6- ZİRAÎ MAHSULLERİN VE MEYVELERİN ZEKÂTI
Ziraî mahsullerden ve meyvelerden zekât vermek farzdır.
Bunun farz olmasının sebebi : Arazînin verimli olması ve harâc arazisi olmamasıdır.
Arzın C= yerin) hakîkaten veya takdîren temekkün (= yerleşme) sebebi ile verimli olması, öşür (= zekât) almanın sebebidir. Temekkün olur da, ekip - biçme olmazsa, bu araziden öşür alınmaz; ancak haraç alınır.
Zirâate bir âfet dokunduğu zaman, öşür alınmaz.
Ziraî mahsullerden ve meyvelerden zekât almanın rüknü : Tem-likdir. (Yâni, arazînin sâhibd olmaktır.)
Bunun edasının şartı ise, «Zekât» bahsirlde geçmiştir.
Bu zekâtın, vücubunun şartı ikidir ;
1- Ehliyet sahibi olmak (Yani, müslüman olmak.) Bu ilk şarttır ve bunda ihtilaf yoktur.
Öşrün farz olduğunu bilmek de gereklidir.
Akü ve Bulûğ, öşrün vücubunun şartlarından değildir. Hatta, öşür, çocukların ve delilerin arazilerinden de alınır. Çünkü o arazide de nzık olma manası vardır. Bundan dolayıdır ki, öşrü devlet başkanının cebren alması caizdir. Böyle alınınca, arazi sahibinin öşür borcu kalkar; fakat sevap olmaz.
Keza, üzerinde öşür borcu var iken Ölen kimsenin terekesinden bu borç olınır. Zekât dse, böyle değildir.
Keza arzın (= yerin) mülk olması da, öşrün vücûbu için şart değildir.
Mevkuf (= vakfedilmiş) arazilerin de öşrü alınır.
Me'zûn ve mükâteb kölelerin arazilerinden de öşür alınır.
2- Arzın mahallî olması da, öşrün vücûbu için şarttır. Bu ise, arazinin öşür arazisi olması demektir. Hariçde bulunan, haraç arazileri için öşür yoktur. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
Odun, ot, kamış, yılgın ağacı ve hurma dalı için de, öşür yoktur. Çünkü bunlardan dolayı arazinin verimi artmaz. Aksine bunlar araziyi ifsad ederler. Ancak, bunlardan istifade edilirse veya arazide olan çınar ve benzeri gibi ağaçlar kesilip satılırsa; bunların da öşürünü almak icabeder. Serahsî'ndn Muhıyt'inde de böyledir.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, yerden çıkan her şeyin öşrünü vermek icabeder. Buğday, arpa, darı, pirinç ve her çeşit hububat ile bakliyat; reyhanlar, güller, şeker kamışları, tutyalar, kavun, karpuz, hıyar, patlıcan, boya otu ve bunlara benziyen şeyler; meyve ağaçlarının meyveleri az olsun, çok olsun, bunların hepsinin de öşrü verilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bunların yağmur suyu ile veya akar su ile sulanmaları da müsavidir. Keza bunların bir vesk'e baliğ olup olmamaları da müsavidir. (Bütün bunlar İmâmı A'zam Ebû Hanîfe CK.A.'ye göredir.)
Pamuktan ve pamuk tohumundan da öşür almak icabeder. Çünkü, bunlardan her biri, aranılan şeylerdendir. Mecnıa' Şerhi'nde de böyledir.
Cevizden, bademden, kimyondan ve kişniş otundan da öşür almak icabeder. Muzmarât'ta da böyledir.
Bal, öşür arazisinden elde ediliyorsa; ondan da, öşür alınır. Hizânetü'l - Müftîn'de de böyledir.
Dağlarda biten ağaçların meyveleri toplandığı zaman, onların da öşrü alınır. Zahîriyye'de de böyledir.
Yere tabi olan ağaçlardan çıkan katran ve ağaç sakızlarından Öşür alınmaz. Çünkü, bunlardan faydalanmak maksud değildir. Bahrü'r-Râik'ta da böyledir.
Sadece ziraat ve tedavi için kullanılan tohumların hepsi (Karpuz tohumu, kavun tohumu, anason tohumu ve çörek otu tohumu gibi) Öşre tabidir. Ziraat veya tedavi için olmayan tohumlar için ise, Öşür yoktur. Muzmarât'ta da böyledir.
Keten, kenevir, pamuk sapları, patlıcan, kendir, muz ve incir gibi şeylere de öşür yoktur. Hızânetü'l - Müftîn'de de böyledir.
Evinin önünde (ki avlusunda) meyveli ağacı olan kimsenin, o ağacın meyvesinden dolayı, öşür vermesi gerekmez. Mecmâ' Şerhİ'nde de böyledir.
Dolaplarla veya kovalarla sulanan arazilerden elde edilen bitkilerden nısıf öşür (yani yirmide bir) alınır.
Bir öşür arazisi,hem yağmur veya nehir suyu ile; ( hem de dolap veya benzeri bir aletle sulanılıyorsa, hangisi ile daha çok sulanıyorsa, ona itibar edilir. Eğer, müsavi bir şekilde sıilanıyoras, bu durumda, mükellefin lehine olarak öşrün yansı (= mahsulatın yirmide biri) alınır. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
Öşür almaya veliyyü'l - emrin hak kazanmasının zamanı, İmâmı Azam Ebû Hanîfe (R.A.) 'ye göre, mahsulün çıkıp olgunlaştığı, meyvelerin de yetiştiği zamandır. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
Arazinin öşrünü vaktinden önce vermek caiz değildir. Ancak, bir kimse tohumu ektikten sonra, öşrü verirse caiz olur.
Eğer bir kimse, tohumu ektikten sonra ve fakat bu bitmeden önce, öşrü verirse, açık olan durum bunun caiz olmamasıdır.
Meyveler çıkıp, kendini gösterdikten sonra öşür verilmiş olursa, bu durumdaki acele verme hali caiz olur; bundan önce, öşrün verilmiş olması caiz değildir. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.
Öşür arazisinin mahsulâtı, hasaddan sonra; sahibinin sun'u olmadan, haricî bir sebeble telef olsa veya çalınsa, bu mahsulatın öşrü sakıt ölür.
Bu mahsulatın, bu şekilde, bir kısmı helak olmuş olsa; o nis-bette Öşrü de azalmış olur.
Bu mahsulâtı, şayet njal sahibinden başkası helak etmiş, olursa; o şahsa ödettirilir. Bu durumda, mezkûr mahsulâttan Öşür de alınır.
Bu mahsulât, mal sahibi tarafından imha edilmiş olursa, öşrü mal sahibine ödettirilir. Bu kimse, şayet bü borcunu ödemeden ölür ve bu hususta da bir vasiyyeti bulunmazsa, bu öşür ondan sakıt olur. Bahrü'r - ftâık'ta da böyledir.
Benî Tağlib Kabilesinin, öşür arazilerinin mahsulâtından, öşür olarak, müslümanl ardan almanın iki katı alınır.
Bir TağlibUnin arazisini, bir zımmî satın almış olsa; durum yine değişmez. Yani, bu zımmî de öşrü iki kat verir.
Keza, bir Tağlib'linin arazisini müslümanlar satın almış olsa veya bir Tağlib'li müslüman olmuş bulunsa; bunun arazisinden yine iki kat Öşür alınır. Bu, îmâm-i A'zam Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göredir.
Bir müslüman, sahibi bulunduğu arazisiyi, Tağlib'li olmayan bir zımmî'ye satarsa; Ebû Hanîfe (R.A.) 'ye göre, o arazi haraç arazisi olur.
Bu müslüman, sattığı bu araziyi, şuf'a yolu ile veya satışın fa-sid olmasından dolayı, geri alırsa; bu arazi yine öşür arazisi olur.
Kendi beldelerinde bulunan mecûsilerden bir şey alınmaz. Hİ-dâye'de de böyledir,
Bahçesine, bostan ekmiş bulunan bir müslüman, eğer onu öşür suyu ile sularsa, mahsul öşrî; haraç suyu ile sularsa, mahsul haracî olur.
Zımmî ise: böyle değildir. Bostanım ne ile sularsa sulasm, mahsulü haracîdir. Tebyîn'de de böyledir.
Kabristan da, böyledir. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
Müslüman ıda, zımim de, bostanını bir defa öşür suyu ile, bir defa da haraç suyu ile sulamış olsalar; bu durumda müslüman Öşür, zımnî ise haraç verir. Mi'râcü'd - Dirâye'de de böyledir. [23]
Bunun farz olmasının sebebi : Arazînin verimli olması ve harâc arazisi olmamasıdır.
Arzın C= yerin) hakîkaten veya takdîren temekkün (= yerleşme) sebebi ile verimli olması, öşür (= zekât) almanın sebebidir. Temekkün olur da, ekip - biçme olmazsa, bu araziden öşür alınmaz; ancak haraç alınır.
Zirâate bir âfet dokunduğu zaman, öşür alınmaz.
Ziraî mahsullerden ve meyvelerden zekât almanın rüknü : Tem-likdir. (Yâni, arazînin sâhibd olmaktır.)
Bunun edasının şartı ise, «Zekât» bahsirlde geçmiştir.
Bu zekâtın, vücubunun şartı ikidir ;
1- Ehliyet sahibi olmak (Yani, müslüman olmak.) Bu ilk şarttır ve bunda ihtilaf yoktur.
Öşrün farz olduğunu bilmek de gereklidir.
Akü ve Bulûğ, öşrün vücubunun şartlarından değildir. Hatta, öşür, çocukların ve delilerin arazilerinden de alınır. Çünkü o arazide de nzık olma manası vardır. Bundan dolayıdır ki, öşrü devlet başkanının cebren alması caizdir. Böyle alınınca, arazi sahibinin öşür borcu kalkar; fakat sevap olmaz.
Keza, üzerinde öşür borcu var iken Ölen kimsenin terekesinden bu borç olınır. Zekât dse, böyle değildir.
Keza arzın (= yerin) mülk olması da, öşrün vücûbu için şart değildir.
Mevkuf (= vakfedilmiş) arazilerin de öşrü alınır.
Me'zûn ve mükâteb kölelerin arazilerinden de öşür alınır.
2- Arzın mahallî olması da, öşrün vücûbu için şarttır. Bu ise, arazinin öşür arazisi olması demektir. Hariçde bulunan, haraç arazileri için öşür yoktur. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
Odun, ot, kamış, yılgın ağacı ve hurma dalı için de, öşür yoktur. Çünkü bunlardan dolayı arazinin verimi artmaz. Aksine bunlar araziyi ifsad ederler. Ancak, bunlardan istifade edilirse veya arazide olan çınar ve benzeri gibi ağaçlar kesilip satılırsa; bunların da öşürünü almak icabeder. Serahsî'ndn Muhıyt'inde de böyledir.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, yerden çıkan her şeyin öşrünü vermek icabeder. Buğday, arpa, darı, pirinç ve her çeşit hububat ile bakliyat; reyhanlar, güller, şeker kamışları, tutyalar, kavun, karpuz, hıyar, patlıcan, boya otu ve bunlara benziyen şeyler; meyve ağaçlarının meyveleri az olsun, çok olsun, bunların hepsinin de öşrü verilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bunların yağmur suyu ile veya akar su ile sulanmaları da müsavidir. Keza bunların bir vesk'e baliğ olup olmamaları da müsavidir. (Bütün bunlar İmâmı A'zam Ebû Hanîfe CK.A.'ye göredir.)
Pamuktan ve pamuk tohumundan da öşür almak icabeder. Çünkü, bunlardan her biri, aranılan şeylerdendir. Mecnıa' Şerhi'nde de böyledir.
Cevizden, bademden, kimyondan ve kişniş otundan da öşür almak icabeder. Muzmarât'ta da böyledir.
Bal, öşür arazisinden elde ediliyorsa; ondan da, öşür alınır. Hizânetü'l - Müftîn'de de böyledir.
Dağlarda biten ağaçların meyveleri toplandığı zaman, onların da öşrü alınır. Zahîriyye'de de böyledir.
Yere tabi olan ağaçlardan çıkan katran ve ağaç sakızlarından Öşür alınmaz. Çünkü, bunlardan faydalanmak maksud değildir. Bahrü'r-Râik'ta da böyledir.
Sadece ziraat ve tedavi için kullanılan tohumların hepsi (Karpuz tohumu, kavun tohumu, anason tohumu ve çörek otu tohumu gibi) Öşre tabidir. Ziraat veya tedavi için olmayan tohumlar için ise, Öşür yoktur. Muzmarât'ta da böyledir.
Keten, kenevir, pamuk sapları, patlıcan, kendir, muz ve incir gibi şeylere de öşür yoktur. Hızânetü'l - Müftîn'de de böyledir.
Evinin önünde (ki avlusunda) meyveli ağacı olan kimsenin, o ağacın meyvesinden dolayı, öşür vermesi gerekmez. Mecmâ' Şerhİ'nde de böyledir.
Dolaplarla veya kovalarla sulanan arazilerden elde edilen bitkilerden nısıf öşür (yani yirmide bir) alınır.
Bir öşür arazisi,hem yağmur veya nehir suyu ile; ( hem de dolap veya benzeri bir aletle sulanılıyorsa, hangisi ile daha çok sulanıyorsa, ona itibar edilir. Eğer, müsavi bir şekilde sıilanıyoras, bu durumda, mükellefin lehine olarak öşrün yansı (= mahsulatın yirmide biri) alınır. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
Öşür almaya veliyyü'l - emrin hak kazanmasının zamanı, İmâmı Azam Ebû Hanîfe (R.A.) 'ye göre, mahsulün çıkıp olgunlaştığı, meyvelerin de yetiştiği zamandır. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
Arazinin öşrünü vaktinden önce vermek caiz değildir. Ancak, bir kimse tohumu ektikten sonra, öşrü verirse caiz olur.
Eğer bir kimse, tohumu ektikten sonra ve fakat bu bitmeden önce, öşrü verirse, açık olan durum bunun caiz olmamasıdır.
Meyveler çıkıp, kendini gösterdikten sonra öşür verilmiş olursa, bu durumdaki acele verme hali caiz olur; bundan önce, öşrün verilmiş olması caiz değildir. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.
Öşür arazisinin mahsulâtı, hasaddan sonra; sahibinin sun'u olmadan, haricî bir sebeble telef olsa veya çalınsa, bu mahsulatın öşrü sakıt ölür.
Bu mahsulatın, bu şekilde, bir kısmı helak olmuş olsa; o nis-bette Öşrü de azalmış olur.
Bu mahsulâtı, şayet njal sahibinden başkası helak etmiş, olursa; o şahsa ödettirilir. Bu durumda, mezkûr mahsulâttan Öşür de alınır.
Bu mahsulât, mal sahibi tarafından imha edilmiş olursa, öşrü mal sahibine ödettirilir. Bu kimse, şayet bü borcunu ödemeden ölür ve bu hususta da bir vasiyyeti bulunmazsa, bu öşür ondan sakıt olur. Bahrü'r - ftâık'ta da böyledir.
Benî Tağlib Kabilesinin, öşür arazilerinin mahsulâtından, öşür olarak, müslümanl ardan almanın iki katı alınır.
Bir TağlibUnin arazisini, bir zımmî satın almış olsa; durum yine değişmez. Yani, bu zımmî de öşrü iki kat verir.
Keza, bir Tağlib'linin arazisini müslümanlar satın almış olsa veya bir Tağlib'li müslüman olmuş bulunsa; bunun arazisinden yine iki kat Öşür alınır. Bu, îmâm-i A'zam Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göredir.
Bir müslüman, sahibi bulunduğu arazisiyi, Tağlib'li olmayan bir zımmî'ye satarsa; Ebû Hanîfe (R.A.) 'ye göre, o arazi haraç arazisi olur.
Bu müslüman, sattığı bu araziyi, şuf'a yolu ile veya satışın fa-sid olmasından dolayı, geri alırsa; bu arazi yine öşür arazisi olur.
Kendi beldelerinde bulunan mecûsilerden bir şey alınmaz. Hİ-dâye'de de böyledir,
Bahçesine, bostan ekmiş bulunan bir müslüman, eğer onu öşür suyu ile sularsa, mahsul öşrî; haraç suyu ile sularsa, mahsul haracî olur.
Zımmî ise: böyle değildir. Bostanım ne ile sularsa sulasm, mahsulü haracîdir. Tebyîn'de de böyledir.
Kabristan da, böyledir. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
Müslüman ıda, zımim de, bostanını bir defa öşür suyu ile, bir defa da haraç suyu ile sulamış olsalar; bu durumda müslüman Öşür, zımnî ise haraç verir. Mi'râcü'd - Dirâye'de de böyledir. [23]
Konular
- Havaic-İ Asliyeden Fazla Mal :
- Nisabın Namı Olması :
- Malın Üzerinden Bir Sene Geçmesi :
- 2-OTLAK HAYVANLARIN ZEKÂTI
- Mukaddeme
- Develerin Zekâtı
- Sığırların Zekâtı
- Koyunların Zekâte
- Zekâta Tabî Olmayan Mallar
- 3- ALTININ, GÜMÜŞÜN VE TİCARET MALLARININ ZEKÂTI
- Altının Ve Gümüşün Zekâtı
- Ticaret Mallarının Zekâtı
- Zekâtla İlgili Bazı Mes'eleler
- 4- ÖŞÜR TOPLAYAN KİMSELERİN DURUMU
- 5- DEFİNELERİN VE MÂDENLERİN ZEKÂTI
- 6- ZİRAÎ MAHSULLERİN VE MEYVELERİN ZEKÂTI
- Öşür Suyu :
- Haraç Suyu :
- 7- ZEKÂT VERİLECEK KİMSELER
- Fakirler :
- Miskinler :
- Âmil :
- Mükâteb Köle :
- Borçlu:
- Allah Yolunda Olanlara :
- Yolcu :
- Beytü'l - Mâl'in Gelirleri
- 8- SADAKA-İ FITIR
- Fıtır Sadakası Ne Zaman Vacib Olur :
- EBU İSHAK EŞ-ŞÂTIBÎ: