logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

II. Süfîler


338. Mes’ele Tekkelerde münzevî olup "ehl-i tevekkülüz" diyenlerin şer'an hal­leri makbul müdür?

Elcevap: Değildir. [366]
339. Mes’ele Zeyd ref'-i savtla kaimen ve kaiden zikrullah etmek şer'an caiz olur mu?

Elcevap: Edeb ve vakar ve ta'zîm üzerine edicek olur. [367]
340. Mes’ele Birkaç sûfîler zikr edip yolda giderlerken rast gel­dikleri tabi ü zurnayı paraladıkları için halk üşüp "urun kızıl baş­ları, biz kâfir olduğumuzdan bunlara ne" deseler anlara şer'an ne lâzım olur?

Elcevap: Ta'zîr-i şedîd lâzımdır. [368]
341. Mes’ele Bir cemâ'at halka olup ku'ûden zikrullah ederler­ken galebe ile ayak üzerine kalkıp, raks ü devran etmeyip, ara­larına emred dahi karmayıp, ellerin birbirlerinin boyunlarına yahud kuşaklarına berkitip ayakların hareket ettirmeyip zikrullah eyleseler caiz olur mu?

Elcevap: Otururken etmek efdaldir. [369]
342. Mes’ele Evkât-i hamseye müdâvemet ve envâ'-i nevâfile müvâzıbet edip, sûfiyyeden olan ba'zı kimseler, zikrullah ederlerken zevk şevk gelip kıyâmen ve ku'ûden ayakları hareket etmeyip, amma belleri ve başları hareket eylese, bu makûle zikrullah eden kimselere şer'an ne lâzım olur?

Elcevap: Eğer belleri tahrik etmeyip başların tahrik ile ik­tifa eyleseler, dahi evlâ idi. Edeb-i zıkr-i şerife evfak idi. Amma muhafaza edip edicek be'is yoktur, sabit kadem olucak. [370]
343. Mes’ele Zâkirin tevhîd ederlerken başların sağ yanından sol yanına tahrik etmekle fâsık olurlar mı?

Elcevap: Olmazlar, amma niyetleri emri tevhidi tahkik ve takrir etmek olup, başlarını sağ canibe tahrik ettiklerinde kal­binden mâsivâyı tarh ve sol canibe tahrik ettiklerinde tevhîd-i hakkı idhâl kasd etmek gerektir. Rüsûh-i tevhidde dahl-i euzmâ vardır. Bu niyet olmayıcak lağ ve abes olur, şer'an mekruh ve haramdır. [371]
344. Mes’ele Zeyd kaimen zikrullah ederken baş ve belin ve aya­ğın tahrik edicek, Arar Zeyde "bu hareketi ibâdet deyu edersin" yâhud "fi'l-i abesdir" dedikte, Zeyd "ibâdet deyu etmeziz, amma bu hareket mu'tâddir, zikre lâzım bir haldir, şevk gelir ederiz" dese, Amr "hele bu vaz'ı etmek haramdır" dese, Amrın sözü mak­bul olur mu?

Elcevap: Olur, bel ayak hareketi zikre nice lâzım olur. Raks ve devran eden süfehâ dahi ol mertebeye bu mertebeden varmış­lardır. Memmâ emken sekînet üzerine ve vakar ve mürâ'ât etmek gerektir. [372]
345. Mes’ele Tevhîd-i Bârî' ederken vecd-i hâl galebesinden bî-ihtiyar kalkıp döne döne zikr etmek şer'an caiz olur mu?

Elcevap: Dönüp yıkılmayan bî-ihtiyâr olmak yoktur. [373]

Bu Surette: Tâife-i mutasavvifenin fî-zamâninâ eylediği ha­reket ve devranlarına dahi olundukta "ehline mubahtır, ihtiyarımız yoktur, iztırârîdir ederiz" deyu iddi'â ederler, hareket-i iztırâriyye ki ehlinden sâdır olucak ibâhatine hükm olunur mu, anın 'alâmeti nedir (beyan buyurula) ta ki sâlih tâlinden mümtaz ola.

Elcevap: Cezbe-i ilâhiyye ile âlem-i tekliften münselih olanla­rın (âlem-i şehâdete müte'allik umura asla şu'urları kalmaz, nefs-i zekiyyeleri, âlem-i ruhanîde olan şu'ûn mutâla'asında müstağrak olup, tedbîr-i bedene müştegil olmaz, hatta ba'zı a'zâ kanatılsa duy­maz, onlardan hareket ve ıstırap vâki' oluncak harekât-i mürte'iş gibi gayri muntazam vâki' olur. Bu halle muttasıf olanların ha­rekâtı hürmet ve kerahet ile vasf olunmaz, mukabelesinde ne 'ikâb vardır ne sevâb. Amma ol taifeden sâdır olan harekât-i mevzû'a ve evzâ'-i masnû’a ehl-i salâhtan sâdır olmak mümkün değildir. İhtiyâriyyedir, ıztırâriyye" demek ma'siyet-i ahardır. Bu makûle işinde gücünde gezip, tegannî ile usulle ettikleri evzâ'-i masnû'a "ihtiyarî değildir" demek mü'minden sâdır olur mânâ değildir. [374]
346. Mes’ele Fî-zamaninâ olan mutasavvifenin, tevhîd idüğün dev­rânına mubah i'tikâd eden kimseler, şer'an kâfir olurlar mı?

Elcevap: Gerçi mubah i'tikâd edenin küfrüne fetva vermişlerdir, lâkin ibâdet idüğün i'tikâd etmeyicek, küfründe tevakkuf olunmak ihtiyât-i akrab ve ensebdir. [375]
347. Mes’ele Zeyd "Halveti taifesinin şeyhi ve müridi, ve bunlar ile müsâhabet eden kimseler kâfirlerdir" dese, Amr Zeyde "niçin" deyu suâl ettikte, "bunlar devran ile zikrullah ederler" dese Zey­de ne lâzım olur?

Elcevap: Kizb ü iftiradan, ve bilmediği yerde mücâzefe et­mekten tamam ihtiraz etmek lâzımdır. Ol taifede yarar kimseler vardır. Mahzâ iztırarsız ettiklerinin.......ma'siyet irtikâbdır.

Anın ile küfür lâzım gelmez. Müsâhabet edenlere mücerred mü­sâhabet etmekle nesne lâzım olmaz. "Kâfirdir" demekle Zeyde ta'zîr lâzımdır. [376]
348. Mes’ele Sûfî adına olan Zeyd zikr ederken devran edip, ettiği devrânı ibâdet addeylese, nikâhı sahih zebîhası helâl olur mu?

Elcevap: Devranı ibâdet addeyleyicek mürteddir, asla müslimeden zimmiyeden avret nikahlamak mümkün değil, zebîhası meyyitedir. Amma ibâdet addetmeyip, mubah i'tikâd edip devran ederse mürted değildir. Tâ'atten hâriç fâsıktır. Şâir feseka gibidir, menkûhası tefrik olunmaz, zebîhası yenir. [377]

Bu Surette: Devranı ibâdet addetmek ile küfür lâzım gelip, mubah addetmek ile olmadığının vechi nedir? Elcevap: Mubah me'mûrun bih değildir, ibâdet me'mûrun bihâ olmak muhakkaktır, mubah addeden, Hak te'âlâ hazretine "emr etti" deyu iftira eylemez ki kâfir ola, amma ibâdet addeden ol lehv'ü lu'b ve abes olmak ile hürmeti mukarrere olduğundan gayrı, ke­ferenin küfr-i meşhurlarına kemâl-i müşabehet ile müşabih olan fi'l-i kabîh ümünkeri, "Hak te'âlâ hasretinin emridir" deyu if­tira etmek ile kâfir olduğundan gayri, mukabelesinde sevab ricâ etmek ile tekrar kâfir olur, haram akçayı sadaka edip sevap recâ eden kimse gibi. [378]
349. Mes’ele Tâife-i mutasavvifenin muktedâlarından Zeyd-i va­iz câmi'lerde ve kürsülerde çıkıp âlâ melein-nâs çağırıp "halka-i zikirde ibâdet niyetine raks ve devran etmek helâldir ve bunun hilli âyetle ve hadisle sabittir, âyetinin ma'nâsı Allahu te'âlâ hazretini her halde zikr edin de­mektir, raks dahi hâl-i kıyamda dâhildir" deyip ve dahi hadîsi mûcebince hâvâlî-i Arşta devran eden melâikeye teşebbühdür ve dahi Resûlullah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) raks etmiştir, hattâ mübarek ridâsı arkasından düşmüştür ve dahi ashâb-i kibardan, meşâyih-i 'izamdan imam Şâfi'î ve Muhammed Gazâlî ve anın emsali kimselerden sâdır olup ilâ yevmi-nâ hazâ devran olunca gelmiştir" deyip Arar-i âlim dahi "bunun hürmetine müftîler kerratla fetvalar vermişlerdir" deyicek Zeyd dahi "bu bir zevk hâlidir demişlerdir, ha­ram deyen desin Milimiz terk etmeziz" dese Zeydin bu delâil-i mezkûre ile istidlali sahîh olup, kavline i'tibâr caiz olur mu, ve illâ sa­hih olmadığı takdirde Zeyd-i mezkûra ne lâzım olur? İhsân-ı tâm edip âlet-i-tafsîl ve-t-tatvîl beyan buyurulmak diriğ olunmaya tâ ki mubtil ve muhik mümtaz olup hak gün gibi zuhur ede mahal-i ilbastan halâs oluna.

Elcevap: Ol âyet-i kerîmede raksın cevazına kafa işaret yok­tur. Ol efâl-i kabîhanın Miline anın ile- mütemessik olana tecdid-i îman ve tecdîd-i nikâh lâzımdır. Zîrâ ki Kelâmullah ma'nâsını tah­rif edip kendi hevâsına tâbi etmiş. Ve ol hadis-i mezkûre sahihtir, lakin benî Âdem melâike ettiği fi'le teşebbüh etmek me'mûr de­ğildir. Amma şimdiki zaman sûfîleri ettikleri raks fil-hakîka kâ­firlerin horos tepmesidir ve bunların fi'illeri kefereye teşebbühdür. Ve Resul (aleyhisselâm) hazretine raks isnâd etmek küfür­dür. Zîrâ raks ef'âl-i süfehâdır, enbiyâdan birine sefeh isnâd etmek küfür idügü kütüb-i fetâvâda mesturdur. Ve eshâb-i kibardan bu fi'l-i kabîhin sudûruna kavil kizibdir ve iftiradır. Ve imam Şâfi'îden sâdır olduğu sahih değildir. Hiç bir müctehid raks helâl de­memiştir, ihtilâfları semâ'dadır. Mesâil-i ictihâddiyede müctehid-den gayrı imam Gazâlî ve anın emsali kimselerin kavillerine itimad caiz değildir. Ve bu makûle tesvîlât ve tezvîrât ile teşeytun edip halka va'z eden kimseler dâller ve mudillerdir, bi-icmâ-İl-müctehidîn tekfir olunmuştur. Eşedd-i ta'zîr ile ve hapisle men' lâzımdır. Eğer memnu' olmayıp "ulemâ ehl-i zevkin esrarına mut­tali' değildir" demek iddi'âsı üzerine fi'l-i şenî'a israr ederse zın­dıktır, elbette kati olunmak vâcibdir. Ba'd-el-ahz tevbesi makbul değildir. Neûzü billahi min zâlik. [379]
350. Mes’ele Tâife-i mutasavvifenin muktedâlarına, "zikrullah ederken devran ve raks haram olup müstehil olanların küfrüne kütüb-i fetâvâda tasrih olunmuştur ve hem müftî-i zaman dahi öyle fetva vermiştir, niçin terk eylemezsiz" denildikte, "şurb-i hamrdan ve bunun emsali müfsidden alıkor, ba'zi fesekamn ku-lûbun istihâl eder, tevbe edip zikrullah eylemesine sebeb olur" deyu cevap verirler, vâkı'â öyle olucak, bu evzâ' ol niyet ile şer'an murahhas olur mu?

Elcevap: Olmaz, vesâvis-i şeytaniye makûlesinden bir telbîstir, ma'siyet tâ'ate sebeb olmak mümkün değildir, kulûb-i feseka meyi ettiği zikrullah değildir, amma mukârin kıldıkları emirdir ki ma'siyet-i uhrâdır, derekât-i nârın birinden birine intikâl ile ehl-i nâr müsterih olmazlar, saniye ehven ise dahi. [380]
351. Mes’ele Raks ve devran eden taifeyi, valiler ve hâkimler men' etmek üzerine vâcib midir?

Elcevap: Vâcibdir, vazifeleri emr-i ma'rûf ve nehy-i münkerdir, etmeyicek, bir imamet eder müteşerri' kimse nasb olunmak lâzımdır. [381]
352. Mes’ele Zeyd varıp Amr-i imama uyup namazı cemâ'atle kılsa, Amr devranla zikr eden sûfîlerden olsa, Zeyd-i mezbur namazı iade eylemek lâzım mıdır?

Elcevap: Lâzımdır, ol sûfîler raksa "helâldir" diyenlerden ise. [382]
353. Mes’ele Bir zaviyenin mescidinde eşhâs-i muhtelife ile müştehî oğlanlar muhtelit olup, envâ'-i teganniyât ile tevhîd ederler­ken tevhidi tağyir edip gâh "dil-i men" gah "can-i men" deyip gâh beyt "sen bir ulu sultansın canlar içinde cansın, çün iyan gör­düm seni pinhan kapısı değil" deyip, gâh beyt "cennet cennet de­dikleri bir ev ile birkaç huri, isteyene ver sen anı bana seni gerek seni" deyu göğüslerin döğüp evzâ'-i garibe ettiklerinde, ehâlî-i mahalleden ba'zı kimseler zâviye-i mezbûreye şeyh olan Zeyde "bu makûle evzâ' niçin ettirip razı olursun" dediklerinde Zeyd "ne lâzım gelir demekle cevap verse şer'an Zeyd-i mezbûra ne lâzım olur?

Elcevap: Evzâ' ve akvâl-i mezbûre kemal mertebe fuhş ol­duğundan gayri, cennet hakkında dedikleri kelime-i şenî'a küfr-i sarihtir, katilleri mubahtır, şeyhleri olan bîdin hikâyet olunan akvâl ü ef'âle "mübaşeret dahi ederse ne lâzım gelir" demekle kâfir olduğundan gayri, ol kabâyihi ibâdet kabilinden addedip âyet-i kerîmeyi ana delil getirmekle tekrar kâfir olur, bu i'tikat-tan rücû' etmezse katilleri vacip olur. [383]
354. Mes’ele Meşâyihtan ve sûfîlerden ba'zma Zeyd "siz niçin sa­lata ve zekâta müte'allik mesâil ta'lim etmezsiz" deyicek “ilm-i zahir ilm-i bâtına hicabdır, ilm-i bâtına meşgul olucak ilm-i za­hir keşf olur" dese ana ne lazım olur?

Elcevap: Ol mülâhidedendir ve zenâdikadandır anın hükmü mürted hükmü gibidir, ol i'tikâd-i bâtıladan rücû' etmezse katil lâ­zımdır. [384]
355. Mes’ele Sûfiyyeden bir taife şeyhlerini ta'zîmen önünde sec­de eylemeğe şebîh başlarını yere koşalar, gâh abdest ile gâh abdestsiz, tâife-i mezbureye ne lâzım olur?

Elcevap: Secde-i tahiyyet ve selâm ederse kebâirdendir, 'ibâ­det için ederse küfr-i mahzdır bi-l-ittifak, ta'zîm için ba'zı eimme katında küfürdür, hiç niyet eylemese ba'zı eimme küfür demiş­ler ba'zı eimme kebîre. [385]
356. Mes’ele Öylede ve ahşamda ve yatsıda farzdan sonra sün­net kılmak mı evlâdır, yoksa arada baz'ı ed'iye mi okumak evlâdır?

Elcevap: Ed'iye sonra okunmak gerektir. [386]

Bu Surette: Sûfiyyeden ba'zı "bize şeyhimiz böyle emr et­ti" deyu ed'iyeye meşgul olsalar anlara ne lâzım olur?

Elcevap: Şeyhleri olan mudilli, Resülullahın (sallâllâhu aley­hi ve sellem) cenâb-i şerifinden tercih ederlerse cümle kati olun­mak vâcibdir. [387]