logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Malta Adasından Firar


Bilâl N.Şimşir bey bir tesbit olarak şu ifadeyi kaleme al­maktan kendini menedememiştir: "..İttihat ve Terâkki guru­bunun bütün dağınıklığına rağmen kaçış organizasyonunda gösterdiği başarının büyüklüğü gün gibi aşikardır." Hakika­ten Ali İhsan Paşa da, hatıratında kaçmak için kafa patlatır­ken ittihatçı eski nazırlardan Kara Kemâl'in komiteci ruhu ve kafası imdadımıza yetişti" cümlesiyle yer almıştır. Malta Adasının sürgün adası olması insanların bu ada da başıboş dolaşmaları anlamına gelmemelidir. Burada; Vardala Barklas kışlası adı verilen 15. yüzyıl mimarisi, iki katlı, iki blok hâlin­de uzunluğu altmış metre, eni yirmibeş metreyi bulan hapis­hane olarak kullanılan bir bina vardı. Her ne kadar hapisha­ne olmakla beraber, kışla denmesi daha bir tercih edilmişti. İngilizlerce muteber kimseler, bu yapının içinde yer alan, müstakil odalarda göz altında bulunduruyorlardı. Son dö­nemlerinde renkli ve tutarsız davranışlarıyla beyanlarına ar­tık pek önem verilmeyen Cemâl Kutay'm, Malta sürgünleri arasında bulunan teşkilât-ı mahsusanın kuru cusu Kuşçubaşi Eşref Bey (Sencer) hakkındaki, bilgilendirmesinden bizim inandığımız bir bölümü satırlarımıza meâlen derci vazife bil­dik:
"Kuşçubaşı Eşref Bey yanındaki kırk arkadaşıyla olduğu halde Suud kuvvetlerinin yirmibeşbin (25.000) kişilik gurubu ile karşılaşır. Amansız bir savaşa tutuşurlar. Muhterem okur­lar yanlış okumuyorsunuz, Eşref Bey'le arkadaşları, Şerif Hü­seyin'in oğlu Suud'un askerleriyle ölüm kalım savaşına girer ve Eşref Bey çok ağır yaralanır peşinden de esir düşer. Kas-r'un Nil kışlasında tedavi edilir.
Hayati tehlikeyi atlattıktan sonra İngilizler tarafından Maltc sürgünleri arasına ithal edilmek için İsmailiye vapuruna bin­dirilip, İngiliz savaş gemilerinin koruması altında, Vardale Barklas kışlasına götürülüp bir odaya konur. 1. Cihan harbi­nin ünlü Alman denizaltisı olan Emden'in süvarisi, Von Mül-ler'de oradadır. Zâten; burada sadece siyasi ve askeri şahsi­yetler bulunmayıp, tanınmış ihtilâlciler, fikir sahibi ve milli li­derler gibi nice kimseler bulunmaktaydı. İstanbul'da topla­nan, Mecfis-i Mebusanı kapattırmak emeliyîe, Ankara'dan gelen arzusunda başarıyı yakalayıp, meclisin basılmasını te­min eden Rauf bey (Orbay) ve meşhur Kara Vasıf bey'de Malta'ya getirilmişler arasındaydı. Rauf bey'in bu provakas-yonu TBMM'nin teşekkül etmesinde en büyük âmil olmuş bulunmaktadır. Çünkü; işgal kuvvetlerinin bulunduğu bir şe­hirde meclisin fonksiyonunun ne kadar hür olabileceğini tar­tan akıl sahibi vatanseverler çeşitli yollarla Ankara'ya ulaşa­rak hizmete koştular.

Osmanlı tebası olarak Malta sürgünleri adını alan ilk zeva­ta geçmeden şu tesbiti okurlarıma duyurmayı vazife addedi­yorum. Aziz milletimizin dünya yüzünde hasbetenlillah dostu yoktur. Dostu ancak inançları, piyadeyse tüfeği, topçuysa to­pu, muhabereciyse cihazı ve ilânihaye kullanacağı araçlar, gereçler ve silahlandır.
Bakınız daha 1. cihan savaşma katılmamışız. İtalyanlar bir gemide yaptıkları arama esnasında 2. Meşrutiyetin ilânına sebeb olan dağa çıkma hadisesinin failleri Enver ve Niyazi bey ikilisine katılan üçüncüsü olan meşhur Ohrili Eyüb Sabri bey'i, Eczacı Kâzım bey'i, tüccardan Hacı Tevfik bey'i yaka­layıp İngilizlere teslim ederler. Savaşa katılmadan savaş esir­lerimiz Vardala Barkias kışlasına konurlar. Yeri gelmişken de Malta sürgününü yaşamış bulunan zevatın bilebildiğimiz kadarıyla adlarını sahifelerimize kaydederek tarih sayfalarında­ki yerlerini elinizdeki eserde de almış olsunlar: Ali İhsan Paşa (Sabis), Hâli) Menteşe (meclis-i mebusan 2.reisi), Rahmi bey (İzmir valisi), Ali Fethi (Okyar eski başvekillerden), Zeki ve Memduh beyler (eski valiler), dahiliye eski nazırlarından Ha­cı Adil bey, maarif eski nazırlarından Şükrü bey, İttihatçılara şeyhülislâmlık yapmış olan Ürgüblü Hayri Efendi efendi, yine dahiliye eski nazırlarından İsmail Canbulat, iaşe nâzın Kara Kemâl, yine eski valilerden Muammer bey ve Reşid Paşa ile Mustafa Abdülhalik (Renda-TBMM reisliğini en fazla sürdü­ren zat), Enver Paşa'nın babası sürre alayı reisi Ahmed paşa^ Mümtaz bey, Lâzistan mebusu Sûdi, Hammal Ferid, Hüseyin Cahid (Yalçın), Ziya Gökalp, Süleyman Nazif ve de 1.cihan harbine giren kabinenin sadrazamı Sâid Halim Paşa da Malta sürgünleri arasındaydı.

Toplu firarın hikâyesine gelirıce kaynağımız yine Ali İhsan Sabis paşa oluyor. Paşa diyor ki;
."..Kaçışı Basri bey planlamıştır. Rıfki bey adlı bir zatta yar­dımcı olmuştur. Ankara hükümetinin Roma mümessili Cami (Baykut) bey ile Cenevre'de bulunan maliyeci Câvid bey du­rumdan haberdar idi. Bu işe beşbinikiyüz ingiliz lirası (bu günkü paramızla 1 7/mayıs/2000 tarihi itibarıyla: dörtmilyar-sekizyüzellialtımiiyonikiyüzellibinlira-4.856.250.000) har­canmıştır. İtalyanlarında bu kaçışa yardımcı oldukları beyan edilmektedir. Bu kaçış harekâtında; Rauf ve Vasıf beylerin yer almaması dünya târihinde büyük bir önem arzeder. Bu zevat "KAÇMAYACAĞIZ" diye İngilizlere söz verdiklerinden, sözlerini yerine getirmenin şerefini taşımışlardır.

Fakat bu seferde, ingilizler bu ikiliye sıkıntı verme yolunu denemeye başlamışlardır. Ancak bunların bırakılacağı kesin­di çünkü İngilizler kendilerini bağlayıcı beyanlar yapmışlardı.
İngilizler; Malta'dan kuş uçmaz derken, önce iki kişinin dan; sonra yâni 6/eylül/1921 günü aşağıda isimlerini koyacağı mız onaltı kişi ki; Ali İhsan Sabis Paşa, Sabit bey, Nevzat bey Bedreddin bey, Mâcit, Muammer, Gani,Ahmet, Memduh, Fa­ik, Şükrü ve Fevzi beylerle Mahmud Kâmil Paşa, Kara Kemâ bey, Tahsin bey vede Necmi beylerdi. Tunus'dan yüklediğ sığırları, Malta'nın merkezi noktasından biraz uzağındaki li­mana boşaltmak üzere gelen Trickleti adlı gemiye o gün kamptan izinli çıkan zevat bahse konu gemiye kıyafet değiş­tirme suretiyle beşer kişilik gurublar hâlinde girerler ve ken­dilerine özel yapılmış saklanma mahallerine girerler ve bu iş­lem altı saat içinde tamamlanır.
Gemi Kara Kemâl bey'inde gelmesiyle birlikte hareket ed­er. Ertesi günü İtalya'nın Mesina limanı yakınlarında bir yere yanaşır ve firariler gemiden sahile çıkarlar. Roma'ya gelinir ve burada Cami Baykut bey'in hazırladıkları pasaportlarla İtalya'dan çıkarlar çoğu Almanya'ya giderlerken Ali İhsan Sabis Paşa, milli mücadeleye katılmak arzu-u iştiyakıyla isti­kameti Ankara üzerine rotalandırır. Biz burada bir hususu be­lirtmek isterizki, Malta Sürgünleri arasında yer alan Mustafa Abdülhalik (Renda) Beyefendi de masonların arasında 33 derece unvanla yer aldığı listelerde görülür. Ancak masonla­rın bu dereceye gelmiş olanları "kâinatın ulu mimarı insan­dır" felsefe-i sapikesine tutulmuş kimselerdir. Böyle bir felse­fenin meclûbu olan kişi elbette inkâr-ı uluhiyete dalmış oldu­ğundan namaz ve niyaz ile aralan olmaz. Buna karşılık Vali­dem tarafından akraba-i taallukatdan bulunan merhum Ab­dülhalik Bey'in 1947'de namazını kıldığını bizzat görmüşümdür.
İşte bu zat da Malta'dan firar edecek kişiler arasındayken, son gece rüyasında İki Cihan Serverî Efendimizi görmekle şereflenir ve o sevgililer sevgilisinin emirleri mucibince Malta Adasında kalıp duruşmalara çıkıp, Ermeni katliamından be­raat etmek için mahkemede isbat-i vücud etme istikametine yönelir. Böyle 33 dereceli bir mason'un bu fevkaledikleri ya­şaması gayr-ı kabil olması icâb ettiğinden bu zat hakkındaki masonluk iddiasının, masonların meşhur ve müessir kimse­leri aralarında göstermek taktiğine karşılık, buna mukabil de, bu menhus zihniyet ve teşkilâtın hedefinden sıyrılmayı tercih edenlerin pasif kalması sebebiyle bir açıklama yapmamış ol­ması dikkate değerdir.

Meselâ; eski şeyhülislâmlardan Tortumlu Musa Kâzım Efendi mason locaları içinde konferans verdiğini ifade et­mekle beraber, masonluğun bir felsefe olduğunu bu felsefeyi benimseyenlerin müsiümanhkla ilgisi bulunamayacağını ifa­de edip, hâl böyleyken, benim gibi bu hâli idrâk eden bir kimsenin mason olması kabilmidir sorusunu sorduktan son­ra, mason olmadığını beyan etmiş olduğunu hatıriıyahm ve Abdülhalik Bey gibilerin haklarında atfedilen masonluk iddi­asını eski şeyhülislâm gibi bir beyanname ile red ve hakla­rında dâva ikame edebilirdi. Bu bir ihmal veya tenezzülsüz-iük de olabilin Doğrusunu da Allah (c.c) bilir deyip, bu notu târih sahifesine düşmüş oluyoruz.

Dünyanın bilhassa o dönemde en iyi haber alma teşkilâtı olan entilejans servis kayıtlarında bu firar nasıl yer almakta­dır. İngiliz belgeleri üzerinde yapılacak bir araştırmanın geti­receği netice bizim bildiğimiz hususata ne renkli bilgiler ilâve edecektir ki bunu bir Allah bilir, birde erbabı bilir.
Mustafa Kemâl Paşanın çok geniş bir selahiyetîe Anadolu nizamatını tesis görevi adı altında ül keyi düşman boyundu­ruğundan kurtarmak için padişahça gönderildiği artık herke­sin kabul ettiği hakikattendir. Bu minval üzere M. Kemâl Paşanın daha Samsun'un Havza kasabasındayken haklı olarak İzmir işgalini protesto eden beyanları ve davranışı, İstanbul ile 9. ordu kıtaatı müfettişi arasında ortaya çıkmasını gerek­tiren vesileydi. Sultan Vahideddin'in; İttihatçılara olan tutumu herkesin malumudur. Mustafa Kemâl Paşa konuştuğu her yerde ve herkese bu çalışma içinde ittihatçıların bulunmadı­ğını temine çalışması kendisinin padişahla aynı zaviyeden baktığını gösterme hususunda hayli İşe yarıyordu. Mustafa Kemâl Paşaya verilen selâhiyetnâme şimdiye kadar kimseye verilmemiş derecede geniş ve tesire sahibdi. İntelejans servis Malta'ya gönderdiği osmanlı münnevver ve bâzı devlet ricali­nin kısm-i âzaminin ittihadçı olmasından elde edeceği kendi­ne mahsus kân, ingiliz arşivlerindeki olması muhtemel haki­kate vukuf kesbetmeden kestirebilmemiz kabil görülmemek­tedir.

Ancak Malta sürgünleri arasında yer alan Ahmed Agayef veya Ağaoğlu Ahmed bey diye bilinen zat, tabiiki ittihadçıia-rın" içinde yer almıştı. İstanbul'da savaş suçlusu damgası ile işgal kuvvetlerince tevkif olunmuş, bir müddet sonra önce Mondros'a daha sonrada Malta kışlasına tıkılmıştır.
Bu fikirlerini savunmada mahir adam şu dilekçesiyle ingi­liz işgal kuvvetlerine daha doğrusu Amiral Galtroba müraca­atla şunları ifade eder: "Ekselans! Haftalardan beri çile dol­duran ve bu çilenin sonunu göremeyen bir tutuklunun bu di­lekçesini sonuna kadar okumanızı adalet ve insanlık adına rica ederim" Ağaoğlu Ahmet beyin bu müracaatıyla İngilizler ile lütuf değil hak arayan bir ferdin çatışması ortaya çıkar. İngilizlerin ikiyüzlülüğünü ortaya sermeye çalışan Ağaoğ-lu'na bunlar cevap verme yerine hakkında dosya tanzimine giderler ve cemaziyelevvelini ortaya çıkarmağa başlarlar. Malta sürgünleri içinde dosyası en kalın adam olmuştur. Bir çok Azerbaycanlıya parmak ısırtan milliyetçiliği Türk ordu­sunun çekilmesinden sonra ülkesine İngiliz desteğini sağla­maya çalışanların enbaşında gelen kişi olduğu görülür. Yâni ingiliz himayesini Azerbaycan üzerine çekme gayreti içinde olan Ağaoğlu Ahmet İngilizlerin Ruslarla münasebetini balta­ladığını anlamamış olmalıki, taraftan olduğu gurubun yüksek komiserliğini, kendisini tevkif ettirmesini anlayamıyor. İngi­lizlerin kendisini Almanlara satılmış olmakla suçlamasını, Er­meni olaylarında yer aldığının iddialarını çürütmeye uğraşır fakat Malta'yi boylamasını engelleyemez. İngiliz entelejiyan-sı; kendilerinin ikiyüzlü olduğunu ispata çalışan Ağaoğlu için şu raporu tanzim ettiler: "Musevi kökenli bir tatardır. Genç yaşında Ohrana örgütünde kışkırtıcı ajandı. 1904 Ermeni olaylarına karıştı.
Panislamist propogandacılığı yüzünden Rus hükümetince suçlandı, Türkiye'ye gitti. İslâmlığa hizmetleri dolaysıyla ihti-iâlde-meşrutiyette osmanlı vatandaşı oldu. Alman yanlısı ve" Siyonist "Jön Türk"de gazetecilik yaptı. İttihad ve terakkinin önemli üyeleri arasına girdi. Savaş içinde Almanlarca bes­lendi ve müttefikler aleyhine sert makaleler yazdı. Kafkas­ya'da bolşevik çalışmaları için. Aleyhinde kesin suç yaptı. 29/mart/1919!da iki Türk Kafkasya'dan 25 milyon ruble ge­tirdi. Yarısı onun içindi, yarısı da bolşevik çalışmaları için. Aleyhinde kesin suç delili yok. Ama pek kötü bir tiptir." Böy­le bir raporun ne kadarı doğru ne kadarı iftiradır bunu da dü­şünmek gerekir. Fakat ebedi muhalif Mevlânzade Rıfat bey "Türk İnkılabının İçyüzü" adlı çalışmasında bu raporu kendi­sine istinad edinerek Ağaoğlu'na hayli yüklenmiştir. Netice-ten İngilizler kendilerine engel olacak güç olarak yine de itti­hatçıları görmüşler demek pek yanlış sayılmaz. Bu yüzden onları temizlemiş Malta adasına tıkmış fakat bunların bu ta­kımıyla baş edememiştir.