logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Haraç Suyu :

Haraç arazilerinde kazılmış bulunan kuyuların suyudur. Muhıyt'te de böyledir.

Ebû Hanîfe (R.A.) ve Ebû Yûsut (R.A.)'a göre, Seyhun, Dicle ve Fırat Nehirlerinin sulan da, Haraç Suyu'dur. Kâfî'de de böyledir.

Bir öşür arazisi kiraya verilmiş olursa; buranın Öşrünü, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A,)'ye göre, kiraya vermiş olan şahıs verir. İmâmeyne göre ise, bu arazînin öşrünü, kiralayan şahıs verir. Hulâ­sa'da da böyledir.

Bu araziyi kiralayan şahıs, hasaddan önce ölmüş olsa; öşrü­nü, kiraya veren şahsın vermesi icabetmez.

Ancak, bu araziyi kiralayan şahıs, hasaddan sonra ölürse; o za­man, öşrü kiraya veren şahsın vermesi gerekir.

İmâmı A'zam (R.A.)'a göre, hasaddan önce veya hasaddan son­ra, Ölmüş olması durumunda da, o kimseden, Öşür sakıt olmaz. Ta-hâvî Şerhi'nde de böyledir.

Bir kimse, araziyi, bir müslümandan emanet, olarak alır ve ekerse; bu arazinin Öşrü, Ödünç alan şahsa aittir.
Araz1!, bir kafirden emaneten alınmış ve ekilmiş olursa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, yine öşrü, emaneten alan şahsa aittir, îmameyn'e göre ise, kafire aittir. Bu durumda, kafir, İmâm Muham-med (R.A.) 'e göre bir öşür; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) 'a göre iki öşür verir.^Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Öşür arazisi, müzarea sureti ile işlendiği zaman, İmâm-ı A'zam (R.A.) 'a göre mahsulâtının öşrü, arazi sahibinden alınır. İmâ-meyn'e göre ise, tarlayı işleyene aittir. Ancak, bu durumda arazi sahibinin, kendi hissesine ait öşrü vermesi vacip olur; tarlayı işle­yen kimsenin hissesine ait olan öşürden do,layı da, borçlu bulunur; bu onun zimmetinde olmuş olur. Bahrü'r - Râik'ta da böyledir.

Mal sahibi olmayan, fakat tarlayı işlemekte olan kimse öl­se; îmâmeyne göre, hem kendisinden hem de tarlanın sahibi olan ortağından Öşür sakıt olur. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre <ise, o şahıs, hasaddan önce ölürse; durum, böyledir; fakat, hasattan sonra ölürse; ölen kimseden, Öşür sakıt olmaz. Yani tarlayı işleyen bu şahsın hissesinin öşrü verilir. Tarla sahibinden ise, Öşür sakıt olur.

Ekilmiş bulunan bir mahsulü, sulandıktan sonra ve hasaddan önce, bir kimse helak etmiş veya çalmış bulunsa; bu kimse, bun­ları ödiyene kadar, mal sahibinün Öşür vermesi gerekmez. Serahsî'-nin Muhıytlnde de böyledir.

Bir kimse, bir öşür arazisini gasbeder ve orada ziraat yapar­sa; eğer, mahsulde bir eksilme olmazsa; arazi sahibi için öşür ge­rekmez; eğer mahsul ııoksarJaşırsa; araai sahibinden öşür alınır. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kimse', içindeki ekini ile beraber, bir araziyi satarsa; bu tarladaki mahsulün öşrü, tarlayı satan kimseye aittir; satın ala­na ait değildir.

Bakliyat efeili bir yer, satıldığı zaman,  eğer, müşteri pazarhk-ta kesmişse yine— öşrü saJtan kimseye aittir. Ancak, pazarlıkta böy­le bir şart koşulmamışsa; öşür, alıcıya ait olur. Tahavî ŞerM'nde de böyledir.

Öşür arazisinden elde edilen mahsulât, satılmış -olsa; bakı­lır : Eğer, mahsulât yetişmiş ise, âşir (= âmil — öşür toplayan gö­revli) dilerse, öşrü; satan kSmseden, dilerse satın alan kimseden alır.

Bu mahsulâtı satan kimse, kıymetinden fazlaya satmış ve müş­teri de henüz teslim almamış olursa; âşir, isterse, öşrü, malın ay­nından, isterse bedelinden alır.
Eğer satıcı, ahş-verişinde insanları aldatmayan bir kimse ise, bu durumda âşir, Öşrü, satılmış olan malın bedelinden değil1 de, ay­nından alır.

Eğer, bu mal helak edilftrse; âşir, öşrü, satıcıdan ahr.

Eğer, bu malı müşteri helak etmiş olursa; âşir muhayyerdir : Di­lerse, satın alan şahsa ödettirir. Çünkü, bu durumda onlardan her biri hakkını telef etmiştir.

Satıcı, eğer yaş üzüm satmış olursa; âşir, öşrünü onun bedelin­den alır.

Keza, bu kimse, şıra elde etse ve sonra da onu satmış olsa, âşâr, bunun öşrünü de bedelinden alır. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyle­dir.

Öşürde, amelenlin ücreti, hayvanların yiyecekleri, su sula­yanın kirası, bekçi ücreti ve benzeri gibi şeyler hesaba katılmaz.

Yerde yetişip çıkan, her şeyin öşrünü (= onda birini) veya nı­sıf öşrünü  yirmide birini) vermek, bu mahsulâtı çıkaran herkes için vaciptir. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Zekâtı (=öşrü) verilecek olan mahsulâttan, öşrü verile­ne kadar yenilemez. Zahîriyye'de de böyledir.
Öşrü ayrıldıktan sonra, geriye kalan mahsulâttan yomek helâl oiur. İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.) : «Bir kimse öşrü ve­rilmemiş maldan yediğini ve yediğinin öşrünü borçlanmış olur.» buyurmuştur. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir. [25]