KİTAP HAKKINDA (HATIRALAR, DÜŞÜNCELER)
İstanbul yüksek islâm enstitüsünde talebe iken hocalarımızdan merhum celal hoca, bir sohbetinde seyyid beyinfıkıh usûlü kitabından övgü ile bahsetmiş, sahaflarda bulamadığı bu kitabı, yüklüce bir para ödeyerek bir hattata, süleymaniye kütüphanesinde mevcut bir nüshadan istinsah ettirdiğini söylemişti. O günden sonra biz de bu kitabın peşine düşmüş, sonunda ele geçirmiş ve okumaya başlamıştık. Seyyid bey, kitabın giriş kısmında belli başlı fıkıh usûlü kitaplarını değerlendirirken, sıra el-muvâ-fakât'a gelince şunları yazmıştı:
"bu kitap yenilikçi (müceddidane) bir metodla yazılmış, gayet güzel, yukarıda adlan geçen usûl kitaplarında bulunmayan, zamanımız için çok önemli bahisleri içine almış bir kitaptır. Şâtıbî bu eseriyle, fıkıh usûlü ilminde asıl incelenmesi gereken meselelerin hangileri olduğunu göstermek istemiş ve ilmin peşine düşmesi gereken hedefe yönelmiştir. Fakat, yukarıda da söylediğim gibi, bizim doğu âlimlerinin sonradan gelenleri, şâtıbî'nin tuttuğu yolu takip etmemiş, bilâkis işi lâfız ve cedel kavgasına dökmüş olduklarından, onun açtığı çığın genişletecek kimse ortaya çıkmamıştır." (ist.1333, s. 60)
Bu satırları okuduktan sonra el-muvâfakât'ın peşine düşmemek mümkün olmazdı.sahaflarda bulduğum, kazan'da basılmış birinci cildin başındaki mûsâ cârullah'a ait tanıtma yazısı kitaba olan iştiyakımı daha da arttırdı.[1] bir seyahatimde ankara ilahiyat fakültesine uğramıştım, orada bir ağabey hocanın kütüphanesinde, elinizdeki tercümeye esas teşkil eden el-muvâfakât baskısını gördüm, hocaya rica ederek kitabı satın aldım. O günkü sevincimi anlatamam. Dört cilt olan kitabın son cildini bitirdiğim zaman tarih atmışım: 24 temmuz 1961. Buna göre bu sevgili dost ile tanışmamızın üzerinden yaklaşık otuz yıl geçmiş bulunuyor.
Usûlü'1-fıkh ilmi dalında bir çok eser verilmiştir. Bunlar içinden şâfi'f -nin er-risâle'si, gazzâlfnin el-müstasfâ'si, sadru'ş-şerî'a'nın et-tavzîh'i, ibnu'l-kayyim'in riâmul-muvakkı'm'i, şâtıbî'nin el-muvâfakât'ı
Ve şevkânî'nin irşâdul-fuhûl'ü binanın temel taşları gibi eserlerdir. İslâm ilimlerinde ve özellikle fıkıh usûlü'nde derinleşmek isteyenlerin bu kitaplardan müstağni kalmaları düşünülemez. Ancak el-muvâfakât'ın bir özelliği onu sahasında tek kitap haline getirmektedir; bu da,"mekâsıdu'ş-şe-rî'a"ya verdiği geniş yerdir. Mekâsıdu'ş-şerî'a dinin güttüğü, gözettiği gayeler, maksatlar demektir. Allah teâlâ peygamberleri vasıtasıyla kullarına "iman, ibadet ve hayat nizamı" gönderiyor. Bu nizamı oluşturan bilgiler istekler ve kaideler yalnızca Allah'a kulluk etmeye, imtihanı kazanmaya mı yaramaktadır, yoksa Allah bunların, insanlara dünyada da bir takım faydaları dokunmasını mı istemiştir. Eğer ikinci ihtimal vâki ise, dinî hükümlerin faydalarından, karşıladıkları ihtiyaçlardan söz etmek yerinde olacaktır. İşte şâtıbî, kitabının bir cildini bu konuyu ayırmakta, başka kitaplarda birkaç sayfaya sığdırılan "hükümlerin gayelerini, dinin maksatlarım" bu genişlikte ve derinlikte ele alıp incelemektedir. Kitaba değer kazandıran diğer özelliklerden bazılarını şöyle sıralamak mümkündür:
1. yazar mâliki mezhebine mensup bulunduğu halde, mezhep taassubundan uzak, edepli ve uzlaştırıcı bir yol takip etmiş. Nitekim kitabına önce "et-ta'rîf bi-esrâri't-teklif: yükümlülüğün sırlarının bilgisi" adını koymak istemiş, sonra bir rüya üzerine bunu değiştirmiş, kitabında mâliki mezhebi ile hanefî mezhebini uzlaştırmayı hedef aldığı için "uzlaşılar, anlaşmalar" mânasında el-muvâfakât ismini tercih etmiştir. Kitabın sonlarına doğru "ihtilaflı konularda tercih" meselesini işlerken fıkıhçılara, birbirine karşı edepli ve hoşgörülü olmayı tavsiye etmekte ve aksi davranışın giderek katıla-şan, taassuba düşen nesiller, taraftarlar yetişmesine sebep olacağını, bunun ise dinin yasakladığı tefrika ve bölünmeyi getireceğini etkili cümlelerle ifade etmektedir. Taklit ve taassupla ilgili şu sözleri onun ilmî kişiliğine ışık tutmaktadır:
"...takva elbisesini kendine bir şiar kıl, insafı elden bırakma, hakkı aramak mezhebin, hakkı ehline teslim etmek prensibin olsun...taassup pınarından sakın içme, konunun hakikati anlaşıldığında onu kabul edip teslim olmaktan çekinme..." (tercüme, s.18-19).
2. Şâtıbî'ye göre "ilimden maksat Allah'a kullukta bulunmadan başka birşey değildir."Şer'î hükümlerin dünya hayatında da faydayı hedeflediği konusu kesin delillerle sabittir.
"...şeriat ilmi pek dağınık ve çeşitli türden olan cüz'iyyatm genel ve kapsamlı bir şekilde istikraya tâbi tutulması neticesinde elde edilmekte ve neticede akılda, bidüziye (muttarit), genel ve sabit, değişmez, hep hakim konumda genel prensiplerden oluşan bir mecmua vücuda gelmektedir.
Bu satırlardan anlaşılan odur ki, şâtıbfye göre bir bilgiye kesingözüyle bakabilmek için onu ilmî metodlarla (burada tam istikra metoduile)eldeetmekgerekmektedir. Ve kendisi, bukitapta ele aldığı şer'î maksatları işte bu metodla ortaya çıkarmıştır.
3. Müellif bu eserinde, sıradan bütün insanları ilgilendiren dînî hükümlerin kaynakları ve gayelerini araştırırken, yorumlarını yaparken tasavvufun inceleme konusuna giren seyir ve sülük (manevî ve ahlâkî eğitim) yoluyla farklılaşmış Allah kullarının hal ve yükümlülükleri üzerinde de durmuş, bunların genelleştirilmesine karşı çıkmakla beraber islâm bütünü içindeki mümtaz yerlerini tescil ve tesbit etmiştir.
4. Şâtıbî, felsefe mesleğine mensup bazı âlimlerin yaptıkları gibi akla öncelik vererek nasları zahirleri ile almak ve anlamak mümkün olduğu halde te'vil ve gerçek mânâlarından saptırma yoluna gitmemiş, nakle (kesin ve açık nakle) öncelik vermiştir:
"şer'î meselelerde...nakil öne almir ve metbû (kendisine uyulan) kılınır, akıl ise geri alınır ve tâbi kabul edilir. İnceleme ve sonuca varma konusunda akıl ancak naklin müsâadesi ölçüsünde katkıda bulunur..."(s.78 )
El-muvâfakât'ın saymakla bitmez güzellikleri ve faydalı yönleri sebebiyle hep türkçemize kazandırılmasını istemiş ve ilgili dostlara tavsiye etmişimdir. Bu arzumun, hem tercüme, hem de kitaplaştırma bakımlarından en güzel bir şekilde gerçekleşmesi benim için mutluluk sebebi olmuştur. Değişik cümle yapılan, üslûbu, mantığı ile el-muvâfakât gibi anlaşılması, hele hele türkçeye aktarılması oldukça zor olan bir kitabı başarı ile tercümeye muvaffak olduğu için mehmed erdoğan'ı candan tebrik ediyor, daha nice çalışmalarını bekliyorum. Sahasında erişilmez bir seviyeyi temsil eden bu eserin tercüme ve neşri için elinden geleni geri koymayan yayıncılara da teşekkür ediyor, sa'ylerinin meşkûr, amellerinin makbul olmasını mevlâdan niyaz eyliyorum.
Doç. Dr. Hayreddin karaman
"bu kitap yenilikçi (müceddidane) bir metodla yazılmış, gayet güzel, yukarıda adlan geçen usûl kitaplarında bulunmayan, zamanımız için çok önemli bahisleri içine almış bir kitaptır. Şâtıbî bu eseriyle, fıkıh usûlü ilminde asıl incelenmesi gereken meselelerin hangileri olduğunu göstermek istemiş ve ilmin peşine düşmesi gereken hedefe yönelmiştir. Fakat, yukarıda da söylediğim gibi, bizim doğu âlimlerinin sonradan gelenleri, şâtıbî'nin tuttuğu yolu takip etmemiş, bilâkis işi lâfız ve cedel kavgasına dökmüş olduklarından, onun açtığı çığın genişletecek kimse ortaya çıkmamıştır." (ist.1333, s. 60)
Bu satırları okuduktan sonra el-muvâfakât'ın peşine düşmemek mümkün olmazdı.sahaflarda bulduğum, kazan'da basılmış birinci cildin başındaki mûsâ cârullah'a ait tanıtma yazısı kitaba olan iştiyakımı daha da arttırdı.[1] bir seyahatimde ankara ilahiyat fakültesine uğramıştım, orada bir ağabey hocanın kütüphanesinde, elinizdeki tercümeye esas teşkil eden el-muvâfakât baskısını gördüm, hocaya rica ederek kitabı satın aldım. O günkü sevincimi anlatamam. Dört cilt olan kitabın son cildini bitirdiğim zaman tarih atmışım: 24 temmuz 1961. Buna göre bu sevgili dost ile tanışmamızın üzerinden yaklaşık otuz yıl geçmiş bulunuyor.
Usûlü'1-fıkh ilmi dalında bir çok eser verilmiştir. Bunlar içinden şâfi'f -nin er-risâle'si, gazzâlfnin el-müstasfâ'si, sadru'ş-şerî'a'nın et-tavzîh'i, ibnu'l-kayyim'in riâmul-muvakkı'm'i, şâtıbî'nin el-muvâfakât'ı
Ve şevkânî'nin irşâdul-fuhûl'ü binanın temel taşları gibi eserlerdir. İslâm ilimlerinde ve özellikle fıkıh usûlü'nde derinleşmek isteyenlerin bu kitaplardan müstağni kalmaları düşünülemez. Ancak el-muvâfakât'ın bir özelliği onu sahasında tek kitap haline getirmektedir; bu da,"mekâsıdu'ş-şe-rî'a"ya verdiği geniş yerdir. Mekâsıdu'ş-şerî'a dinin güttüğü, gözettiği gayeler, maksatlar demektir. Allah teâlâ peygamberleri vasıtasıyla kullarına "iman, ibadet ve hayat nizamı" gönderiyor. Bu nizamı oluşturan bilgiler istekler ve kaideler yalnızca Allah'a kulluk etmeye, imtihanı kazanmaya mı yaramaktadır, yoksa Allah bunların, insanlara dünyada da bir takım faydaları dokunmasını mı istemiştir. Eğer ikinci ihtimal vâki ise, dinî hükümlerin faydalarından, karşıladıkları ihtiyaçlardan söz etmek yerinde olacaktır. İşte şâtıbî, kitabının bir cildini bu konuyu ayırmakta, başka kitaplarda birkaç sayfaya sığdırılan "hükümlerin gayelerini, dinin maksatlarım" bu genişlikte ve derinlikte ele alıp incelemektedir. Kitaba değer kazandıran diğer özelliklerden bazılarını şöyle sıralamak mümkündür:
1. yazar mâliki mezhebine mensup bulunduğu halde, mezhep taassubundan uzak, edepli ve uzlaştırıcı bir yol takip etmiş. Nitekim kitabına önce "et-ta'rîf bi-esrâri't-teklif: yükümlülüğün sırlarının bilgisi" adını koymak istemiş, sonra bir rüya üzerine bunu değiştirmiş, kitabında mâliki mezhebi ile hanefî mezhebini uzlaştırmayı hedef aldığı için "uzlaşılar, anlaşmalar" mânasında el-muvâfakât ismini tercih etmiştir. Kitabın sonlarına doğru "ihtilaflı konularda tercih" meselesini işlerken fıkıhçılara, birbirine karşı edepli ve hoşgörülü olmayı tavsiye etmekte ve aksi davranışın giderek katıla-şan, taassuba düşen nesiller, taraftarlar yetişmesine sebep olacağını, bunun ise dinin yasakladığı tefrika ve bölünmeyi getireceğini etkili cümlelerle ifade etmektedir. Taklit ve taassupla ilgili şu sözleri onun ilmî kişiliğine ışık tutmaktadır:
"...takva elbisesini kendine bir şiar kıl, insafı elden bırakma, hakkı aramak mezhebin, hakkı ehline teslim etmek prensibin olsun...taassup pınarından sakın içme, konunun hakikati anlaşıldığında onu kabul edip teslim olmaktan çekinme..." (tercüme, s.18-19).
2. Şâtıbî'ye göre "ilimden maksat Allah'a kullukta bulunmadan başka birşey değildir."Şer'î hükümlerin dünya hayatında da faydayı hedeflediği konusu kesin delillerle sabittir.
"...şeriat ilmi pek dağınık ve çeşitli türden olan cüz'iyyatm genel ve kapsamlı bir şekilde istikraya tâbi tutulması neticesinde elde edilmekte ve neticede akılda, bidüziye (muttarit), genel ve sabit, değişmez, hep hakim konumda genel prensiplerden oluşan bir mecmua vücuda gelmektedir.
Bu satırlardan anlaşılan odur ki, şâtıbfye göre bir bilgiye kesingözüyle bakabilmek için onu ilmî metodlarla (burada tam istikra metoduile)eldeetmekgerekmektedir. Ve kendisi, bukitapta ele aldığı şer'î maksatları işte bu metodla ortaya çıkarmıştır.
3. Müellif bu eserinde, sıradan bütün insanları ilgilendiren dînî hükümlerin kaynakları ve gayelerini araştırırken, yorumlarını yaparken tasavvufun inceleme konusuna giren seyir ve sülük (manevî ve ahlâkî eğitim) yoluyla farklılaşmış Allah kullarının hal ve yükümlülükleri üzerinde de durmuş, bunların genelleştirilmesine karşı çıkmakla beraber islâm bütünü içindeki mümtaz yerlerini tescil ve tesbit etmiştir.
4. Şâtıbî, felsefe mesleğine mensup bazı âlimlerin yaptıkları gibi akla öncelik vererek nasları zahirleri ile almak ve anlamak mümkün olduğu halde te'vil ve gerçek mânâlarından saptırma yoluna gitmemiş, nakle (kesin ve açık nakle) öncelik vermiştir:
"şer'î meselelerde...nakil öne almir ve metbû (kendisine uyulan) kılınır, akıl ise geri alınır ve tâbi kabul edilir. İnceleme ve sonuca varma konusunda akıl ancak naklin müsâadesi ölçüsünde katkıda bulunur..."(s.78 )
El-muvâfakât'ın saymakla bitmez güzellikleri ve faydalı yönleri sebebiyle hep türkçemize kazandırılmasını istemiş ve ilgili dostlara tavsiye etmişimdir. Bu arzumun, hem tercüme, hem de kitaplaştırma bakımlarından en güzel bir şekilde gerçekleşmesi benim için mutluluk sebebi olmuştur. Değişik cümle yapılan, üslûbu, mantığı ile el-muvâfakât gibi anlaşılması, hele hele türkçeye aktarılması oldukça zor olan bir kitabı başarı ile tercümeye muvaffak olduğu için mehmed erdoğan'ı candan tebrik ediyor, daha nice çalışmalarını bekliyorum. Sahasında erişilmez bir seviyeyi temsil eden bu eserin tercüme ve neşri için elinden geleni geri koymayan yayıncılara da teşekkür ediyor, sa'ylerinin meşkûr, amellerinin makbul olmasını mevlâdan niyaz eyliyorum.
Doç. Dr. Hayreddin karaman
Konular
- 6- ZİRAÎ MAHSULLERİN VE MEYVELERİN ZEKÂTI
- Öşür Suyu :
- Haraç Suyu :
- 7- ZEKÂT VERİLECEK KİMSELER
- Fakirler :
- Miskinler :
- Âmil :
- Mükâteb Köle :
- Borçlu:
- Allah Yolunda Olanlara :
- Yolcu :
- Beytü'l - Mâl'in Gelirleri
- 8- SADAKA-İ FITIR
- Fıtır Sadakası Ne Zaman Vacib Olur :
- EBU İSHAK EŞ-ŞÂTIBÎ:
- KİTAP HAKKINDA (HATIRALAR, DÜŞÜNCELER)
- Mütercimin Onsozu
- MÜELLİFİN HAYATI
- Şâtıbî
- (ö. 790 = 1388)
- "EL-MUVÂFAKÂT" NEŞRİNE AİT BİR-İKİ SÖZ
- ESERİN TANITIMI
- Daha Öncekilerin İhmal Ettikleri Bahisler
- Kitabın Tanınmamasının Sebebi
- Kitaba Olan Teveccühümüzün Sebebi Ve Kitap Üzerinde Yaptığımız Çalışmalar
- Hadislerin Tahrıcı
- Önceki Baskıda Bulunan Tahrip Ve Hatalar
- Müellifin Önsözü
- Mukaddimeler