkarsa, bu durumda, bu bağış batıl (= geçersiz) olur. Yenâbi'de de böyledir.

Bir adam, ekili bir yerini, bir başkasına, yeri ile birlikte bağışlayıp ekilen şeyi de teslim eylese veya üzerinde hurması ile birlikte, bir ağacını hediye ve bunu teslim etse, sonra &u birisi, bu ekine ve meyveye sahip çıksa, bu durumda yerin ve ağacın bağışı geçersiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, tarlasını, ekiniyle birlikte bir adama bağışlayıp, onu sürüp savurarak çıkan mahsûlü o adama teslim etse, sonra da bir adam, o tarlaya veya mahsulüne sahip çıksa, bu durumda diğerine yapılan bağış geçersiz olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, içi yiyecekle dolu bir gemiyi hibe ettikten sonra, o gemideki yiyeceğe bir hak sahibi çıkarsa, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu durumda bağış batıl olur.

İbnü Rüstem: "Bu, aynı zamanda İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin de görüşüdür." demiştir.

îmâm Muhammed (R.A.) ise: "Bu durumda gemi hakkındaki bağış batıl olmaz." buyurmuştur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, diğerine:"Şu iki evi sana bağışladım." der ve o evlerden birisi de meşgul olursa, bu durumda her ikisinin bağışı da batıldır.

Şayet: "Şu evi sana bağışladım; diğeri olan şu evden de hissemi sana bağışladım." derse, bu durumda bağış caiz olur. Hızânetü'l-Müfftîn'de de böyledir.

Fetâvâyi Attabiyye'de şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, evini karısına ve onun karnında olana bağışlar yahut her ikisine birden tasadduk ederse bu caiz olmaz.

Bir adam, yaşayan bir kimse ile bir ölüye, bir şey bağışladığında, hibe ettiği şeyin tamamı dirinin olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Şayet bir kimse karısına bağış yaparken, karnındakini müstesna kılarsa, bu hibe caiz; istisna ise batıldır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, cariyesinin karnında bulunan (çocuğu) azad ettikten sonra bu cariyeyi, birine hibe etse, bu. durumda anne hakkındaki bağış caizdir.

Şayet, cariyenin karnında olanı müdebber yapar, sonra da anasını bağışlarsa; işte bu caiz olmaz.

Bu hususta iki rivayet vardır:

Bir rivayetde her iki halde de bağış caiz olmaz.

Burda sahih olan, azad edilmesi halinde caiz; müdebber edince hibenin caiz olmayışıdır. Itk ile tedbîr arasındaki fark budur. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam incisini kaybettiğinde, başka birisine: "Nerde bulursan sana hibedir." der; o adam da, o inciyi bulup alırsa, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "İşte bu hibe fasiddir. Çünkü muhataralıdır, (ya bulunur ya bulunmaz)   Bu   da   doğru   olmaz."   buyurmuştur.   Zahîriyye'de   de böyledir.

Bir adam, müdarabe malını, müdaribe bağışladığında, o malın bir kısmı halkın üzerinde alacak olarak bulunur, bir kısmı da kendinin yanında olursa, kendi yanında olanı hibe etmesi caizdir.

Halkın üzerinde olana gelince: Eğer bağış yapılan şahıs: "onu alırım." derse, bu caizdir.

Şayet o malda kâr varsa, bağış caiz olmaz. Mumyi'te de böyledir.

İki ortaktan  birisi, diğer otağına: "Kârdan  hissemi sana bağışladım." derse, alimler: "Eğer mal elde mevcut ise, hibe sahih olmaz. Çünkü, bu, taksimi kabil olan müşâın bağışı olur. Eğer ortağı o malı zayi etmişse, hibe sahih olur. Bu takdirde iskat (^ düşmüş) olur." demişlerdir. Zahîriyye'de de böyledir.
En doğrusunu bilen Allah'u Teâlâ'dır. [16]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..